02 Ekim 2012

Emily Dickinson şiirler


 
982 
Bir tek kalbin kırılmasını önleyebilirsem,
Boşuna yaşamış olmayacağım.
Bir yaşamdan acıyı alabilirsem,
Ya da bir acıyı hafifletebilirsem,
Ya da bir ardıç kuşunu yeniden yuvasına koyabilirsem,
Boşuna yaşamış olmayacağım.
 
Kalbim, Unutacağız Onu
Bu gece, sen ve ben.
Ben ışığı unutayım,
Onun sıcaklığını sen.
Unuttuğun vakit, söyle bana,
Ola ki düşüncem donar.
Acele et, oyalanırken sen,
Hatırlayabilirim tekrar...
 
 1052
Hiç görmedim bozkırları -
Denizi hiç görmedim -
Yine de fundaların görünüşünü
Ve dalgaların ne olduğunu bilirim.

Hiç konuşmadım Tanrı'yla
Ve ziyaret etmedim cenneti -
Yine de yerinden eminim
Haritaları verilmiş gibi -

1212
Bir sözcük
Ölür söylenince,
Diyor bazıları.

Ben diyorum ki asıl
O gün başlar
Yaşamı.

1286
Kitap gibi Fırkateyn yok götüren
Uzak illere bizi
Ne de Küheylan bulunur bir Sayfa
Şahlanan Şiir gibi -
En fakir bile geçer bu Kapıdan
Ayakbastı gerekmez -
İnsan ruhunu taşıyan bu Araba
Fazla bir şey istemez!

254
"Umut" o tüylü yaratıktır -
Ruhta tüneyen -
Ve sözsüz bir ezgiyi -
Dilinden - hiç düşürmeyen -

Ve en güzeli - dinlemek - borada
Ama şiddetliyse fırtına -
O minik kuş afallar
O ki birçok insanı ısıtmıştır -

En soğuk diyarlarda dinledim -
En tuhaf denizlerde sesini -
Ama en zor durumlarda bile,
Benden - tek bir kırıntı istemedi.

280
Bir tören hissettim, beynimde,
Matemliler bir aşağı - bir yukarı -
Yürüyüp duruyordu - yürüyordu - ta ki
Anlam siliniyor gibi gelene dek

Ve hepsi oturtulunca
Bir ayin - bir davul gibi -
Gümleyip duruyordu gümbürdüyordu - ta ki
Zihnim sağırlaşıyor sanana dek

Ve sonra işittim - bir kutuyu kaldırırlarken
Ruhumu açtıklarını çatırtıyla -
Aynı kurşundan botlarla, yine
Derken Uzay-başladı çınlamaya

Bir çan olduğundan gökler
Ve varlık bir kulak yalnızca
Ve ben ve sessizlik ve tuhaf bir ırk
Yalnız, kazazede - burda -

Ve sonra bir tahtası kırıldı aklın
Ve düştüm de düştüm
Ve bir dünyaya çarptım
Ve bitirdim bilmeyi o sıra.

281
Öylesine ürkünç ki - neşelendiriyor insanı -
Hoşa gidiyor neredeyse,
dehşetin öylesine üzerinde -
Ruh bakıp kalıyor ardından, güvenli
En kötüsünü bilmek, korkuyla yer bırakmıyor -

Çabucak bir göz atmak bir hortlağa, faydasız -
Ama boğuşmak - galip gelmektir ona -
Nasıl kolay gelir işkence, şimdi -
Belirsizlikti öylesine örseleyen -

Soğuktur gerçek ve çıplak -
Ama insanı ayakta tutan da bu
Kuşku duyanlara gösterirdik - yakarıyı -
Ama ümit etmeyi bıraktık, şimdi,
Bilen bizler -

Ölüme bakmaktır, ölmek -
Bırakıvermek soluğu
Öylece uyumak değil
Yastığa koyup başı -

Başkaları, boğuşabilir -
Seninkisi, bitmiştir -
Ve böyle gelir ürkünç kasveti hüznün
- serbestçe kurar korkuyu -
Hem uzaktasın - hem de herkese açık dehşet
Neşeli, tatilde, solgun -

384
İşkence sehpası acı çektiremez bana
Ruhum özgür yaşar
Bu ölümlü iskeletin ardında
Daha cesur biri var

Onu ne testereyle kesebilirsin -
Ne de palayla delebilirsin -
İki beden - bir arada yaşar -
Birini bağlasan - diğeri kaçar -

Kartalın yuvasından
Uçup gökyüzüne -
Yükselmesinden bile
Daha kolayca belki -

Değilsen eğer
Düşman kendi kendine·
Tutsaklık bilinçlidir -
Özgürlük de öyle.

449
Güzellik uğruna öldüm - ama daha yeni
Alışmışken mezara
Hakikat uğruna ölen biri yatırıldı
Yan odaya.

"Neden can verdin?" diye sordu usulca.
"Güzellik uğruna" karşılığını verdim ona -
"Ben de hakikat uğruna - ki aynı şey ikisi -
Kardeşiz biz" dedi.

Yani bir gece karşılaşmış akrabalar gibi -
Ayrı odalardan konuştuk -
Sonunda yosunlar dudaklarımıza ulaştı -
Ve isimlerimizi kapladı.