22 Kasım 2013

Seçme Şiirler


 KÜN
 hem acıyım hem acının
yalvacıyım ben
git!
benden yollara doğru
yollar sana dönmeden

git! düş sözleri ol kün
bir yerde çözül, okunsun
genç belirtiler: altın yün
kuş yığınları
söz değildi gördüğün, neyse o ol kün
ve seviştir seviştirebilirsen
iki hüznü
sözler buluta girmeden

sen sen ol kün akşamın yakarısı
ve sevdanın anlamını değiştir
hem tarla hem gelincik
olanla
daha dün
yazdan kalan neyse o ol kün
ve üleştir üleştirebilirsen
kuşlar seninle bitmeden

hem acıyım hem acının
yalvacıyım ben
git
benden yollara doğru
yollar bana dönmeden...Hilmi Yavuz
Her nasılsa yalnızsın
Bir giz gibi deliyor yüreğini
cansıkıntılarının burgusu
ve hep bir şeyler eksik gibi
bir şeyler bekler gibisin

Yeni bozgunlar
yeni yenilgiler peşindesin
Bir bozkır kuraklığına dönmüş için
Oysa yalnız bir öpüştür
gurbeti türkülere dönüştüren

Çoktandır su vermedin
çiçeklere ve yüreğinin çeliğine
Zaman terkisine almış da öpücükleri
koşuyor sessizliğin ve yalnızlığın
iyotlu kıyılarına

Bir yol ayrımı ki yanlışla doğru
hüzünlerle sevinçler kolkola
Sen ki ey kalbim
yanlışları ve hüzünleri taşıdın
bunca zaman

Taşıyamaz yüreğinin batık sandalı
bu yalnızlığı,bu can sıkıntılarını
Yaşam gelincikler gibi beklerken seni
gecenin kapısını çalma
ey kalbim...Ahmet Telli

Sevgili Arkadaşım
1.
Gözlerinin rengi gibi
Yüreğinin rengi gibi
Saçların da kendi renginde
Ama ben, ellerini gördüm önce
Toplayan, düzelten, onaran ellerini
Dokunduğuna soluk aldıran
Telâşlı, usta, sevecen ellerini
Geç anladım ve inandım
Her gün daha çok inanıyorum
Ellerin, güzel işlerin karıncası
Ellerin, ellerden bıkmış ellerime sığınak
2.
Yüzünün rengi gibi
Dudaklarının rengi gibi
Saçların da kendi renginde
Ama ben, özverini gördüm önce
İçinden çavlan gibi dökülen özverini
Hep koşan, yürümeyi bilmeyen
Hesapsız, gücendirmeyen, saydam özverini
Neye uzansa dirilten
Susan, hüzünlenen, sıcak özverini
Geç anladım ve inandım
Gün gün daha çok inanıyorum
Özverin, güzel işlerin arısı
Özverin, sözcüklerden yılmış kafama barınak
3.
Derinin rengi gibi
Sesinin rengi gibi
Saçların da kendi renginde
Ama ben, seni gördüm önce
Gülen, yaşayan, bilen seni
Körpe bir söğüt dalı gibi çırpınan
Durduğu yere can veren
Gönüllü, duyan, seven seni
Geç anladım ve inandım
Şimdi daha çok inanıyorum
Sen, hayatın ablası
Saf olan her şeyin mayası
Sen, eşyalardan usanmış kalbime dayanak
4.
Sevgili arkadaşım benim
Sana 'sevgili arkadaşım' diyorum
Budur, bizim anladığımız sevdanın tanımı
İşte sana bir aşk şiiri
İçinde 'sevgilim' sözcüğü geçmiyorsa
Suçun yarısı senin
Çünkü, ben de bize yaraşanların sözcüğünü değil
Kendisini seviyorum senin gibi.
Süreyya Berfe

Bir Hüzün Mevsiminden Çıkarken Kalbim
Ayrılıkların puslu aynasındadır
bekleyişlerin solgun yüzü
Bekleyişler ki demlenişidir sabrın
damıtır sessizliği ve üzüncü
damıtır gurbetin kavruk memesinden
ve emzirir
hasretin yanık yüzlü çoçuğunu

Sen ey sabrın ve üzüncün dervişi
başını zamanın göğsüne koy
ve dinle yalnızlığın iç çekişlerini
Yalnızlıklar ki suskun bir akşam üstüdür
usulca örtülecektir gecenin sessiz tülünü
ve düşecektir ince bir rüzgarla
hüznün harmaniyesi

Ey yenilgilerin bezgin kuşu
suskunun sarı sıcağındasın bunca zaman
bataklıklardan sızan sinsi ve pis
bir kokudur içinde tortulaşan kuşku
Ve bulutsu bir ağırlığın yüküdür
gittikçe ağırlaşan
gittikçe yüreğini zonklatan

Sen ki şafağın göğü müsün
imbikle göğsünde göğün sütünü
ve emzir sönmekte olan yıldızları
sonra başını solgun bir demet gibi hasretin kuru dallarına koy
dinle köpüklü kıyıların çağlayanını
imbatın serin elidir yüzünü okşayan

Güneşi kopar dalından ellerine al
ve durmadan canını yakan sözü
bitir şiirin kalbine
akıt artık umudun billur ırmağını
kavruk çölüne yüzümün
ve bir sevda gibi yanaş
hayatın kıyılarına

Yoksa ey kalbim
tel bile olamazsın şiirin sazına...Ahmet Telli

Sabahattin Kudret Aksal - Gazoz Ağacı ve Diğer Öyküler

  Sabahattin Kudret Aksal, şairliği ve oyun yazarlığı yanında, çağdaş öykücülüğümüzün yazık ki az yazmış. Ama her yazdığında belli bir dil ve üslup kalitesini titizlikle korumayı bilmiş, alçakgönüllü ustası. Ustalığı, öykülerini topladığı iki kitabının önemli ödüller almasıyla da belgelenmiş durumda; “Gazoz Ağacı” 1955 Sait Faik Hikaye Armağanı’nı, “Yaralı Hayvan” ise 1957 Türk Dil Kurumu sanat armağanı’nı kazanmıştı. Son şiirlerini topladığı “Batık Kent”le başladığımız “Bütün Eserleri” dizisinin bu ikinci kitabında Aksal’ın, 1940’ta Küllük dergisinde çıkan ilk öyküsünden son yazdığına kadar, öykü alanındaki bütün verimini bulacaksınız.
 
 Gazoz Ağacı ve Diğer Öyküler
Herkesin bir akşamüstü, bir delicesine yalnız kalmak, yalnızlığında bir şeyler bulabilmek istediği saat vardır. Benim bu akşamki vapur arkadaşımın böyle bir saati yoksa bana ne? Yarım saatlik boşuna bir konuşmanın verdiği hınçla ayrılacağım yanından, çarşıya doğru yürüyeceğim. Dünyayı yavan, yaşamayı tatsız bulmaya başlayanlara benden küçücük bir öğüt: Boş lakırdılar çuvalı bir tanıdığın yanından, hafif de olsa şöyle kabaca ayrılıp, bir sigara yaktıktan sonra, gelişigüzel birkaç adım yürümenin tadını denesinler. Şimdi nereye gitmeli diye düşündüm. Şimdi ne yapmalı? Bir akşam saatinde kafasında belli bir düşünce, içinde bir duyguyla yürüyeceği yol, gideceği bir ev, içeceği bir içki, oturacağı bir kahve, göreceği bir insan olmayan kişinin halini ne diye anlatmalı? Oraya mı gideyim, yoksa başka bir yere mi? Bu saatte böyle düşünenin içinde bir daha onarılmamak üzere çöken, çürüyen, bir şeyler vardır, zehir gibi bir birikinti, tortu gibi bir şeyler...

Bilge Karasu "Kimin nasıl bir anısı haline geleceğimizi hiçbirimiz bilmeyiz."


Osho - Ego

  Ego ve onun oyunları: Evlilik onun oyunudur, para onun oyunudur, iktidar onun oyunudur. Tüm oyunlar egonun oyunudur. Toplum şu ana kadar oyunlar oynar halde kalmıştır; bu, dünyanın her tarafında sürekli devam eden bir olimpiyattır. Herkes yukarıya doğru mücadele ediyor ve diğer herkes onu bacaklarından aşağı çekiyor çünkü Everest’in zirvesinde hepinizin duracağı kadar yer yok. Seçebilirsin: Ya hayal kırıklığı, acı, mutsuzluk; o zaman egoya tutunmaya, onu beslemeye devam et. Yahut huzur, sükûnet, saadet.. Fakat o zaman masumiyetini yeniden kazanmak zorundasın. Egonu bir kenara fırlat. Tüm egoyu paramparça et. Egoyu yok ederek, kendi özünü keşfedeceksin. Ve bu keşif mümkün olan en muhteşem keşiftir çünkü o mutlak saadete doğru, sonsuz hayata doğru bütünüyle yeni ve kutsal bir yolculuktur. Ego bir buzdağıdır; onu erit. Onu, derin sevginin içinde erit, böylelikle o kaybolsun ve sen okyanusun parçası haline gel.
 

Halil Cibran - Tanrı Elçisi "Zaman"

  Ve bir gök gözlemcisi,
"Peki, Zaman için ne dersiniz?" diye
sordu.
Şunları söyledi, Tanrı-Elçisi:
Zamanı ölçmek istersiniz;
gerçekte ölçüsü olmayan'ı,
ölçülemez olan'ı
ölçülere sığdırmak istersiniz hep.
Davranışınızı saatlere ve mevsimlere
göre düzenlemek,
ruhunuzun tutacağı yolu da onlara göre
belirlemek istersiniz.
Zaman'dan kendinize bir ırmak
yapmak
ve kıyısında oturup,
akışını izlemek istersiniz, onun.
Oysa, sizde zamansız olan özne,
farkındadır ki,
hayat da zamansızdır.
ve bilir, dün bugünün hatırasından,
yarın da bugünün rüyasından başka
nedir ki.
Ve yine bilir ki, içinizde terennüm
eden
ve düşünen yanınız,
yıldızları göğe saçan o ilk müessirin,
o ilk sanatçının atölyesinde
dolaşmaktadır.
Aranızda, içindeki sevme gücünün
sınırsız olduğunu hissedeniniz var mı?
diye sormak geliyor içimden;
ama kim hissetmez ki, bu aynı
sevginin,
sınırsız olsa da, kişinin varlığının
merkezinde,
yüreğinin başında odaklandığını?
ve sevgi düşüncesinden yine sevgi
düşüncesine,
sevgi ediminden, yine sevgi edimine
koşup durduğunu?
Sevgi gibi, aşk gibi bölünemez
ve ölçülemez değil midir,
Zaman da?
Ama, yine de, düşüncede, onu
ölçmeniz,
ölçülere sokmanız gerekiyorsa,
ben derim ki, her mevsiminiz
öteki mevsimleri de içinde taşıyor olsun,
Ve Bugün, hatırlama yoluyla
Geçmişi,
muhayyile yoluyla da
Geleceği
kucaklasın.

🌼

Oruç Aruoba - Yakın "Ateş Yakana Kılavuz"

1.
 En son, en kalın odunu yakarsın.
2.
 Deniz'in taşıdıklarını da kesip kesip yakmıştın,
 o bir zamanların şimdi uzakta kalmış ocağında —
ne kalır ki, geriye?...
3.
 Ateşinin dumanını da biriktirirsin—
4.
 Her şeyden önce unutmaman gereken,
 ateşinin hiçbir zaman tek bir düzeyde yanmadığıdır :
 ateşin, ya harlanma içinde ya da sönme içindedir —
ya yükseliş, ya iniş…
5.
 Ateş, yanmakta olan odunlarla değil,
 yeni yanmağa başlayan odunlarla yanar.
 Hep yakacak yeni odunlar bulan ateş, yükseliş içindedir;
 yalnızca eski —yanan— odunları olan ateş,
inişe geçer.
6.
 Yanan odunlar tüten odunların dumanını da yakarlar.
7.
 Yanamayan odun, tüter.
Ateşin, bazen, yalnızca tüter: yanamamaktadır…
Dikkat etmen gereken, ateşe yanyana ve üstüste koyduğun odunların
 biribirlerine olabildiği kadar yakın olmaları; ama hiçbir zaman
 bitişik ve binişik olmamalarıdır : ateşi yakan, ısı olduğu kadar,
 havadır — belki daha da çok…
8.
 Ateşin tütüyorsa, bil ki bir şeyleri yanlış yapıyorsun.
9.
 Tek bir odunu yakamazsın: odunlar ancak başka odunlar
 yanıyorsa, yanar — her bir odunun yanması, öteki her bir
 odunun yanmasına bağlıdır: hepsi için ayrı ayrı; ve,
 hepsi birlikte, karşılıklı…
10.
 Alttaki odunun yanması, üstünde yanmaya başlamış bir odunun
 bulunmasına — ve üstteki odunun yanması, altında yanmakta olan
 bir odunun bulunmasına, bağlıdır.
Odunlar yalnız yanmazlar.
11.
 Ateşini yakmağa başlarken, çıra parçalarını çok dikkatli
 kullanmalısın: fazla koyarsan, ya gereksizce büyük alevler
 elde edersin, ya da yanamayan çıra parçalarındaki reçinenin
 tütmesine yol açarsın; az koyarsan, hem kalın odunları
tutuşturacak kadar alevin olmaz, hem de, yanamayan odunlar
 tütmeğe başlarlar — tam ölçüsünü, tam yerini, tam zamanını
bulmalısın, ateşini yakmağa başlarken.
12.
 Ateş, bir kez yanmağa başlayınca, senin denetiminden
 çıkar gibi olur — ama, unutmamalısın ki, kendi haline
 bırakılan ateş, gerçi, koşullar uygunsa, harlar; ama,
 kısa zamanda, yakabileceklerini yakarak, tükenme sürecine
 girer: Ateşin ilk niteliği yayılmaksa, son niteliği de, tükenmektir.
Bu yüzden, ateşini 'beslemen' gerekir: tam zamanında, tam yerine,
 yeni yanacak odunlar koyman; belirli bir yanı tükenmeğe
 yüz tutmuş odunları biribirlerine göre çevirmen; yanamayarak
 tütmeğe başlamış odunları yanabilecekleri bir konuma getirmen
— bir sürü düzenleme, ayarlama…
Ateşini kendi haline bırakamazsın — bırakırsan, tükenip söner…
Ateşinden sorumlusun.