I DELİ KUŞ
Deli kuş bilir misin nedir
türküler kadar sevdalanmak
duyabilmek yüreğinde
bir depremin uğultusunu
Suya düşen bir karanfilse yüreğin
bırak kendini ırmağın türküsüne gülüm
vursun seni o taştan bu taşa
o çağlayandan bu çağlayana sürüklesin
Kavgadan uzak kalmış
sansevdadan da uzaksın demektir
devinmez yüreğinin mağması
çatlamaz sabrın karataşı unutma
türküler kadar sevdalanmak
duyabilmek yüreğinde
bir depremin uğultusunu
Suya düşen bir karanfilse yüreğin
bırak kendini ırmağın türküsüne gülüm
vursun seni o taştan bu taşa
o çağlayandan bu çağlayana sürüklesin
Kavgadan uzak kalmış
sansevdadan da uzaksın demektir
devinmez yüreğinin mağması
çatlamaz sabrın karataşı unutma
II / YAK SEVDANIN ÇIRASINI
Ne hüzünler kurtarır seni,
ne çeyiz sandığının ceviz gölgesi
ve ne de acının ses duvarındaki
yorgun ve bıkkın bekleyişler
Acılar karartmışsa bile günlerin duvağını,
düşürmüşse de ilkyazın tomurcuklarını fırtınalar,
hayat kendini yeniden yaratan bir bahardır,
verecektir en olgun meyvelerini mutlaka,
yeter ki hüzünler sarartmasın yüzünü
Yak sevdanın çırasını türkülerle,
barajını yıkan bir ırmak gibi katıl hayata
Hüznün isyana dönsün artık,
bitsin bezginliğin ölümcül suskunluğu,
evde kalmış bir cinsellik değildir çünkü dünya
III / SEVDALAR DUMAN OLMAYACAK
Acının bağrından
mavi bir çelik gibi fışkıran öfke
dünyayı değiştirecektir mutlaka
Yani hayat
kendini yeniden yaratacaktır
ona sahip çıkan ellerde
ve bu yüzden öfke
sevda gibidir kimilerinde
Yüreğinin pas tutmakta olan kıvrımları
sarsılsın bir an öfkenin gökgürültüsüyle
beyninin her hücresi bir gerilla gibi
kuşansın pusatlarını ve sokağa çıksın
ve bir hançer gibi saplansın
puştlukların ihanetlerin bağrına
Bak o zaman nasıl bitecek yanlışlar
ve cehennemleşen yalnızlığın
Sevdalar duman olmayacak o zaman
Hüznün isyan olmuştur çünkü
Hüznün isyan olmalıdır.
Ne hüzünler kurtarır seni,
ne çeyiz sandığının ceviz gölgesi
ve ne de acının ses duvarındaki
yorgun ve bıkkın bekleyişler
Acılar karartmışsa bile günlerin duvağını,
düşürmüşse de ilkyazın tomurcuklarını fırtınalar,
hayat kendini yeniden yaratan bir bahardır,
verecektir en olgun meyvelerini mutlaka,
yeter ki hüzünler sarartmasın yüzünü
Yak sevdanın çırasını türkülerle,
barajını yıkan bir ırmak gibi katıl hayata
Hüznün isyana dönsün artık,
bitsin bezginliğin ölümcül suskunluğu,
evde kalmış bir cinsellik değildir çünkü dünya
III / SEVDALAR DUMAN OLMAYACAK
Acının bağrından
mavi bir çelik gibi fışkıran öfke
dünyayı değiştirecektir mutlaka
Yani hayat
kendini yeniden yaratacaktır
ona sahip çıkan ellerde
ve bu yüzden öfke
sevda gibidir kimilerinde
Yüreğinin pas tutmakta olan kıvrımları
sarsılsın bir an öfkenin gökgürültüsüyle
beyninin her hücresi bir gerilla gibi
kuşansın pusatlarını ve sokağa çıksın
ve bir hançer gibi saplansın
puştlukların ihanetlerin bağrına
Bak o zaman nasıl bitecek yanlışlar
ve cehennemleşen yalnızlığın
Sevdalar duman olmayacak o zaman
Hüznün isyan olmuştur çünkü
Hüznün isyan olmalıdır.
Budayım Sözümde
...Düşüyorum
Karıncanın peşine, minik depremler oluyor,
Yabanıl ot kokuları, sonra düşler, düşüyorum..
Puslu bir görüntü tarih dediğimiz ve kirli
Sular buharlaşıyor buluşalım dediğin denizde.
Burdayım sözümde, yanlışsa da bu istasyon,
Bir ben yitirmedim galiba belleğimi, bir de
Şiir yazanlar, ne kadardılar ve nerdeydiler?
Hatıralar üretiyorum telgraf tellerinden,
Akşamüstleri fesleğenleri suluyorum,
Bekle demiyorum kimseye, unutma demiyorum.
Acı soysuzlaşınca tiranlaşıyor, belleksizlik
İnat ve öfke, kaybediş ve kayboluş oluyoruz.
Komikti dıştan bakınca dünya ama hırçın
Ayışığı, telgraf direkleri ve fesleğenler
Burdayız işte, durgun bir sessizlikteyiz şimdi.
Unutulan bir şey kaldı mı diye soruyor tiran.
Kampana çalarken çöldeyiz, o geniş çevrende
Mısır'ı soyun diyordu Musa, belleksizdir Firavun.
Babil ve burası iki istasyon, iki uzak nokta,
Belki bir imgede düzlem olabilen iki grilik.
Düşler ve tarih inilecek son istasyon.
Burdayım işte, güzel bir yanlıştayım şimdi.
Beklemesini bilmiyor acelesi olan ve nedense
Çekip gidiyorlar, kalanlar o kadar azız ki,
O kadar azız ki, mutluluk bile bizden çok...
Karıncanın peşine, minik depremler oluyor,
Yabanıl ot kokuları, sonra düşler, düşüyorum..
Puslu bir görüntü tarih dediğimiz ve kirli
Sular buharlaşıyor buluşalım dediğin denizde.
Burdayım sözümde, yanlışsa da bu istasyon,
Bir ben yitirmedim galiba belleğimi, bir de
Şiir yazanlar, ne kadardılar ve nerdeydiler?
Hatıralar üretiyorum telgraf tellerinden,
Akşamüstleri fesleğenleri suluyorum,
Bekle demiyorum kimseye, unutma demiyorum.
Acı soysuzlaşınca tiranlaşıyor, belleksizlik
İnat ve öfke, kaybediş ve kayboluş oluyoruz.
Komikti dıştan bakınca dünya ama hırçın
Ayışığı, telgraf direkleri ve fesleğenler
Burdayız işte, durgun bir sessizlikteyiz şimdi.
Unutulan bir şey kaldı mı diye soruyor tiran.
Kampana çalarken çöldeyiz, o geniş çevrende
Mısır'ı soyun diyordu Musa, belleksizdir Firavun.
Babil ve burası iki istasyon, iki uzak nokta,
Belki bir imgede düzlem olabilen iki grilik.
Düşler ve tarih inilecek son istasyon.
Burdayım işte, güzel bir yanlıştayım şimdi.
Beklemesini bilmiyor acelesi olan ve nedense
Çekip gidiyorlar, kalanlar o kadar azız ki,
O kadar azız ki, mutluluk bile bizden çok...
Hayatın Uçurumlarıdır Yalnızlıklar
Gül yaprağı düşer kimi kez
dal uykularının yüzüne gün ışığı
kuş cıvıltıları sarar bütün dünyayı
ve bir sevinç dolar yüreğine apansız
uzanıp bütün pencereleri aşmak
merhaba demek ister güneşe
- merhaba yaşamak
- merhaba dünya
- merhaba ey sevda
ne ki ömürsüzdür gül sevinci
parçalanmış bir gökyüzüdür yaşamak
donup kalır dudaklarında bir hüzün
ve çiy tanelerine döner türküler
türküler hüzne dönmüşse eğer
geriye ne kalmıştır zaten
paramparçadır yaşamak
paramparçadır dünya
paramparçadır sevdalar
II
Paramparça da olsa sevdalar
yine de kalmış olabilir
küçücük bir mavilik gökyüzüne
bir sevda kırıntısı
avuç içi kadar bir umut
Yuvalarından düşmüş kuş yavrularını
alıp ısıtmak ister yüreğinin yangınında
ve yeniden boyamak
kalımlı bir maviye gökyüzünü
sonra usulca azat etmek
kuş cıvıltılarını
ne zaman ki
sıkar acının zembereğini usul usul
sıkar bir kuyudan su çeker gibi sabırla
Bir yanda köpüklü çağlayanlar gibi öfke
bir yanda boğuntunun yılan ıslıkları
ekler birbirine bin bir parçayı
ve yaratır kendi elleriyle gökyüzünü
- günaydın
- günaydın
- günaydın
Gün aydın olmaz yine de
Gün karadır
karanlıktır
Gün yorgun bir dev gibi
boylu boyunca uzanır içinin sokaklarına
ne pencereden bir ışık sızar
ne çocuk sesleri duyulur
herşey biter bekleyişlerden başka
ve sanki bir adım ötede
evde kalmış kızlar için
idam mangaları kurulur
Çığlıklarsa bir çiğ yuvarlanışıdır
kulaklarının karanlık uçurumlarında
uçurumlardır sevda
uçurumlardır umut
uçurumlardır yaşamak
Gül yaprağı düşer kimi kez
dal uykularının yüzüne gün ışığı
kuş cıvıltıları sarar bütün dünyayı
ve bir sevinç dolar yüreğine apansız
uzanıp bütün pencereleri aşmak
merhaba demek ister güneşe
- merhaba yaşamak
- merhaba dünya
- merhaba ey sevda
ne ki ömürsüzdür gül sevinci
parçalanmış bir gökyüzüdür yaşamak
donup kalır dudaklarında bir hüzün
ve çiy tanelerine döner türküler
türküler hüzne dönmüşse eğer
geriye ne kalmıştır zaten
paramparçadır yaşamak
paramparçadır dünya
paramparçadır sevdalar
II
Paramparça da olsa sevdalar
yine de kalmış olabilir
küçücük bir mavilik gökyüzüne
bir sevda kırıntısı
avuç içi kadar bir umut
Yuvalarından düşmüş kuş yavrularını
alıp ısıtmak ister yüreğinin yangınında
ve yeniden boyamak
kalımlı bir maviye gökyüzünü
sonra usulca azat etmek
kuş cıvıltılarını
ne zaman ki
sıkar acının zembereğini usul usul
sıkar bir kuyudan su çeker gibi sabırla
Bir yanda köpüklü çağlayanlar gibi öfke
bir yanda boğuntunun yılan ıslıkları
ekler birbirine bin bir parçayı
ve yaratır kendi elleriyle gökyüzünü
- günaydın
- günaydın
- günaydın
Gün aydın olmaz yine de
Gün karadır
karanlıktır
Gün yorgun bir dev gibi
boylu boyunca uzanır içinin sokaklarına
ne pencereden bir ışık sızar
ne çocuk sesleri duyulur
herşey biter bekleyişlerden başka
ve sanki bir adım ötede
evde kalmış kızlar için
idam mangaları kurulur
Çığlıklarsa bir çiğ yuvarlanışıdır
kulaklarının karanlık uçurumlarında
uçurumlardır sevda
uçurumlardır umut
uçurumlardır yaşamak