26 Temmuz 2024

George Bernard Shaw "Yüzünü görmek için bir cam ayna kullanıyorsun; ruhunu görmek için sanat eserlerini kullanabilirsin."

 

Gerçek sanat, sanatçıdaki dayanılmaz dürtüyle ortaya çıkar. Albert Einstein

Hayat, silgisiz bir çizim sanatıdır.  John W. Gardner

Edebi sanat; ifadenin ihtişamı ve metinlerdeki harflerin ışığının parlaması gibi sadeliktir.  Walt Whitman

Sanat, özgürlük ve yaratıcılık toplumu siyasetten daha hızlı değiştirir. Victor Pinchuk (İş Adamı)

Savaş sanatı, savaşmadan düşmanı bastırmaktır. Sun Tzu (Savaş Sanatı kitabının yazarı)

Yüzünü görmek için bir cam ayna kullanıyorsun; ruhunu görmek için sanat eserlerini kullanabilirsin. George Bernard Shaw

Sanatın amacı, günlük yaşamın bulaşan tozlarını ruhumuzdan temizlemektir. Pablo Picasso

Tüm güzel sanatların özü, tüm büyük sanatların gerekliliği şükrandır. Friedrich Nietzsche

Yaratıcı ifadeye sahip olmak ve bilgiyi alanda sevinç uyandırmak öğretmenin en üstün sanatıdır. Albert Einstein

Resim sanatın dürüstlüğüdür. Hile ihtimali yoktur. O, ya iyi, ya da kötüdür. Salvador Dali

Sanatın basitlik ve sadeliği, onun karmaşıklığı ve bilmecesidir.  Douglas Horton (Protestan Lider)

Bir resim, kim bilir kaç bin kelimelik bir makaledir?  Bilinmeyen

Güzellik sevgisi bir tat, güzelliğin yaratılması bir sanat. Ralph Waldo Emerson

Kişilik, sanat ve şiirdeki her şeydir. Johann Wolfgang von Goethe

Bir halkın sanatı, zihinlerinin gerçek bir aynasıdır. Jawaharlal Nehru (Hindistan İlk Başbakanı)

Bilmediğiniz zaman resim yapmak kolaydır; ancak yaptığınız zaman çok zordur. Edgar Degas (Ressam-Heykeltraş)

Soru sorma sanatı ve bilimi, tüm bilgilerin kaynağıdır. Thomas Berger (Romancı)

Tasarım var, sanat var. İyi tasarım uyumun toplamıdır. Doğa bir tasarım eseridir ve onu tasarlayandan daha iyi bir tasarımcı yoktur. Bir dal veya yaprağa bakarsanız mükemmeldir. Hepsinin fonksiyonu başka başkadır. Sanat farklıdır. Sanat, güzellik ve duygu ile ilgilidir; aynı zamanda sanat çoğunlukla acı çekmektir. Diane von Fürstenberg (Tasarımcı)

Müzik bir bireysellik ifadesidir; dünyayı böyle görüyorsun, demektir. Bütün sanatlar da aynıdır, yani bireyseldir. Dünyayı nasıl deneyimlediğinize bakıyorsunuz ve dünyanıza aldığınız nesneleri buna göre yorumluyorsunuz; tabii dışarıya heykel, dans, şiir veya şarkı gibi eserlerle ruh halinizi görünür hale getiriyorsunuz.  David Sanborn (Müzisyen)

Bir resim, kelimeleri olmayan bir şiirdir.  Horace (Roma dönemi şairi)

Dünyayı Nasıl Görüyorum?

Duyabileceğimiz en güzel şey, hayatın esrarlı yanıdır. (Evren nasıl varoldu, sorusudur.) Sanatın ve gerçek bilimin beşiğinde bu ana duygu vardır. Onu bilmeyen, dünya karşısında şaşkınlık ve hayranlık duymayan kimse, ne de olsa ölü ve gözü kapalı gibidir. Hayatın sırlarıyla karşı karşıya gelmek, korku ile de karışarak dinleri yaratmıştır…

Ulaşamayacağımız bir şeylerin varolduğunu bilmek, ancak en ilkel bir biçimde anlayabileceğimiz en derin aklın ve en parlak güzelliğin belirtilerini görmek; bu, bilginin ve gerçek dindarlığın ta kendisidir. İşte bu anlamda, ve yalnız bu anlamda, derinden dindar olan insanlara katılıyorum…

Hayatın sonsuzluğundaki sır ve gerçeğin akılları aşan kuruluşuna bakış, bir de tabiatta kendini gösteren aklın, ne kadar küçük olursa olsun bir parçacığını kavramak için göstereceğimiz o içten çaba yetiyor bana.

“Dünyamıza Bakış” – Albert EINSTEIN – Alan yy. 2.Basım. Mart/87. Çevirenler: S. EYÜBOGLU – A. ERHAT, V. GÜNYOL, İ. ÖZTÜRK, Y. ANDAY. Sf. 6-11, “Dünyayı nasıl görüyorum?” başlıklı yazıdan. 

 DüNYAMIZA BAKIŞ

Ekonomik ve toplumsal sorunları enikonu bilmeyen bir kimsenin sosyalizm üstüne birtakım düşünceler ileri sürmesi uygun düşer mi? Birçok bakımdan düşer bence...

Sosyalizm törel ve toplumsal bir amaca yönelmiştir. Ama, bilim ne amaçlar yaratabilir, ne de bunları insanlara benimsetebilir; olsa olsa, son amaçlara götüren bir takım araçlar sağlayabilir ancak.

Bu nedenlerden ötürü, insanla ilgili sorunlarda, bilim ve bilimsel yöntemi küçümsemekten kaçınmalıyız. Toplum düzenine değinen sorunlar üstünde yalnız uzmanların söz sahibi olduğunu da kabul etmemeliyiz.

-Einstein-

Albert Einstein’in (1879-1955) aşağıdaki sözleri bilim camiasının kendi içinde de bu tür derin kaygıların olduğunu göstermektedir: “Öte yandan, teknoloji, ya da uygulamalı bilim, insanlığı son derece ciddi bazı sorunlarla karşı karşıya getirmiştir. İnsanlığın yaşaması bu sorunların yararlı bir yoldan çözümlenmesine bağlıdır. Yapılacak şey, yeni birtakım toplumsal kurumlar ve gelenekler yaratmaktır. Öyle kurumlar ki, onlar olmadıkça, yeni âletler, ister istemez insanlığın başına belâların en büyüğünü açabilir” (Einstein, 1987, s.27).

“Söylediğim birtakım sözlerin hoşunuza gitmediğini anlıyorum. Ama ben hiçbir zaman insanlık için bir kurtuluş yolu olmadığını söylemedim. Yeryüzündeki koşulların düzelmesi salt bilimsel buluşlardan çok insan geleneklerinin ve ülkülerinin gerçekleşmesine bağlıdır. Ahlâklı bir yaşama düzeninin gelişmesi bakımından Konfüçyüs’ün Buddha’nın, İsa’nın ve Gandhi’nin yaptıkları, bilimin herhangi bir zamanda yapabileceğinden çok daha önemlidir bence.” (Einstein, 1987, s.27).


“Ütopyacı Sosyalizm” deyimini ilk ortaya atan Friedrich Engels söyle der:

“Gereken gelişme düzeyine ulaşamamış ekonomik koşullara bağlı toplumsal sorunların çözümleri, insan kafasında, salt düşünce ve düş gücü ile beliriyordu. Toplum, alışılmış davranışlara aykırı davranışlar göstermeye başlamıştır. Demek ki düzenin yeniden kurulması gerekiyordu. Bu yeni düzeni propaganda yolu ile topluma kabul ettirmek ve gerektiğinde örnekler göstermek zorunluydu. Demek ki yeni sistemler birer ütopya olmak zorundaydılar. Ayrıntılarına inildiği ölçüde de büsbütün fantastik sistemler hâline dönüşmeleri doğaldı.”

 

Başarısız Hipotez: Tanrı

 

Bilim Tanrı'nın Var Olmadığını Nasıl Gösteriyor?

Tarih boyunca Tanrı'nın varlığı üzerine tartışmalar büyük ölçüde felsefe ve teoloji sahalarında yapılmış, bu arada bilim saha kenarında oturup bu fikir ve sözcükler mücadelesini izlemekle yetinmişti. Fizikçi Victor J. Stenger, eğer Tanrı varsa, bir takım bilimsel kanıtların da bulunması gerektiğini söylüyor. Musevi, Hıristiyan ve İslâm dinlerinde sunulan Tanrı kavramını herhangi bir bilimsel hipotez olarak ele alan Stenger, evrenin bir yaratıcı elinden çıktığı ve insanların Tanrı'nın özel yaratıları olduğu görüşlerini tartarken fizik ve astronomideki yeni bulguları tartışıyor. Son dönemin modası Akıllı tasarım savlarını Tanrı'nın biyoloji üzerindeki etkisi olarak görüyor. Tüm bilimsel bulgularla kanıtları değerlendirdikten sonra evrenin Tanrı var olmasa nasıl olacağı beklenirse öyle olduğu sonucuna kuşkuya mahal bırakmayacak şekilde varıyor.

GİRİŞ
Bilim açıklamaya, hatta yorumlamaya bile çalışmaz; bilimin esas işi model kurmaktır. Model, gözlemlenmiş bir olayı betimleyen, bir takım sözel yorumlar eklenmiş matematiksel bir inşadır. Bu tür bir matematiksel inşanın meşruluğu tamamen işlerliğine bağlıdır. — John von Neumann
 
MODELLER VE YÖNTEMLER
Bunca cehalet ve karanlık içinde insan anlayışına tek kalan kuşkucu veya en azından temkinli davranmak ve olabilir görünmeyen hiçbir hipoteze az veya çok teslim olmamaktır. — David Hume
 
TASARIM YANILSAMASI
Şu evrene bir bakın. Ne muazzam bir canlı vetertipli, duyarlı ve faal varlıklar kalabalığı! Ama bir de bu canlı varlıkları biraz yakından inceleyin... Birbirlerine karşı ne kadar düşmanca ve yıkıcılar! Kendi mutlulukları içinde yaşayıp gitmek nasıl da yetmiyor hiçbirine! — David Hume

MADDENİN ÖTESİNDE BİR DÜNYA ARAMAK
Çünkü yaşayanlar öleceğini biliyor, ama ölüler hiçbir şey bil- mezler, onlar için artık ödül yoktur çünkü anıları bile unutul- muştur. Sevgileri, nefretleri ve hasetleri çoktan yok olmuştur; ve güneşin altında yapılan hiçbir şeyde artık onlar için ebediy- en pay yoktur. — Vaiz 9:5-6 
 
KOZMİK DELİL
Maddenin yegane yasaları zihinlerimiz tarafından imal edi- lenlerdir ve zihnin yegâne yasaları onun için madde tarafından imal edilir. — James Clerk Maxwel
 
CANA YAKIN OLMAYAN EVREN
Hiçbir deneyimine sahip olmadığımız olayların geçmişte deneylediğimiz olaylara benzediğini ispatlayacak hiçbir tanıt- layıcı uslamlama yoktur. — David Hume
 
VAHİYİN FİYASKOLARI
Eğer İncil'deki tarih ve bilimle ilgili sözlerin doğrularla çeliştiği incil dışı kayıtlarca, arkeolojik kazılarda bulunan eski belgelerce veya modern bilimin tesis edilmiş olgularınca ispat- lanabilirse, bu dinsel meselelerdeki güvenilirliğine de ciddi bir kuşku düşürecektir. Bir başka deyişle, eğer İncil'deki kayıtların doğrulanabilen olgualanların da yanlışlanabilirliği ispatlanırsa, o zaman İncil sınanamayan alanlarda da güvenilmez olacaktır. — Archer L. Gleason
 
DEğERLERİMİZ TANRIDAN MI GELİYOR?
Ana-baba ve çocuk sevgisi de içinde olmak üzere sosyal içgüdüsü belirgin bir düzeye erişmiş her hayvan türü, zihinsel güçleri yönünden de insan kadar veya insana yakın bir gelişme gösterir göstermez kaçınılmaz olarak bir ahlak hissi veya vicdan da geliştirecektir. — Charles Darwin
 
KÖTÜLÜK ARGÜMANI
Dinle veya dinsiz, iyi insanlar iyilik, kötüler kötülük yapar. Ama iyi insanların kötülük yapması ancak dinin harcıdır. — Steven Weinberg
 
MÜMKÜN OLAN VE OLMAYAN TANRILAR
Mükemmel bir Tanrı, bütün bu ıstıraplar çekilen acıların sindirilmesine yarayacak ve durumu iyiden yana dengeleyecek iyi şeylerin ortaya çıkmasını sağlamıyorsa, ne demeye içinde bu kadar çok ıstırap olan bir evren yaratsın? — Nicholas Everitt
 
TANRISIZ EVRENDE YAŞAMAK
Güneşin altında Tanrı'nın sana verdiği boş ömrün bütün gün- lerini, bütün anlamsız günlerini sevdiğin karınla güzel güzel yaşayarak geçir. Çünkü hayattan ve güneşin altında harcadığın emekten payına düşecek olan budur. Çalışmak için eline ne geçerse, var gücünle çalış. Çünkü gitmekte olduğun ölüler di- yarında iş, tasarı, bilgi ve bilgelik yoktur. — Vaiz, 9:9-10
 

EK 

Bu kitabın karton kapaklı baskısının başarısı kısmen şanslı zamanlamasına, kamuoyunun aşırılıkçı dinin son yıllarda topluma verdiği zararı fark etmeye başladığı dönemde piyasaya çıkmasına bağlanabilir kuşkusuz. Okurlar teizme karşı sunulan –dünyaya içinde Tanrı için bir yer açma zorunluluğu taşımadan olduğu gibi bakma fırsatı sunan– bu alternatifi öğrenme fırsatını memnuniyetle karşıladılar. Richard Dawkins, Sam Haris ve Christopher Hitchens gibi başarılı yazarlar gittikçe büyüyen popüler ateist yayınlara büyük katkıda bulunmuşlardı. Bu hareketin bağlamı içinde Tanrı: Başarısız Hipotez çalışması Tanrı'nın varlığı sorusuna doğrudan ve bilimsel bir perspektiften bakmaktadır. 

Kitabın "Bilim Tanrı'nın Var Olmadığını Nasıl Gösteriyor?" şeklindeki altbaşlığı sert tepkilere yol açabilirdi. Ne mutlu ki çok yüksek sesli bir tepki oluşmadı. Kişisel olarak tek bir tehdit bile almadım. Bu kitabın yayınlanmasıyla bağlantılı bildiğim tek şiddet olayı 2007 Nisan'ında, Toronto Araştırma Merkezi yetkili müdürü Justin Trottier'nin Ryerson Üniversitesi'nde yapacağım konuşmanın afişlerini asarken üniversite yerleşkesinde uğradığı saldırıdır. Buna rağmen bu konudaki en ufak şiddeti dahi bazı dini inançların ne denli zehirleyici etkiye sahip olduğunun bir göstergesi saydığımı söylemeliyim. 

Kitabımı okuyan inançlı insanlar, bilim insanlarının dogmatik inatla Tanrı'ya karşı olmadıklarını ısrarla belirtmeme lütfen güvensinler. Bilim insanları, bizzat bilimin doğası gereği, veriler nereye götürüyorsa oraya giderler. Kitapta defalarca tekrarladığım gibi, önüme yeterli delil konduğu anda inanmaya hazırım. 

Çoğu teistle birlikte ve bilim insanlarının çoğunun aksine, bilimin doğaüstünü araştırabileceği kanısındayım. Eğer doğaüstü, fiziksel olayları etkileyebiliyorsa, bilim tarafından kesinlikle incelenebilir. Bir gözlem için makul bir doğal açıklama bulunamadığında doğaüstü bir neden göz önüne alınabilir. Zaten Tanrı hipotezinin başarısızlığa uğradığını söylememin nedeni de tam da doğal açıklamaların ötesine geçmemizi gerektirecek hiçbir fiziksel olayın bulunmamasıdır. 

Bu noktada sıklıkla şu yorumla karşılaşıyorum: "Delil yokluğu yokluğun delili değildir." Bazı koşullarda bu doğrudur ama bazılarında da açıkça yanlıştır. Delilin olması gerektiği halde olmaması durumunda delil yokluğu yokluk için güçlü bir delil olabilir. Mesela oturduğum yere yakın Rocky Dağı Ulusal Parkı'nda fillerin gezdiğine dair hiçbir delil yoktur. Bu durumdan fillerin aslında orada oldukları, ama henüz keşfedilmemiş bir yerde oldukları sonucuna mı varmalıyız? Filler orada olsalardı kesinlikle –ezilmiş otlar, dışkı veya ayak izleri gibi– birtakım işaretler bulmamız gerekirdi. Bu tür delillerin yokluğunda, parkta hiçbir fil olmadığını makul kuşkunun ötesinde ortaya koymuş oluruz. 

Altbaşlık özünde "Kitabı okumadım ama bu yanlış çünkü..." diyen bir sürü e-posta almama yol açtı. Kitabı okumuş görünen ve olumsuz görüş bildiren kimi eleştirmenler bile kitabın içeriğiyle ilgisi olmayan itirazlarda bulundular. Yazdıklarımda kendimi çoğu insanın taptığı Tanrı ile (Büyük T) sınırladığımı defalarca belirtmeme rağmen bu eleştirmenler inatla düşünülebilecek tüm tanrıların (küçük t ile) (veya en azından kendi tanrılarının) varlığını çürütmenin (veya ispatlamanın) mümkün olmadığını ısrarla söylemeye devam ettiler. 

Kitapta özenle açıklamama rağmen burada yine tekrar edeceğim: Sorunun bir kısmı deneysel bilimdeki ispatlamaların ve çürütmelerin matematik veya mantığın tümdengelimli süreçleriyle aynı olmamasından kaynaklanır. Matematik ve mantıktaki tümdengelimli ispatlar açıkça belirlenmiş varsayımlardan başlar ve sonuca varmak için hassas ve kesin bir süreci izler. Prosedürde hata yapılmadığı ve başlangıç varsayımları doğru olduğu sürece varılan sonuç yüzde yüz kesindir. 

Deneysel yargıların işin içinde olduğu bilimsel ispatlarda ise durum daha çok, suçluluk kararlarının soyut mantıksal akıl yürütme yoluyla değil, elde bulunan gerçek delillerin "makul kuşkunun ötesinde" doğru olması temelinde alındığı mahkeme kararlarına benzer. Dahası, bilimsel yargılar yeni delillere dayalı itirazlara daima açıktır –bu durum genellikle adli veya teolojik itirazlar için geçerli değildir. Kitabı olumlu karşılayan bir eleştirmense benim aslında böyle bir alt- başlık koymayı düşünmediğimi, onu yayıncının satışı artırmak için eklediğini öne sürdü. Burada açıkça söylüyorum: Altbaşlık bana aittir ve bu altbaşlıkla kastettiğim çoğu insanın taptığı Tanrı'nın bilimsel yoldan var olmadığının makul kuşkunun ötesinde gösterilebileceğidir. 

Belki karışıklık şu ifademden kaynaklanmıştır: Kendini bir avuç seçkin azınlık dışında herkesten saklayan Katoliklerin, evanjeliklerin, Müslümanların, Musevilerin Tan- rısının varolma olasılığı tümüyle göz ardı edilemez. Tek diyebileceğim elimizde var olduğuna dair en küçük bir delil kırıntısının bile bulunmadığıdır ve eğer varsa şahsen kendisiyle hiçbir işimin olmadığıdır. Böyle bir tanrı mümkündür ama berbat bir tanrıdır.

Burada inanmaya açık ve hazır insanlardan kendisini kasten saklayan bir Tanrı'nın ahlaki bir Tanrı olamayacağını anlatmaya çalışıyordum. Pek çok Hıristiyan tek kurtuluş yolunun İsa'yı kurtarıcıları olarak kabul etmek olduğuna inanmaktadır. Başka herkes ebedi ateşte yanmaya mahkûmdur. Müslümanların inancı da benzer yapıdadır. Bu inançta olanlar elbette müşfik, ahlaki bir Tanrı'ya inandıklarında ısrar edeceklerdir. Benim burada altını çizmeye çalıştığım nokta ise bu inançlarıyla başkasını dışlayan, gizlenmiş Tanrı inançlarının çeliştiğidir

Bu durumu açığa kavuşturmak için yukarıda alıntılanan bölümün ilk kısmı bu baskıda şu şekilde değiştirilmiştir: "Bu görüşte olan Katoliklerin ve evanjelist Hıristiyanların tamamen sevecen olan bir Tanrı'ya tapmadığı açıktır." Ayrıca bu kitabın 9. bölümünün son paragrafının ilk cümlesi şu şekle dönüştürülmüştür: "Kendini bir avuç seçkin azınlık dışında herkesten saklayan bir Tanrı'nın varolma olasılığı tümüyle göz ardı edilemez."

Ortak eleştirilerden bir diğeri de bir teolog olmadığım için bu konuda yazmamam gerektiği üzerineydi. Eğitimli bir teolog değilim, doğru ama bahsettiğim Tanrı ile ilgili teolojinin özünü kesinlikle iyi biliyorum. Dahası, teologların ve apolojistlerin geleneksel inançlarda bulunan pek çok tutarsızlığa ve açık hataya rasyonel açıklama üretebildiğinin de farkındayım. Bunlardan bir kısmına 2003 tarihli Bilim Tanrı'yı Buldu mu? adlı kitabımda değinmiştim. Var olmaları mantıksal olarak mümkün olan tanrılar olduğunu kabul ediyorum. Ama bunların hiçbiri çoğu kişinin taptığı Tanrı değildir

Her durumda, bu kitap bir teoloji kitabı değil, bir bilim kitabıdır. Ne Tanrı'nın doğası üzerine spekülasyon yapıyorum ne de belli varsayımlar üzerinden Tanrı'nın nasıl olması gerektiğine dair mantıksal çıkarımlar peşindeyim. Bunların yerine gözlemlenebilir sonuçlara, birçok kişinin tüm varoluşun ardında yatan temel gerçek olduğuna inandığı Tanrı gerçekten varsa, meydana gelecek olaylara bakıyorum. Bu Tanrı'nın herhangi bir karakteristik özelliğini bilmem gerekmiyor; ben "O"nun sadece bilime değil, onu arayan herkese görünmesi gereken tespit edilebilir delillerini arıyorum.

Bunun için de bilimin sözde süper-güçlerine bel bağlamıyorum. Bilim bir insan uğraşıdır; aslında her birimizin gündelik yaşamında kullandığı bir işlemin sistemli ve özenli bir halidir: etrafımızdaki âlemi gözlemlemek ve bu gözlemlerden sonuçlar çıkarmak.

Yazıştığım birkaç kişi şöyle bir görüşü savunuyorlar: Tanrı evreni yöneten doğal yasaları yarattığına göre, bunlar onun planları neyse onun gerçekleşmesi için tasarımlanmış olabilir. Bu durumda onun doğal yasaların dışında hareket etmesine gerek yoktur ve dolayısıyla onun eylemleri doğal süreçlerden ayrılamaz.

Bu sava Aydınlanma'nın deist tanrısını tartıştığım bölümde (9. Bölüm, "Peki Geriye Hangi Tanrılar Kalıyor?") değinmiştim, ama tartışmam çok açık değildi. O yüzden bu kısmı yeniden yazdım. Temel anlamda kuantum mekaniği evrenin tümüyle belirlenimci olmadığına ve meydana gelen şeylerin rastlantısal olduğuna işaret eder. Dolayısıyla Tanrı'nın ara sıra devreye girip gidişatı rayına oturtması gerekmektedir. Bu da prensip olarak tesbit edilebilir olan rastlantılardaki sapmalarda bize kendini göstermesi demektir.

Bu aynı zamanda dinle bilim arasında bağdaşmazlık görmediklerini ileri süren bilim insanlarının çoğuyla fikir ayrılığına düştüğüm nokta. Bu konu genellikle evrimle ilgili ortaya çıkıyor. Ben burada kendimi akıllı tasarım hareketinin kurucusu ve şu sözleri söylediği aktarılan avukat Philip Johnson'la nadiren hemfikir olduğum noktalardan birinde buluyorum: "Darwinizm gerçekse Hıristiyan metafiziği bir fantezidir." Elbette anlaşamadığımız mesele de açık: O Darwinizmin yanlış olduğunu düşünürken ben Hıristiyan metafiziğinin bir fantezi olduğunu düşünüyorum.

2007 Aralık'ında Hawaii Üniversitesi'nde düzenlenen bir Başarısız Hipotez: Tanrı paneline katılmıştım. Panel Hawaii İsa Gençliği ve Waterhouse Vakfı tarafından destekleniyordu. Paneli yakın dostum, Hawaii İsa Gençliği'nin başkanı Keli'i Akina yönetiyordu ve altı yüz kadar katılımcı gelmişti. Diğer panelistler Hawaii Üniversitesi'nden inançlı kimselerdi ve aralarında iki astronom, bir Hıristiyan mimar ve Reform Yahudisi bir hücre biyologu vardı.

Bir diğer panelistse çok eski dostlarımdan fizikçi ve astronom Bob Joseph'ti. Bob beni (öyle bir şey söylemediğim halde) bilimin hakikate giden tek yol olduğunu iddia etmekle suçladı; bilimle ilgili olmadığını söyleyerek karısıyla olan sevgi dolu ilişkisini bana karşı örnek olarak gösterdi. Eh, benim de karımla, çocuklarımızla ve torunlarımızla Tanrı'yla hiç ilgisi olmayan sevgi dolu bir ilişkim var. İnsanların sanatı, müziği, şiiri veya birbirlerini sevmesi maddenin ötesindeki bir âlemin göstergesi değildir. İnsan olmanın anlamının bir göstergesidir. Aslında bilimin bu tip konuları araştırması da yasak falan değildir. Bilim elbette her şey değildir; ama her şey hakkındadır.

Kimileri kitabımın "Tanrısız Evrende Yaşamak" başlıklı son bölümünün bilime bağlı kalmaya çalışan kitabın genel karakterine uymadığını öne sürdü. Diyelim öyle. Öyle olsa bile, ben bu bölümün Bob'un öne sürdüğüne benzer karşı savları ve daha genel bir soruyu, "Bu kitabı neden yazdınız?" sorusunu yanıtlamak için gerekli olduğuna inanmıştım ve hâlâ da inanıyorum.

Yine de sorunun beni şaşırttığını söylemeliyim. Bu kişiler kitapçıların raflarından taşan dini kitapların yazarlarına bu soruyu soruyor mu acaba? Soruyu soranlara bunu sorduğumda, bu sorunun altında böyle bir kitap yazarak insanların elinden dinin rahatlatıcılığını aldığım görüşünün yattığı hissine kapıldım.

Bu tür bir imaya yanıtım şudur: Gerçek bir dünyada yaşaması gereken bir yetişkin için hayali varlıklara inanarak huzur bulmanın ne kadar sağlıklı olduğunu anlayamıyorum. Dahası, şu uzun hayatım boyunca huzurdan çok ilahi ceza korkusuyla yaşayan pek çok dindar tanıdım. Dinin mahvettiği hayatlara dair de bir sürü örnek sıralayabilirim. Her halükârda dinin iyi veya kötü olmasının Tanrı'nın var olup olmadığı sorusuyla bir ilgisi yoktur. Ve bu kitabın konusu da budur. 

TIK

Bilim Tanrinin Olmadigini Nasil Gosteriyor - Victor J.stenger

Yaşam İçin Felsefe

Bizi dönüştürüp değiştiren kitaplar vardır. İster Marcus Aurelius ve Plotinus’u, ister Stoacılığı ve mistisizmi ele alsın, Pierre Hadot’nun tüm eserleri için geçerlidir bu durum. Elinizdeki eser, çalışmaları pek çok düşünürü besleyen, onlarda hayranlık uyandıran bir akademisyenin yanı sıra derin, alçakgönüllü, kararlarında ciddi, bazen ironik, asla tumturaklı olmayan bir düşünür olan Pierre Hadot’yu yakından tanıma fırsatı sunuyor. Hadot’un düşünceleri, kadim bilgeliğin nasıl okunup yorumlanacağını, kadimlerin felsefelerinin ve özellikle Marcus Aurelius’un düşüncesinin daha iyi yaşama nasıl bir imkân sunacağını gözler önüne seriyor. Felsefenin teorik veya sistematik yönünün sıklıkla maskelediği bilgeliğin, bir tür yaşama tarzıyla veya yaşam seçimiyle olanaklı olduğunu öne süren Hadot’ya göre “yaşamımız kelimenin en güçlü anlamıyla tamamlanmamıştır…Yaşamıyoruz, yaşamayı umuyoruz, yaşamayı bekliyoruz.”
Felsefenin entelektüel bir uğraş olmanın ötesinde bir yaşam tarzı olarak nasıl benimsenebileceğini gösterdiği bu röportajında Hadot, bir yandan Antik Yunan’dan ortaçağa ve oradan da modern döneme kadar felsefi düşüncenin evrimini anlamamıza yardımcı olurken, öte yandan filozofların günlük yaşamlarında felsefi ilkeleri nasıl uyguladıklarını detaylı bir şekilde inceliyor. Bu eser, günümüzde bilgeliğin ya da erdemli yaşamın izini sürmesi bakımından ilham verici bir rehber niteliğindedir.

Antikçağda bir yaşam tarzı, yaşama dair bir seçim, hatta bir sağaltım yolu olarak görülen felsefe, günümüze bu özelliklerinden koparak geldi. Modern çağların filozofu orijinal olmaya çalıştıkça, felsefe bizden uzaklaşıp karmaşıklaştı; kişisel ve toplulukla ilgili yanlarını bir bir kaybetti. Modern felsefenin bulanık kavramlarının umutsuzluğa sürüklediği felsefecilerden biri de Pierre Hadot. Diyaloglardan oluşan Hadotnun bu kitabı, her şeyden önce felsefeyi ve kavramlarını berraklaştırma, sadeleştirme girişimi olarak görülmelidir.Bu kitap herkes için yazıldı. Bu kitabın, sadece meslekten felsefecilere değil, daha bilinçli, daha rasyonel, başkalarına ve dünyanın uçsuz bucaklığına daha açık olmak isteyen herkese sunacak bir şeyleri var. Yaşam İçin Felsefe, felsefenin antikçağdan günümüze dek geçirdiği değişimleri, katettiği yolları renkli anektodlarla, Goetheden Rilkeye pek çok edebiyatçının eserlerine göndermelerle betimliyor. Hadot her fırsatta şu sıralar pek moda olmayan Bergsonun cümlesini hatırlatıyor: Felsefe bir sistem inşası değildir. Felsefe, kişinin kendisine ve çevresine naif biçimde bakma kararı almasıdır.
 

"Antikler hayranlık verici metinlerinde kozmos karşısında duydukları hayreti ve bizi taşlarla , ağaçlarla, hayvanlarla , insanlarla ve yıldızlarla bağlılık içine sokan , varlığın bu büyük zincirine ait olduğumuzun canlı bilincini ifade ettiler."