20 Ocak 2020

Aziz Nesin "Amarcord Sinema Değil !"


Federico Fellini’nin  “Amarcord” adlı filmine getirmek istiyorum. Daha baştan  söyliyelim ki , bir sinema yapıtı değerlendirmesiyle,bu filmi sevmedim. Filmde, sinema değerleri dışında, çok güzel şeyler var. (Elbet, her insan sinema sanatı filmse de, her film sinema yapıtı değildir.) Amarcord’u seyrettikten sonra bu filmin Türkiye’ ye getirilmesinde büyük emek harcamış olan Ülkü Tamer’e sordum :
-Bu filmi seyirciler ve eleştirmenler, sinemada ustalığı belgelenmiş Fellini’nin yapıtı olduğunu bilmeden seyretmiş olsalardı, yine de filmi beğenirler miydi ?

Ülkü,

-Ben, dedi, Felli’nin olduğunu bilmeden seyretmiştim, çok sevmiş olduğum için de Türkiye’ getirilmesine çalıştım.

Doğrudur. Sevmiştir. Çünkü Ülkü Tamer, yaşamında da, şiir ve yazılarında da “Gülmece Duyarlığı” olan bir sanatçıdır. Amarcord’da da alabildiğine ustaca gülmece ögeleri kullanılmıştır.

Filmi seyredip sevenlerin daha çok bu etki altında kalmış olduklarını sanıyorum . Ama  yine de, Amarcord’u, Fellini’nin yapıtı olduğunu bilmeden seyretmiş olsalardı, sinema eleştirmenlerinin bu çoşkulu övgü fırtınasını estireceklerini hiç sanmıyorum.Ne yazık ki, böyle olduğunu ispatlayacak bir fantezi oyunun gerçekleştirecek olanaklarım yok.

Elimde olsaydı, aynı eleştirmenlere, Fellini’nin olduğunu bildirmeden Amarcord’u seyrettirip sonra düşüncelerini öğrenmek isterdim. Yine de Amarcord’a, Milos Forman’ın “Guguk Kuşu”nun önünde birincilik verirler miydi ?

Beğenilerine güvendiğim dostlarım vardır.Ülkü Tamer bunlardan birisidir. Hem Fellini adına, hem Ülkü Tamer’in beğenisine güvenim yüzünden , salt bu filmi seyredebilmek için 90 km.’lik yoldan filmin gösterilişine yetiştim. Yani salonda koltuğa oturduğumda , neredeyse önyargılı denilecek biçimde , Amarcord’u beğenmeye hazırlıklıydım. Ama sevemedim.

Ülkü, neden sevmediğimi sorunca,

-Çünkü, sinema değil de ondan… dedim.

Ülkü bu filme değin yazmamı istedi. Bense, Amarcord üstüne açıkoturum yapılmasını önerdim.Sinema Yazarları Derneği, Sinematek ve Sinema Enstitüsü, bu kurumlardan biri  ya da birleşik olarak üçü bir açık oturum düzenleyebilir, oradaki konuşma ve tartışmaları “Sanat Olayı” yayımlayabilirdi. Bu da olumdu bir sinema devinisi yaratırdı. Açık oturumda ben de bu film üstüne düşüncelerimi açıklardım. Hem “Otobüs” filmi üstüne kısa yazımın ağır yergi ve saldırısına uğraması, hem de sinema eleştirisinin birincil işim olmaması yüzünden Amarcord için yazmak istemiyordum.

    Eleştirmenlerin tutumu, doğal olarak çok değişik oluyor. Kimi anladığı için bir yapıtı içtenlikle över ya da yerer. Kimisi, anlamasa da, yapıtta belki kavrayamadığı değerler vardır, değerli bir yapıtı anlayamamış görünmesin diye över. Kimisi genel yargı ya da övgü dalgasına kapılıp över ya da yerer. Kimisi anlar ama, kanısı genel beğeniye aykırı düştüğü için genel beğeni dalgasına karşı koyma yürekliliğini gösteremediği için susar  ya da şöyle bir geçiştirir. Gerçekten değerli eleştirmelerin beğenmedikleri kim yapıtların sonradan başyapıtlar sayılarak ya da tersi, çok beğendikleri yapıtların gelecekte unutulduğu görülerek, yanıldıkları olmuştur.

Örneğin bir dönem Rus edebiyatını yönlendirmiş  Bielinski ve bizden Nazım Hikmet’te olduğu gibi… Kimi eleştirmenler de, ilerde böyle bir yanılma olasılığı göze alamadığı için sudan övgüler düzer ya da yerer. İlerde, yargılarının yanlışlığı anlaşılması karşılığı bile olsa, ne olur ne olmaz diye içtensizlikle geleceğe yatırım yapanların değil, içtenlikle yargılarını açıklama yürekliliğini gösteren eleştirmenlerden yanayım.

Birgün, Türkiye’den hangi yazarın Nobel ödülünü alabileceğinin tartışıldığı Varlık Yayınevi’nde, Yaşar Nabi , Yaşar Kemal’in Nobel alamayacağını, ama sevdiği ünlü bir şairimizin adını söyleyerek, O’nun almasının daha olası bulduğunu söylemiş.

Nedenini sorduklarında  da .

–          Çünkü demiş, Yaşar Kemal roman yazıyor, roman düzyazı olduğundan anlaşılır.Anlaşılınca  da Yaşar’a vermezler. Ama şiir öyle değil, pek anlaşılmaz.Anlaşılmayınca  da Nobel jürisi, herhalde önemli bir şeyler söylüyordur diye ödülü verebilirler.

Pek öyle gülmece duyarlılığı olamayan Yaşar Nabi’nin bu sözleri şaka diye mi, ciddi olarak mı söylediğini bilmiyorum ama, kimi eleştirmenler için hiç de yabana atılır bir gözlem değil bu sözler.

Eleştirmenlerin bir de çoğunluğun beğendiği ille de beğenmeyenleri vardır. Hele yerli olan hiçbir yapıtı beğenmemekte özellikle yazında ne ince , ne seçkin  ve ne kerte aydın, sanattan ne çok anladıklarını dolaylı olarak göstermiş olduklarını sanırlar.

Amarcord’u , bir sinema yapıtı olarak beğenmediğimi söylerken, ne çoğunluğun beğendiğini ille de beğenmek gerektiği kişiliksizliğine, ne de çoğunluğun beğendiğini ille de beğenmemek gerektiği bireyleşmesine düşmek  işim olmadığından, Amarcord  üstüne yazmak istemiyordum. Ama Cumhuriyette Atilla Dorsay’ın Amarcord’u beğenmedim diye bana laf dokundurmasını okuyunca bu söyleşiyi yazmak zorunda kaldım.

Aziz Nesin Nesin Vakfı,1 haziran 1981
Kaynak: Aziz Nesin “Sinema Dolayısıyla Bir Söyleşi”,Sanat Olayı, Sayı: Temmuz 1981,S.20-24 

Ne yazık ki Audrey Hepburn EGOT'unun tadını çıkaracak kadar uzun yaşayamadı.

1994 yılında Audrey Hepburn's Enchanted Tales çocuk albümüyle kazandığı Grammy ve 1993 yılında Gardens of the World with Audrey Hepburn belgeseliyle kazandığı Emmy ödülleri, 20 Ocak 1993 tarihinde kaybettiğimiz sanatçıya ölümünden sonra layık görüldü.

Bu da ölümünden sonra EGOT kazananı olan ilk sanatçı olmasını sağladı. Yine de 1953'te bir dünya yıldızı olmasının önüne açan Roman Holiday ile aldığı Oscar ve bir yıl sonra Ondine ile kazandığı Tony ödüllerinin tadını çıkardı.



filmhafizasi.com › adlarini-tarihe-yazdiranlar-egot-sahibi-12-isim

Edgar Allan Poe - Annabel Lee

Seneler, seneler evveldi;
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı,bileceksiniz
İsmi Annabel Lee;
Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekten başka beni.

O çocuk ben çocuk,memleketimiz
O deniz ülkesiydi,
Sevdalı değil karasevdalıydık
Ben ve Annabel Lee;
Göklerde uçan melekler bile
Kıskanırdı bizi.

Bir gün işte bu yüzden göze geldi,
O deniz ülkesinde,
Üşüdü rüzgarından bir bulutun
Güzelim Annabel Lee;
Götürdüler el üstünde
Koyup gittiler beni,
Mezarı ordadır şimdi,
O deniz ülkesinde.

Biz daha bahtiyardık meleklerden
Onlar kıskandı bizi,_
Evet!_bu yüzden (şahidimdir herkes
Ve o deniz ülkesi)
Bir gece bulutun rüzgarından
Üşüdü gitti Annabel Lee.

Sevdadan yana ,kim olursa olsun,
Yaşça başca ileri
Geçemezlerdi bizi;
Ne yedi kat gökdeki melekler,
Ne deniz dibi cinleri,
Hiçbiri ayıramaz beni senden
Güzelim Annabel Lee.

Ay gelip ışır hayalin eşirir
Güzelim Annabel Lee;
Bu yıldızlar gözlerin gibi parlar
Güzelim Annabel Lee;
Orda gecelerim, uzanır beklerim
Sevgilim,sevgilim,hayatım,gelinim
O azgın sahildeki,
Yattığın yerde seni.

Çevirisi: Melih Cevdet Anday