21 Şubat 2018

Yuval Noah Harari - Homo Deus

Bilgi Özgür Kalmak İstiyor
Tıpkı kapitalizm gibi Dataizm de yoluna tarafsız bir bilimsel teori olarak başlamış olsada, giderek doğruyu ve yanlışı belirleme iddiası taşıyan bir din olma yolunda ilerliyor. Bu dinin en yüce değeriyse “bilgi akışı”. Eğer yaşam bilginin devinimiyse ve biz yaşamın iyi olduğuna inanıyorsak, o halde evrendeki bilgi akışını artırmamız, derinleştirmemiz ve yaymamız gerekir. Dataizme göre insan deneyimleri kutsal değildir ve Homo sapiens yaratılışın zirvesi olmadığı gibi Homo deus'un öncüsü de olamaz. İnsanlar zamanla gezegenimizin sınırlarım aşıp galaksiye hatta tüm evrene yayılacak “Nesnelerin İnternetini  yaratma amacıyla kullanılan araçlardan ibarettir. Bu kozmik bilişim sistemi, adeta Tanrı gibi her yerde olacak ve her şeyi kontrol edecek, insanlarınsa sisteme dahil olup onunla kaynaşmaktan başka şansı kalmayacaktır.

Bu tutum bazı geleneksel dini inançların vizyonunu anımsatır, örneğin Hindular insanların kainatın ruhu  atman  ile kaynaşıp onun bir parçası hâline gelebileceklerine ama bunun için çabalamaları gerektiğine inanır. Hıristiyanlar ölümden sonra azizlerin ruhunun Tanrı’nın rahmetiyle dolacağını, buna karşın günahkarların onun varlığıyla tüm bağlarının kopacağına inanır. Silikon Vadisi’ndeki Dataist peygamberler de bilinçli olarak bu geleneksel mesihçi dile başvuruyor, örneğin Ray Kurzweil’in  insanlık adlı kehanetler kitabında, Vaftizci Yahya’nın yakarışlarının yankılandığını duyabilirsiniz: “Göklerin hükümranlığı yakındır” (Matta, 3:2).

Dataistler; ölümlü insanevladına hâlâ tapanlara, miadı dolmuş bir teknolojiye ısrarla tutunmaya çalıştıklarını anlatıyor. Onlara göre  Homo sapiens köhne bir algoritmadan ibaret. Nihayetinde insanların tavuklardan ne gibi bir üstünlüğü var ki? Sadece, bilgi akışları tavuklarınkine göre çok daha karmaşık bir örüntü üzerinden sağlanıyor. İnsanlar daha çok veriyi absorbe edip, daha iyi algoritmalarla işleyebiliyor. (Bu ifade gündelik dilde, insanların sözde daha derin hisler ve daha üstün düşünsel yetilere sahip olduğu şeklinde karşılık bulur. Ancak hatırlayacağınız üzere, hakim biyolojik dogma, duyguların ve zekanın da algoritmalardan ibaret olduğunu söylüyordu.) Pekala, o zaman insana kıyasla daha fazla veriyi absorbe edip daha etkin işleyebilen bir bilişim sistemi oluşturduğumuzda, tıpkı insanın tavuktan üstün olması gibi, bu sistem de insandan üstün olmayacak mı?

Dataizm içi boş kehanetlerden ibaret değildir. Her din gibi uygulanabilir buyrukları vardır. Bir Dataist her şeyden önce daha fazla kitle iletişim aracına bağlanarak veri akışını olabildiğince artırmalı, ve bunun sonucu olarak olabildiğince çok bilgi üretmeli ve tüketmelidir. Tıpkı diğer başarılı dinler gibi, Dataizm de misyonerdir. Dataizmin ikinci buyruğu her şeyin, hatta bu devasa ağa bağlanmak istemeyen kafirlerin bile sisteme bağlanmasını emreder. “Her şey” ile kastedilen yalnızca insanlar değildir, bunun da ötesinde akla gelebilecek tüm “nesneler” kastedilmektedir. Bedenimle beraber, sokaktaki araçlar, mutfaktaki buzdolapları, kümeslerdeki tavuklar ve ormandaki ağaçlar dahil, hepsi ama hepsi Nesnelerin İntemeti’ne bağlanmalıdır. Buzdolabı kalan yumurtaların sayısını tespit ederek kümesteki tavuğa ne zaman yeni yumurta tedarik edilmesi gerektiğini bildirmelidir. Araçlar birbiriyle iletişim hâlinde olmalı, ormandaki ağaçlar da hava durumu ve karbondioksit seviyelerini bildirmelidir. Evrenin, yaşam ağına bağlanmayan ve dahil olmayan hiçbir parçası kalmamalıdır Veri akışını engellemek günahların en büyüğüdür. ölüm, veri akışının kesilmesinin ötesinde nedir ki? Nitekim Dataizm bilgi edinme özgürlüğünü her şeyden üstün tutar İnsanlar nadiren daha önce görülmemiş, yepyeni bir değer üretir En son 18. yüzyılda karşımıza çıkan bu durum, hümanist devrim aracılığıyla özgürlük, eşitlik ve kardeşliğin coşkulu ilkelerini vaaz etmişti. 1789’dan beri sayısız savaşa, devrime ve ayaklanmaya rağmen insan evladı yeni bir değer yaratabilmeyi başaramadı. Takip eden tüm çatışmalar ve mücadelelerse ya bu üç hümanist değer adına ya da Tanrı’ya itaat etmek, ulusa hizmet etmek gibi çok daha eski inançlar uğruna veriliyordu. Dataizm 1789’dan beri yeni bir değer yaratabilmiş ilk harekettir: Bu değer bilgi edinme özgürlüğüdür.

Bilgi edinme özgürlüğünü eski bir liberal değer olan ifade özgürlüğüyle  karıştırmamamız gerekir. İfade özgürlüğü insanlara dilediklerini düşünüp söyleme ve arzu ettiklerinde susup düşüncelerini kendilerine saklama hakkını vermiştir. Bilgi edinme özgürlüğüyse insanlara değil,  bilgiye  tanınmıştır. Dahası bu yeni değer, bilginin serbest dolaşım hakkına insanların veriye sahip olma ve bu verinin hareketini kısıtlama hakkından fazla imtiyaz tanıyarak geleneksel ifade özgürlüğünü boyunduruğu altına alabilir. Dataizm 11 Ocak 2013’te, yirmi altı yaşındaki ABD’li hacker Aaron Swartz’ın evinde kendi canına kıymasıyla ilk şehidini verdi. Ender bir dâhi olan Swartz henüz on dört yaşındayken RSS iletişim protokolünün geliştirilmesine katkıda bulundu. Bilgi edinme hakkının ateşli bir savunucusu olan Swartz, 2008’de bilginin serbest ve sınırsız dolaşımını talep eden  Gerilla Açık Erişim Manifestosu 'nu yayınladı. Manifestosunda şöyle diyordu: “Nerede depolanmış olursa olsun bilgiyi almalı, kendi kopyalarımızı çıkarmalı ve dünyayla paylaşmalıyız. Telif hakkı biten şeyleri alıp arşive eklemeliyiz. Gizli veritabanlarını satın alıp internete koymalıyız. Bilimsel dergileri indirip dosya paylaşım ağlarına yüklemeliyiz. Gerilla Açık Erişim için savaşmalıyız.”

Sözünün eri olan Swartz, JSTOR dijital kütüphanesinin müşterilerinden aldığı paradan rahatsızdı. Milyonlarca bilimsel makaleyi ve çalışmayı elinde bulunduran JSTOR, biliminsanlarının ve dergi editörlerinin ifade özgürlüğüne inandığı gibi, ifadeleri içeren makalelere erişmek için bir ücret ödemek gerektiğine de inanıyordu. JSTOR insanların ürettikleri fikirler karşılığında bir ödeme alma hakları olduğunu iddia ederken, Swartz tam tersini düşünüyordu. Bilginin özgür olmak istediğini, fikirlerin onları üreten insanlara ait olmadığını ve veriyi duvarların arkasına hapsederek ona ulaşmak için bir ücret beklenmesinin yanlış olduğuna inanıyordu. JSTOR’a erişmek için MIT'nin bilgisayar ağını kullandı ve herkesin internet üzerinden özgürce okuyabilmesi için yüz binlerce bilimsel makaleyi indirip kullanıma açtı.

Swartz bu eylemden sonra tutuklandı ve mahkemeye çıkarıldı. Muhtemelen hüküm giyerek hapse yollanacağını fark edince de kendini astı. Hackerlar imza kampanyaları düzenlediler, bilgi edinme özgürlüğünü kısıtlayıp Swartz’ı hedef hâline getiren akademi ve devlet kurumlarına yönelik siber saldırılar düzenleyerek tepkilerini gösterdiler. Baskılar karşısında, bu trajedinin bir parçası olduğu için özür dileyen JSTOR, bugün elindeki verinin (hepsine değilse de) bir kısmına serbest erişim hakkı tanımaktadır.

Dataist misyonerler, şüphecileri ikna etmek için bilgi edinme özgürlüğünün muazzam faydalarını her fırsatta vurgular. Tıpkı kapitalistlerin her başarıyı ekonomik büyümeyle ilişkilendirmesi gibi Dataistler de ekonomik büyüme dahil tüm iyi ve faydalı şeyleri bilgi edinme özgürlüğüne bağlar. ABD neden Sovyetler Birliğinden daha hızlı büyüdü? Çünkü bilgi ABD’de daha serbest dolaşıyordu. Peki ABD’liler Nijeryalılara ya da İranlılara göre neden daha sağlıklı, daha varlıklı ve daha mutlu? Tabii ki bilginin özgürlüğü sayesinde. Yani daha iyi bir dünya yaratmak istiyorsak, veriyi özgür kılmalıyız.

Google’ın, yeni salgınları geleneksel sağlık kuruluşlarından daha hızlı tespit edebildiğine önceki bölümlerde değinmiştik, ancak biliyoruz ki bu sadece ürettiğimiz verilere erişim izni verdiğimiz müddetçe mümkün. Verinin serbest dolaşımı, ulaşım sistemlerinin yeniden düzenlenmesi gibi uygulamalarla çevre kirliliğini önleyebilir ve atıkları azaltmamızı sağlayabilir. 2010 itibarıyla dünyadaki özel araçların sayısı bir milyarı geçti ve bu sayı her geçen gün artıyor.  Bu araçlar daha geniş yollara ve daha fazla park yerine duyulan ihtiyacı artırmakla kalmıyor, gezegeni kirleterek muazzam kaynakları da tüketiyor, özel araçlarla ulaşımın rahatına varan insanların tren ve otobüsle yetinmesiyse pek mümkün görünmüyor. Ancak Dataistler insanların özel araçlardan ziyade hareket özgürlüğüne önem verdiklerini söylüyor ve iyi bir bilişim sisteminin çok daha ucuz ve etkin bir hareket özgürlüğü sağlayabileceğini öne sürüyor.

Benim de bir özel aracım var ama çoğu zaman otoparkta atıl duruyor. Sıradan bir günde sabah 8.04’te aracıma biniyor, yarım saatte üniversiteye varıyor ve aracı park yerine bırakıyorum. Akşamüstü 18.11’de tekrar yarım saatlik bir yolculukla evime varıyorum, bu kadar. Aracımı günde yalnızca bir saat kullanıyorsam, neden geri kalan yirmi üç saatte de elimde tutuyorum? Bilgisayar algoritmaları tarafından işletilen bir araç paylaşma sistemi yaratabiliriz. Bilgisayar evden 8.04’te çıkmam gerektiğini bilir ve en yakındaki otonom arabayı beni alması için tam o vakitte evime yönlendirebilir. Otonom araç beni üniversite kampüsüne bıraktıktan sonra otoparkta beklemek yerine başka yerlerde işe yarayabilir. Yine saat tam 18.11’de üniversitenin kapısından çıkarken bir başka araç beni eve götürmek için önümde durabilir. Böylece bir milyar özel aracın yerini elli milyon ortak araç alabilir, böylelikle çok daha az sayıda yol, köprü ve tünel inşa etmek zorunda kalır ve park yeri sorununa da kalıcı bir çözüm bulabiliriz. Tabii ki tüm bunlar mahremiyetimizden feragat ederek algoritmalara nerede olduğumuzu ve nereye gitmek istediğimizi söylediğimizde gerçekleşebilir.
"Homo Deus"

Küçük İskender - Mayıs Giremez

Toz, zamanın kurumuş gözyaşlarıdır.
Şimdilik acı kaybımız yok çünkü acı kaybolmaz.
Üşüdüğünde sen, üstündekini çıkartıp veren biri
Gibidir hayat,
Soğuktan donma diye sana sunar kendine dair gerçekleri.
Hani şöyle bir gülsen şehrin bütün meydanları aydınlanacak.
Tanrı resmi bırakıp şiire başlamalı.
Belli belirsiz sonbaharlardan hiçbir şair sağ çıkmadı
Ortak hüzünlerine topluca gömdüler.
Ne desem aksini söylüyor hüzün.
Herkes aşkını başkasına anlatacak kadar yalnızdı.
Hayat kilitli bir sandıktı biz anahtarını aramızda kaybettik.


Bülbülü Öldürmek - Harper Lee


Bazen bir insanın elindeki incil, babanın elindeki viski kadehinden daha tehlikeli olabiliyor...Harper Lee - Bülbülü Öldürmek 

Arka Kapak Bilgisi

 1960 yılında yayımlandığından bu yana bütün edebiyatseverlerin gönlünde özel bir yer edinen, Pulitzer ödüllü Bülbülü Öldürmek, Amerika'nın güneyinde yaşanan ırkçılığı ve eşitsizliği bir çocuk kahramanın, Scout Finch'in gözünden anlatıyor.

Harper Lee, kullandığı yalın ama çarpıcı dil aracılığıyla adalet, özgürlük, eşitlik ve ayrımcılık gibi hâlâ güncel temaları, Scout'ın büyüyüş öyküsüyle birlikte dokuyarak, iyilik ve kötülüğü hem bireysel hem de toplumsal düzeyde mercek altına alıyor. Bir "zenci"nin haksız yere suçlanması üzerinden gelişen olaylar; önyargılar, riyakârlık, sınıf ve ırk çatışmalarıyla beslenen küçük Amerikan kasabasının sınırlarını aşıp, insanlar arası ilişkide adaletin ve dürüstlüğün önemini anlatan evrensel bir hikâyeye dönüşüyor. Etkileyici gerçekliği ile ürperten, "insani" vurgusuyla sarıp sarmalayan, çağdaş dünya edebiyatının en önemli örneklerinden biri olan bu klasik roman, Ülker İnce çevirisiyle tekrar Türkçede.

"İstediğin kadar saksağanı vur vurabilirsen ama unutma, bülbülü öldürmek günahtır."

                                                        Özet
 Scout, henüz 6 yaşında olan küçük bir kız çocuğudur. Abisi Jem ve babası Atticus ile birlikte yaşarlar anneleri Scout daha iki yaşındayken hayatını kaybetmiştir. Bir de yanlarında aşçıları Calpirnua vardır.

Kitap, küçük kız Scout’un ağzından anlatılır. Scout ve Jem günlerini mahallede türlü türlü yaramazlıklar yaparak oyunlar oynayarak geçirirler bir de sadece yazları Maycomb’a teyzesinin yanına gelen Dill onlara katılır. Bu küçük afacanların en büyük zevkleri kendi içine kapanmış bir aile olan Radley’ler hakkında hikâyeler uydurmak ve onların evinin çevresinde çeşitli macera ve güç gösterisi olan oyunlar kurmaktadırlar. Hatta evin oğlu olan ve Öcü Radley adını verdikleri genç adam en büyük ilgi odaklarıdır.

Scout abisi Jem’i örnek almakta ve mahalledekilerin, Calpirnua’nın ısrarlarına rağmen bir kız çocuğu gibi giyinip yemek yapmayı öğrenmeyi reddetmektedir. Onun için asıl ilgi çekici olan Jem ile birlikte çeşitli maceralara atılmaktır. Babaları Atticus ise avukattır. Her zaman sakin ve bilge tavırlarıyla betimlenir. Aynı zamanda da çok iyi bir babadır. Çocuklarını dinler onlarla konuşur ve her şeyden önce iyi birer insan olmayı öğretir.

Kış gelince Scout okula başlar. Jem onu okulda yalnız bırakır çünkü kendi arkadaşlarıyla takılmak ister. Atticus, Scout’a daha okula başlamadan sık sık okumalar yaptırır. Scout’un da okumaya çok ilgisi vardır çünkü Atticus çok iyi bir okur olduğundan onu örnek alır. Scout’un okumayı bilmesine öğretmeni sinirlenir ve babasına bir daha Scout’a okul dışında okutma yapmaması için haber yollar. Scout okulu hiç sevmez çünkü fazla açık sözlü olduğu için başı hep belaya girer. O kış kasabada da işler yolunda gitmez. Scout ve Jem’in zaman zaman bahçesinde çocukları gibi sevdikleri çiçeklerine zarar vermeme koşuluyla vakit geçirdikleri Bayan Maudie’nin evinde büyük bir yangın çıkar. Bayan Radley ölür. Atticus ise mahkemenin görevlendirmesiyle bir davayı üstlenmek zorunda kalmıştır. Çocuklar daha farkında olmasa bile bu dava Atticus’ta büyük bir tedirginlik yaratmaktadır. Çünkü Atticus bir beyaza karşı bir siyahiyi savunmak zorundadır. Atticus işini özveriyle yapan ve haksızlığa karşı koyarak çocuklarına her zaman örnek olmaya çalışan bir adam olduğundan özellikle de suçsuzluğuna inandığı Tom Robinson’u hakkıyla savunmakta kararlıdır. Tom, Bay Ewell’in büyük kızına tecavüz etmekle suçlanmaktadır. Bay Ewell’ın kötü ünü kasabada bilinmektedir. Çalışmayan, çocuklarına kötü davranan ve ona buna sataşan beş para etmez bir adamdır. Atticus, iki tarafın da ifadelerini dinlediğinde Ewellların ifadelerindeki tutarsızlıklar ortadadır. Ayrıca tıbbi incelemeler de tecavüz bulgusuna rastlamamaktadır. Atticus, ne olursa olsun Tom’un suçsuzluğunu kanıtlamakta kararlıdır. Çocuklar için de kötü günler başlamaktadır. Çünkü babaları bir zenciyi mahkemede savunacaktır. Arkadaşları, mahalleli ve akrabaları tarafından sözlü tacize uğramaktadırlar.

Mahkeme günü geldiğinde Atticus tüm kanıtları jüriye sunmuş ve tanıkların ifadelerinde açıklamaları ortaya koymuştur fakat jüriden Tom’un suçlu olduğu kararı çıkmıştır ve Tom idama mahkûm edilmiştir. Bir beyaza karşı bir zencinin kazandığı hiç görülmese de herkesin vicdanın da bir parça Tom’un suçsuz olduğu fikri belirmiştir. Birkaç kişi dışında hiç kimse açık sözlülükle bunu ifade etmemiştir çünkü onlara göre zenciler bozuk ahlaklıdır ve değişemezlerdir.

Atticus, kararın temyize gideceğini, Tom’un serbest kalma ihtimalinin yüksek olduğunu Tom’a söylese de Tom, kaderinin bir beyaz adamlara bırakılmasına dayanamayarak cezaevinden kaçmaya çalışmış ve vurularak öldürülmüştür. Karısı Helen’e ve üç küçük çocuğuna bu acı haberi vermek Atticus’a düşmüştür.

Herkesin Almanya’da Hitler’in Yahudilere yaptığı eziyetleri kınadığı sırada Scout, Amerika’da zencilere yapılanların da farklı olmadığını fakat kimsenin bunu eleştirmediğini düşünüp çok şaşırmıştır.

Günler normale dönerken Ewell, mahkemede olmasa bile herkesin vicdanında haksız çıkarılmanın hıncını yaşamakta ve Atticus’u pek çok kez tehdit etmektedir. Atticus ise tüm sakinliğiyle Ewell’ı geri püskürtmektedir.

Bir gece ay gökyüzünde bulutların arkasına gizlenmişken Jem ve Scout okuldaki balodan eve dönmektedirler. Scout, gösteri için jambon kılığına girmiş ve dönüşte yalnızca Jem’in yönlendirmesiyle yürüyebilmektedir. Derken birisinin kendilerini takip ettiğini fark ederler ve tam Radley’lerin evinin arka sokağında bir boğuşma başlar. Scout’un hareketleri çok kısıtlı olduğundan üstüne atılan kişiden kendini kurtaramaz ve Jem’e de yardım edemez. Bir boğuşma sesi duyar Jem’in çığlığından sonra bir kişinin daha geldiğini kendilerine yardım ettiğini duyar. Tanımadığı bu adam Scout’u yerden kaldırır. Jem’i de kucağına alarak evlerine doğru koşarlar. Eve vardıklarında herkes onları büyük bir panikle karşılar. Jem kendinde değildir ve kolu ciddi bir şekilde kırılmıştır. Scout ise kostümü sayesinde ciddi bir yara almamıştır. Şerif kostümü incelendiğinde bıçak darbelerini görür fakat kostümdeki tellerin bıçağın Scout’u yaralamasına engel olduğunu söyler. Onlara saldıran Bay Ewell’dır. İki küçük çocuğu öldürecek kadar alçalmıştır fakat boğuşma sırasında bıçağının üzerine düşmüş ve cezasını bulmuştur. Onları kurtaran bu tanımadıkları adam ise Öcü Radley adını verdikleri Bay Arthur’dur.

Küçük bir kızın gözünden yetişkin insanlar olmanın en gülünç, en anlamsız yönlerinin aktarıldığı muhteşem bir eser. Okuma zevki vermesinin yanında akıcılığıyla da elinizden bırakamayacaksınız.

Bülbülü Öldürmek Konusu
 Scout’un ağabeyi Jem’in on üç yaşındayken kolu kırılmıştır. Aralarında kolunun neden kırıldığını konusunda farklı nedenler söylerler. Babaları Atticus ikisinin de haklı olduğunu söyler. Evde Jem, Scout, babaları Atticus ve aşçıları Calpurnia ile birlikte Maycomb isimli küçük bir kasabada yaşamaktadırlar. Anneleri onlar küçükken ölmüştür.

Her yaz mahalle komşularının yeğeni Dill gelir ve onunla oynarlar. Bütün yaz komşuları Boo Radley’i dışarı çıkarmak için uğraşırlar. Babaları Atticus bir avukattır ve çok yoğun çalışmaktadır. O yıl Scout okula başlar. Öğretmeni okumayı bildiğini fark edince ona kızar okumasını yasaklar. Okula gitmek istemez, babası akşamları okuyacaklarına söz verince okula gitmeye ikna olur. Ama okulda çok sıkıntı yaşamakta diğer öğrenciler de onunla dalga geçmektedir.

Okula giderlerken önünden geçtikleri bir ağaca birileri hediyeler ve şeker koyar ancak Nathan Radley ağaçtaki o kovuğu çimentoyla kapatır. Dill o yaz yine gelir ama Scout’la çok oynamazlar artık. O da Bayan Maude’nin terasında yaz boyunca ikindi vakitleri oturarak onunla sohbet eder.

O kış ihtiyar Bayan Radley ölür. Bayan Maude’ nin evinde yangın çıkar, çocuklar ve komşular ona yardımcı olurlar. O sıralar Atticus’un zenci bir adamın davasına bakması istenir. Bu duruma Maycomb’ lular çok tepki gösterirler. Okuldaki çocuklar da Scout ve Jem’le dalga geçer. Babaları aldırış etmemelerini ve dik durmalarını söyler. Komşuları Bayan Dubose’dan ikisi de çok korkmaktadırlar ama Bayan Dubose babalarının bu davaya bakmasıyla ilgili laf edince Jem Bayan Dubose’un bahçesindeki çiçekleri yolar ve dağıtır. Babaları özür dilemesini ister Jem den. Bayan Dubose Jem’in her gün gelip kendisine kitap okumasını ister. Scout’ la beraber her gün gidip kitap okur ama Bayan Dubose kısa bir zaman sonra ölür. Babaları Bayan Dubose’ un çok yaşlı ve hasta olduğunu yıllardır ağrılarını dindirmek için morfin kullandığını, artık acılarının dindiğini söyler.

Bir gün Calpurnia çocukları kendi gittiği kiliseye götürür. Çocuklar orda diğer zencilerle tanışır ve onların iyi insanlar olduklarını öğrenir. Babalarının davasına baktığı Tom Robinson Bay Ewell’in kızına tecavüzden suçlanmaktadır. Ama işin aslında kız Tom’ a iftira atmaktadır ama zenci olması sebebiyle kimse inanmaz. O sıralar çocuklara göz kulak olmak için Alexandra Hala gelir. Scout’un bir erkek gibi davranmasını istemez, atık bir hanımefendi gibi davranması gerektiğini söyler, elbise giydirmeye çalışır.

Mahkeme günü gelince tüm Maycomb sanki panayır izlemeye gider gibi mahkemeye izlemeye gider. Gizlice Scout, Jem ve Dill de mahkemeyi izlemeye giderler. Herkesin ifadeleri alınır. Ancak jüri üyeleri Tom’u, tüm deliller aksini gösterse de, suçlu bulur. O dönemlerde bir zenci suçlu bulunursa cezası idamdır. Tom idam edilir. Çocuklar bu duruma çok üzülürler.

Ekim ayının sonlarında okulda bir gösteri yapılacaktır, Scout jambon kılığına girecektir. O gün akşam Jem’ le ikisi giderler. Dönüşte yol çok karanlıktır, Scout kıyafeti çıkarmak ister. O esnada birisi çocuklara saldırır. Daha sonra ise aniden adam durur biri gelir ve onları kurtarır. Çocuklar karanlıktan kimseyi göremezler. Babaları gelir, Jem’in kolu kırılmıştır. Onu tedaviye alırlar. Scout abisi için çok endişelenir. Ama doktor ve babası iyi olacağını söylerler. Bu esnada çocuklara saldıran Bay Ewell’ in ekmek bıçağı karnına saplanmış cansız bir şekilde yerde yatmakta olduğunu görürler. Atticus Jem’ in yapmış olmasından endişelenir ama Bay Ewell çocukları öldürmeye çalışırken ayağı takılmış ve bıçağın üzerine düşmüştür. Bay Tate olayı aydınlatır, kimsenin suçlu olmadığını söyler. Çocukları kurtaransa Boo Radley’ dir. Scout onu görünce çok sevinir. Ağaç kovuğuna hediyeleri koyanın da Boo olduğunu anlar. Scout onunla terasta oturur. Babasına Boo’ nun çok iyi bir insan olduğunu söyler.
 

Isaac Asimov "Ne yazık ki, Sonsuzlukta bile şimdiki zaman geçip gidiyor"


Öylesine gülünç olacaksınız ki herkes bir hiç olduğunuza inanacak. Bunun da tek amacı hayatınızı korumak... Gerçekten yaşanmaya değer olup olmadığı şüpheli olan hayatınızı.Gecenin bastırması, kökleri insanlık tarihinin başlarına kadar uzanan büyük bir psikolojik huzursuzluk yaratır. Gece daima bir güvensizlik ve korku zamanıdır ve cesaret güneşle birlikte batıp gitmiştir...Yok olmaktan kurtulanların pek azını teşkil eden bu edebiyat, beni kendisine aşık etti. Bizim dışa dönük dünyamızın tam aksine bu eserlerde içe dönük bir şeyler var...The Stars, Like Dust

Evet. Bu çok garip ama gerçekten özlemiyorum. Mavi göğü, yeşil kırları, akan suları özleyeceğimden emindim. Arza özgü bütün bu nitelikleri. Ama hiç birini de özlemiyorum. Onları rüyamda bile görmüyorum."
Selene, "Bazen öyle şeyler oluyor" dedi. "Daha doğrusu vatan özlemi çekmediklerini söyleyen bazı Göççülerle karşılaştım. Tabii öyleleri az. Ve hiç kimse bu küçük grubun müşterek özelliklerini anlayamıyor. Tabii türlü tahminler yürütülüyor. Kimisi bu Göççülerde ciddi bir duygusuzluk olduğunu, onların hiçbir şey hissedemediklerini söylüyor. Kimisi ise fazla duygulu olduklarını ve sinir krizi geçirmekten korktukları için vatan hasreti duyduklarını itiraftan kaçındıklarını...
Bu yaygın budalalık insanın cesaretini kırıyor. Galiba insanlığın sırf kötü kalpli ve pervasız olduğu için intihar etmesine üzülmeyeceğim. Kalın kafalılık ve ahmaklık yüzünden ölmek pek vakarsızca bir şey. Madem böyle öleceksin o zaman insan olmanın ne yararı var?...İşte Tanrılar

Tam şu anda hayatın bence en üzücü tarafı, bilimin bilgiyi biriktirme
hızının toplumun bilgelik edinme hızından daha fazla olmasıdır.
Aklı başında insan, haddini bilen insandır...
Yazmak heyecan vericiydi.
...Aslına bakılacak olursa, romanlarımı hala aynı taktikle yazıyorum, konu yazdıkça şekilleniyor; ancak bir farkla; hikayeye bir son belirlemedikçe, olayların yazarken şekillenmesinin bir anlamı olmadığını öğrenmiş bulunuyorum...
Artık yazmak için önce bir sorun ve o sorunun çözümünü düşünüyorum. Ancak bundan sonra yazmaya başlıyorum; hikaye, ilerledikçe geliştiği için karakterlerin başlarına neler geleceğini, güçlükleri aşmayı nasıl başaracaklarını yazdıkça öğrenmenin heyecanını yaşıyorum; ama hikaye önceden bildiğim bir sona, çözüme doğru gittiği için de bu süreçte yolumu kaybetmemiş oluyoru. Yazarlığa yeni başlayanlar benden tavsiye istediklerinde de hep bunun üzerinde dururum...... Hayata asıl neşe katan şey bilmek değil, öğrenme azmi ve kabiliyetidir.
... Geçmişin hayaletleriyle boğuşmak zorunda olmayan, hafızası hala yerinde, nostalji nedir bilmeyen, geçmişteki acıların üstüne sünger çekebilmiş ve kaybedilenin ardından duyulan o ince sızıdan bihaber 'şanslı' insanlar vardır elbette; bu insanlar için üzgünüm; zira kaybedilenlerin ardından gözyaşı dökmek, hayatta gözyaşı dökmeye değer bir şeylerinin olduğunu gösterir...
... Kendim için "insan" kelimesinden başka bir tanım kullanmayı reddediyorum. Bana kalırsa medeniyet ve insanlık yok olmasın diye gösterilen çabaların önündeki hızlı nüfus artışı dışındaki en büyük engel, insanların kendi aralarında durmadan küçük gruplara bölünme ve oluşan her yeni grubun da yalnız kendini yücelterek komşularını hakir görme alışkanlıklarıdır......Peki ama ya yanılıyorsam ? Bunu ünlü matematikçi, filozof ve sözünü esirgemeyen bir ateist olan Bertrand Russell'a da sormuşlardı. "Peki ya ölüp de kendinizi Tanrı'nın karşısında buluverirseniz ? o zaman ne yaparsınız ?" demişlerdi.
Bunun üzerine yılların gözü pek fikir adamı şu cevabı verdi: 'O zaman ona, "Tanrım, bize daha fazla kanıt göstermen gerekirdi' derim."
... Ben bir ateistim ve bana göre ölümden sonra gelen tek şey de sonsuza dek sürecek rüyasız, derin bir uykudur..... Öğrenmek demek ufkunuzu genişletmek, daha fazla şey yaşamak ve kendinize farklı yaşam alanları yaratmak demektir.
... Bilgi yalnızca güç değildir; bilgi mutluluktur ve bilginin size öğretilmesi ise entelektüel manada, sevilmekle eşdeğerdir...
Aklıma bir bilimkurgu kongresinde Ted Sturgeon'un söyledikleri gelmişti; ona göre bilimkurgu, temel insan hak ve özgürlüklerinin dillendirilebildiği son kaleydi. Sansürcü zihinler bilimkurgu okumayan; bilimkurguyu anlamaktan aciz olan ve okusalar dahi neyi yasaklamaları gerektiğini bilemeyecek kişilerdi. Sansürcü zihniyet bilimkurguyu kendine yem etme mertebesine yükseldiği gün zaten her şey bitmiş demekti. Artık demokrasiden geriye tek bir iz bile kalmazdı...
Yıllar önce Isaac bir mektubunda Lili adlı sinema filmini izlediğini ve hayali bale sahnesinde ağladığını yazmıştı:
"Beni niye ağlattığını biliyorum. Bu, aynı hayat gibi, insanlar birer birer giderler ve sen onları uğurlarsın, ta ki bir gün sıra sana gelene ve başkaları seni uğurlayana kadar. Sanırım burada önemli olan Carpe Diem - günü yakalamak - sonra geçip gitmesine izin vermektir...
 Bana iyi olduğumun söylenmesine bayılıyorum. Neden mi ? Kesinlikle, beni iyi olduğuma ikna ettiğinden filan değil. Beni, bir başka insanı benim iyi iş çıkardığımı düşündürtecek kadar etkileyebilmiş olduğuma ikna eder de ondan. O insan için ben hakikaten iyiyimdir. Bu gerçekten de harikadır; zeka düzeyiniz doğuştan bellidir, sizin elinizde değildir, hem korkunç ve iğrenç insanların da son derece parlak zekaları olabilir; ya da yakışıklı olabilirler, den den; sağlıklı; den den; müzikal yetenek, den den; yazarlık kabiliyeti, den den; ne varsa her şey, den den.
Oysa iyi olma, bir başkasını mutlu edebilme kapasitesi tamamen sizin yarattığınız, yaratılması son derece güç ve fakat bir o kadar da tatmin edicidir...Dolu Dolu Yaşadım

1. Bir robot, bir insana zarar veremez. Ya da hareketsiz kalarak bir insanın zarar görmesine neden olamaz.
2. Bir robot, insanların verdikleri emirlere uymak zorundadır. Ancak bu tür emirler Birinci Yasayla çeliştiği zaman durum değişir.
3. Bir robot, Birinci ve İkinci Yasalarla çelişmediği sürece varlığını korumak zorundadır...Robotik El Kitabı   Ben, Robot

Voy gülümsedi. "İşte bu fena. Ne zaman birisi belirli bir alanda tam bilgi sahibi olmadığını belirterek konuya girse, arkasından o konuda çok açık bir biçimde fikrini belirtecek demektir...Sonsuzluğun Sonu

Şiddet... yetersizin son sığınağıdır...Vakıf

En iflah olmaz aptal kişi kendi bilgisinin farkında olmayan...İkinci Vakıf  

Çılgınlıklarının seni götüremeyeceği yerin ilerisinde sınırlar vardır. Ben bundan memnunum. Gerçekte, ben huzurluyum...Robot Düşleri

Bir gezegen dolusu insan, ekonomik zorunluluğun dikte ettiğinin karşısında hiçbir şey demektir.
Ekonomi bilimi şimdi insanlığın tarafında...Tanrılar Ve İmparatorlar

Ne yazık ki, Sonsuzlukta bile şimdiki zaman geçip gidiyor...Sonsuzluğun Sonu