17 Ocak 2013

Halil Cibran "Ben ve Biz"

  Doğduğumuzda hepimiz bütünden ayrı olmadığımızı biliyorduk. Yaprağı olduğumuz ağaçla birdik. Damla değil okyanustuk. Sonra kalıplara boğulduk, kurallarla yoğrulduk. Tek olmayı, yani BEN olmayı marifet olarak saydık. Ama bir tarafımızda bütünden kopma kaygısını taşıdık yıllarca.

Toprak bizden ayrı, deniz bizden gayrıydı. Kirlettik, kestik biçtik. BEN olmak için ne gerekirse yaptık. Başka BEN'lere basarak, umarsızca yükselmeye uğraştık. Ünvanlarla, mücevherlerle, malla mülkle süsledik BEN'lerimizi. Bir baktık ki geride büyük bir boşluk. Hani BEN olunca doyacaktık, bitecekti bu doyumsuzluk. Özümüz biliyordu diğer özlerden ayrı olmanın zavallılığını.. Tek damla olarak kalamazdı, yapısına aykırıydı. Bütün olmalıydı. Karşısındaki farklı beden örtülerinin içindeki kardeşlerini çıplaklığıyla gördü ve sevindi. Birlikbilinciydi onun doğası...

Aynı öz farklı bedenler. Hepimizin içindeki özler aynı, sadece deneyim yaşama telaşında koşturan özkardeşleriz. Karşımıza her ne koşulda, ne kılıkta, ne rolde gelirse gelsin hepimizin özde aynı olduğumuzu unutmayalım. Bu mükemmel özü onurlandıralım ve aynı yolun yolcuları olduğumuzu birbirimize hatırlatalım. Yargısız, koşulsuz sevgilerle dolu bir dünyaya.

Halil Cibran şöyle der: Tüm evren senin içindedir ve sende olan her şey evrende de vardır.  Senle, çok yakında olan bir nesne arasında hiçbir sınır yoktur; tıpkı  senle çok uzağındaki nesneler arasında hiçbir mesafe olmadığı gibi..her şey en küçüğünden en büyüğüne, en alttakinden en üsttekine kadar,  senle aynı değerde senin içinde vardır. Tek bir atom bile yeryüzündeki tüm elementleri içerir. Aklın tek bir hareketi yaşamın tüm kanunlarını içerir. İnsan tek bir su damlasında, sonsuz okyanusun sırrını bulur. Senin tek bir görüntün, yaşamın tüm görüntülerini içinde taşır.

BEN'den TÜM'e - Erkan Sarıyıldız

 
Doğduğumuzda hepimiz bütünden ayrı olmadığımızı biliyorduk. Yaprağı olduğumuz ağaçla birdik. Damla değil okyanustuk. Sonra kalıplara boğulduk, kurallarla yoğrulduk. Tek olmayı, yani BEN olmayı marifet olarak saydık. Ama bir tarafımızda bütünden kopma kaygısını taşıdık yıllarca.

Toprak bizden ayrı, deniz bizden gayrıydı. Kirlettik, kestik biçtik. BEN olmak için ne gerekirse yaptık. Başka BEN'lere basarak, umarsızca yükselmeye uğraştık. Ünvanlarla, mücevherlerle, malla mülkle süsledik BEN'lerimizi. Bir baktık ki geride büyük bir boşluk. Hani BEN olunca doyacaktık, bitecekti bu doyumsuzluk. Özümüz biliyordu diğer özlerden ayrı olmanın zavallılığını.. Tek damla olarak kalamazdı, yapısına aykırıydı. Bütün olmalıydı. Karşısındaki farklı beden örtülerinin içindeki kardeşlerini çıplaklığıyla gördü ve sevindi. Birlikbilinciydi onun doğası...

Aynı öz farklı bedenler. Hepimizin içindeki özler aynı, sadece deneyim yaşama telaşında koşturan özkardeşleriz. Karşımıza her ne koşulda, ne kılıkta, ne rolde gelirse gelsin hepimizin özde aynı olduğumuzu unutmayalım. Bu mükemmel özü onurlandıralım ve aynı yolun yolcuları olduğumuzu birbirimize hatırlatalım.
Yargısız, koşulsuz sevgilerle dolu bir dünyaya...

Nazım Hikmet - Don Kişot

 
Ölümsüz gençliğin şövalyesi,
                                      ellisinde uydu yüreğinde çarpan aklına,
bir Temmuz sabahı fethine çıktı
                                      güzelin, doğrunun ve haklının :
önünde mağrur, aptal devleriyle dünya,
                                      altında mahzun, fakat kahraman Rosinant'ı.
Bilirim,
hele bir düşmeyegör hasretin hâlisine,
hele bir de tam okka dört yüz dirhemse yürek,
yolu yok, Don Kişot'um benim, yolu yok,
yeldeğirmenleriyle dövüşülecek.

Haklısın, elbette senin Dülsinya'ndır en güzel kadını yeryüzünün,
sen, elbette bezirgânların suratına haykıracaksın bunu,
alaşağı edecekler seni
bir temiz pataklayacaklar.
Fakat sen, yenilmez şövalyesi susuzluğumuzun,
sen, bir alev gibi yanmakta devam edeceksin
                                                ağır, demir kabuğunun içinde
ve Dülsinya bir kat daha güzelleşecek...
                                           (1947)

Kor Düşseydi - Metin Altıok

  
 Kor düşseydi keşke yüreğime,
Bu yine anlaşılır olurdu.
İçimde suyu kesilmiş bir fıskiye,
Birdenbire buruşup soldu.

Hoşçakal diyebildim güçlükle,
Sesimi iğneden geçirerek.
Dönüp arkama yürüdüm,

Adım adım gittikçe küçülerek.

Sen bana bir gurbet sundun,
Buğulu çocuk gözlerinle.
Öpüp başıma koydum,
Sevginin solgun güzelliğiyle.

Her İki Adımda Bir Uygunsuzluğunu (Yalnızlığını) Algılayan Birisine Gazel - Turgut Uyar

 
İlkin tarlaların ve otlakların ve suvatların
Ah benim güzel cahilliğim
Bitmeyeceğini sanırdım karanlık olmadıkça
Yaralı kalbim gürbüzdü sevişkendi
Bir şehir
 akşamında karanlık olmadıkça
Irmak boylarında gider gelirdim gider gelirdim
Elimde ceset çekmeye yarayan bir uzun kanca
Ne tarihsel badanaya ne pantolonlu aşka
Ah benim güzel şaşkınlığım
Irmak boylarında gider gelirdim gider gelirdim
Rahatlamazdım bir türlü ceset bulmadıkça
Ben size hep söyledim bu benim aşkım
Saate karşı alkol suya karşı tabanca
 Benim suyum bir ateş çalışkanlığıdır
 Kurutulmuş etlerim ve torbalarım hazır
 Ama. Ben gene bir kürdanın diş etlerine batmasıyım
 Bir çürük azı dişinin kenarında
Yaralı kalbim gürbüzdü sevişkendi
Bir şehir hırgüründe karanlık olmadıkça
 Ben neyim varsa taşırım neyim varsa taşırım
 Bir marangoz gibi kulağımın arkasında
 Ah benim güzel cahilliğim
 Ağaçlar enikonu bir silah olmadıkça
Belki bir kuruntudur yaralayan kalbimi
Her insan bir uyumsuzluktur ölü olmadıkça


Turgut Uyar, Her Pazartesi (62–67 Notları), 1968 
 

Gülümserdim - Gülten Akın

Karanlığı sevmem, ben olsaydım
akşamın bütün ışıklarını yakardım

odaya dışardan bakıyorum, bir kadın
hemen kalkacakmış gibi koltuğun ucunda
yandan eğilmişsin
yüzün yüzüne yakın, elin kadının omzunda
o ben miyim? nice eski ki unuttum
öyle diyor kadın başı önünde
“senden yoruldum”
belki diyemezdim ben olsaydım küçük küçük gülümserdim belki belki elini tutardım oda çok karanlık, ben olsaydım akşamın bütün ışıklarını yakardım.

Deli Kızın Aşk Sarkısı - Sylvia Plath

 
Yumuyorum gözlerimi, yıkılıp ölüyor dünya;
Yeniden doğuyor açınca gözlerimi.
(Kafamın içinde yarattım seni galiba.)

Yıldızlar dansediyor mavilerle, kırmızılarla,
Dört nala geliyor keyfince karanlık:
Yumuyorum gözlerimi, yıkılıp ölüyor dünya.
Beni büyüyle çektin yatağa, bunu düşledim,
Şarkılar söyledin çılgınca, delice öptün.
(Kafamın içinde yarattım seni galiba.)
Tanrı düşüyor gökten, sönüyor cehennem ateşleri:
Çekip gidiyor melekler de, şeytanın adamları da:
Yumuyorum gözlerimi, yıkılıp ölüyor dünya.
Söylediğin gibi dönersin demiştim,
Ama yaşlanıyorum artık, unuttum adını.
(Kafamın içinde yarattım seni galiba.)
Bir fırtına kuşunu sevmeliydim senin yerine;
Bahar gelince gökyüzünü basarlar hiç değilse.
Yumuyorum gözlerimi, yıkılıp ölüyor dünya.
(Kafamın içinde yarattım seni galiba.)

Aziz Nesin " Ne zaman kar yağsa, yoksulları, evsiz barksızları, açları , bu karda kıyamette üşüyenleri düşünürüm.."

 


Ne zaman kar yağsa, yoksulları, evsiz barksızları, açları , bu karda kıyamette üşüyenleri düşünürüm…Şu karın keyfini bir türlü çıkaramadım, çıkaramam...