Tezer Özlü, bir başka kutupta kendisiyle aynı yazgıyı paylaşan Oğuz Atay gibi, beklenmedik bir anda edebiyatımızdan demir aldı. Yazar ile sahici efsanesini birleştiren bu anlatı, hem yoğun bir vasiyetname niteliği taşıyor, hem de hayata ender görülen acılıkta bir perspektiften tanıklık ediyor.Tezer Özlü, Türk edebiyatının gamlı prensesi. Yayınevinin notu: Bu kitap, yazarın Almanca kaleme aldığı “Auf dem Spur eines Selbsmords” (Bir İntiharın İzinde) adıyla 1983 Marburg Yazın Ödülü’nü alan metnin Türkçesidir. Bu kitap dilimizde, yazarı tarafından Yaşamın Ucuna Yolculuk (1984) adıyla bir anlamda yeniden yaratıldı.
*
"Herhangi bir yerde güneş duruyor. Tanıdığımız tek güneş. Ama güneşi düşünmüyoruz. Oysa erken gelmiş yazın sıcaklığını algılıyoruz. Yumuşak bir sıcaklık. Ve onunla birlikte acımızı da. Çevre yolu yakınında bir tahta sırada öylesine oturuyoruz. Arabalar müthiş bir yoğunlukla akıyor. Birlikte böylesine oturmamız acımızı dayanılır kılıyor. Benimki hiçbir zaman onun acısı kadar büyük değil. Arabaların akışı bizi hiç tedirgin etmiyor. Yarım metre ötemizdeki günlük yaşamla hiçbir bağlantımız yok. Gürültülü, anlamsız bir canlılık içinde, egzoz gazı kokan bir yaşam bu. Havel Şosesi yakındaki çevre yolu üzerinde. Öylesine oturuyoruz tahta sırada. Herhangi bir kentte. Varoluşun herhangi bir zamanında. Bildik güneş ısıtıyor bizi. Gerideki yaşamı tümüyle unutmuş, ne geçmişi, ne geleceği düşünüyor, öylesine zaman, an içinde oturuyoruz. Durgun sessizlik içinde. Pazar günü trafiğine karşı. Bize ulaşmıyor ses. Asfaltın karşı kıyısında uzanan ağaç gölgeleri hangi dünyaya ait. Bisiklet yarışı yapan bu insanlar hangi dünyadan gelip geçiyor. İki gün öncesi, yağmurda aynı şose üzerinde "Eski Aşk" meyhanesini bulmuştuk. Bir gemi. Haliç kıyısında da olabilir. Bakımsız bir durumda. Yılların birikimi kokuyor. Uzun yılların. İriyarı, çok şişman, bembeyaz tenli bir kadın barın gerisinde. Hizmet eden oğlu olmalı. Gözleri tıpkı annesi."