18 Şubat 2018

İlhan Selçuk ' İnsanın İnsallaşması '

                                     
"Saatin akrebine baktığımız zaman, akrep hareketsiz gibi gelir bize. Fakat bir iki saat sonra akrebin yer değiştirdiğini görürüz. İnsanların hayatında da böyle olur. Çevremizdeki, hatta kendimizdeki değişikliğin çoğu zaman farkında olmayız. Tarihin akrebi bize hareketsiz gibi görünür."

---

"İnsan Nasıl İnsan Oldu" adlı kitapta böyle yazıyor.

Tarihin bilinmezliklerinden 1600 yılına değin "kahramanı insan olan" bir gerçek serüveni anlatıyor kitap; ama insan dediğimizde kimi vurguluyoruz?

Diyelim ki insanoğlu Amerika'yı keşfetmiştir; Avustralya'yı bulmuştur. Peki, Amerika ve Avustralya'da insan yok muydu?

Amerika ya da Avustralya'yı bulan insanın buralarda yaşayan insana insan gibi bakmadığını tarih söylüyor. "İnsan Nasıl İnsan Oldu"dan bu yolda birkaç satır:

"Avrupalılar Avustralya'yı bulduklarında başlı başına bir kıtayı ele geçirmek onlar için büyük başarıydı. Avustralyalılar içinse bu gerçek bir talihsizlikti. Çünkü insan emeğinin devirlerini gösteren takvime göre hesaplanırsa, bunlar daha geri bir zamanda yaşıyorlardı. Avrupalıların göreneklerinden bir şey anlamıyor ve düzenlerine boyun eğmek istemedikleri için kendilerine yabanıl hayvanlar gibi davranılıyordu. (...) Avustralyalı için yasa olan, Avrupalı için cürümdü. (...) Hayvancılıkla uğraşan Avrupalı için koyun mal olduğu halde ilkel şartlarda yaşayan Avustralyalı avcı için bir avdı."

"Amerika'yı bulan Avrupalılar yeni bir dünya bulduklarını sanıyorlardı. Kristof Kolomb'a üzerinde 'Kolomb, Kastilya ve Leon için yeni bir dünya buldu' sözleri yazılı bir nişan verilmişti. Ne var ki 'yeni dünya' gerçekte eski bir dünyaydı. Avrupalılar çoktan unutmuş oldukları geçmişlerini bir rastlantıyla Amerika'da bulmuşlardı."

"Kızılderililer ve beyazlar ayrı ayrı çağın insanlarıydı."

---

Ayrı ayrı çağın insanları olmak...

İşte bütün tarihin ve yaşadığımız günlerin acılarını bu eşitsiz gelişme yaratmıştır; ama dünya değişiyor; insanlar gün geçtikçe eşitleniyor. Yeryüzünde binlerce yıl süren kölelik kurumu hiç değişmeyecek sanılıyordu. Eski Yunan şairi Teognis zaman saatinin yürümüyor gibi görünen akrebine aldanarak şu dizeleri yazmış:

"Ne soğandan gül çıkar,

Ne köleden özgür insan."

Oysa köleliğin kurumlaşmasından bu yana tarih kölelerin özgürleşmesi sürecinden başka nedir ki? Bu savaşım günümüzde bile sürüyor.

---

Atatürk, Cumhuriyet Türkiyesi'nin insan toplumu için bir hedef saptamıştı:

-Çağdaş uygarlık düzeyine erişmek.

Bu demektir ki aklımızın akreple yelkovanını uygarlığın en ileri saatine göre ayarlayacağız. Sakın yanlış yorumlamayalım; "Tanzimat kopyeciliği"ne sapmayalım; yüzeysel Batıcılık anlayışını Atatürkçülük diye yutturmaya kalkışmayalım. Çağdaşlaşmak, akıl ve bilim yolunda yürümek demektir.

Eğer bugün "Batı" ile Türkiye arasında kimi konularda ve alanlarda çatışma varsa nedenlerini anlamaya çalışmalıyız. "Doğu" ile çelişkilerimiz varsa, onları da bilim ve akıl yoluyla çözümlemeye bakmalıyız. Bize yabancı ve ters gelen her konuya Amerika'nın ya da Avustralya'nın keşfi sırasında yaşayan yerliler gibi anlamaz gözlerle bakmayalım.

---

İnsanın insanlaşması uzun ve acılı bir süreçtir. Bugün bile dünyada çeşitli toplumlar "ayrı zamanlarda" yaşıyorlar.

Eşitleme kolay değil...

Ne yazık ki Türkiye'nin toplumsal gerçeğinde ayrı ayrı zamanlarda yaşayan kişiler ve kesimler çoğaldı. Bunu demokrasinin gereği saymak için çok bilgisiz, bilinçsiz ya da saf olmalı. Atatürk, yaşadığımız toplumda kişiler ve çevreler arasında var olan zaman ayrılıklarıni yok etmek için "Öğretim Birliği Devrimi"ni gerçekleştirmişti. Bu devrimle ortaçağı yaşayanlar günümüze ulaşacaklardı. Köy enstitüleri de bu amaçla kurulmuştu. Ama hem öğretim birliği devrimini hem köy enstitülerini yıktık; saatlerimizi çağdaşlığa göre ayarlayacak akıl ve bilim yolundan uzaklaştık.
Kötü bir iş yaptık.

Daha uzun süre bu kötülüğün acılarını çekeceğiz, insanlaşma yolunda yürürken...

Düşünüyorum Öyleyse Vurun
 
 

Halil Cibran - Rüzgar Gülü




"Gerçek olan şu ki: Biz her zaman kendi habercilerimizdik ve bundan sonra da her zaman kendi habercilerimiz olarak kalacağız. Topladıklarımızın ve toplayacaklarımızın hepsi el değmemiş tarlalarda hayat bulacaklar. Biz tarlalarda; hem çiftçi, hem toplanan, hem toplayanız. Sen siste dolanan bir arzu olduğun zamanlar ben de aynı siste dolanan bir arzu olarak oradaydım. Sonra birbirimize aktık ve isteklerimizden düşlerimiz doğdu. Ve o düşler sınırsız zamandı ve ölçüsüz boşluktu."


Mehmet Uzun "Sessizliğin sesi duyulmaz, hissedilir; kulaklar değil, ruh ve yürek duyar onu."