14 Kasım 2018

Orhan Veli’nin “sere serpe” aşkı


Bella, odasında yatağına uzanmış ders çalışıyordu. Orhan Veli, kapıdan uzun uzun genç kızı seyrettikten sonra salonun köşesindeki küçük masaya oturur ve cebinden çıkardığı kâğıda bir şeyler karalayıp yeniden odaya yönelir. Kâğıdı Bella’ya uzatır ve “Bu şiiri sana yazdım” der.

Uzanıp yatıvermiş, sere serpe;
Entarisi sıyrılmış, hafiften;
Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor;
Bir eliyle de göğsünü tutmuş.
İçinde kötülüğü yok, biliyorum;
Yok, benim de yok ama…
Olmaz ki!
Böyle de yatılmaz ki!

 Bu olay 1946 yılında, Ankara’da, Sabahattin Eyüboğlu’nun evinde geçmiştir.
Bella Ezkenazi, 1940’lı yıllarda Milli Eğitim Eski Bakanı Hasan Âli Yücel tarafından başlatılan dünya klasiklerinin Türkçeye çevrilmesi projesinde görev alan çevirmen ve gazeteci Erol Güney’in baldızı. Orhan Veli ile Erol Güney’in tanışıklığı üniversite yıllarında başlar. Arkadaşlıkları Tercüme Bürosu’nda birlikte çalışırken sıkı bir dostluğa dönüşür. Bella da o yıllarda sık sık Ankara’ya, eniştesinin yanına gelir. Orhan Veli ile Bella’nın arkadaşlıkları da bu yıllarda gelişir.



Orhan Veli’nin hiçbir zaman açılamadığı ama birçok şiirine özne olan Bella, o yıllarda İstanbul Kız Lisesi’ne gitmektedir. Yine Ankara’ya gittiği bir gün Sabahattin Eyüboğlu kardeşi Mualla Eyüboğlu’ndan, Bella’yı  Hasanoğlan Köy Enstitüsü’ne götürmesini ister. Hasanoğlan’nın ortamına ve eğitimine hayran kalan Bella dönüşte Sabahattin Eyüboğlu’na; “Sabahattin Bey beni oraya hoca yapar mısınız, para da istemem. Üç dili de öğreteceğim” der. Bunun üzerine Sabahattin Eyüboğlu, Bella’yı İsmail Hakkı Tonguç’la görüştürür. Bella’nın Yahudi kökenli olması nedeniyle sorumluluk alma konusunda ikileme düşen Tonguç, durumu İsmet Paşa’ya ileteceğini kabul ederse eğitmenliğe başlayabileceğini söyler. İsmet Paşa’nın“olur” yanıtıyla Bella, liseyi bitiremediği için eğitmen kadrosu ile değil de kütüphaneci olarak Hasanoğlan’da göreve başlar. İngilizce, Almanca ve Fransızca dil eğitmenliğinin yanında jimnastik derslerine de girer.

Orhan Veli’nin düşesi Bella, yaklaşık üç yıl çalışır Hasanoğlan’da. Yeni müdürün gelmesiyle birlikte Yahudi kökenli olması sorun olur ve meclis gündemine kadar taşınır. 1948’de Bella Eskenazi’nin eğitmenliği son bulur.

Bella, Beşiktaş Belediyesi’nin B+  dergisine verdiği bir röportajında Orhan Veli için şunları söyler: “Ben Orhan’ı çok severdim. Çok takdir ederdim. Hayran olunacak çok tarafı vardı. Mesela çok güzel Fransızca biliyordu. Orhan’ın Fransızca konuştuğunu kimse duymamıştır. Bayılırdı insanların kendine hayran olmasına. Güzel de resim yapardı.” 

Şimdilerde İstanbul Bebek’te yaşamını sürdüren Bella, 90 yaşında ve görme zorluğu çektiği halde hiçbir diziyi kaçırmadığını, arada kitap okuduğunu da belirtiyor röportajında. Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat, Sabahattin Ali, Necati Cumalı, Sabahattin-Bedri Rahmi Eyüboğlu kardeşler gibi dönemin entelektüel çevresiyle olan sıkı dostluklarını anlatıyor. Sabahattin Eyüboğlu’nun Ankara’daki evinde arkadaşlarıyla oynadığı briçten, Sabahattin Ali’nin kaçıp kaçmamaktaki kararsızlığını onunla paylaşmasına, Melih Cevdet’le Daphne du Maurier’in bir filmine birlikte gittikleri ve sonrasında bir yerde kahve içtiklerine kadar birçok anı ve belge sunuyor Bella.

Bu mektubun bütün cümleleri tesadüfen, B ile başladı. Belki de Bella B ile başladığı için” diyor Orhan Veli;  Bella’ya yazdığı tarihsiz bir mektubunda. Mektup, Orhan Veli’nin yaşamında nelerin önemli olduğunun da bir özetidir aslında…

Bella,

Bir gazeteci evinde mürekkep bulunamadı. Bu yüzden mektubumu kurşun kalemle yazmak zorunda kaldım, özür dilerim. Benim hakkımda İstanbul gazetesinde çıkan yazıdan dolayı yazdıklarınıza teşekkür ederim. Bununla beraber beni daha evvel yazılmış yazılardan daha iyi tanımak mümkündü. Burada, Seza geldiğinden beri, çok güzel vakit geçiriyoruz. Birkaç defa, Ralfi’ye, Lüküs Hayat operetinden parçalar söyledim. Bugün de o parçaları tekrar ettim. Benden, bilhassa bu noktayı yazmamı isteyen Seza’dır. Bu hafta Ankara’da at yarışları başlıyor. Belki de kazanırız. Benimle ortaksınız. Bir vurgun vurursak haber veririm. 

Orhan Veli
Ömer Turan – edebiyathaber.net 

"Belki de ressam olmayı çiçeklere borçluyum." Claude Monet





Zekasını beğendiğin biɾinin göɾüntüsünü meɾak etme Zekasını kullanmayan biɾinin ise göɾüntüsünden etkilenme ! ...Friedrich Hegel

Bir insanın sana neIer verebiIeceği değiI, senin için neIerden vazgeçeceği önemIidir.

Sevmek onunla birlikteyken bir bütün olmak değil O yokken " yarım kalabilmektir.

Kendilerine nasıl yaşayacaklarını buyuracak mutlak ahlak kuralları isteyenlerin asıl istedikleri şey, karaktersizliğe bahanedir.




Augustinus


372 ’de Mani felsefesini keşfeden Augustinus, dokuz yıl Mani felsefesine bağlı kalır. Bu felsefeye göre dünya “ İyi ile kötü arasında paylaşılmıştır ve maddenin koyu karanlığı ruhun ışığını karartmaktadır !..” Böylece, bu felsefeye bağlılık onda, ruhunu tenin esaretinden kurtarma umudunu doğurur!..
Okuduğu Aziz Pavlos’un mektupları, Augustinus’u Hıristiyanlığa yaklaştırır. 386 yılında Hıristiyan olmaya karar verir ve “Akademisyenlere Karşı”, “Mutlu yaşam”, “Düzen” adlı üç eserini kaleme alır!..
Akıl dışı masallardan ibaret gördüğü Kitab - ı Mukaddes ’in karşısına koyduğu felsefesi için;
“Hakikat insanın içindedir. Hakikat ise, bizzat Tanrının kendisidir. Yani, Tanrı insandadır. Öte yandan insanın kendisi de Tanrı’dadır! Bunu anlamaya çalışmak felsefedir! Felsefe insanın kendisiyle uğraşmasıdır” der! “
Önemli olduğu için Augustinos’un “Zaman” ile ilgili düşüncesinden de söz ediyorum!.. O’na göre;
“Zaman, bizim için öncesiz ve sonrasız bir akıştır ve bu nedenle biz bu akışın niteliğini, yönelimini, yayılımını, boyutlarını bilmeyiz; gerçek zaman her zaman dışımızda kalır. İnsan kavrayışı Zamanın gerçekliğine ulaşamaz ve İnsan yalnızca zamanın geçişini algılayabilir!..”