26 Şubat 2021
Tohumlar Tuz İçinde - Hasan Hüseyin Korkmazgil
TUTUNMAK
tutundu kavaklara
kapısının önündeki asmaya
asmanın dibindeki suyun sesine
tutundu güllere karanfillere
güz geldi alıp gitti
bahar geldi getirdi
tutundu yağan kara
kardelene çiğdeme
aklığına sabahın
akşamın alacasına
beklediği neydi ki
tutundu acılara tutundu tatlılara
dalında dura dura ballanan kayısıya
oğul veren arıya - beklediği neydi ki
tutundu karanlıkta çillenen sarımsağa
taşı delen çekirdeğe çatlayan tomurcuğa
ayın hilal ayın yarım ayın dolunay
leylak denen güzelliğin mor mor açılmasına
daldan dala uçmasına bir çift sincabın
kar yelleri sel suları filizi tomurcuklar
beklediği neydi ki
bir çift saksağanın her bahar yuva yapmasına
hep aynı dala
bir çift çalıkuşunun mürverde ötmesine
köklerine yerleşmesine bir çift kirpinin
bir kez bile görmediği bülbülün şafakta şakımasına
ekmeğin her sabahki yeniden tütmesine
zeytinin her sabahki yeniden güzelliğine
serin akşam yellerine tutundu
ve yaşadı yıllarca
daha da yaşayacak
her geçen gününü bir yıl sayarak
her geçen yılını bir gün sayarak
beklediği neydi ki
BEN BÜYÜK SEVDİM
ben bir güneş hamalıyım yüküm ateştir benim
ak koyunu kara taşın dibinde kuzulatmış da gelmişim buralara
dilim kubattır ama yüreğim incedir benim
davulla gelin ağlatırım , vurulurum ağlamam ben
soyum yücedir benim
doğduğum yerlerde dutlar olurdu gün damlası
haziran temmuz ağustos eylül
çocukların sütanası
yaprakları ipekti meyvaları baldı güneşti
kirazlar kızarmaya durunca bulutlar dolaşırdı dallarına
sığırcıklar serçeler çocuklardık
gün ışığını paylaşan
her sabah gün kapısını çalmadan sıra dağların
üşüşürdük anaç dutların dallarına
ekmeğimizdi dut bizim
etimiz yağımız kaymağımızdı
salıncak gererdi anam yatırırdı beni daldan dala
sinekler oğul verirlerdi gölgedeki gözpınarlarımda
yılanlar keleplenip uyurdu duvar uçlarında
duttan somruk emerdim gökyüzünü bal bal
anam işe giderdi
serçeler saksağanlar sakalar
herbir delikte bir yavru bıcırdardı
bir çift saka gelip konardı salıncağımın ipine
bana ninniler söylerdi ipek kuşları bahçemizin
ben işte oralarda doğdum o dutlu bahçelerde
kanımda dut bulutları eser benim
anamın sütüyle eser
kimseler bilemez benim kadar
cevizde yaprağın başdöndürücü kokusunu
mürverlerin kokusunu iğdelerin kokusunu
güllerin fesleğenlerin
hiç kimse bilemez benim kadar
gün balının bakır sıcaklığını
ben elimi söğüt köklerinde balık yuvalarına daldırmışım
ağaçkakan yuvalarına sokmuşum ben elimi sıcak yumurtalara
kuş yavrularının çıplak sıcaklığı avuçlarımda
yaban güllerinde dolaşmış ellerim benim
mayıslarda bülbül yuvalarında
çiçeği burnunda başlamışım kayısı çağlası kemirmeye
başım dönmüş gül kokusundan sıcak haziranlarda
tozlu erikleri dudaklarımla silmişim
kınalarını saklamışım cevizlerin
eylüllerde
ekşi elmayı iki taş arasında tatlandırmışım
sonra üzüm yaprağında balık pişirmişim
duttan rakı çekmişim
gündüz el kahrı çekmişim geceleri kafa çekmişim
gurbete telgraf çekmişim sılaya özlem çekmişim
balık balçık ırmaklarda yılanlarla yengeçlerle yüzmüşüm
firezler yırtmış ayaklarımı keseklere dolaşıp düşmüşüm
kanımın rengini taşlar çakıllar söylemiş bana
barutlar doldurmuşum namlulara - dağlarda gürültü
keklikler üveyikler bilir beni güvercinler bilir
canlar yakmışım
soğanlar önümde erkeklemiş, ne hıyarlar tohuma kaçmış
tilkilerle dolaşmışım geceleri
bağları şaraplayıp küplere fıçılara doldurmuşum
bakıp bakıp uzun havalar söylemişim
samanyollcyına
ben büyük sevdim
otlara böceklere insanlara bölündü sevgim
kuşlara ağaçlara
seni öper gibi öpüyorsam doğanın ürpertisini
seninle irkilir gibiysem - sulara daldırınca ayaklarımı
bil ki büyük sevdim
bir ekin çiçeğinde buluşum seni
bir dağ serçesinde bakışım sana
sen diye kulaçlayışım soğuk suları
bir elmayı koparırken dalından
bir dalı çekerken kendime güneşten önce
sıcağın altında koklarken iğde çiçeğini
seni diye öpüşüm bir kuzunun burnunu gözlerini
sana diye dokunuşum ısırgan tozlarına - menekşelere
senden diyedir eğilişim gözelere koyaklarda
ben büyük sevdim
içkilere ateşlere silahlara vurdum kendimi
kıyamadım düşmanıma - kendi canıma kıydım
korktum sancılı gözyaşlarından senin
ağladığım sanadır
şafak şafak
okşadım dikenleri solmasın diye güller
yeşil kurbağalar girdi türkülerime
akşam gölleri ah akşam bunaltıları
kara tavuklarla paylaştım günün son ışıklarını
böğürtlen karanlıklarında
köprü kemerlerine yuvalar yaptım dağ kırlangıçlarıyla
kendim yaladım kanlı yaramı - göstermedim kurtlara
kalakaldım yücesinde kayalıkların -yalnız bir geyik gibi
turnalarla - kabaran dağları
ördeklerle sazlı gölleri sevdim
hem öttüm hem avladım - gözlerine baktım ağladım
ve işte dönüp geldim - topal kazla senin yurduna
gülüm dalım sensin - kurdum kuşum karıncam sen
seni sıktıkça kollarımda - ürperiyor dağ göllerinin yüzü
cifte geyikler düşüyor ufuk çizgilerine
ısırganlar ıhlamurlar menekşeler
bir gelin böceği uçup gidiyor
uçup gidiyor güneşe doğru
güneşe
MEVSİMİ YOK
ağaçlar hiç dökmemiş yapraklarını
kar oturmuş dağlara
değişmemiş odaların yaz sıcaklığı
kauçuk
iri gergin yapraklarıyla yine saksıda
limonsa güneşe dönük
kaktüsler deve tabanları
güneyden kaçırılmış güzeller gibi
kar oturmuş dağlara
değişmemiş odaların yaz sıcaklığı
şubert’i dinliyorlar - ne güzel
brahms'ı vivaldi’yi çaykovski’yi
ne güzel
çağdaş pop kümelerini
ve gitar konçertosunu rodrigo'nun
dinliyorlar sıcacık salonlarında
bense güzelim
gökyüzünün alışılmış rengine inanmıyorum
boyaların sıvaların ve nakışların
diline inanmıyorum
serçeler sevişseler de ayak altında
ben artık inanmıyorum
serçelerin sevişmelerine
bir garip
bir emekçi
bir ecir
bütün bir yıl ankara’yı beklerim
bekler ankara beni
bozkır gürültüsü ortasında
bir benim duyacağım ıssızlıkta
ahlata gelinlikler giydirir
sevinirim
TIK
BÜTÜN ŞİİRLERİ J 15. tohumlar tuz içinde
Victor Hugo ölmeden önce arkasında son sözleri olarak yayınlanacak beş cümle bıraktı;
Victor Marie Hugo 26 Şubat 1802 Besançon - 22 Mayıs 1885 Paris) Romantik akıma bağlı Fransız şair, romancı ve oyun yazarı. En büyük ve ünlü Fransız yazarlardan biri kabul edilir. Hugo´nun Fransa´daki edebi ünü ilk olarak şiirlerinden sonra da romanlarından ve tiyatro oyunlarından gelir. Pek çok şiirinin içinde özellikle Les Contemplations ve La Légende des siècles büyük saygı görür. Fransa dışında en çok Sefiller ve Notre Dame´ın Kamburu romanlarıyla tanınır.
Gençliğinde şiddetli bir kral yanlısı olsa da, görüşü yıllar içinde değişti ve tutkulu bir cumhuriyet destekçisi oldu. Eserleri zamanının politik ve sosyal sorunlarına ve de sanatsal akımlarına değinir. Hugo´nun cenazesi 1885´te Panthéon´da gömüldü.
Hugo ölmeden önce arkasında son sözleri olarak yayınlanacak beş cümle bıraktı;
« Je donne cinquante mille francs aux pauvres. Je veux être enterré dans leur corbillard.
Je refuse l´oraison de toutes les Eglises. Je demande une prière à toutes les âmes. Je crois en Dieu. »
"Fakirlere 50.000 frank bırakıyorum. Mezarlığa onlara mahsus cenaze aracı ile nakledilmek istiyorum. Hiçbir kilisenin benim için ayin yapmasını istemiyorum. Bütün ruhlardan benim için dua etmelerini rica ediyorum. Tanrı´ya inanıyorum."
Ölümcül Kimlikler - Amin Maalouf
'Bana içimin derinliğinde ne olduğum sorulduğunda, bunda herkesin içinin derinliğinde ağır basan tek bir aidiyetin, bir bakıma kişinin derin gerçekliğinin, doğarken ebediyen belirlenen ve artık değişmeyecek olan öz'ünün var olduğu inanışı yatıyor; sanki geri kalanın, bütün geri kalanın -özgür insan olarak katettiği yolun, benimsediği inanışların, tercihlerin, kendine özel duygusallığının, yakınlıklarının, sonuçta yaşamının- hiçbir önemi yokmuş gibi.' Kimlik, insanın zamanın içindeki incelişinde onu dünyaya bağlayan bir ayna. Amin Maalouf, Ölümcül Kimlikler'de çok yönlü ve saydam bir sorgulamanın eşliğinde, aynadaki görüntünün tutulabileceğine işaret ediyor. Ölümcül Kimlikler, dünyanın yeni zamanlarında insanlığın küllerinden kuracağı düzenin temeline konan bilge bir taş.
"Bu kitabın başından beri "ölümcül" kimliklerden söz ediyorum - bu tanım benim kınadığım, yani kimliği tek bir aidiyete indirgeyen kavramın insanları taraf tutucu, katı, hoşgörüsüz, baskıcı, kimi zaman kendini yok edici bir tavra yerleştirmesi ve onları çoğu zaman katillere ya da katillerin yandaşlarına dönüştürmesi oranında bana yanlış gibi gelmiyor. Bunların dünya görüşleri çarpık ve terstir. Aynı topluluğa ait olanlar "bizimkiler" olur, yazgılarına arka çıkmak istenir, ama onlara karşı zalimce davranmaktan da kaçınılmaz; "ılımlı" görülürlerse kınanır, yıldırılır, "hain" ya da "döneklikle" suçlanırlar. Ötekilere gelince, karşı kıyıdakilere gelince, kendimizi asla onların yerine koymaya çalışmayız, şu ya da bu sorunla ilgili olarak tamamen haksız olamayacaklarını kendimize sormaya hiç gelemeyiz, onların şikayetleri, çektikleri acılar, kurbanı oldukları haksızlıklar karşısında yumuşamaktan kaçınırız. Sadece, çoğu zaman topluluğun en militan, en laf ebesi, en aşırı kesiminin bakış açısı olan "bizimkiler"in bakış açısı önemlidir."