25 Ocak 2021

Bir Şiir Üstüne Çeşitleme - Onat Kutlar


Kül rengi bulutlarıyla güz günlerinin
Sevdiğim İstanbul'u gibisin.
Gene de çağırıyor yüreğin
Daha aydınlık bir yeryüzünü.

Her zaman genç gözlerinde gülüyor
Şu kocamış ve yorgun İstanbul.
Gene de yaşıyor ve sırlı aynasında
Bana gösteriyor senin yüzünü.

Ayak basmadığım çorak bozkırda
Sevdiğim Anadolu gibisin.
Gene de bekliyor yüreğin
Uzakta ve elinde olmayanı.

Sevecen gözlerinde tükeniyor
Hasret rüzgârlarıyla Anadolu.
Gene de üretiyor ellerin
Yeni baştan ve umutla sevdanı.

İstanbul'um, Anadolu'm, sevdiğim toprak,
Ne kadar yakınınım sana
Ve ne kadar uzak.

Dalgalar - Virginia Woolf

 Dalgalar

Güneş daha doğmamıştı. Deniz, gökyüzünden yalnızca, kumaşın kırışıklarını andıran belirsiz kıpırdanmalarla ayrılıyordu. Yavaş yavaş tanyeri ağardıkça denizle göğü ayıran, kara bir çizgi yayıldı ufka; yol yol oldu gri kumaş yoğun çırpınmalar-la birbiri ardından, derinden, birbirini izleyen, birbirini kovalayan, sürekli...

Kıyıya yaklaştıkça yükseldi her çizgi, topladı kendisini, dağıldı, ak damlacıklardan ince bir örtü serdi kumlara. Uykusunda bilinçsizce soluk alıp veren birinin iç çekmesi gibi durakladı dalga, sonra yeniden yayıldı. Eski şarap şişesindeki tortu dibe çökmüş, camı yeşile kesmişçesine ufuktaki kara çizgi yavaş yavaş belirginleşti. Onun ardında gökyüzü açıldı; oradaki beyaz tortu çökelmiş ya da ufkun altına uzanmış kadının kolu lambayı kaldırmış gibi ak, yeşil, sarıdan kalın çizgiler, yelpaze kanatları denli yayıldı gökyüzüne. Sonra kadın lambasını yükseltti, yükseltti: Tel tel oldu sanki hava; şenlik ateşinden kükreyerek yükselen dumanlı yalımlara benzer kızıl, sarı dillerde titreyerek, yanarak yeşil yüzeyden koptu. Şenlik ateşinin dilleri, gri gökyüzünün ağırlığını üzerinde yükselten, onu yumuşak maviden milyonlarca atoma dönüştüren bir tek buğuda, akkorda eridi ağır ağır. Denizin yüzeyi saydamlaştı usulca, koyu çizgiler silininceye kadar küçük küçük dalgalanarak, parıldayarak uzandı. Lambayı tutan kol onu yavaş yavaş yükseltti, yükseltti geniş yalım dilimi iyice belirgin oluncaya dek; ateşten yay ufkun kıyısında tutuşuyordu, çevresinde deniz altın ışıklarla donandı.

Işık, bahçedeki ağaçlara vurdu, bir yaprağı saydamlaştırarak sonra bir başkasını. Bir kuş cıvıltılarla yükseldi, duraklama oldu, bir başkası cıvıldayarak indi yere. Evin duvarlarını keskinleştirdi güneş, beyaz perdenin üzerine yayıldı yelpaze püskülü gibi, yatak odası penceresindeki yaprağın altına göl-geden mavi parmak izi bıraktı. Usulca titredi perde, ama içeride her şey loştu, hayaliydi. Karmakarışık şakıdı kuşlar dışarda.

Çeviri...Oya Dalgıç