"-Gazete tarihin ilk müsveddesidir."
Bu tanımlama ilk bakışta hoşuma gitmekle birlikte
"müsvedde" sözcüğünü yadırgadım; "müsvedde" yerine "karalama" veya "taslak" denebilir; sanırım fikir o zaman yerli yerine daha iyi oturur.
---
Ne var ki düşündükçe ilk bakışta hoşuma giden tanımlamada bana ters gelen bir yan olduğunu da sezdim. Çünkü gazeteyi edilgin bir araç gibi hiç düşünmemiştim. Gerçekte bir gazete, çağının tanığıdır; ama geleceği yoğuran gazetelere az da olsa rastlanabilir.
Gazete yazarlığını bu bakımdan önemsiyorum.
20'nci yüzyılın bu vaktinde, Türkiye gibi gümbürtülü bir toplumda, yazarlık soluk kesici bir yaşamın tadını insana verebilir; yeter ki o insan işlevinin hakkını versin.
---
Bir gazete yazarı 24 saat yeryüzünün tüm boyutlarında yaşayabilir.
İranlı askerle Hacı Ümran önündedir gazete yazarı; Ankara'da bankacıların toplantısındadır; Portekiz vurucu timiyle Lizbon'daki Türk Elçiliği'ndedir; Amerikan donanmasıyla Nikaragua'ya gövde gösterisi yapmaktadır; kamyon şoförleriyle Santiago'da protesto yürüyüşüne çıkmıştır; Sri Lanka'da ayrılıkçı çatışmaların silah seslerini duymaktadır; Batı Şeria'da yükselen gerilim içindedir; Londra Borsası'nda Amerikan Doları'nın tırmanışını izler; Helsinki'de dünya atletizm şampiyonasına hazırlanmaktadır; Çad çöllerinde gerilla savaşına katılır; Avam Kamarası'nda idam cezasına ilişkin oylamada boy gösterir; Türkiye mahpushanelerinde bir yatakta yatan üç kişiden birisidir.
---
Cumhuriyetimizin kuruluşunda gazete yazarlığının kendine özgü bir yeri var.
Yunus Nadi, Falih Rıfkı, Ruşen Eşref, Yakup Kadri, Ali Kemal, Refik Halit, Refi Cevat, Ahmet Emin, Mehmet Zekeriya, Necmettin Sadak, Sadri Ertem, Aka Gündüz, Ali Naci, Vala Nurettin, Abidin
Daver, Peyami Safa ve benzeri eski dönemlerin ünlü gazete yazarları idiler; dünya görüşleri değişikti; değerleri ayrı ayrı tartılmalıdır; bunların arasında Ulusal Bağımsızlık Savaşı'na ters düşmek talihsizliğine uğramış olanlar da vardır.
Ama her biri kendine göre yazardı.
Gazete ayrımlarında olduğu gibi gazete yazarlığında kullanılan klasik (belki de biraz kaba) ölçüler vardır. Yazarın kimi sosyalist, kimi kapitalist dünya görüşünü benimseyebilir; küçük burjuva, büyük burjuva, emekçi eğilimlerinde kalem sallayan yazarlar bulunabilir. Çok renkli, çok yanar-söner, çok çeşitli bir dünyada rotatifler uğulduyor; kuşkusuz çeşitli gazete ve gazete vazarı olacak.
---
Ne var ki Babıali'nin son yıllarında bütün bunların dışında akıl almaz bir dönüşüm izleniyor.
Türkiye tarihinde gazete yazarının bütün moral
ölçüleri ve ayıp duygularını bir yana bırakarak para gücüne böylesine bağlandığı ve işadamlarının doğrudan doğruya hizmetine girdiği bir dönemi anımsamak olası değil.
Holdingleşen boyalı basınımızda hiçbir kaygı duymadan, hiç utanmadan, çıkar ilişkilerine göre yazabilen kalemlerin sınır tanımazlığı, uzaya fırlatılmış uyduların ivmesini aşıyor.
Geceleri görgüsüzlüğün kulvarlarında ıstakoz yarıştırıp şampanya patlattıktan sonra ertesi sabah filanca patronun veya falanca holdingin çıkarını savunmak insanın midesini bulandırmaz mı, kendisine saygısını yok etmez mi?
Basın emekçileri (hatta patronlar) bu sorunu düşünmek zorundadırlar.
Açık konuşayım:
Önemli köşelerdeki gazete yazarlarının birer birer holding yazarı kimliğine büründüğünü izledikçe mesleğimizi savunmaya ve yüceltmeye artık gönlüm
elvermiyor.
Biz Babıali'de kendi içimizde moral değerlerimizi savunamazsak bu gidişle "tarihin müsveddesi" değil, "müsveddenin tarihi" olacağa benzeriz.