09 Ağustos 2018

Felsefe Sözlüğü - Orhan Hançerlioğlu

Türk edebiyatının büyük ustası Yakup Kadri Karaosmanoğlu,
1 Mayıs l952 tarihli Varlık dergisinde, genç Hançerlioğlu!na şöyle seslenmişti. Aziz meslektaşım. Vefalı dostum Yaşar Nabi"nin bana göndermekte olduğu yayınlar sayesinde, edebiyat aleminin genç kıymetlerin itanımak fırsatını buluyorumb. Hemen söylemek isterimki bunlar arasında ilgimi en çok siz çekmektesiniz. 
 
Kültür Bakanı Sayın Cihat Baban, 9 Mart l971 tarihli Cumhuriyet gazetesinde şöyle dedi: Orhan Hançerlioğlu"nun gelişme temposunu izleyenler, yakınlarda onun, bütün dünyanın üzerinde duracağı orijinal yapıtlarla Türk düşüncesini yüceleştirdiğini göreceklerdir.
 
Değerli yazar Oktay Akbal, 20 Şubat l977 tarihli Cumhuriyet gazatesinde şöyle yazdı: Orhan Hançerlioğlu üstünde geleceğin araştırmacıları sanırım çıok kafa yoracaklar. Bu birbiri üstüne konan kocaman yapıtlar, Hançerlioğlu adını uzun uzun yaşatacak, kuşaklar boyu belleklere yerleştirecek.  
 
Türk Dil Kurumu Başkanı Profesör Dr. Seha L.Meray, 25 Mayıs l973 tarihli Cumhuriyet gazetesinde şöyle dedi: Sayın Hançerlioğlu"nun büyük dil ustalığıyla kaleme aldığı hep el altında tutulması gereken Felsefe Sözlüğü...
 
Ordinaryüs Profesör Dr. Sayın Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, 22 Mart l977 tarihli Cumhuriyet gazetesinde şöyle yazdı: Hançerlioğlu, bu Felsefe Ansiklopedisi"nde en derin, en çapraşık felsefe konularını o denli açık, o denli anlaşılır biçimde dile getirmiş ki, bunları okumak gerçekten büyük bir zevk oluyor. 
 
Değerli ozan Melih Cevdet Anday, l Eylül l978 tarihli Cumhuriyet gazetesinde şöyle dedi: Böyle büyük, öneml, ciddi bir ansiklopedik yapıtı tek başına başaran sayın Orhan Hançerlioğlu"nu kutlamak isterim. Bu yoğun çalışma ürünü, kalıcı yapıt. 
 
 

Hayat, Kendi Seçtiğim - Hermann Hesse


Bu dünyaya gelmeden önce
Bana nasıl yaşayacağım gösterildi.
Endişe vardı, keder vardı
Sefalet vardı, acının yükü vardı.
Beni ele geçirecek olan bağımlılık vardı, esir alan yanılgı vardı.
Beni gürleten ani öfke vardı, nefret ve kibir vardı, gurur ve utanç.

Fakat ışık dolu ve güzel düşlere dair günlerin mutlulukları da vardı, yakınmanın daha baskın olmadığı ve daha baskın olmadığı derdin, ve her yerde nimetlerin kaynağının aktığı.
Sevginin, hala yaşamakta olana, göçüp gitmiş olanın saadetini armağan ettiği, insanın, bütün beşeri ıstıraplardan arınmış, kendini yüce ruhların seçilmişi olarak gördüğü.

Bana kötülük ve iyilik gösterildi, bana noksanlarımın bolluğu gösterildi.
Bana beni kanatan yaram gösterildi, bana meleklerin yardımseverliği gösterildi.
Ve ben böylece müstakbel yaşamıma bakarken, bir varlığın sorusunu işittim, bunları yaşamaya cesaret edebilir miydim, çünkü karar saati artık gelmişti.

Ve tekrar tüm kötülükleri değerlendirdim - 'yaşamak istediğim hayat budur! ' - diye cevap verdim kararlı bir sesle.
Böyleydi yeni hayata adım attığımda
Ve kaderimi sessizce kabul ettim.
Böylece doğmuştum bu dünyaya.
Yakınmıyorum, çoğu zaman hoşuma gitmese de, çünkü henüz doğmamışken ona razı oldum. 



Alacakaranlıktaki Ülke - Ahmet Erhan

O zamanlar her şeyde bir alacakaranlık vardı. ve o alacakaranlık önceleri bir ülkenin görünümünü simgelerken, daha sonra tüm insansal ilişkilerin içine sızdı. Bir toplumsal değer karmaşası, bir belirsizlik ortamının içine sürüldük. Bu kitap bir anlamda, bu alacakaranlığın yoğunluğunu şiirin olanakları ölçüsünde vermek savında.

Bir ozanın yaşamında ilk kitap her zaman sevindirici ve ilerde de anımsanması gereken bir olaydır. İçtenlikle söylemek gerekirse, ben şu anda bu sevinci duyamıyorum. Benim kuşağımın tarihi, insan yaşamını hiçe saymaların, ölümün tarihidir. Buradaki şiirlerin yazıldığı koşulları kim bilmiyor ki? Ülkemiz bir toplumsal çılgınlığın içine sürüldü. Öyle bir an geldi ki halkımızın en insanca, en demokratik özlemlerinin birtakım zorbalar tarafından silah sesleri aracılığıyla bize anımsatılmasına; ya da yine aynı yöntemle benzer zorbalar tarafından o özlemlerin boğulmak istenmesine tanık olduk. Binlerce insanımızı öldürdüler. gerçek bir alacakaranlık, tedirginlik ve korku ortamının içine attılar ülkemizi.

Bir ozanın bu ortamdaki görevi ne olmalıydı? Ya, tarih önünde haklı çıkmak adına gelecek güzel günler edebiyatını sürdürmek; ya da yaşanılan dönemi tüm insani boyutlarıyla sergilemek. Bu nedenle ben, bir politik seçimden çok, başlangıçtan bu yana bir insanlık durumunu seçtiğimi belirtmek istiyorum. Bunun içinde umutsuzluk da vardır, ölüm korkusu da, karşı çıkma duyguları da.. Günde onlarca insanın öldürüldüğü bir ülkede umutsuzluğa yer yoktur demek, içtenliksiz bir davranış olarak görünüyor bana.

Bilemiyorum, alacakaranlık belki de yalnızca bu kitabın sorunsalı olarak kalmayacak; hiç değilse başka düzlemlerde duyuracak kendini. ve biz, belki yaşamın sonsuz bir alacakaranlık olduğuna inanmaya başlayacağız. Ben hiç değilse şu an için bir çıkış yolunun bulunduğuna inanıyorum. Benim kuşağım, bu ülkenin genç insanları artık halklarına ölerek yaklaşmak istemiyorlar çünkü. Şiirin toplumcu olması için de bir kargaşa ortamı gerekmiyor; hiçbir dönemde de gerekmedi.

Alacakaranlığın sonu, demek geliyor içimden. Bana bu kitabı yazdıran koşulların belleğimizden silinmesi, buradaki şiirlerin artık hiç okunmayacağı günlerin bir an önce gelmesidir dileğim. İşte o zaman ki, bu şiirlerin değeri birer anı olmaktan öteye gidemeyecektir. Ne büyük mutluluk! "

10 mart 1981