“Umutsuzluk. Umutsuzluk. Umutsuzluk. Umutsuzum kardeşim. Korkunç
bir kızgınlık bunalımı içindeyim, sönüyorum. Bu biraz daha sürerse
eyvah! Nedenini söyleyeyim mi? Fakat bu o kadar tuhaf ki, gülersiniz
diye korkuyorum, kimi zaman kendim bile kendi halime gülüyorum. Koca bir
dünya içinde yalnızım Nazif! En yakın arkadaşlarımın arasında sokağa
çıplak çıkmış bir adam duygusuyla titriyorum, herkesin vicdanı kapalı
örtülü, yalnız ben çıplak. Herkes hiç olmazsa üniformalarla –ne diyeyim-
mayasını sürdürüyor. Herkes zamanın alçak süslerine bürünebiliyor.
Herkes namuslu geçinerek alçak yaşamanın kolayını buluyor. Herkes bu
rezalet havasında nefes alabilmek için bir kolaylığa, bir çareye, bir
büyüye sahip.”
“Umutsuzluğumun derecesini düşünemezsin kardeşim. Kendimi taşlara çarpacağım geliyor. Fakat hani benim yurt sever kanımla kirlenecek bir temiz taş?”