30 Nisan 2015

Necati Cumalı - Sabahları severim oldum bittim / Murathan Mungan - Ateşte unutulmuş Ferman

SABAHLARI SEVERİM OLDUM BİTTİM
Kalktım sabahı dinledim
4.20 bir yaz günü sabahı
Evlerin yüzü ağardı
Ağaçlar yeşile çıktı
Ben sabahları severim oldum bittim
Sabahları çocukları bütün başlangıçları
Kalktım sabahı dinledim
Kente giren caddelerde köylülerin
Geceden yola çıkan sebze arabaları
-Fırınların kepenkleri nedense hep aralıktır-
Çıplak ampul ışıklarıyla karışır sabahlara
Taze ekmek kokuları
Kalktım sabahı dinledim
Hanların önünde geceleyen
Koca koca kamyonlar kalktı
İşçi kahvelerinde çaylar demli
İstasyonlarda salepler dumanlı
Kalktım sabahı dinledim
Analar uğurladı çocuklarını
-Her serüvenden ilk sayfa-
Üstlerinde henüz yatakların doyulmamış sıcaklıkları
Bakışları otobüslerin trenlerin soğuk camlarında
-Hep ansıyacaksınız bundan sonra-
Ayrılıklar izleyecek ayrılıkları
Kalktım sabahı dinledim
Dudaklarımda okuldan kalma bir şarkı
Hani yorgundum yeniktim çaresizdim
Döndü - Evet dün
Dün bir kentti geride kaldı
Bu sabah bir başka kente indim....Necati Cumalı

Ateşte Unutulmuş Ferman

herkes kendi ateşini başkasının cehenneminde sınar 
kendi külünde söner bütün rüzgarlarına yazıldığın akşam 
ateş tadında kum tadında kalarak 
derinleştirir bazı ayrılıkları zaman 
al ağrını git burdan 
en uzun eylülü ömrümüzün 
uyutmuyor seni ne kömürleşmiş bu gurur 
ne göğsündeki kaplan 
seçilmiş taş milyonlarca taş arasından 
başını vurduğun 
çok gençti genç olmak için bile 
kendi zamanına muhtaç 
kendiyle dargın 
daha yolun başında görülüyordu 
menzilindeki noksan 
ömrünce sızlayacak 
kayıplar sarayında ateşte unuttuğun ferman...M.Mungan
 

Ataol Behramoğlu - İlkbahar

Yüzümü bulutlara kaldırıp
Dua eder gibi mırıldanıyorum
Kuşlarla, otlarla yıkanıyorum
Rüzgârla, ilkbaharla
Güneş gözkapaklarımı ısıtıyor
O güvenilmez ilkbahar güneşi
Rüyada mıyım, gerçek mi bu
Hem var gibiyim, hem yok gibi
Bir güney kentinde, bir kıyı kahvesinde
Başakların sonsuz salınışı
Burada, kendimle baş başa
Ömrümü böylece tamamlayabilirim
Bir kuşu dilinden hiç öpmedim
Belki bir gün öpebilirim
Belki bir gün rüzgâr olurum ben de
Eserim başakların üzerinden
Kalbim bir yaz gününe karışsın isterim
Bir kuş cıvıltısında doğmak için yeniden 
 

OSHO "Ego der ki; her şey olmasını istediğim gibi tam olsun, o zaman huzurlu olacağım. Ruh der ki; huzurlu ol o zaman her şey tam olmasını istediğin gibi olur."


28 Nisan 2015

Kafka ve Oyuncak Bebek

Hikayeye göre günün birinde Franz Kafka rutin yürüyüşlerini yaptığı parkta küçük bir kıza rastlamış. Kız ağlıyormuş. Oyuncak bebeğini kaybetmiş ve bu onu oldukça üzmüş.

Kafka bebeği onun yerine aramayı önermiş ve ertesi gün aynı noktada buluşmak üzere sözleşmişler. Bebeği bulamaması üzerine Kafka küçük kıza bebeğin ağzından bir mektup yazmış ve buluştuklarında kendisine okumuş:

“Lütfen benim için kederlenme, dünyayı görmek için uzun bir yolculuğa çıktım. Sana başımdan geçenleri anlatacağım.” Bu birçok mektubun ilkiymiş. Kafka küçük kızla her buluştuğunda sevgili oyuncak bebeğin hayali maceralarını özenle yazdığı mektuplardan ona okurmuş. Küçük kız da bu şekilde avunurmuş.

Derken gün gelmiş, görüşmelerin artık sonu gelmiş. Kafka son görüşmede küçük kıza bir oyuncak bebek getirmiş. Küçük kız, aslından oldukça farklı olan oyuncak bebeğe şaşkınlıkla bakakalmış. Bebeğe iliştirilmiş bir not küçük kızın şaşkınlığını gidermiş: “yolculuğum beni çok değiştirdi…”

Uzun yıllar sonra, artık bir yetişkin olmuş olan küçük kızımız, gözü gibi baktığı bebeğinin, gözünden kaçırdığı bir çatlağının içine sıkıştırılmış bir mektup bulur. Kısaca şöyle yazmaktadır: "Sevdiğin her şeyi er ya da geç kaybedeceksin, ama sonunda sevgi başka bir surette geri dönecek."

May Benatar, Kafka & the Doll: The Pervasiveness of Loss

Friedrich Nietzsche 'kısır döngü'

Hayatını tekrar tekrar aynı hayatı yaşayacakmışsın gibi yaşa, istemediğin bir durumla karşı karşıya kalmışsan ve buna boyun eğiyorsan, diğer hayatlarında da aynı şeye boyun eğeceğini düşünerek, sen en güzeli boyun eğme, bu böyle gitmez; bir şeyi çok mu istiyorsun, ama buna cesaret edemiyor musun, diğer hayatlarında da bu şeyi çok isteyip hiç bir zaman cesaret etmediğin için ulaşmayacaksın, o yüzden sen en güzeli aş kendini, yap yapmak istediğini ki, sonunda en mutlu şekilde yaşayabileceğin bir kısır döngü oluşturabilmiş ol!

23 Nisan 2015

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız Kutlu Olsun!

Behçet Kemal Çağlar -   Hürriyet Bayramımız
Bugün tarih boyunca hür yaşamış bir millet,
Üstüne çökse dünya, hürriyet ister elbet!
İnsan için hürriyet, ekmek gibi, su gibi,
Hürriyetsiz sürünmek, ölüm uykusu gibi...
Üç kıtada sayısız devlet kurmuş Türklere,
Sömürge halkı gibi kim bakacak boş yere?
Türk'ü sömürge halkı gibi esir yaşatmak,
İnsan arslanı demir gibi bir kafeste kuşatmak,
Çaresiz ve tedbirsiz kalmış olsa da yine
Bunu Türk'e hoş görmek, yapmak kimin haddine?
Türk nasıl gündüz gözü geceye sapabilir?
Ne sultan yapabilir, ne düşman yapabilir?
Birinci Cihan Harbi, çullanmış bütün cihan:
Türklük için en çetin, en karanlık bir zaman...
Atatürk başa geçip silkinince ansızın,
Türklük hakkından gelmiş bin türlü imansızın,
Hür yaşamak azmini görürüz insanda biz,
Göğsümüz kabararak 23 Nisan'da biz.

19 Nisan 2015

"Elimden gelse, bütün dünya okullarının programlarına ''insanın insanı sömürmemesi'' adlı bir ders koyardım." İsmail Hakkı Tonguç



   

Jiddu Krishnamurti - Yaşamın Şarkısı

Yalnızca biçimli dalını sevme ağacın,
Kalbinde onun imgesini taşıma.
Ölür.
Ağacı her şeyiyle sev.
O zaman biçimli dalı da sevmiş olursun,
Yumuşak ve kıvrımlı yaprağı da,
Utangaç tomurcuğu ve açmış çiçeği de,
Dökülen taç yaprakları ve dans eden yüksekliğide
İçten sevginin güzel gölgesini de.
Ah, yaşamı her şeyiyle sev.
O yok olmak nedir bilmez.

Doğa ve Çevre Üzerine 

Tezer Özlü - Yaşamın Ucuna Yolculuk

Her sevginin başlangıcı ve süreci, o sevginin bitişinin getireceği boşluk ve yalnızlık ile dolu. Belirsizlikler arasında belirlemeye çalıştığımız yaşam gibi. Sevgi isteği, kendi kendine yaşamı kanıtlama isteği kadar büyük.

Belki kendilerine yaşamı kanıtlamaya gerek duymayan insanlar, sevgileri de derinliğine duymadan, acıya dönüştürmeden yaşayıp gidiyorlar. Ya da sevgiyi sevgi, beraberliği beraberlik, ayrılığı ayrılık, yaşamı yaşam, ölümü ölüm olarak yaşıyorlar.

Yaşamın, daha doğrusu yaşamın ortasında, tüm özlemlerimin doyumsuz kaldığını nasıl da algılıyorum. Ama artık yorulmaksızın aramak yok. Aranan yaşantılar arandı.

Yaşandı. Bir kısmı gömüldü. Yeniden toprak oldu. İnsan yaşamının mutlak en önemli olgusu sevilen bir insanı özlemek, istemek. Onun yanındayken de özlemek, istemek. Oysa yaşam genellikle insanın bir başına kalması.

Her anı ölüdür.

Şimdi sen de bir ölüsün. Her zaman benimle birlikte olan, birlikte taşıdığım sözcüklerime dönmem gerek. Sözcüklerim olmadan o gökyüzüne nasıl dayanabilirim. O caddeye, o geceye, gecelere, uykuyla uyanıklık arasında öylesine yatıp uyuyamadığım için sinirlendiğim ve herşeyi düşünüp, kalkıp düşündüklerimi sözcüklere çeviremediğim gecelere.

Öykü ve şiir yaratmak için doğmuş olanlar, aşık olmakla yetinemezler, çünkü aşkın sanatsal bir yapıtı oluşturacak entelektüel örgüsü yoktur.

İnsan hiç geçmesin istiyor varoluşu. Bu duyguyu yitirmemen gerek. İnsanda biçimlenmese de. Bu duygu beni yenen, içimde yaşayan ve ölen canlıyı yenen tek duygu.

12 Nisan 2015

Her kasabada ışık saçan bir öğretmen ve o ışığı söndürmeye çalışan bir papaz vardır...Victor Hugo

 
Bırak, arkandan oynanan oyunları bilmediğini sansınlar.
Sen, çocukların beyin gelişimi için oyuna ihtiyaç duyduklarını bil, sorun olmaz!...Dylan Thomas

Güneş bütün gücüyle ışıldıyordu. Eve dönerken birden kendi gölgemi fark ettiğim gibi şimdiki savaşın ardında önceki savaşın gölgesini gördüm…Sonuç olarak her gölge, ışığın bir çocuğudur ve sadece aydınlığı ve karanlığı, savaşı ve barışı, yükseliş ve çöküşü gören kişi hayatı gerçekten yaşamış sayılır...Stefan Zweig- Dünün Dünyası

At gözlüğü takmış sabit fikirli insanlardan uzak durmak, bazen en büyük kafa rahatlığıdır...Ts Eliot

Birisi barışı başlatmalı, tıpkı savaşı başlattığı gibi...Stefan Zweig

Unutma; Eğer bir dış etken seni çok üzerse, Duyduğun acı o şeyin kendisinden değil, Senin ona verdiğin değerden geliyordur. Onu da her an ortadan kaldırma gücün vardır...Marcus Aurelius

Aylardan en zalimidir Nisan, leylaklar
Açtırır ölü topraktan, yoğurup
Bellekle isteği, diriltir
Ölgün kökleri bahar yağmurlarıyla...T.S. Eliot

Tevfik Fikret’in Süleyman Nazif’e yazdığı mektuplardan...

 
“Umutsuzluk. Umutsuzluk. Umutsuzluk. Umutsuzum kardeşim. Korkunç bir kızgınlık bunalımı içindeyim, sönüyorum. Bu biraz daha sürerse eyvah! Nedenini söyleyeyim mi? Fakat bu o kadar tuhaf ki, gülersiniz diye korkuyorum, kimi zaman kendim bile kendi halime gülüyorum. Koca bir dünya içinde yalnızım Nazif! En yakın arkadaşlarımın arasında sokağa çıplak çıkmış bir adam duygusuyla titriyorum, herkesin vicdanı kapalı örtülü, yalnız ben çıplak. Herkes hiç olmazsa üniformalarla –ne diyeyim- mayasını sürdürüyor. Herkes zamanın alçak süslerine bürünebiliyor. Herkes namuslu geçinerek alçak yaşamanın kolayını buluyor. Herkes bu rezalet havasında nefes alabilmek için bir kolaylığa, bir çareye, bir büyüye sahip.”
 
 “Umutsuzluğumun derecesini düşünemezsin kardeşim. Kendimi taşlara çarpacağım geliyor. Fakat hani benim yurt sever kanımla kirlenecek bir temiz taş?” 
 

Andrei Tarkovsky - Mühürlenmiş Zaman

Koca bir evreni içinde taşıyan insan: işte benim tek ilgi odağım. Zira hayat, her zaman hayal gücümüzden daha zengindir. Bu yüzden gerçek bir sanatçı, ancak kendisi açısından hayati bir zorunluluksa yaratma hakkına sahiptir. Ben de sinema sanatıyla seyirciye, hayatın gerçek akışını neredeyse hiç bozmadan aktarma yeteneğini taşımak istiyordum. Sinema sanatının gerçek ‘şiirsel‘ özü burada yatar. Benim ‘kurgu sineması‘nı reddetmemin sebebi, seyircinin perdede gördüklerini kendi deneyimleriyle bağdaştarmasına imkân tanımamasıdır. Biz sanatçıların taşıdığı tek sorumluluk, kendi yapıtlarımızın düzeyini yükseltmektir. Nitekim ben de kendi filmlerimde hep, birlikte yaşadıkları insanlara bağlı olmalarına, yani özgür olmamalarına rağmen ‘içlerindeki‘ özgürlüğü korumasını bilen insanları anlatmak istemişimdir.


Zayıflık harika bir şeydir, güç hiçbir şey. Bir insan yeni doğduğunda zayıf ve esnektir, öldüğü zaman ise sert, kaskatı ve duygusuzdur. Bir ağaç büyürken zayıf, esnek ve tazedir. Kuru ve sert hâle geldiğinde ölür. Sertlik ve güç ölümün arkadaşlarıdır. Esneklik ve zayıflık ise varoluş tazeliğinin ifadeleridir. (LaoTzu…Filmde Stalker’ın ifadeleri )

Ne olursa olsun bir meta olarak tüketilmek istenmeyen her türlü sanatın amacı, hiç şüphesiz kendine ve çevresine, hayatın ve insan varlığının amacını açıklamak, yani insanoğlunun gezegenimizdeki varoluş nedenini  ve amacını göstermek olmalıdır. Hatta belki de hiç açıklamaya bile kalkmadan onları bu soruyla karşı karşıya bırakmalıdır. Mühürlenmiş Zaman

Sanat Yaratıcının aynadaki cilvesidir. Biz sanatçılar bu jesti tekrarlamaktan, taklit etmekten başka birşey yapmıyoruz. Bu yüzden, Yaratandan bağımsız bir sanata asla inanmıyorum. Tanrısız bir sanata inanmıyorum. Sanatın anlamı yakarmadır. Bu benim yakarışım. Eğer bu dua, bu yakarış, benim filmlerim insanları Tanrıya yöneltebilirse ne mutlu bana. Yaşamım esas anlamını bulacak. Hizmet etmek. Ama bunu asla başkalarına empoze etmeye kalkışmayacağım. Hizmet etmek, fethetmek demek değildir. (France-Culture’ün 7 Ocak 1986 Sayısındaki Tarkovsky Röportajı)

İnsan varolduğu sürece, birşeyler husule getirme eğilimi de varolacaktır. İnsan kendini insan olarak hissettiği sürece birşeyler yapmaya girişecektir. İşte onu Yaratıcısına bağlayan şey burada. Neye yarar sanat? Bu sorgulamanın cevabı şu formülde yatıyor: Sanat bir yakarıştır. Bu herşeyi anlatıyor. İnsan sanat aracılığıyla umudunu dile getirir. Bu umudu dile getirmeyen, manevî temeli olmayan hiçbir şeyin sanatla ilgisi yoktur, bunlar ancak parlak birer entellektüel analiz olabilirler. Picasso’nun tüm eserleri bu entellektüel analiz üzerine kurulmuştur. Picasso dünyayı kendi analizi, kendi entellektüel yeniden-yapılanması adına boyar. Adının tüm prestijine rağmen, itiraf etmeliyim ki, sanata hiçbir zaman ulaşamadığını düşünüyorum. (France-Culture’ün 7 Ocak 1986 Sayısındaki Tarkovsky Röportajı)

Eğer, gerçekliğin bilimsel ve duygusuz bir şekilde kavranması, hiçbir zaman  sonu gelmeyen bir merdivenin basamaklarını tırmanmakla eş anlama geliyorsa, sanatsal kavrayış da insana, kendi içinde mükemmel ve bütünleşmiş, sonu olmayan bir alanlar sistemini hatırlatır. Bu alanlar, bazen birbirlerini tamamlar, bazen birbirleriyle de çelişir; ama hiçbir şart altında birbirlerinin yerini dolduramazlar. Aksine, birbirlerini zenginleştirir, bütünsellikleriyle sonsuza dek uzanan, her şeyin üzerinde özel bir alan oluştururlar. Kendi içinde sebeplendirilmiş ve her daim geçerliliğini koruyacak olan bu şiirsel vahiy, insana kimin kopyası olduğunu kavradığını ve bunu ifade etmek için yeteneğe sahip olduğunu kanıtlamaktadır. Mühürlenmiş Zaman

08 Nisan 2015

Jorge Luis Borges 'Artık ayna halkı insanların kölesi “yansımalar”dır. Ama bir gün gelecek büyü bozulup, ayna halkı da özgürlüğe kavuşacaktır.'

Aynaların dünyası ile insanların dünyasını birbirlerinden ayrı, bölünmüş olmadığı bir çağda, bir gece ayna halkı dünyayı işgal eder. Çıkan savaş sonunda Sarı Sultan’ın büyü gücü sayesinde, ayna halkı altedilir. Sarı Sultan, işgalcileri aynalara hapsedip, bundan böyle insanların hareketlerini taklit etmekle cezalandırır. Artık ayna halkı insanların kölesi “yansımalar”dır. Ama bir gün gelecek büyü bozulup, ayna halkı da özgürlüğe kavuşacaktır.

05 Nisan 2015

Avram Ventura 'İnsanca'


Bir yerimiz varsa bu dünyada
Her şey insanca olmalı
Sevmek de / yaşamak da / ölmek de

Bu üç dizelik şiiri, yıllar önce hangi duygu ve düşüncenin etkisiyle yazmışım, anımsamıyorum; ancak günlük yaşamda karşılaştığımız kimi olumsuz olaylar, bizi bu tür tepkilere her zaman yönlendirebilir.
Bu dizelerdeki kilit sözcük “insanca”. Bu sözcüğü herkes farklı bir yaklaşımla yorumlamaya çalışsa da, kendi payıma, en özlü olarak “insan onuruna yakışan” sözleriyle açmak istiyorum. Söze girmeden, Edip Cansever’in, Aşklar İçinde şiiri içinde yer alan şu dizeleri de okuyalım:
Güç iştir çünkü bir tarihi insan gibi yaşamak
Bir hayatı insan gibi tamamlamak güç iştir.
İster düşünürlerin görüşleriyle güçlendirelim, ister bilimsel verilerle destekleyelim, isterse dinsel öğretilerin ışığında ele alalım, tüm eksikliklerine karşın, insan yeryüzünün en yetkin varlığı! Düşünür, yaratır, yok eder, sürekli geliştirdiği bilimsel ve teknolojik gücüyle doğayı ve başka insanları egemenliği altına almaya çalışır... En önemlisi, kendi çıkarını göz önünde bulundurarak, tüm eylemlerini bilinçli olarak yapmış olmasıdır. Kimi zaman içgüdülerinin dürtüsüyle hareket etse de, sonuçta düşünce ve duygularının etkisiyle istediği sonuca ulaşabilmek için her türlü çabayı gösterir.
Görüş ve öğretilerin tüm olumlu ve olumsuz nitelendirmeleriyle ele alacak olursak...
İnsan, “Tanrı’nın suretinde yaratılmıştır”, düşünür ve düşündüklerini uygular, dünyanın en akıllı varlığıdır, yaratıcıdır, her türlü gelişmeye açıktır...
Tüm olumlu niteliklerine karşın, ilk çağlardan bu yana hayvansal dürtülerin etkisi altındadır, çoğu zaman tutkularının tutsağıdır, çıkarlarının peşinde koşmaktan geri kalmaz, savaş ve savaşımlarında ilkelliğini sürdürmektedir...
Bu listeyi sayfalar dolusu çoğaltabiliriz, ama benim söylemek istediğim tüm olumlu ve olumsuzluklarına karşın, bir ömrün insanca yaşanması gerektiğidir. Duygularımız, düşüncelerimiz, davranışlarımız, ilişkilerimiz, yaşam tarzımızla insan onuruna yakışır bir şekilde... Biliyorum, bu sözlerimle kendi kendimle çelişkiye düştüğümü söyleyebilir, şöyle de sorabilirsiniz:
Olumlu yanlarımıza bir diyeceğimiz yok; ama olumsuz yanlarımızla önce kendimize, sonra da başkalarına nasıl insanca bir yaklaşım gösterebiliriz?
Bana göre konunun en önemli noktası, beklediğimiz yaklaşımın, duygu, düşünce ve davranışlarımızla, öncelikle bizim tarafımızdan gösterilmesidir. Karşımızdaki insanın zekâsı, sosyal ve eğitim düzeyi, inancı, yaşam tarzı, erdem anlayışı ne olursa olsun, katılmasak da saygı göstermemiz gerektiği düşüncesine dayanmaktadır.
Bu hoşgörülü yaklaşımın, toplumda yaygınlaşmasıyla, daha insanca bir yaşama adım atabileceğimize inanıyorum.