Yabancısı olmadığım bir tek olgu var. O da
kendi varoluşum. Belki tek mutluluğum bu. Tek bağlantım. Kendimi
kavrayamazsam tüm varoluşum yitmiş demektir.
Her sözü, insanın kendisi için söylediğine
inanıyorsun. Her söylenen söz, bir biçimde insanın kendini onaylaması.
Karşısındakine bir şey anlatmak istese de gene kendi gerçeğini,
bilmişliğini ya da doğru algılayışını kanıtlamak için söylenen sözler.
Bir bedenin üzerinde dolaşan her el, kendi bedenini okşamak istercesine
dolaşıyor öteki beden üzerinde.
Her düşünce, her konuşma kendi kendine
olmak demektir. Bir şeyi bir insanla bölüşmek gene kendi kendinle
bölüşmek demektir. Bir insanla sevişmek, gene kendi kendinle sevişmek
demektir. Birisiyle birlikte olmak, yalnız olmak demektir.
Yaşamı gitmek olarak algılıyorum. Sürekli
gitmek istemek de, bir yerde, hiçbir yerde olmak istemek değil mi?
Olabileceğim bir yer kaldı mı? Hiçbir yerdeyim.
Her zaman yabancı insanlar bize
dostlarımızdan daha çok sunan, veren kişiler. Öyleyse yaşamımızı neden
yalnız yabancılar arasında geçirmiyoruz? Hiçbir beklenti olmadan, hiçbir
yük olmadan ya da insanın kendine mutluluk dediği kısa anlardan yoksun.
Tüm duyguların en güzeli duygusuzluk, öyle bir duygusuzluk ki, insanın
tüm dünyayı ve tüm insanları kucaklayabileceği duygusuzluğun duygusu.
Kopukluk. Yaşamdan, insanlardan, geçmişten
kopukluk. Gelecekle de hiçbir ilgisizlik. Şimdi burada durgunluktayım.
Mutsuz değilim. Mutlu olmak ya da mutsuz olmak bilmiyorum.
Özlediğim tepelere bakıyorum. Her tepe
benim değil mi? Her toprak. Her insan. Her insan ben değil miyim? Her
insan kendi sevgisini taşımıyor mu? O halde neden ilişkileri bir tek
insanda toplamak? Alışılagelmiş ilişkilere karşı çıktığın an, insanı
yadırgıyorlar. Toplum dışı bırakmak için tüm çabalarını harcıyorlar.
Toplum dedikleri kitlenin bir aradaki dayanılmaz yabancılaşmasını sanki
kimse algılamıyor. Aklımı ellerinizden kurtardım. Geçti. Ben gökyüzümün
altında, topraklarımın üzerinde olacağım. Toprakların dümdüz ve sonsuz
ufku boyunca sürekli gideceğim.
İnsanın
gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, kanını, aklını, varoluşunu verdiği iç
dünyasının olgularının sizler için hiçbir değeri yok ki. Bırakıyorsun
insan onları kendiyle birlikte gömsün. Ama hayır, hiç değilse susarak
hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. Sizin düzeninizle, akıl
anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla hiç bağdaşan
yönüm yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum. Hem de iyi giyiniyorum.
İyi giyinene iyi yer verdiğiniz için. Aranızda dolaşmak için
çalışıyorum. İstediğimi çalışmama izin vermediğiniz için. İçgüdülerimi
hiçbir işte uygulamama izin vermediğiniz için. Hiçbir çaba harcamadan
bunları yapabiliyorum, bir şey yapıldı sanıyorsunuz. Yaşamım boyunca
içimi kemirttiniz. Evlerinizle. Okullarınızla. İş yerlerinizle. Özel ya
da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, dirilttiniz.
Yazı yazmak istedim, aç kalırsın, dediniz. Aç kalmayı denedim, serum
verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz. Hiç aile olmayacak insanla
bir araya geldim, gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım.