05 Ocak 2020

Foucault sarkacı - Umberto Eco

Deli hemen anlaşılır. Hile bilmeyen bir aptaldır o. Aptal, savını kanıtlamaya çalışır, çarpık bir mantığı vardır, ama ne de olsa bir mantığı vardır. Oysa delinin mantıkla işi yoktur; kısa yoldan gider. Onun için herşey, her şeyi kanıtlar. Delinin bir saplantısı vardır, bunu doğrulamak için her şeyden yararlanır. Kanıtlamakta hiçbir sınır tanımayışından, esin pırıltılarından yararlanmasından tanırsınız deliyi.

 Ama daha ayağı yerde bir açıklama istiyorsanız, partiye yazılmadığı için kendisini spiker olarak radyoya almadıklarını söyleyen bir kekemenin durumunu düşünün. Kendi yanılgılarımızın suçunu hep başkalarına yükleriz; diktatörlükler kendilerinden yana olanları bir arada tutmak için her zaman bir dış düşman bulurlar.

Bir tuzaktan korkuyorsan, kendin kur tuzağı. Böylece tuzağa düşenler, senin denetimin altına girer.

Cizvitler, dusmani sasirtmak icin en iyi yontemin gizli mezhepler yaratmak, tehlikeli heveslilerin bu mezheplere kosmalarini beklemek, sonra da tumunu tutuklamak oldugunu biliyorlardi. Baska bir deyisle, bir tuzaktan korkuyorsan, kendin kur tuzagi. Boylece tuzaga dusenler, senin denetimin altina girer.

Eyfel Kulesi yeraltindan bilgiler alip gokyuzunden gelenlerle karsilastirir bunlari. Eyfel Kulesi'nin bize sinemadaki en korkunc imgesini veren kimdir? Rene Clair, Paris qui dort'tda (Uyuyan Paris). Rene Clair: R.C.
Butun bir bilim tarihinin yeniden okunmasi gerekiyordu. Uzay yarisi bile anlasilir oluyordu: denizdibi akintilarinin, sicak hava akimlarinin -gorunmez gerilimlerin yerini belirlemek icin- yeekabugunun fotograflarini cekmekten baska bir sey yapmayan o cilgin uydular.

Inanmadigim için, onca inanan arasinda suçlu duyuyordum kendimi. Onlarin hakli olduklarini duyumsadigim için, tipki aspirin alir gibi inanmaya karar verdim ben de. Zarari dokunmaz, üstelik iyilesebilir insan. Onurlandirici bir inanç ararken, Devrim’in içinde buldum
kendimi, ya da en azindan olaganüstü yapmacik bir devrimin.

Toplantilarda, çesitli gruplar arasindaki görüs ayriliklari hiç heyecanlandirmiyordu beni; bir gruptan ötekine geçmek için dogru alintiyi kullanmanin yeterli oldugunu düsünüyordum hep. Dogru alintilari bulmakla egleniyordum. Oradan oraya geçiyordum. Bazen yürüyüslerde ilgimi çeken bir kizi izlemek için su ya da bu dövizin ardina takildigim oluyordu; arkadaslarimin çogu için siyasal militanligin cinsel bir yasanti oldugu sonucunu çikardim bundan; cinsellik ise bir tutkuydu. Bense yalnizca merak ediyordum.
Daha sonra Lia şöyle diyecekti bana: "Yüzeyde yaşıyorsun sen. Bazen derin görünüyorsan, bunun nedeni, derinlik,katılık etkisi yaratmak için yüzeyleri iç içe geçirmen: ayakta duramayacak bir katılık.
Yüzeysel olduğumu mu söylüyorsun?

Hayır," diye yanıtlamıştı Lia, "başkalarının derinlik dedikleri, dört-boyutlu küpten başka birşey değildir. Bir yanından girer öbür yanından çıkarsın; onların evreninde, senin evreninle bir arada var olamayacak bir evrende bulursun kendini.

Dünyada dört çeşit insan vardır: alıklar, budalalar, aptallar, deliler

Alık konuşmaz bile, ağzından salyalar akar, spastiktir. Dondurmasını alnına yapıştırır, eşgüdümü yetersiz olduğundan. Döner kapıya ters yönden girer.

Budala her zaman bardağın dışından konuşur...Bardağın içindekinden söz etmek ister, ama ne yapar ne eder, dışından konuşur. Dilerseniz şöyle diyebiliriz: budala pot kıran biridir; karısının kısa bir süre önce bıraktığı adama, güzel eşinin nasıl olduğunu sorar, örneğin.

Aptal davranışlarında yanılmaz mantık yürütmede yanılır. Aptal şöyle der: "bütün köpekler evcil hayvanlardır, bütün köpekler havlar; kediler de evcil hayvanlardır, demek ki onlar da havlar." Ya da, "bütün Atinalılar ölümlüdür, bütün Pireliler de ölümlüdür, demek ki, bütün Pireliler Atinalıdır.” ki bu doğrudur. Evet, ama rastlantı olarak. Aptal doğru bir şey de söyleyebilir, ama yanlış mantık yürüterek.

Umberto Eco - Foucault Sarkacı

Furuğ Ferruhzad "İnsanı sessiz kalmaya zorlayan acı onu bağırmaya zorlayan acısından çok daha ağırdır."