27 Eylül 2013

Fernando Pessoa - Dalgın ve ötesiz

 
Dalgın ve ötesiz berisiz
Ve de tanımaksızın
Yüzüyorum ölü denizinde
Kendi varlığımın.

Suyu hissettiğimden
Hissediyorum sıkıntıyı...
Görüyorum seni, ey çalkantı,
Hayat-huzursuzluk...
Bana has yelkenler ki...
Çark etmiş dümeni...
İnsan sureti gibi soğuk
Yıldızlı bir gökyüzü.

Gökyüzüyüm ben, rüzgârım...
Gemiyim ve denizim...
Hissediyorum ki ben değilim...
Yadsımak isterim onu.
 

Ursula K. Le Guin - Mülksüzler

 "Vermediğiniz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrimi satın alamazsınız. Devrimi yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak."
 
Romanım Mülksüzler, kendilerine Odocu diyen küçük bir dünya dolusu insanı anlatıyor. İsimlerini toplumlarının kurucusu olan Odo'dan alıyorlar; Odo romandaki olaylardan kuşaklarca önce yaşamış, bu yüzden olaylara katılmıyor, ya da yalnızca zımnen katılıyor, çünkü bütün olaylar aslında onunla başlamıştı.
* * *
Bizi bir araya getiren şey, acı çekmemiz. Sevgi değil. Sevgi akla boyun eğmez, zorlandığında da nefrete dönüşür. Bizi birleştiren bağ seçilebilir bir şey değil. Biz kardeşiz. Paylaştığımız şeylerde kardeşiz. Hepimizin tek başına çekmek zorunda olduğu acıda, açlıkta, yoksullukta, umutta biliyoruz kardeşliğimizi. Biliyoruz, Çünkü onu öğrenmek zorunda kaldık. Bize birbirimizden başka kimsenin yardım etmeyeceğini, eğer elimizi uzatmazsak hiçbir elin bizi kurtaramayacağını biliyoruz. Uzattığınız el de boş, tıpkı benimki gibi. Hiçbir şeyiniz yok. Hiçbir şeye sahip değilsiniz. Hiçbir şey sizin malınız değil. Özgürsünüz. Sahip olduğunuz tek şey ne olduğunuz ve ne verdiğinizdir.

Eğer bir şeyi bütün olarak görebilirsen, hep güzelmiş gibi görünür. Gezegenler, yaşamlar... Ama yakından bakıldığında bir dünya yalnızca toz ve kayadan oluşur. Günden güne yaşam daha da zorlaşır, yorulursun, ritmi kaçırırsın. Uzaklığı ararsın -ara vermeyi. Dünyanın ne kadar güzel olduğunu görmenin yolu, onu ay gibi görmekten geçiyor. Yaşamın ne kadar güzel olduğunu görmenin yolu ölümün bakış açısından bakmaktan geçiyor.
 

Yaşamının geri kalan kısmı boyunca ya herkes gibi olmayı ya da farklılıklarını erdeme dönüştürmeyi seçmen gerekir.

Bütün duvarlar iki anlamlı ve iki yüzlüdür. Neyin içeride, neyin dışarıda olduğu, duvarın hangi yanından baktığınıza bağlıdır.

Ölmek, kendini yitirmek ve diğerlerine katılmaktır. O ise kendini kurtarmış, diğerlerini yitirmişti.

Hiç kimse cezayı kazanmaz, ödülü de...Aklınızı kazanmak, hak etmek gibi fikirlerden arındırın, ancak o zaman düşünebileceksiniz.

Devrim ya bireyin ruhundadır,ya da hiçbir yerde değildir.Ya herkes için, ya da hiçbir şey içindir. Eğer herhangi bir şekilde sonu var gibi görünüyorsa gerçek anlamda hiç başlamayacaktır.

Düşüncenin doğasında iletilmek vardır: yazılmak, konuşulmak, gerçekleştirilmek. Düşünce çimen gibidir. Işığı arar, kalabalıkları sever, melezlenmek için can atar. Üzerine basıldıkça daha iyi büyür.

Konuşma paylaşmadır-birlikte yapılan bir sanat. Sen paylaşmıyorsun, yalnızca bencillik ediyorsun.

Farklı güneşlerin ışıkları farklıdır, ama tek bir karanlık vardır!

ursula-k-le-guin-mulksuzler 

 

Friedrich Nietzsche - İnsanca, Pek İnsanca 1 ve 2

İnsanca, Pek İnsanca (1. Kitap) 
 
Güzelliğin ağır oku.
En asil güzellik türü bizi
birdenbire çarpmaz,
fırtınalı ve sarhoş
edici saldırılarda bulunmaz
(böyle bir güzellik kolayca nefret
uyandırır); tersine en asil güzellik,
neredeyse farkında olmaksızın yanımızda taşıdığımız,
ağır ağır içe işleyen ve yine kimi zaman
bir rüyada karşılaştığımız, ama en
sonunda, uzunca bir süre yüreğimize
özenle yerleştikten sonra
bize tamamen sahip olan ve 
gözlerimizi yaşlarla, yüreklerimizi
tutkuyla dolduran türden bir güzelliktir.
Güzelliği görünce ne için yanıp
tutuşuruz ? Güzel olmak için: Güzellikle
birikmiş epeyce bir mutluluk / kısmet
olması gerektiğini tasavvur ederiz.
Ama bu bir yanılgıdır.
 Friedrich Nietzsche 
 
 İnsanca, Pek İnsanca (2. kitap) 
Yolcular beş basamağa ayrılmalıdır: en altta, birinci basamaktakiler seyehat eden ve görünenlerdir gerçekte ise seyehat ettiriliyorlar ve kördürler. Bir sonraki basamaktakiler gerçektende bizzat dünyaya bakarlar ve görürler. Üçüncü basamaktakiler görmenin sonucunda bir şey yaşarlar. Dördüncü basamaktakiler yaşananları özümser ve beraberinde götürürler ve son olarak, gördükleri her şeyi, yaşadıktan ve özümsedikten sonra, eve dönerek faaliyetler ve eserler ile tekrar dışarı çıkartmak zorunda olan, yüksek bir güce sahip insanlar vardır. Yaşam seyahatine çıkan tüm insanlar aslında bu beş dereceye ayrılan yolculara benzer. En alt basamakta duranlar pasif olanlardır. En üst basamaktakiler ise içsel olayların kalıntılarını bile bırakmadan faaliyet gösteren ve yaşamlarını doya doya yaşayanlardır.
 Friedrich Nietzsche
 

Yabancılaşma - Ingeborg Bachmann

Ağaçlar yitirmişler artık ağaçlıklarını gözümde
Dallara rüzgârda yelken açtıran yapraklar da tükenmekte.
Yemişler tatlı,ama sevgi yoksulu.
Bir susuzluğu bile gideremiyorlar
Ne olacak şimdi?
Gözlerimin önünde kaçmakta orman,
Kulaklarımdaki kuşlar sessizliğe gömülmüş,
Kalmamış bana döşeklik edebilecek bir çayır.
Bıkmışım artık zamandan,
Ve zamanın açlığı içimde.
Ne olacak şimdi?

Ateşler yanacak gece bastırdığında dağlarda.
Yoksa davranıp yine koşmalı mı oralara?

Yollar yitirmişler artık yolluklarını gözümde.