02 Ekim 2012

Debbie Ford - Işığı Arayanların Karanlık Yanı

 
Her insanın içinde karanlık bir yan vardır. Bu bizim kendi içimizde kabulleneceğimiz, kendimizden ve başkalarından gizlediğimiz ve bilinçsizce başkalarına yansıttığımız yanımızdır. Karanlık yan ışığa çıkarılmadığı için karanlıktır. Onu ortaya çıkarıp, sahiplenip, onunla bütünleşmedikçe bu yanımız bizi sürekli engellemeyi, bize her türlü acıyı, korkuyu, mutsuzluğu yaşatmayı ve hayatımıza bu yanımıza aynalık eden insanları çekmeyi sürdürecektir. Bu karanlık yanımızla bütünleşmemiz, onun engelleyici ve yıkıcı etkisinden kurtulmamızı, kabul edemediğimiz yanlarımızı gizlemek için kullandığımız maskelerde kısılıp kalmış yaşam enerjimizin serbest kalmasını sağlar.  Karanlık yanımız bize verecek büyük armağanlara da sahiptir. O bize öğretmek, yol göstermek ve tüm benliğimizi sunmak için mevcuttur. Aydınlanmaya giden yol sadece tanrısal olanı aramayı değil, karanlık benliğin tümüyle kabullenilmesini ve böylece muhteşem bütünlüğümüze erişmeyi içerir.

Bu kitap sizin kendinizi, başkalarını ve dünyayı görüş biçimimizi edebiyen değiştirecektir. O sizi ve yaşamınızı muazzam bir biçimde değiştirebilecek bir anlayış sunmaktadır.

Emily Dickinson şiirler


 
982 
Bir tek kalbin kırılmasını önleyebilirsem,
Boşuna yaşamış olmayacağım.
Bir yaşamdan acıyı alabilirsem,
Ya da bir acıyı hafifletebilirsem,
Ya da bir ardıç kuşunu yeniden yuvasına koyabilirsem,
Boşuna yaşamış olmayacağım.
 
Kalbim, Unutacağız Onu
Bu gece, sen ve ben.
Ben ışığı unutayım,
Onun sıcaklığını sen.
Unuttuğun vakit, söyle bana,
Ola ki düşüncem donar.
Acele et, oyalanırken sen,
Hatırlayabilirim tekrar...
 
 1052
Hiç görmedim bozkırları -
Denizi hiç görmedim -
Yine de fundaların görünüşünü
Ve dalgaların ne olduğunu bilirim.

Hiç konuşmadım Tanrı'yla
Ve ziyaret etmedim cenneti -
Yine de yerinden eminim
Haritaları verilmiş gibi -

1212
Bir sözcük
Ölür söylenince,
Diyor bazıları.

Ben diyorum ki asıl
O gün başlar
Yaşamı.

1286
Kitap gibi Fırkateyn yok götüren
Uzak illere bizi
Ne de Küheylan bulunur bir Sayfa
Şahlanan Şiir gibi -
En fakir bile geçer bu Kapıdan
Ayakbastı gerekmez -
İnsan ruhunu taşıyan bu Araba
Fazla bir şey istemez!

254
"Umut" o tüylü yaratıktır -
Ruhta tüneyen -
Ve sözsüz bir ezgiyi -
Dilinden - hiç düşürmeyen -

Ve en güzeli - dinlemek - borada
Ama şiddetliyse fırtına -
O minik kuş afallar
O ki birçok insanı ısıtmıştır -

En soğuk diyarlarda dinledim -
En tuhaf denizlerde sesini -
Ama en zor durumlarda bile,
Benden - tek bir kırıntı istemedi.

280
Bir tören hissettim, beynimde,
Matemliler bir aşağı - bir yukarı -
Yürüyüp duruyordu - yürüyordu - ta ki
Anlam siliniyor gibi gelene dek

Ve hepsi oturtulunca
Bir ayin - bir davul gibi -
Gümleyip duruyordu gümbürdüyordu - ta ki
Zihnim sağırlaşıyor sanana dek

Ve sonra işittim - bir kutuyu kaldırırlarken
Ruhumu açtıklarını çatırtıyla -
Aynı kurşundan botlarla, yine
Derken Uzay-başladı çınlamaya

Bir çan olduğundan gökler
Ve varlık bir kulak yalnızca
Ve ben ve sessizlik ve tuhaf bir ırk
Yalnız, kazazede - burda -

Ve sonra bir tahtası kırıldı aklın
Ve düştüm de düştüm
Ve bir dünyaya çarptım
Ve bitirdim bilmeyi o sıra.

281
Öylesine ürkünç ki - neşelendiriyor insanı -
Hoşa gidiyor neredeyse,
dehşetin öylesine üzerinde -
Ruh bakıp kalıyor ardından, güvenli
En kötüsünü bilmek, korkuyla yer bırakmıyor -

Çabucak bir göz atmak bir hortlağa, faydasız -
Ama boğuşmak - galip gelmektir ona -
Nasıl kolay gelir işkence, şimdi -
Belirsizlikti öylesine örseleyen -

Soğuktur gerçek ve çıplak -
Ama insanı ayakta tutan da bu
Kuşku duyanlara gösterirdik - yakarıyı -
Ama ümit etmeyi bıraktık, şimdi,
Bilen bizler -

Ölüme bakmaktır, ölmek -
Bırakıvermek soluğu
Öylece uyumak değil
Yastığa koyup başı -

Başkaları, boğuşabilir -
Seninkisi, bitmiştir -
Ve böyle gelir ürkünç kasveti hüznün
- serbestçe kurar korkuyu -
Hem uzaktasın - hem de herkese açık dehşet
Neşeli, tatilde, solgun -

384
İşkence sehpası acı çektiremez bana
Ruhum özgür yaşar
Bu ölümlü iskeletin ardında
Daha cesur biri var

Onu ne testereyle kesebilirsin -
Ne de palayla delebilirsin -
İki beden - bir arada yaşar -
Birini bağlasan - diğeri kaçar -

Kartalın yuvasından
Uçup gökyüzüne -
Yükselmesinden bile
Daha kolayca belki -

Değilsen eğer
Düşman kendi kendine·
Tutsaklık bilinçlidir -
Özgürlük de öyle.

449
Güzellik uğruna öldüm - ama daha yeni
Alışmışken mezara
Hakikat uğruna ölen biri yatırıldı
Yan odaya.

"Neden can verdin?" diye sordu usulca.
"Güzellik uğruna" karşılığını verdim ona -
"Ben de hakikat uğruna - ki aynı şey ikisi -
Kardeşiz biz" dedi.

Yani bir gece karşılaşmış akrabalar gibi -
Ayrı odalardan konuştuk -
Sonunda yosunlar dudaklarımıza ulaştı -
Ve isimlerimizi kapladı.

Chuck Palahniuk - Dövüş Kulübü

 
İlk kez yayımlandığı 1996’dan beri bir yeraltı klasiği olarak anılan ve sinemaya da aktarılan Dövüş Kulübü, bir anti-ütopya öyküsünü anlatıyor. Yaşadığı hayattan nefret eden, ölüm düşüncesini saplantı haline getirmiş, insani yakınlığı kanser dayanışma gruplarında arayan genç bir adam. Aynı dayanışma gruplarının bir başka müdavimi, toplum kaçkını bir genç kadın. Ve Tyler Durden; yalanlar ve mutsuzlukla dolu bir dünyaya kendi yöntemleriyle saldıran yarı çılgın bir kurtarıcı, baştan çıkarıcı bir intikam meleği. Tyler’ın felsefesine göre, tüketim kültürünün uyuşturucu etkisinden kurtulmanın yolu, fiziksel acıyla tanışarak yeniden doğmaktır. Çok geçmeden, gecenin geç saatlerinde bar bodrumlarında toplanan gizli bir “dövüş kulübü”, ülkenin dört bir yanını saracaktır. Ama Tyler’ın dünyasında sınırlara ve kurallara yer yoktur. Kendi bedenini örseleyen bir müritler ordusu, toplum düzenini ve konformizmi imha etmek üzere Tyler’ın peşine takılır... Chuck Palahniuk’un ilk romanı, tüketim kültürüne, hırs ve üstünlük duygusuna, güzellik idealine ve iş dünyasına zehir zemberek bir eleştiri yöneltiyor. Palahniuk, karanlık bir mizahla desteklediği güçlü ve çarpıcı üslubuyla, yaşadığımız dünyanın çirkin suretine ayna tutuyor. Son dönemin en özgün, en sarsıcı romanları arasında sayılan Dövüş Kulübü bir klasik eser düzeyine ulaşıyor...
 

Tezer Özlü - Yaşamın Ucuna Yolculuk

 Yaşamın Ucuna Yolculuk – Bütün Eserleri

Tezer Özlü, bir başka kutupta kendisiyle aynı yazgıyı paylaşan Oğuz Atay gibi, beklenmedik bir anda edebiyatımızdan demir aldı. Yazar ile sahici efsanesini birleştiren bu anlatı, hem yoğun bir vasiyetname niteliği taşıyor, hem de hayata ender görülen acılıkta bir perspektiften tanıklık ediyor.Tezer Özlü, Türk edebiyatının gamlı prensesi. Yayınevinin notu: Bu kitap, yazarın Almanca kaleme aldığı “Auf dem Spur eines Selbsmords” (Bir İntiharın İzinde) adıyla 1983 Marburg Yazın Ödülü’nü alan metnin Türkçesidir. Bu kitap dilimizde, yazarı tarafından Yaşamın Ucuna Yolculuk (1984) adıyla bir anlamda yeniden yaratıldı. 

*

 "Herhangi bir yerde güneş duruyor. Tanıdığımız tek güneş. Ama güneşi düşünmüyoruz. Oysa erken gelmiş yazın sıcaklığını algılıyoruz. Yumuşak bir sıcaklık. Ve onunla birlikte acımızı da. Çevre yolu yakınında bir tahta sırada öylesine oturuyoruz. Arabalar müthiş bir yoğunlukla akıyor. Birlikte böylesine oturmamız acımızı dayanılır kılıyor. Benimki hiçbir zaman onun acısı kadar büyük değil. Arabaların akışı bizi hiç tedirgin etmiyor. Yarım metre ötemizdeki günlük yaşamla hiçbir bağlantımız yok. Gürültülü, anlamsız bir canlılık içinde, egzoz gazı kokan bir yaşam bu. Havel Şosesi yakındaki çevre yolu üzerinde. Öylesine oturuyoruz tahta sırada. Herhangi bir kentte. Varoluşun herhangi bir zamanında. Bildik güneş ısıtıyor bizi. Gerideki yaşamı tümüyle unutmuş, ne geçmişi, ne geleceği düşünüyor, öylesine zaman, an içinde oturuyoruz. Durgun sessizlik içinde. Pazar günü trafiğine karşı. Bize ulaşmıyor ses. Asfaltın karşı kıyısında uzanan ağaç gölgeleri hangi dünyaya ait. Bisiklet yarışı yapan bu insanlar hangi dünyadan gelip geçiyor. İki gün öncesi, yağmurda aynı şose üzerinde "Eski Aşk" meyhanesini bulmuştuk. Bir gemi. Haliç kıyısında da olabilir. Bakımsız bir durumda. Yılların birikimi kokuyor. Uzun yılların. İriyarı, çok şişman, bembeyaz tenli bir kadın barın gerisinde. Hizmet eden oğlu olmalı. Gözleri tıpkı annesi."