Bilim Tanrı'nın Var Olmadığını Nasıl Gösteriyor? Tarih boyunca Tanrı'nın varlığı üzerine
tartışmalar büyük ölçüde felsefe ve teoloji sahalarında yapılmış, bu
arada bilim saha kenarında oturup bu fikir ve sözcükler mücadelesini
izlemekle yetinmişti. Fizikçi Victor J. Stenger, eğer Tanrı varsa, bir
takım bilimsel kanıtların da bulunması gerektiğini söylüyor. Musevi,
Hıristiyan ve İslâm dinlerinde sunulan Tanrı kavramını herhangi bir
bilimsel hipotez olarak ele alan Stenger, evrenin bir yaratıcı elinden
çıktığı ve insanların Tanrı'nın özel yaratıları olduğu görüşlerini
tartarken fizik ve astronomideki yeni bulguları tartışıyor. Son dönemin
modası Akıllı tasarım savlarını Tanrı'nın biyoloji üzerindeki etkisi
olarak görüyor. Tüm bilimsel bulgularla kanıtları değerlendirdikten
sonra evrenin Tanrı var olmasa nasıl olacağı beklenirse öyle olduğu
sonucuna kuşkuya mahal bırakmayacak şekilde varıyor.
GİRİŞ
Bilim
açıklamaya,
hatta
yorumlamaya
bile
çalışmaz;
bilimin
esas
işi
model
kurmaktır.
Model,
gözlemlenmiş
bir
olayı
betimleyen,
bir
takım
sözel
yorumlar
eklenmiş
matematiksel
bir
inşadır.
Bu
tür
bir
matematiksel
inşanın
meşruluğu
tamamen
işlerliğine bağlıdır.
— John von Neumann
MODELLER VE YÖNTEMLER
Bunca cehalet ve karanlık içinde insan anlayışına tek kalan kuşkucu veya en azından temkinli davranmak ve olabilir görünmeyen hiçbir hipoteze az veya çok teslim olmamaktır. — David Hume
TASARIM YANILSAMASI
Şu evrene bir bakın. Ne muazzam bir canlı vetertipli, duyarlı ve faal varlıklar kalabalığı! Ama bir de bu canlı varlıkları biraz yakından inceleyin... Birbirlerine karşı ne kadar düşmanca ve yıkıcılar! Kendi mutlulukları içinde yaşayıp gitmek nasıl da yetmiyor hiçbirine! — David Hume
MADDENİN ÖTESİNDE BİR DÜNYA ARAMAK
Çünkü
yaşayanlar
öleceğini
biliyor,
ama
ölüler
hiçbir
şey
bil-
mezler,
onlar
için
artık
ödül
yoktur
çünkü
anıları
bile
unutul-
muştur.
Sevgileri,
nefretleri
ve
hasetleri
çoktan
yok
olmuştur;
ve
güneşin
altında
yapılan
hiçbir
şeyde
artık
onlar
için
ebediy-
en pay yoktur.
— Vaiz 9:5-6
KOZMİK DELİL
Maddenin yegane yasaları zihinlerimiz tarafından imal edi- lenlerdir ve zihnin yegâne yasaları onun için madde tarafından imal edilir. — James Clerk Maxwel
CANA YAKIN OLMAYAN EVREN
Hiçbir deneyimine sahip olmadığımız olayların geçmişte deneylediğimiz olaylara benzediğini ispatlayacak hiçbir tanıt- layıcı uslamlama yoktur. — David Hume
VAHİYİN FİYASKOLARI
Eğer
İncil'deki
tarih
ve
bilimle
ilgili
sözlerin
doğrularla
çeliştiği
incil
dışı
kayıtlarca,
arkeolojik
kazılarda
bulunan
eski
belgelerce
veya
modern
bilimin
tesis
edilmiş
olgularınca
ispat-
lanabilirse,
bu
dinsel
meselelerdeki
güvenilirliğine
de
ciddi
bir
kuşku
düşürecektir.
Bir
başka
deyişle,
eğer
İncil'deki
kayıtların
doğrulanabilen
olgualanların
da
yanlışlanabilirliği
ispatlanırsa,
o zaman İncil sınanamayan alanlarda da güvenilmez olacaktır.
— Archer L. Gleason
DEğERLERİMİZ TANRIDAN MI GELİYOR?
Ana-baba
ve
çocuk
sevgisi
de
içinde
olmak
üzere
sosyal
içgüdüsü
belirgin
bir
düzeye
erişmiş
her
hayvan
türü,
zihinsel
güçleri
yönünden
de
insan
kadar
veya
insana
yakın
bir
gelişme
gösterir
göstermez
kaçınılmaz
olarak
bir
ahlak
hissi
veya
vicdan da geliştirecektir.
— Charles Darwin
KÖTÜLÜK ARGÜMANI
Dinle
veya
dinsiz,
iyi
insanlar
iyilik,
kötüler
kötülük
yapar.
Ama iyi insanların kötülük yapması ancak dinin harcıdır.
— Steven Weinberg
MÜMKÜN OLAN VE OLMAYAN TANRILAR
Mükemmel
bir
Tanrı,
bütün
bu
ıstıraplar
çekilen
acıların
sindirilmesine
yarayacak
ve
durumu
iyiden
yana
dengeleyecek
iyi
şeylerin
ortaya
çıkmasını
sağlamıyorsa,
ne
demeye
içinde
bu kadar çok ıstırap olan bir evren yaratsın?
— Nicholas Everitt
TANRISIZ EVRENDE YAŞAMAK
Güneşin
altında
Tanrı'nın
sana
verdiği
boş
ömrün
bütün
gün-
lerini,
bütün
anlamsız
günlerini
sevdiğin
karınla
güzel
güzel
yaşayarak
geçir.
Çünkü
hayattan
ve
güneşin
altında
harcadığın
emekten
payına
düşecek
olan
budur.
Çalışmak
için
eline
ne
geçerse,
var
gücünle
çalış.
Çünkü
gitmekte
olduğun
ölüler
di-
yarında iş, tasarı, bilgi ve bilgelik yoktur.
— Vaiz, 9:9-10
EK
Bu
kitabın
karton
kapaklı
baskısının
başarısı
kısmen
şanslı
zamanlamasına,
kamuoyunun
aşırılıkçı
dinin
son
yıllarda
topluma
verdiği
zararı
fark
etmeye
başladığı
dönemde
piyasaya
çıkmasına
bağlanabilir
kuşkusuz.
Okurlar
teizme
karşı
sunulan
–dünyaya
içinde
Tanrı
için
bir
yer
açma
zorunluluğu
taşımadan
olduğu
gibi
bakma
fırsatı
sunan–
bu
alternatifi
öğrenme
fırsatını
memnuniyetle
karşıladılar.
Richard
Dawkins,
Sam
Haris
ve
Christopher
Hitchens
gibi
başarılı
yazarlar
gittikçe
büyüyen
popüler
ateist
yayınlara
büyük
katkıda
bulunmuşlardı.
Bu
hareketin
bağlamı
içinde
Tanrı:
Başarısız
Hipotez
çalışması
Tanrı'nın
varlığı
sorusuna
doğrudan
ve
bilimsel
bir
perspektiften
bakmaktadır.
Kitabın
"Bilim
Tanrı'nın
Var
Olmadığını
Nasıl
Gösteriyor?"
şeklindeki
altbaşlığı
sert
tepkilere
yol
açabilirdi.
Ne
mutlu
ki
çok
yüksek
sesli
bir
tepki
oluşmadı.
Kişisel
olarak
tek
bir
tehdit
bile
almadım.
Bu
kitabın
yayınlanmasıyla
bağlantılı
bildiğim
tek
şiddet
olayı
2007
Nisan'ında,
Toronto
Araştırma
Merkezi
yetkili
müdürü
Justin
Trottier'nin
Ryerson
Üniversitesi'nde
yapacağım
konuşmanın
afişlerini
asarken
üniversite
yerleşkesinde
uğradığı
saldırıdır.
Buna
rağmen
bu
konudaki
en
ufak
şiddeti
dahi
bazı
dini
inançların
ne
denli
zehirleyici
etkiye sahip olduğunun bir göstergesi saydığımı söylemeliyim.
Kitabımı
okuyan
inançlı
insanlar,
bilim
insanlarının
dogmatik
inatla
Tanrı'ya
karşı
olmadıklarını
ısrarla
belirtmeme
lütfen
güvensinler.
Bilim
insanları,
bizzat
bilimin
doğası
gereği,
veriler
nereye
götürüyorsa
oraya
giderler.
Kitapta
defalarca
tekrarladığım
gibi,
önüme
yeterli
delil
konduğu anda inanmaya hazırım.
Çoğu
teistle
birlikte
ve
bilim
insanlarının
çoğunun
aksine,
bilimin
doğaüstünü
araştırabileceği
kanısındayım.
Eğer
doğaüstü,
fiziksel
olayları
etkileyebiliyorsa,
bilim
tarafından
kesinlikle
incelenebilir.
Bir
gözlem
için
makul
bir
doğal
açıklama
bulunamadığında
doğaüstü
bir neden
göz
önüne
alınabilir.
Zaten
Tanrı
hipotezinin
başarısızlığa
uğradığını
söylememin
nedeni
de
tam
da
doğal
açıklamaların
ötesine
geçmemizi gerektirecek hiçbir fiziksel olayın bulunmamasıdır.
Bu
noktada
sıklıkla
şu
yorumla
karşılaşıyorum:
"Delil
yokluğu
yokluğun
delili
değildir."
Bazı
koşullarda
bu
doğrudur
ama
bazılarında
da
açıkça
yanlıştır.
Delilin
olması
gerektiği
halde
olmaması
durumunda
delil
yokluğu
yokluk
için
güçlü
bir
delil
olabilir.
Mesela
oturduğum
yere
yakın
Rocky
Dağı
Ulusal
Parkı'nda
fillerin
gezdiğine
dair
hiçbir
delil
yoktur.
Bu
durumdan
fillerin
aslında
orada
oldukları,
ama
henüz
keşfedilmemiş
bir
yerde
oldukları
sonucuna
mı
varmalıyız?
Filler
orada
olsalardı
kesinlikle
–ezilmiş
otlar,
dışkı
veya
ayak
izleri
gibi–
birtakım
işaretler
bulmamız
gerekirdi.
Bu
tür
delillerin
yokluğunda,
parkta
hiçbir
fil
olmadığını
makul
kuşkunun
ötesinde
ortaya
koymuş
oluruz.
Altbaşlık
özünde
"Kitabı
okumadım
ama
bu
yanlış
çünkü..."
diyen
bir
sürü
e-posta
almama
yol
açtı.
Kitabı
okumuş
görünen
ve
olumsuz
görüş
bildiren
kimi
eleştirmenler
bile
kitabın
içeriğiyle
ilgisi
olmayan
itirazlarda
bulundular.
Yazdıklarımda
kendimi
çoğu
insanın
taptığı
Tanrı
ile
(Büyük
T)
sınırladığımı
defalarca
belirtmeme
rağmen
bu
eleştirmenler
inatla
düşünülebilecek
tüm
tanrıların
(küçük
t
ile)
(veya
en
azından
kendi
tanrılarının)
varlığını
çürütmenin
(veya
ispatlamanın)
mümkün olmadığını ısrarla söylemeye devam ettiler.
Kitapta
özenle
açıklamama
rağmen
burada
yine
tekrar
edeceğim:
Sorunun
bir
kısmı
deneysel
bilimdeki
ispatlamaların
ve
çürütmelerin
matematik
veya
mantığın
tümdengelimli
süreçleriyle
aynı
olmamasından
kaynaklanır.
Matematik
ve
mantıktaki
tümdengelimli
ispatlar
açıkça
belirlenmiş
varsayımlardan
başlar
ve
sonuca
varmak
için
hassas
ve
kesin
bir
süreci
izler.
Prosedürde
hata
yapılmadığı
ve
başlangıç
varsayımları
doğru
olduğu
sürece
varılan
sonuç
yüzde
yüz
kesindir.
Deneysel
yargıların
işin
içinde
olduğu
bilimsel
ispatlarda
ise
durum
daha
çok,
suçluluk
kararlarının
soyut
mantıksal
akıl
yürütme
yoluyla
değil,
elde
bulunan
gerçek
delillerin
"makul
kuşkunun
ötesinde"
doğru
olması
temelinde
alındığı
mahkeme
kararlarına
benzer.
Dahası,
bilimsel
yargılar
yeni
delillere
dayalı
itirazlara
daima
açıktır
–bu
durum
genellikle adli veya teolojik itirazlar için geçerli değildir.
Kitabı
olumlu
karşılayan
bir
eleştirmense
benim
aslında
böyle
bir
alt-
başlık
koymayı
düşünmediğimi,
onu
yayıncının
satışı
artırmak
için
eklediğini
öne
sürdü.
Burada
açıkça
söylüyorum:
Altbaşlık
bana
aittir
ve
bu
altbaşlıkla
kastettiğim
çoğu
insanın
taptığı
Tanrı'nın
bilimsel
yoldan var olmadığının makul kuşkunun ötesinde gösterilebileceğidir.
Belki karışıklık şu ifademden kaynaklanmıştır:
Kendini
bir
avuç
seçkin
azınlık
dışında
herkesten
saklayan
Katoliklerin,
evanjeliklerin,
Müslümanların,
Musevilerin
Tan-
rısının
varolma
olasılığı
tümüyle
göz
ardı
edilemez.
Tek
diyebileceğim
elimizde
var
olduğuna
dair
en
küçük
bir
delil
kırıntısının
bile
bulunmadığıdır
ve
eğer
varsa
şahsen
kendisiyle
hiçbir
işimin
olmadığıdır.
Böyle
bir
tanrı
mümkündür
ama
berbat bir tanrıdır.
Burada
inanmaya
açık
ve
hazır
insanlardan
kendisini
kasten
saklayan
bir
Tanrı'nın
ahlaki
bir
Tanrı
olamayacağını
anlatmaya
çalışıyordum.
Pek
çok
Hıristiyan
tek
kurtuluş
yolunun
İsa'yı
kurtarıcıları
olarak
kabul
etmek
olduğuna
inanmaktadır.
Başka
herkes
ebedi
ateşte
yanmaya
mahkûmdur.
Müslümanların
inancı
da
benzer
yapıdadır.
Bu
inançta
olanlar
elbette
müşfik,
ahlaki
bir
Tanrı'ya
inandıklarında
ısrar
edeceklerdir.
Benim
burada
altını
çizmeye
çalıştığım
nokta
ise
bu
inançlarıyla başkasını dışlayan, gizlenmiş Tanrı inançlarının çeliştiğidir
Bu
durumu
açığa
kavuşturmak
için
yukarıda
alıntılanan
bölümün
ilk
kısmı
bu
baskıda
şu
şekilde
değiştirilmiştir:
"Bu
görüşte
olan
Katoliklerin
ve
evanjelist
Hıristiyanların
tamamen
sevecen
olan
bir
Tanrı'ya tapmadığı
açıktır."
Ayrıca
bu
kitabın
9.
bölümünün
son
paragrafının
ilk
cümlesi
şu
şekle
dönüştürülmüştür:
"Kendini
bir
avuç
seçkin
azınlık
dışında
herkesten
saklayan
bir
Tanrı'nın
varolma
olasılığı
tümüyle
göz
ardı edilemez."
Ortak
eleştirilerden
bir
diğeri
de
bir
teolog
olmadığım
için
bu
konuda
yazmamam
gerektiği
üzerineydi.
Eğitimli
bir
teolog
değilim,
doğru
ama
bahsettiğim
Tanrı
ile
ilgili
teolojinin
özünü
kesinlikle
iyi
biliyorum.
Dahası,
teologların
ve
apolojistlerin
geleneksel
inançlarda
bulunan
pek
çok
tutarsızlığa
ve
açık
hataya
rasyonel
açıklama
üretebildiğinin
de
farkındayım.
Bunlardan
bir
kısmına
2003
tarihli
Bilim
Tanrı'yı
Buldu
mu?
adlı
kitabımda
değinmiştim.
Var
olmaları
mantıksal
olarak
mümkün
olan
tanrılar
olduğunu
kabul
ediyorum.
Ama
bunların
hiçbiri
çoğu kişinin taptığı Tanrı değildir
Her
durumda,
bu
kitap
bir
teoloji
kitabı
değil,
bir
bilim
kitabıdır.
Ne
Tanrı'nın
doğası
üzerine
spekülasyon
yapıyorum
ne
de
belli
varsayımlar
üzerinden
Tanrı'nın
nasıl
olması
gerektiğine
dair
mantıksal
çıkarımlar
peşindeyim.
Bunların
yerine
gözlemlenebilir
sonuçlara,
birçok
kişinin
tüm
varoluşun
ardında
yatan
temel
gerçek
olduğuna
inandığı
Tanrı
gerçekten
varsa,
meydana
gelecek
olaylara
bakıyorum.
Bu
Tanrı'nın
herhangi
bir
karakteristik
özelliğini
bilmem
gerekmiyor;
ben
"O"nun
sadece
bilime
değil,
onu
arayan
herkese
görünmesi
gereken
tespit edilebilir delillerini arıyorum.
Bunun
için
de
bilimin
sözde
süper-güçlerine
bel
bağlamıyorum.
Bilim
bir
insan
uğraşıdır;
aslında
her
birimizin
gündelik
yaşamında
kullandığı
bir
işlemin
sistemli
ve
özenli
bir
halidir:
etrafımızdaki
âlemi
gözlemlemek ve bu gözlemlerden sonuçlar çıkarmak.
Yazıştığım
birkaç
kişi
şöyle
bir
görüşü
savunuyorlar:
Tanrı
evreni
yöneten
doğal
yasaları
yarattığına
göre,
bunlar
onun
planları
neyse
onun
gerçekleşmesi
için
tasarımlanmış
olabilir.
Bu
durumda
onun
doğal
yasaların
dışında
hareket
etmesine
gerek
yoktur
ve
dolayısıyla
onun eylemleri doğal süreçlerden ayrılamaz.
Bu
sava
Aydınlanma'nın
deist
tanrısını
tartıştığım
bölümde
(9.
Bölüm,
"Peki
Geriye
Hangi
Tanrılar
Kalıyor?")
değinmiştim,
ama
tartışmam
çok
açık
değildi.
O
yüzden
bu
kısmı
yeniden
yazdım.
Temel
anlamda
kuantum
mekaniği
evrenin
tümüyle
belirlenimci
olmadığına
ve
meydana
gelen
şeylerin
rastlantısal
olduğuna
işaret
eder.
Dolayısıyla
Tanrı'nın
ara
sıra
devreye
girip
gidişatı
rayına
oturtması
gerekmektedir.
Bu
da
prensip
olarak
tesbit
edilebilir
olan
rastlantılardaki sapmalarda bize kendini göstermesi demektir.
Bu
aynı
zamanda
dinle
bilim
arasında
bağdaşmazlık
görmediklerini
ileri
süren
bilim
insanlarının
çoğuyla
fikir
ayrılığına
düştüğüm
nokta.
Bu
konu
genellikle
evrimle
ilgili
ortaya
çıkıyor.
Ben
burada
kendimi
akıllı
tasarım
hareketinin
kurucusu
ve
şu
sözleri
söylediği
aktarılan
avukat
Philip
Johnson'la
nadiren
hemfikir
olduğum
noktalardan
birinde
buluyorum:
"Darwinizm
gerçekse
Hıristiyan
metafiziği
bir
fantezidir."
Elbette
anlaşamadığımız
mesele
de
açık:
O
Darwinizmin
yanlış
olduğunu
düşünürken
ben
Hıristiyan
metafiziğinin
bir
fantezi
olduğunu düşünüyorum.
2007
Aralık'ında
Hawaii
Üniversitesi'nde
düzenlenen
bir
Başarısız
Hipotez:
Tanrı
paneline
katılmıştım.
Panel
Hawaii
İsa
Gençliği
ve
Waterhouse
Vakfı
tarafından
destekleniyordu.
Paneli
yakın
dostum,
Hawaii
İsa
Gençliği'nin
başkanı
Keli'i
Akina
yönetiyordu
ve
altı
yüz
kadar
katılımcı
gelmişti.
Diğer
panelistler
Hawaii
Üniversitesi'nden
inançlı
kimselerdi
ve
aralarında
iki
astronom,
bir
Hıristiyan
mimar
ve
Reform Yahudisi bir hücre biyologu vardı.
Bir
diğer
panelistse
çok
eski
dostlarımdan
fizikçi
ve
astronom
Bob
Joseph'ti.
Bob
beni
(öyle
bir
şey
söylemediğim
halde)
bilimin
hakikate
giden
tek
yol
olduğunu
iddia
etmekle
suçladı;
bilimle
ilgili
olmadığını
söyleyerek
karısıyla
olan
sevgi
dolu
ilişkisini
bana
karşı
örnek
olarak
gösterdi.
Eh,
benim
de
karımla,
çocuklarımızla
ve
torunlarımızla
Tanrı'yla
hiç
ilgisi
olmayan
sevgi
dolu
bir
ilişkim
var.
İnsanların
sanatı,
müziği,
şiiri
veya
birbirlerini
sevmesi
maddenin
ötesindeki
bir
âlemin göstergesi
değildir.
İnsan
olmanın
anlamının
bir
göstergesidir.
Aslında
bilimin
bu
tip
konuları
araştırması
da
yasak
falan
değildir.
Bilim
elbette her şey değildir; ama her şey hakkındadır.
Kimileri
kitabımın
"Tanrısız
Evrende
Yaşamak"
başlıklı
son
bölümünün
bilime
bağlı
kalmaya
çalışan
kitabın
genel
karakterine
uymadığını
öne
sürdü.
Diyelim
öyle.
Öyle
olsa
bile,
ben
bu
bölümün
Bob'un
öne
sürdüğüne
benzer
karşı
savları
ve
daha
genel
bir
soruyu,
"Bu
kitabı
neden
yazdınız?"
sorusunu
yanıtlamak
için
gerekli
olduğuna
inanmıştım ve hâlâ da inanıyorum.
Yine
de
sorunun
beni
şaşırttığını
söylemeliyim.
Bu
kişiler
kitapçıların
raflarından
taşan
dini
kitapların
yazarlarına
bu
soruyu
soruyor
mu
acaba?
Soruyu
soranlara
bunu
sorduğumda,
bu
sorunun
altında
böyle
bir
kitap
yazarak
insanların
elinden
dinin
rahatlatıcılığını
aldığım görüşünün yattığı hissine kapıldım.
Bu
tür
bir
imaya
yanıtım
şudur:
Gerçek
bir
dünyada
yaşaması
gereken
bir
yetişkin
için
hayali
varlıklara
inanarak
huzur
bulmanın
ne
kadar
sağlıklı
olduğunu
anlayamıyorum.
Dahası,
şu
uzun
hayatım
boyunca
huzurdan
çok
ilahi
ceza
korkusuyla
yaşayan
pek
çok
dindar
tanıdım.
Dinin
mahvettiği
hayatlara
dair
de
bir
sürü
örnek
sıralayabilirim.
Her
halükârda
dinin
iyi
veya
kötü
olmasının
Tanrı'nın
var
olup
olmadığı
sorusuyla bir ilgisi yoktur. Ve bu kitabın konusu da budur.
TIK