03 Kasım 2019
İçindeki Sesi Dinle - Wilhelm Reich
Dale Carnegie Seçme sözler
Gördüm ki üzüntülerimin yarısı, açıkça bir karara vardığım zaman kendiliğinden yok olup gitmektedir. Diğer yarısı da vardığım karar üzerinde harekete geçtiğim zaman kaybolmaktadır.
*
Ne olduğunuz, kim olduğunuz, nerede olduğunuz veya ne yapmakta olduğunuz sizi mutlu ya da mutsuz yapmaz. Bütün bunlar hakkındaki düşünceleriniz sizi mutlu ya da mutsuz kılan şeydir.
*
Dünyadaki en önemli şeylerin çoğu, hiç umut gözükmediği halde denemeye devam eden insanlar tarafından gerçekleştirilmiştir.
*
İyi bir pencere dikkat çekmez, sadece ışığın geçmesine izin verir.
*
Yaptığınız şeye inanıyorsanız, o zaman işinizde hiçbir şeyin sizi tutmasına izin vermeyin. Dünyadaki en iyi işlerin çoğu, imkansızlıklara karşı yapıldı.
*
Önce kendinize sorun: En kötüsü ne olabilir? Sonra bunu kabul etmeye hazır olun. Ardından, en kötüyü iyileştirmeye devam edin.
*
Korku, zihin dışında herhangi bir yerde mevcut değildir.
*
“Sadece hazırlıklı konuşmacılar, kendinden emin olmayı hak ederler.
*
Akıl yoluyla etkilendiğimizi düşünmeyi istesek de, gerçekte tüm dünyayı etkileyen şey duygudur.
*
Korku, kendine güven eksikliğinin bir sonucudur. Peki buna sebep olan nedir? Bu, gerçekten ne yapabileceğinizi bilmemenin sonucudur.
*
Bir tartışmadan en iyi sonucu almanın tek yolu, bu tartışmadan kaçınmaktır.
İki Gözyaşı - Resul Hamzatov
İki damla yuvarlandı ozanın yanağına
Sağ yanağına – sol yanağına
Sevinç damlası – üzünç damlası
Sevgi gözyaşı – öfke gözyaşı.
İki tertemiz, küçücük damla
Birbirinden ayrı, sessiz, küçücük
Ama birleşmeye görsünler, şiir olurlar
Şimşek gibi çakar, sel gibi boşanırlar.
Ege Üstüne - Odisseus Elitis
Eros
Adalar denizi
Köpüklerinin gemisi
Düşlerinin martıları
Seren direğini tepesindeki gemicinin
Dalgalandırdığı şarkı
Eros
Onun şarkısı
Yolculuğunun
Özleminin yankısı
Sözlüsü en ıslak kayasında
Bir gemiyi bekliyor
Eros
Gemisi
Yaz meltemlerinin kaygısızlığı
Ve umudunun yelkeni
En hafif dalgalanışında bir ada
Dönüş beşiğini sallıyor
II
Gölgeli boğazlarda
Oynaşan sular
Öpücükleriyle ufku başlatan
Şafağa
Konuşuyorlar –
Yabani güvercinler de titreşiyorlar
Mağaralarında bir ses
Günün kaynağında
Mavi Uyanış
Güneş –
Karayelle açılıyor yelken
Denize
Saçların okşanışları
Düşlerinin aldırışsızlığına
Düşen çiğ –
Işıkla dalga
Yeniden canlandırıyor gözleri
Hayatın uzakları gören
Yelken açtığı
Hayata –
III
Okşanan kumsalda köpüğün öpücüğü – Eros
Mavi özgürlüğünü veriyor
Martı ufka
Dalgalar gidip geliyor
Köpükler yanıtlıyorlar deniz kabuklarını
Kim alıp gitti güneş yanığı sarışın kızı?
Deniz meltemi yana yatırıyor saydam esintisiyle
Düşlerin yelkenini
Çok uzaklarda
Eros mırıldanıyor verdiği sözü – Deniz köpüğü
Bugünkü Dünyaya Bakış - Paul Valery
(Melanges)
Düşünce, evrenin daha çabuk yokolmak için bulduğu yollardan biri olabilir.
Bir zafer takının alından geçmek, bir boyunduruğun altından da geçmektir.
Çocukları severim. Çünkü, eğlenince eğlenirler, ağlayınca ağlarlar ve birinden ötekine kolayca geçerler. Ama ikisindeki yüzlerini birbirine karıştırmazlar. Her biri ötekinden kesinlikle ayrıdır. Ya bizde?...
Süs, gözler için bir oyalamadır. Orantı kendini göstermeden etkili olmalı.
Düşünce, bizi, şanlı şerefli durumumuza karşı olduğu kadar, halimizin çürüklüğüne, düşüklüğü ne karşı da korumalı.
Üzgünüm, ondan ağlıyorum diyordu Yaşantı. Ağlıyorum, ondan üzgünüm diyordu Müzik.
Kesin düşünceler, çok geçmez, hiç bir şey yapmamaya götürürler.
İnsanlar, gösterdikleri ile birbirlerinden ayrılırlar, sakladıklarıyla birbirlerine benzerler.
İnsanın ödevi, ne için yaratılmışsa onu elinden geldiğince yapmaktır. Hiç bir şey için yaratılmış değilsen, ödevin yoktur. Bunun doğruluğu şundan belli: Herkese ödevler vermeyi gerekli bulan her doktrin, herkesin bir şey için yaratıldığını ve herkes için aynı şeyin geçerli olduğunu ileri sürüyor.
Dostlarımızın yürekleri çok kez düşmanlarımızın yüreklerinden daha kapalıdır bize.
Kendine yaranma gurur, başkalarına yaranma ise boş gururdur.
Gücün güçsüzlüğü, güçten başka bir şeye inanmamasındadır.
Dünyada en çok kötülük yapanlar hiç de en «kötüler» değildir; beceriksizler, savsaklar ve safdillerdir.
Bir miktar «iyi insan» olmasa, «kötüler» güçsüz kalırdı.
Her erkekte bir kadın vardır, ama hiç bir sultan onun kadar saklı değildir.
Asıl züppe, sıkıldığı zaman sıkıldığını, eğlendiği zaman eğlendiğini açıklamaktan korkandır.
Büyük şair sayılanlar, şiiri kamu oyunda ciddiye aldırtanlar, onu bir kurum, bir Devlet işi yapanlardır.
Kimsin? - Olabildiğim insan
Doğru yalanı gerektirir. Çünkü, tersi olmasa nasıl tanımlanabilir?
Yalnız gazeteler ve kitaplar yoluyla bilinen bir şeyin, bilinmediğine yemin edebilirsiniz.
Aşk; — sevmek — özenmektir. Öğreniriz onu. Kelimeler, eylemler, duygular öğrenilir. Kitapların, şiirlerin rolü. Özgün aşk binde bir olsa gerektir. Bundan bir masal konusu çıkarılabilir.
Aşk ve düşünce karışımı içkilerin en sarhoş edenidir.
Hayat durmadan harcadığım durmadan hazırlar.
Falan kişi yalnız sizin bildiğiniz insan değil, bilmediğiniz insandır aynı zamanda. Bu bilmediğiniz insanda, onun olacağı ve kendinin de bilmediği insan vardır.
İnsanlar birbirini yemek için birbirinden nefret etmek zorundadırlar. Bu bakımdan hiç de hayvanlardan üstün sayılmazlar. Hayvanlar birbirlerini azgınlıkla yerler ama, kin duyarak değil. Hayvanda yararsız hiç bir şey yoktur.
Aklı olanın kötülüğü — «Haklı» olan, «hak» ı olan, 'hakkı' ya da 'doğru' yu elinde tutan kişi, her zaman bu üstünlüğünden yararlanma sevdasına kapılabilir ve pek çok doğal bir kötülüğe sürüklenir.. «doğruluk ve adalet uğruna.»
Omuzuna dostça dokundum, meğer yarası tam ordaymış.
Denize, duvara bakarken bir cümle, bir dans, bir çember görüyorum. Göğe bakarken, büyük ve yalın gök bütün kaslarımı genişletiyor. Göğe bütün bedenimle bakıyorum.
Sözün anlatmak istediğini anlattığı binde birdir.
Gözlerimizde yanılmak, düşüncelerimizde yanılmaktan daha zararlıdır.
Yazmak, aslında geleceği görmektir.
Kendimizi ne kadar bilmediğimizi, yazdıklarımızı yeniden okurken anlarız.
Sanattaki güçlük, şair olana düşünceler getirir; şair olmayanın elinden düşüncelerini alır.
Eleştirmenler: En miskin köpek bile Öldürücü bir yara açabilir; kuduz olması yeter.
Mantık ancak mantıkçıları korkutur.
En önemli düşüncelerimiz, duygularımızla çelişenlerdir.
Kendi bulduğumuz bir kalıp içinde düşünebilseydik, en güzeli bu olurdu. Bilmediğimiz şeyden söz etmek daha çok hoşumuza gider. Çünkü odur düşündüğümüz. Kafanın çabası ona gider ve yalnız ona gidebilir.
Edebiyatın amacı, hayatınki gibi belirsizdir.
Akıl, şairin uyağı akıldan yeğ tutmasını ister.
Şiirde felsefe yapmak dün de bugün de, şaşırtıcı dama kurallarına göre oynamak olmuştur.
Eserler: Biçim, eserlerin iskeletidir; iskeleti hiç olmayan eserler vardır. Bütün eserler ölür ama, iskeleti olanlar, bu kalıntı sayesinde, eti olanlardan daha çok yaşar.
Kolayca taklit edilebilecek, taklit edildiği de kolayca inkâr edilebilecek şeylerden kaçınmalıdır.
Sanat: Eşyada hani ne olduğunu söyleyemediğimiz bir hal var ya? İşte onu körükörüne taklit edebilirsen belki o zaman güzele ermiş olursun.
Düşünce, düz yazıda oturur; şiirde ise yardım eder, gözetler, yol gösterir.
Bizim için söylenen her şey yanlıştır, ama bizim düşündüğümüzden başka türlü yanlıştır.
İnsan, kendini hiç bir zaman yeterince beğenmez ki, tümü ile içini açabilsin.
Bana güç geleni her zaman yeni bulurum.
Tanrı erkeği yarattı; yalnızlığını yeterli bulmadı; ona bir de eş yarattı ki, yalnızlığını daha iyi duyabilsin.
VARIETE'DEN
Makine yönetiyor. İnsan hayatı sıkı sıkıya bağlı ona ve mekanizmaların korkunç keskinliğin deki isteklerine boyun eğmiş. İnsanların yarattık ları makineler doymak nedir bilmiyorlar. Şimdi, kendilerini yaratanları etkiliyorlar, onları kendile rine göre yoğuruyorlar. Onlar, iyi dizginlenmiş insanlar istiyorlar. Aralarındaki ayrılıkları siliyorlar yavaş yavaş ve onları kendi düzenli işleyişlerine, düzenlerinin tekdüzeliğine elverişli kılıyorlar...
Makine ile aramızda bir çeşit anlaşma var, sinir sisteminin toksinlerdeki gizli cinlerle girdiği korkunç bağlaşmalara benzer bir anlaşma. Makine bize yarar sağladıkça, daha yararlı oluyor. Daha yararlı oldukça da , biz eksikleniyoruz, onlarsız yaşayamaz oluyoruz.
Yararlının karşılığı var.
KÖTÜ DÜŞÜNCELER VE BAŞKALARI
Bizim düşüncemize kendi düşüncemiz olduğu için inanmamayı öğrenmeliyiz. Tersine, kendi düşüncemiz olduğu için onu dizginlemek ve büyük kuşku ile karşılamak gerekir.
«Bizim» — pek açık anlamlı bir şey mi bu?
Bizim dediğimiz şey, bize zor aydınlanan ve zor tutulan bir yoldan, yolların en karanlığından gelen şeydir.
Bizim dediğimiz şey, bizde olduğu bahanesiy le her şeyi göze alan, bizimle her istediğini yapan birisine bağlıdır.
Klasisizm, romantizm, realizm, hümanizm gibi sözlerle ciddî olarak düşünmek mümkün değildir. Şişeler üstündeki etiketlerle insan ne sarhoş olur, ne de susuzluğunu giderir.
«Beni sev» demeyin her zaman, bir şeye yaramaz bu. Ama Tanrı öyle diyor.
BİLGELİKLER
Bir bilgelik aşktan kaçar
Hayvan nasıl ateşten kaçarsa
Yutulmaktan korkar
Yanmaktan korkar
Bir bilgelik aşkı arar
Ve düşünen yaratık gibi
Kaçmaz, üfler ateşi
Onunla güçlenir, eritir demiri
Aşkın güçleri ona geçer böylece.
Kimi insanların bizi çok kötü bilmeleri hoşumuza gitmeli. Çünkü yamru yumru bir aynada çirkin görünmek iyi bir şeydir.
Bütün düşmanlarımız ölümlüdür.
Erdemlilerde kötülük iyiliğin tuzu biberidir. Erdemsizlerde ise tam tersi.
Umut yaşatır ama gergin ip üstünde.
«Derdini kâğıda dökmek» tuhaf bir heves. Birçok kitabın kaynağı, hem de en kötülerinin.
Düşünenlerin değeri, istediklerine göredir.
Neyi istiyorsam, değerim odur.
Hiç bir şeye benzemeyen yoktur.
En aydınlık düşüncelerimiz, karanlık bir çabanın kızlarıdır.
Dâhi insan bana biraz dehasından verendir.
Her tartışmada insanın savunduğu bir tez değil, kendisidir.
Ressam gördüğünü değil, görülecek olanı yapmalı.
Bir şef, başkalarına ihtiyacı olan insandır.
Bir devlet, yaşayan ve kendine karşı çıkanı ne kadar koruyabiliyorsa, o kadar güçlüdür.
Tanrı her şeyi hiçten yarattı. Ama hiç, kendini belli ediyor.
Bütün dünya bir tohuma soluk verir ve bir ağaç yapar ondan.
Yaşamak istiyorsan, ölmek de istiyorsun demektir. Yoksa yaşamanın ne olduğunu kavramıyorsundur.
Herkes bir başkasından bir şeyi saklar ve herkes kendinden bir şeyi saklar.
Demek ki, içtenliğin iki yamacı var.
Fyodor Mihailoviç Dostoyevski
Doktor bir babanın oğlu olarak, 11 Kasım 1821’de Moskova’da doğdu. Çocukluğunu Moskova’daki Marya Hastanesi’nin bir lojmanında, zorba ve alkolik bir baba ile hasta bir anne arasında geçirdi. Küçük yaştan itibaren edebiyatla ilgilenmeye başladı ve Puşkin, Goethe, Cervantes gibi yazarlarla tanıştı. 1837’de annesini kaybetti ve ertesi yıl St. Petersburg’daki Askerî Mühendislik Okulu’na gönderildi. Babasının ani ve şüpheli ölüm haberini burada aldı. Bu kayıp üzerine bunalıma giren Dostoyevski, 1839 yılında ilk sara nöbetini geçirdi. 1844’te edebiyatla daha yakından ilgilenebilmek için askerlik mesleğinden istifa etti. 1846’da ilk romanı İnsancıklar yayımlandı ve edebiyat çevrelerinde büyük ilgiyle karşılandı. Ne var ki ardından gelen çalışmaları Öteki (1846), Ev Sahibesi (1847), Beyaz Geceler (1848) aynı başarıyı sağlayamadı ve ilk romanında kendisine destek veren ünlü eleştirmen Belinski’nin alaylarına hedef oldu. Aşırı duyarlı ve sinirli bir kişiliğe sahip olan Dostoyevski bunun üzerine ruhsal çöküntü yaşayarak hastalandı. 1849’da Çar I. Nikola’nın baskıcı yönetimine karşı faaliyetlerinden dolayı tutuklandı ve ölüm cezasına çarptırıldı. İnfazın uygulanmasına dakikalar kala, cezası Sibirya’da dört yıl kürek mahkûmiyetine çevrildi. Hapiste okumasına izin verilen tek eser İncil’di. Bu süre boyunca etrafını kuşatan, horlanan ve ezilen kesimi yakından tanıma fırsatı buldu. 1854’te serbest bırakıldıktan sonra Semiapalatinsk’te zorunlu kışla hizmetine gönderildi ve subaylığa kadar yükseldi. 1857’de yoksul ve dul Marya Dimitriyevna İsayeva ile kendisine mutluluk getirmeyen bir evlilik yaptı. Edebiyata dönüşü Amcanın Rüyası (1859) isimli, mizah öğeleri barındıran Gogolvari öyküyle oldu. Aynı yıl yayımladığı kısa romanı Stepançikovo Köyü ve Sakinleri (1859) de istediği ilgiyi göremedi. 1860’ta tefrika edilen ve toplum dışına itilmiş kişilerin anlatıldığı Ölü Bir Evden Hatıralar ile kendini edebiyat çevrelerine tekrar kabul ettirdi. Tolstoy ve Turgenyev’in övdüğü eser Sibirya’daki mahkûmiyetinden derin izler taşıyordu. 1861’de ağabeyiyle birlikte Vrenja (Zaman) adlı dergiyi çıkarmaya başladı. Bu dergide Batı karşıtı Slavcı düşüncelerini savunduğu tartışma yazıları yayımladı. Ardından, eleştirmenlerin sert tepkilerine sebep olan fakat okur tarafından beğeniyle karşılanan Ezilmiş ve Aşağılanmışlar yayımlandı. Yoğun çalışma temposu nedeniyle sağlığı bozulan Dostoyevski, doktorunun tavsiyesi üzerine 1862’de hayalini kurduğu Avrupa seyahatine çıktı. Fransa, İngiltere ve İtalya’yı kapsayan bu kısa gezinin ardından, 1863’te Batı kültürünü eleştirdiği Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları’nı kaleme aldı. Aynı yıl yayımlanan bir yazı sebebiyle dergisi kapatılınca yeniden mali krize sürüklendi. Maddi sıkıntılarından kurtulma umuduyla Almanya, Wiesbaden’e kumar oynamaya ve bir süredir ilişki yaşadığı Polina Suslova ile buluşmaya gitti. Birkaç yıl sonra yayımladığı Kumarbaz bu dönemde yaşadığı büyük yıkımları anlatır. 1864’te Rusya’ya döndükten sonra ağabeyiyle Epoha (Çağ) adında yeni bir dergi çıkardı ve Yeraltından Notlar’ı burada tefrika etmeye başladı. Aynı yıl karısını ve ağabeyini kaybetti. Bunu izleyen on yıl boyunca, Dostoyevski art arda Suç ve Ceza (1866), Kumarbaz (1867), Budala (1868), Cinler (1872), Delikanlı (1875) gibi başyapıtlarını kaleme aldı. Sürekli borç baskısı altında yaşayan ve alacaklıları tarafından sıkıştırılan yazar, daha hızlı çalışmak için işe aldığı yirmi yaşındaki sekreteri Anna Grigoriyevna Snitkina’yla, karısının ölümünden üç yıl sonra, 1867’de evlendi. Bu evlilikten doğan kızı üç aylıkken ölünce derin bir sarsıntı yaşadı ve deliliğin eşiğine kadar sürüklendi. Bu dönemde yoksulluk, sara nöbetleri ve kumar tutkusuyla boğuştu. 1874’te solunum yetmezliği tedavisi için bir süreliğine Almanya’ya gitti. 1880’de Puşkin anıtının açılışında konuşma yapmak üzere Moskova’ya davet edildi; konuşması hem halk üzerinde hem de edebiyat çevrelerinde büyük yankı uyandırdı. Yazarlık hayatı boyunca işlediği önemli temaları bir araya getirdiği Karamazov Kardeşler’i ölümüne üç ay kala tamamladı. Dostoyevski 9 Şubat 1881’de St. Petersburg’da hayatını kaybetti. Kalabalık bir halk kitlesinin katıldığı cenaze töreninin ardından, Tikhvin Mezarlığı’na defnedildi.