28 Kasım 2020

Çare yok - Melih Cevdet Anday



Anladık ölüme çare yok
Kazaya belaya çare yok
Saç dökülmesine
Yüz buruşukluğuna çare yok
Anladık çare yok
İşsizliğe de mi yok
Açlığa da mı yok
Anlamadık gitti
Çare yok.


Necip Hablemitoğlu 66 yaşında

 


Stefan Zweig


Hayat bizim kurduğumuz, tasarladığımız bir oyun değildir; orada sahne alan kim olursa olsun, ona ne kadar yakın olursak olalım her şey bizim istediğimiz gibi gelişmeyebilir. Hayata dair her kurgumuz, her gelecek planımız başka başka hayatların, başka ruhların, kişiliklerin beklentileri ve hayatlarıyla ölçülür, orada her beklenti hayal kırıklıklarına gebedir; beklentilerini birer inanca dönüştüren yürekler içinse hayattan derin bir çöküş beklemektedir. Bu inancın söndüğü yerde yeni bir hayata açılacak bir kapı yoktur. 
 

Friedrich Engels - Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu


Materyalizm, doğa bilimleri alanında çığır açan her yeni buluş ile kaçınılmaz olarak biçimini değiştirmek zorundadır; ve tarihin kendisi materyalist bir yoruma tâbi tutulalı beri burada da yeni bir gelişme yolu açılmaktadır.
 
 

William Blake



Tanrıya

Eger bir cember yarattıysan içine girilsin diye, 

Kendin gir oraya ve bak bakalım gidiyor mu hoşuna

Cenetle Cehennemin Evliliğinden

Cehennemden aldığım habere göre dünyanın altı bin yılın sonunda
alevler içinde yanacağına ilişkin eski bilgi doğru.
Çünkü bu nedenle kızgın kılıçlı keruba yaşam ağacının başında tuttuğu nöbeti
bırakması emredilecek: ve bunu yaptığında tüm yaratılış yanacak
ve sonsuz ve kutsal görünecek, ki şimdi sonlu ve düşkün görünüyor.
Bu, duyumsal hazzın gelişmesi sonucu meydana gelecek.
Ancak ilk önce insanın ruhundan ayrı bir bedeni olduğu kanısının silinmesi gerekiyor;
bunu cehennemi yöntemle, Cehennem'de son derece sağlığa yaralı ve şifa verici olan,
görünen yüzeyleri eriterek saklı olan sonsuzu ortaya
çıkaran aşındırıcılarlarla baskılar yapmak yoluyla ben yapacağım.
Eğer algının kapıları temizlenseydi herşey insana olduğu gibi görünürdü, sonsuz.
Çünkü insan kendisini kapattı, ta ki tüm şeyleri mağarasındaki dar çatlaklardan görene dek.

Baca Temizlikçisi

Küçük kara bir şey karlar arasından,
Haykırıyor "temizle! temizle! " kederli bir sesle!
"Nerededir senin annenve baban? söyle? "
"Onların ikisi de gittiler kiliseye dua etmeye.
"Çünkü mutluydum çalılıklar üzerinde,
Ve gülüyordum kışın yağan karlar arasında,
Onlar giydirdi bana ölümün giysisini,
Ve öğrettiler bana kederin ezgileriyle şarkı söylemeyi.
"Ve çünkü mutluydum ve oynuyordum ve şakıyordum,
Onlar sandılar ki bir haksızlık yok yaptıklarında,
Ve dua etmeye gittiler Tanrıya ve Papaza ve Krala,
Yani sefaletimiz üstüne cenneti kuranlara."

Kısaca İnsan

Kalmaz ortada acıma
Yoksulluk olmayınca;
Ne de merhamet
Bizim gibi mutluysa millet

Birbirini korkutup barışı aradıkça
Sevgiyi kendine sakladıkça;
Zulüm sarar dört yanını
Pusularla tutarlar yollarını.

İlahi korkularla kalakalır baş başa
Ağlar gözyaşları yağar toprağa;
Ve alçakgönüllülük kök verir birdenbire
Ayaklarını bastığı yerde.

Derken bir gölge gibi yayılır hüzünle
O giz kafasının üzerinde;
Bir tırtıldan sineğe
Her şeyi o giz beslemekte.

Ve taşımakta düzenbazlığın meyvesini
Belli ki dayanılmazdır lezzeti;
Derken bir sırtlan yuvası o uğursuz gölge
Karanlığını saçar her yere.

Karalar ve denizlerin Tanrıları
Çok aradı Doğu’da bulmak için o ağacı;
Tüm çabaları boşunaydı oysa
O ağaç insanın beyninde boy atmakta. 

Hasta Gül

Ah Gül, hastasın sen!
Uluyan fırtınada
Gece vakti uçan
Görünmez kurt
Keşfetti fesrengi neşeden
Oluşma yatağını;
Ve karanlık gizli aşkı
Yokediyor yaşamını.

Giriş

Kulak ver sesine Ozanın!
Şimdiyi, Geçmişi ve Geleceği görür;
Kulakları işitir
Kutsal Kelâmı
Yaşlı ağaçların arasında dolaşan,

Düşkün Ruha seslenir,
Ve gözyaşlarıyla akşamın çiyinin;
Hükmedebilir
Yıldızlı kutuplara
Ve düşen, düşen ışık yenilenir!

Ey yeryüzü, ey Yeryüzü dön geri!
Yüksel çiy düşmüş çimenlerin içinden;
Gece bitkin,
Ve gün
Doğar uykulu bir kütleden.

Gitme bir daha
Niçin gideceksin ki?
Bu yıldızlı zemin
Bu ıslak kıyı
Gün bitene dek senin.

[Deneyim Şarkıları]

Y en Eso Llego Fidel - Carlos Puebla


Fidel ve Maradona

  
 


Bütün romanlarının tiyatro halinde senaryoları olduğunu söyleyen Reşat Nuri Güntekin, çalışma yöntemlerini şöyle açıklar:

 Yorgunluğumuz bitmez bizim / Reşat Nuri Güntekin - Kırkevinkedisi
Roman ve hikâye yazarken konunun evvela asıl canlı noktası, amudi fıkarisi (belkemiği) gelir. Bu amudi fıkaridir ki bana yazmak arzusunu verir. Bu bazen bir vak'a olur, beni alâkadar eden bir vak'a.. Fakat çok kere pek alakadar olduğum insan tipi. (Şu vak'ayı veya şu insanı, şu tipi yazayım) derim. Bu suretle eserin iki adımı atılmış olur. Mevzuu pek iptidai bir şekilde fikrime gelir. Hiçbir zaman hemen derhal bu mevzunun planını yapıp da yazmağa başladığım vaki değildir. Bulduğum mevzuu zihnimde bir köşeye atarım. Onun francala hamuru gibi kendi kendine kabarması için uzun müddet bırakırım. Çok defa aradan birçok senelerin geçtiği de vakidir. Bu müddet zarfında mevzua bazı ilaveler yaparım. Bazı kısımlarını tayyederim, atarım, çıkarırım. Vakaları retuş ederim. Tipleri develope ederim (geliştiririm).. Yazma işine başladığım zaman da çok muntazam çalışırım. Romanın sonunu nasıl bitireceğimi tayin etmeden yazıya başlamam. Evvela umumi bir şema yaparım. Fakat eser henüz definitif (kesin, belirli) olmamıştır. Ortada şahıslar vardır, vakalar vardır, eserin ana hatları vardır. Fakat yazmaya başladıktan sonra şahıslar ekseriyetle hüviyetlerini değiştirirler, evvelce hiç düşünmediğim vak'alar, yeni şahıslar gelir. (Muhit dergisi, 1933; anan: Muzaffer Uyguner, Reşat Nuri Güntekin, Ağustos 1967) Kişilerine sevgiyle sokulan bir romancıdır Reşat Nuri. Genellikle onların gerçek yaşamlarındaki en belirgin özelliklerini yitirmeden yansıtmaya çalışır. Gözlem yeteneği yaşama çok geniş bir perspektiften bakma imkânını sağladığı için romanları geçiş dönemi yaşayan ülkemizden "insan manzaraları" çizme başarısına ulaşmıştır.
 

Diego Armando Maradona'nın Dünya Kupası sırasında olayla ilgili yaptığı basın toplantısında ' Kupayı kim kazanır?' sorusuna verdiği cevap

Biz futbolcular, sürekli üzerimizde çok baskı olduğundan yakınırız. Baskı,ancak evlarine beş peso getirip çocuklarını geçindiremeyen insanların üzerinde olur. Binlerce dolar alıp, sahaya çıkıp oynuyoruz ve ağzımızı açınca stresten bahsediyoruz. STRES bu ülkede, sabahın altısında kalkanlar içindir.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü

1999 yılında kadına yönelik şiddete karşı toplumda farkındalık yaratmak amacıyla BM Genel Kurulu kararı ile ilan edilen gündür. BM Genel Kurulu 1999 yılında 25 Kasım gününü Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan etti. Bu günün 25 Kasım olarak belirlenmesinin nedeni 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti'nde meydana gelen bir olaya dayanmaktadır. Ülkeyi diktatörlükle yöneten Rafael Trujillo'ya karşıtlığıyla bilinen Mirabal Kardeşler adlı üç kız kardeş, Trujillo'nun: "Ülkede iki tehlike var: Kilise ve Mirabal Kardeşler" şeklinde yaptığı açıklamadan günler sonra boğazlanıp dövülerek vahşice öldürüldüler.