02 Ekim 2018

Mahatma Gandi "Şiddetin kökleri; çalışmadan elde edilen zenginlik. ahlaktan yoksun ticaret, insanlıktan yoksun bilim, özveriden yoksun tapınma ve ilkeden yoksun politikadır."

Özgürlük hiçbir zaman “her istediğini yapma izni” anlamı taşımamıştır.

 Siz kendi elinizle teslim etmedikçe, kimse kendinize olan saygınızı elinizden alamaz.

Kimseye kirli ayaklarıyla, beynimde gezme fırsatı vermem.

Şiddet göstermeme, inancımın birinci maddesidir. Aynı zamanda o, benim itikatımın da son maddesidir.

Sıkılmış yumruklarla el sıkışamazsınız.

Her sabah kalktığım zaman kendi kendime şöyle söz veririm: Dünya üzerinde vicdanımdan başka kimseden korkmayacağım. Kimsenin haksızlığına boyun eğmeyeceğim. Adaletsizliği adaletle yıkacağım ve mukavemet etmekte ısrar ederse onu, bütün mevcudiyetimle karşılayacağım.

İnsanlığa olan inancını yitirmemelisin. İnsanlık bir okyanustur. Bazı damlalar kirli diye okyanus kirlenir mi hiç…

Zayıf insanlar affedemezler. Affetmek güçlülere has bir özelliktir.

Bizi yokedecekler şunlardır: İlkesiz siyaset; vicdanı sollayan eğlence; çalışmadan zenginlik; bilgili ama karaktersiz “İnsan” insanlar; ahlâktan yoksun bir iş dünyası; insan sevgisini alt plana itmiş bilim; özveriden yoksun bir din anlayışı.

İradesiz düşünce, zihne arız olan bir derttir; düşünceye gem vurmak, zihne gem vurmak demektir. Bu ise, rüzgarı zapt etmekten de zordur.

İhtirasları alt etmek, silah gücüyle dünyayı hüküm altına almaktan daha çetindir.

Altın prangalar demir olanlardan çok daha kötüdür.

Yasalara dayanan yargılamadan daha büyük bir yargılama vardır ki, o da her insanın kendi vicdanıdır.

Sevgi her zaman ıstırap çeker, hiçbir zaman ne gücenir ne de intikam almaya çalışırlar.

Şiddet karşıtlığının ürettiği güç kesinlikle insan yeteneğinin icat ettiği tüm silahlardan gücünden üstündür.

Barışa giden yol yoktur, barışın kendisi bir yoldur!

Hakikat, bir taş kadar sert bir gonca kadar da yumuşaktır.

İnsanlıktan daha kusursuz hangi kitap vardır ki.

Göze göz, dişe diş düşüncesi bütün dünyayı kör edecek.

Güç fiziki kapasiteden değil, boyun eğmeyen iradeden gelir.

Keyif zaferde değil; asıl mücadele, girişim ve çekilen ıstıraptadır.

Dünyada görmek istediğiniz değişikliğin kendisi siz olun.

Didem Madak - Pulbiber Mahallesi


İçinde her şey çiçek pıhtılarına dönüşecek

*

Yanardağlıktan emekli olduktan sonra
Gel zaman git zaman şiir ithafkârı olmuştum.
Zamana emir verdim.
Ona dedim ki: Gel zaman!
Zamana emir verdim
Ona dedim ki: Git zaman!
On emri bile olmayan bir yanardağ eskisini kim dinlerdi.
 
*

İyiyim falan diyorum sana ama
Bunlar hep sen yanımda olmadığından.


Tomris Uyar - Gündökümü Bir Uyumsuzun Notları I


“Tenekeye hanımeli ektim, toprağı az geldi. bakalım…çiçekleri tanımıyorum pek, adlarını bile doğru dürüst bilmiyorum. ama açsınlar istiyorum, gözümün önünde serpilsinler, balkonu sarsınlar: o zaman tanıyabilirim ancak, tanışırız.
    Katırtırnağı, ebegümeci, radika, krizantem, ıtırşâhî, süsen, nergis…hepsi sevdiğim ama bir bakışta tanıyamadığım otlar, çiçekler. bakara gülleri ve karanfil değil,
     Menekşe ve papatya. hayvanlardan, kanaryalarla muhabbet kuşları değil, kedilerle atlar. madenlerden, bakır. sonra yer döşekleri, su küpleri, toprak sigara tablaları.
    Sonra, tenlerine değen madeni altından değil, gümüşten seçenler, kendi tenleri kokanlar; yol almaktan korkmayanlar, göçebe olanlar; ‘menkul’ eşyalarıyla, şemsiye, mendil, çakmak gibi ufak fazlalıklarını bile durmadan yitirenler; para sayamayanlar; biraz şaşkın, oldukça uyumsuz kaçanlar; gelişkin aletleri kullanamayanlar, uzayı umursamayanlar ama yerli filmlerde gözleri dolanlar, dolmuşlarda ve otobüslerde halkımızca hayat-hikâyesi-dinleme-uzmanlığına atanmışlar.
    Gülmeyi, paylaşmayı, sevmeyi bilenler; yemek pişirmeyi ve iyi yemek yemeyi uzun sofralarda, geniş tabaklarda; sevişirken öleceklerini sanacak kadar haz duyanlar; çok çocuk isteyenler, çocuklarca seçilenler; unutmayanlar, ananlar, sızlanmayanlar; dünyaya ve sevdiklerine kaptırdıkları şeylerin çetelesini tutmayanlar; hep kazançlı, hep borçlu çıkanlar son hesaplaşmada.
    Gizlenmeyenler yani, gözden çıkaranlar, vericiler; sağlıklarını umursamayanlar, aşırılıktan korkmayanlar, soğuktan kaçmayanlar, rüzgârda hırpalananlar, bozkır güneşine katlanabilenler, kendilerini sürüp gitmesi gereken bir soy değil, doğada bir birim olarak görebilenler; beden harcayıcıları.
    Başka türlü davranamayacakları için o türlü davrananlar, inançlarını bedenlerine böylesine sindirenler; evlerine sığınılabilir arkadaşlar, anneleri, kardeşleriyle.
    Yazma işini sancılı, kutsal kılan okurlar, aşka dönüştürenler.”
    Tomris Uyar-20 mart 1975