Federico Fellini’nin “Amarcord” adlı filmine getirmek istiyorum. Daha baştan
söyliyelim ki , bir sinema yapıtı değerlendirmesiyle,bu filmi sevmedim.
Filmde, sinema değerleri dışında, çok güzel şeyler var. (Elbet, her
insan sinema sanatı filmse de, her film sinema yapıtı değildir.)
Amarcord’u seyrettikten sonra bu filmin Türkiye’ ye getirilmesinde büyük
emek harcamış olan Ülkü Tamer’e sordum :
-Bu filmi
seyirciler ve eleştirmenler, sinemada ustalığı belgelenmiş Fellini’nin
yapıtı olduğunu bilmeden seyretmiş olsalardı, yine de filmi beğenirler
miydi ?
Ülkü,
-Ben, dedi, Felli’nin olduğunu bilmeden seyretmiştim, çok sevmiş olduğum için de Türkiye’ getirilmesine çalıştım.
Doğrudur.
Sevmiştir. Çünkü Ülkü Tamer, yaşamında da, şiir ve yazılarında da
“Gülmece Duyarlığı” olan bir sanatçıdır. Amarcord’da da alabildiğine
ustaca gülmece ögeleri kullanılmıştır.
Filmi seyredip
sevenlerin daha çok bu etki altında kalmış olduklarını sanıyorum . Ama
yine de, Amarcord’u, Fellini’nin yapıtı olduğunu bilmeden seyretmiş
olsalardı, sinema eleştirmenlerinin bu çoşkulu övgü fırtınasını
estireceklerini hiç sanmıyorum.Ne yazık ki, böyle olduğunu ispatlayacak
bir fantezi oyunun gerçekleştirecek olanaklarım yok.
Elimde
olsaydı, aynı eleştirmenlere, Fellini’nin olduğunu bildirmeden
Amarcord’u seyrettirip sonra düşüncelerini öğrenmek isterdim. Yine de
Amarcord’a, Milos Forman’ın “Guguk Kuşu”nun önünde birincilik verirler
miydi ?
Beğenilerine güvendiğim dostlarım vardır.Ülkü
Tamer bunlardan birisidir. Hem Fellini adına, hem Ülkü Tamer’in
beğenisine güvenim yüzünden , salt bu filmi seyredebilmek için 90
km.’lik yoldan filmin gösterilişine yetiştim. Yani salonda koltuğa
oturduğumda , neredeyse önyargılı denilecek biçimde , Amarcord’u
beğenmeye hazırlıklıydım. Ama sevemedim.
Ülkü, neden sevmediğimi sorunca,
-Çünkü, sinema değil de ondan… dedim.
Ülkü
bu filme değin yazmamı istedi. Bense, Amarcord üstüne açıkoturum
yapılmasını önerdim.Sinema Yazarları Derneği, Sinematek ve Sinema
Enstitüsü, bu kurumlardan biri ya da birleşik olarak üçü bir açık
oturum düzenleyebilir, oradaki konuşma ve tartışmaları “Sanat Olayı”
yayımlayabilirdi. Bu da olumdu bir sinema devinisi yaratırdı. Açık
oturumda ben de bu film üstüne düşüncelerimi açıklardım. Hem “Otobüs”
filmi üstüne kısa yazımın ağır yergi ve saldırısına uğraması, hem de
sinema eleştirisinin birincil işim olmaması yüzünden Amarcord için
yazmak istemiyordum.
Eleştirmenlerin tutumu, doğal
olarak çok değişik oluyor. Kimi anladığı için bir yapıtı içtenlikle över
ya da yerer. Kimisi, anlamasa da, yapıtta belki kavrayamadığı değerler
vardır, değerli bir yapıtı anlayamamış görünmesin diye över. Kimisi
genel yargı ya da övgü dalgasına kapılıp över ya da yerer. Kimisi anlar
ama, kanısı genel beğeniye aykırı düştüğü için genel beğeni dalgasına
karşı koyma yürekliliğini gösteremediği için susar ya da şöyle bir
geçiştirir. Gerçekten değerli eleştirmelerin beğenmedikleri kim
yapıtların sonradan başyapıtlar sayılarak ya da tersi, çok beğendikleri
yapıtların gelecekte unutulduğu görülerek, yanıldıkları olmuştur.
Örneğin
bir dönem Rus edebiyatını yönlendirmiş Bielinski ve bizden Nazım
Hikmet’te olduğu gibi… Kimi eleştirmenler de, ilerde böyle bir yanılma
olasılığı göze alamadığı için sudan övgüler düzer ya da yerer. İlerde,
yargılarının yanlışlığı anlaşılması karşılığı bile olsa, ne olur ne
olmaz diye içtensizlikle geleceğe yatırım yapanların değil, içtenlikle
yargılarını açıklama yürekliliğini gösteren eleştirmenlerden yanayım.
Birgün,
Türkiye’den hangi yazarın Nobel ödülünü alabileceğinin tartışıldığı
Varlık Yayınevi’nde, Yaşar Nabi , Yaşar Kemal’in Nobel alamayacağını,
ama sevdiği ünlü bir şairimizin adını söyleyerek, O’nun almasının daha
olası bulduğunu söylemiş.
Nedenini sorduklarında da .
–
Çünkü demiş, Yaşar Kemal roman yazıyor, roman düzyazı olduğundan
anlaşılır.Anlaşılınca da Yaşar’a vermezler. Ama şiir öyle değil, pek
anlaşılmaz.Anlaşılmayınca da Nobel jürisi, herhalde önemli bir şeyler
söylüyordur diye ödülü verebilirler.
Pek öyle gülmece
duyarlılığı olamayan Yaşar Nabi’nin bu sözleri şaka diye mi, ciddi
olarak mı söylediğini bilmiyorum ama, kimi eleştirmenler için hiç de
yabana atılır bir gözlem değil bu sözler.
Eleştirmenlerin
bir de çoğunluğun beğendiği ille de beğenmeyenleri vardır. Hele yerli
olan hiçbir yapıtı beğenmemekte özellikle yazında ne ince , ne seçkin
ve ne kerte aydın, sanattan ne çok anladıklarını dolaylı olarak
göstermiş olduklarını sanırlar.
Amarcord’u , bir sinema
yapıtı olarak beğenmediğimi söylerken, ne çoğunluğun beğendiğini ille
de beğenmek gerektiği kişiliksizliğine, ne de çoğunluğun beğendiğini
ille de beğenmemek gerektiği bireyleşmesine düşmek işim olmadığından,
Amarcord üstüne yazmak istemiyordum. Ama Cumhuriyette Atilla Dorsay’ın
Amarcord’u beğenmedim diye bana laf dokundurmasını okuyunca bu söyleşiyi
yazmak zorunda kaldım.
Aziz Nesin Nesin Vakfı,1 haziran 1981
Kaynak: Aziz Nesin “Sinema Dolayısıyla Bir Söyleşi”,Sanat Olayı, Sayı: Temmuz 1981,S.20-24