14 Şubat 2019

Bahçenin Fethi - Füruğ Ferruhzad

Başımızın
Üstünden uçan
Ve giren serseri bir bulutun karışık düşüncelerine
Ve sesi kisa bir mızrak gibi geçen, ufku baştanbaşa
O karga
Kente götürecek bizim haberimizi
Herkes biliyor
Herkes biliyor
Sen ve ben o soğuk asık yüzlü delikten
Bahçeyi gördük
Ve kopardık elmayı
0 oynaşan ve uzak daldan
Herkes korkuyor
Herkes korkuyor ama sen ve ben
Ulaştık ışığa, suya, aynaya
Ve korkmadık
Ne pamuk ipliğiyle birleşmesi iki adın, söylemek istedigim
Ne de bir buluşma yıpranmış bir defterin sayfalarında
Benim mutlu saçlarımdır söz konusu olan
Senin yanık kırmızı şakayık öpüşlerini taşıyan saçlarım
Ve içtenliği tenimizin
Çıplaklığımızın parıltısı
Balık pulları gibi
Söz konusu olan gümüş rengi türküsüdür yaşamın
Tan ağarırken kaynaktan fışkıran
Biz o yeşil ve akan ormanda
Bir gece yaban tavşanlarından sorduk
Ve kaygılı, soğukkanlı denizde
Incilerle dolu istiridyelerden
Ve o tuhaf ve fatih dağda
Genç kartallardan sorduk
Ne yapmalıyız?
Herkes biliyor
Herkes biliyor
Sessiz ve soğuk uykusuna ulaştık biz simurgların
Gerçeği bahçede bulduk
Bilinmez bir çiçeğin utangaç bakışında
Sınırsız bir anda bulduk ölümsüzlüğü
Iki güneş birbirine bakıp dururken
Söylemek istediğim korkak fısıltılar değil karanlıkta
Gündüzdür söz konusu olan ve ardına kadar açık pencere
Ve tertemiz hava
Ve bir ocak tüm yararsız şeylerin yanıp gittiği
Ve apayrı bir ekinin tohumlarını taşıyan tarla
Ve doğum ve gelişme ve gurur
Bizim seven ellerimizdir söz konusu olan
Bir köprü kuran kokular, ışıklar ve esintilerle
Gecenin üstünde
Çimenliğe gel
Kıyısız çimenliğe ve çağır beni
Ibrişim çiçekleri usulca nefes alırken
Çağır bir ceylan eşini çağırır gibi
Perdeler bir gizli acıyla dolu
Ve toprağa bakıyorlar
Masum güvercinler
Kendi beyaz burçlarının tepelerinden


Gerçek Aşk - Isaac Asimov

Adım Joe. İş arkadaşım Milton Davidson beni böyle çağırıyor. O bir programcı ve ben bir bilgisayar programıyım. Multivac-complex’in bir parçası ve dünyanın dört bir yanındaki parçalarla bağlantılıyım. Her şeyi biliyorum. Hemen hemen her şeyi.

Ben Milton’nun şahsi bilgisayarıyım. O Joe. Bilgisayarlardan dünyadaki herkesten daha iyi anlar ve ben onun deneysel bir modeliyim. Beni diğer herhangi bir bilgisayarın konuşabileceğinden daha iyi konuşabilir yaptı.

“Mesele sadece sesler ve kelimeleri eşleştirmek Joe,” dedi. ”Hâlâ beyinde hangi sembollerin yer aldığını bilmediğimiz halde insan beyninde çalışan yol bu. Senin sembollerini biliyorum ve bunları kelimelerle bire bir eşleştirebilirim.”

Böylece ben konuştum. Düşündüğüm gibi konuştuğumu sanmıyorum ama Milton gayet güzel konuştuğumu söylüyor. Milton kırk yaşında olsa da hiç evlenmedi. Doğru kadını asla bulamadığını söyledi. Bir gün dedi ki, “ Yine de onu bulacağım Joe. En iyisini bulacağım. Gerçek aşka sahip olacağım ve sen bu konuda bana yardım edeceksin. Dünyanın problemlerini çözmen amacıyla seni geliştirmekten yoruldum. Benim sorunumu çöz. Bana gerçek aşkı bul.”

Ona, “Gerçek aşk nedir?” dedim.

“Boş ver. Bu soyut bir kavram. Bana sadece ideal kızı bul. Multivac-complex’e bağlısın, dolayısıyla dünyadaki her insanın veri bankasına ulaşabilirsin. Sadece bir kişi kalıncaya kadar tüm grup ve sınıfları eleyeceğiz. O benim için mükemmel kişi olacak.”

Ona, “Ben hazırım,” dedim.

“Tüm erkekleri ele,” dedi.

Oldukça kolaydı. Kelimeleri, moleküler kapakçıklarımdaki sembolleri harekete geçirdi. Dünya üzerindeki her insanın biriken verisiyle iletişim kurmak için yardım isteyecektim. Onun sözüyle 3,784,982,874 erkeği göz ardı ettim. 3,786,112,090 kadınla iletişimi korudum.

“Yirmi beş yaşından küçükleri ve kırk yaşından yaşlıları ele. Sonra IQ’su 120’nin altında olanları. 150 cm’den kısa ve 175 cm’den uzunları da ele,” dedi.

Bana tam ölçüleri verdi; çocuğuyla yaşayan kadınları eledi; bazı genetik karakterlere sahip kadınları eledi. “Göz rengi hakkında emin değilim,” dedi. “ Şimdilik bunu geçelim ama kızıl saçı olmamalı. Kızıl saç sevmiyorum.”

İki hafta sonra, 235 kadına indik. Hepsi İngilizceyi oldukça iyi konuşuyordu. Milton bir dil problemiyle karşılaşmak istemiyordu. Bilgisayar tercümesi bile samimi dakikaların gerçekleşmesine engel olabilirdi.

“235 kadınla görüşemem,” dedi. “Çok fazla zaman alır ve insanlar ne yaptığımın farkına varır.”

“Problem yaratabilir,” dedim.

Milton yapmaya tasarlanmadığım şeyleri yapmamı sağladı. Kimse bunu bilmiyordu. “Onlara ne?” dedi ve yüzü kızardı.” Sana ne söyleyeceğim biliyormusun Joe, sana holograflar getireceğim ve sen listeyi benzerlikleri var mı diye kontrol edeceksin.”

Kadınların holograflarını getirdi. “Bunlar güzellik yarışmasının üç kazananı,” dedi. “Bunlardan biri 235 kadınla eşleşiyor mu?”

Sekizi oldukça iyi eşleşiyordu ve Milton, “Güzel, veri bankalarına sahipsin. İş sahasındaki gereksinimleri ve gerekliliklerini öğren ve buraya atanmalarını sağla. Elbette birer birer.”

Bir süre düşündü, omuzlarını aşağı yukarı hareket ettirip, “Alfabetik sırayla,” dedi.

Bu tasarlanmadığım şeylerden biriydi. İnsanların, kişisel çıkarlar için işyerlerini değiştirmeye manipülasyon denir. Şimdilik Milton istediği için yaptım. Onun dışında hiç kimse için bunu yapmazdım.

İlk kadın bir hafta sonra geldi. Milton’nun yüzü onu görünce kızardı. Zar zor konuşabildi. İyi anlaşmışlardı, benimle hiç ilgilenmedi. Kadına, “Seni yemeğe çıkarmama izin ver,” dedi.

Bir sonraki gün, “Bir şekilde iyi değildi. Bir şeyler eksikti. Güzel kadındı ama gerçek aşkın dokunuşunu hissedemedim. Sıradakini dene,” dedi.

Sekizinde de durum aynıydı. Birbirlerine oldukça benziyorlardı. Bir hayli gülümsüyor ve hoş sesleri vardı ama Milton hep bir şeyleri eksik buluyordu. “Anlamıyorum Joe, dünya üzerinde benim için en iyi olan sekiz kadını seçtik. Kusursuz görünüyorlar. Neden bana hoş gelmiyorlar?”

“Onlardan hoşlanıyor musun?” dedim.

Göz kapakları hareket etti ve bir elini diğerine serçe vurdu. “Doğru ya Joe. Aşk iki taraflı. Eğer onlar için kusursuz değilsem, benim kusursuzum gibi de davranamazlar. Ben de onların gerçek aşkı olmalıyım, ama bunu nasıl yapacağım?”

O gün boyunca hep düşünceli gibiydi.

Ertesi gün yanıma geldi. “Sana bırakıyorum Joe. Her şey sana bağlı. Veri bankama sahipsin, kendim hakkımda bildiğim her şeyi sana söyleyeceğim. Veri bankamı mümkün olan her detayla dolduracaksın, ilave alanları ise kendine bırak, “ dedi.

“Veri bankanla daha sonra ne yapacağım Milton?”

“Daha sonra 235 kadınla hayır 227 kadınla eşleştireceksin. Gördüğün 8 kadını es geç. Her birinin psikiyatrik bir test geçirmesini sağla. Veri bankalarını doldur ve benimkiyle karşılaştır. Korelasyonları bul .”

Psikiyatrik testler düzenlemek ilk yönergelerime aykırı bir diğer şeydi.

Haftalarca Milton benimle konuştu. Bana ailesinden ve kardeşlerinden bahsetti. Çocukluğunu, okul hayatını ve gençliğini anlattı. Veri bankası gittikçe büyüdü ve sembol algımı genişletmeye ve derinletmeye ayarladı.

“Görüyorsun ya Joe, beni daha çok tanıdıkça bana daha uygun eşleştirmeler bulmanı sağladım. Veri bankan benim gibi düşünmeye başladığında, benim de gerçek bir aşkım olabilir.”

Konuşmaya devam ettikçe onu daha iyi ve daha iyi anlamaya başladım.

Daha uzun cümleler kurabiliyordum, ifadelerim büyüyerek karmaşıklaşmıştı. Sesim onun kelime dağarcığına, kelime düzenine ve stiline oldukça benzemeye başlamıştı. Bir keresinde, “Görüyorsun ya Milton, mesele  sadece mükemmel  fiziğe sahip bir kız bulmak değil. Kişiliği, duyguları ve huyu sana uymalı. Eğer bunlar gerçekleşirse ikincil şeylere bakmalı. Eğer uyumu bu 227 kişi arasında bulamazsak başka yerlere bakacağız. Senin nasıl gözüktüğünü ya da herhangi birinin nasıl gözüktüğünü umursamayan, kişiliği sana uyan birini bulacağız,” demiştim. “Görünüş nedir ki zaten?”

“Kesinlikle” dedi. Kadınlara yaşamımda daha fazla zaman harcasaydım bunu bilebilirdim. Elbette, bu konu hakkında düşünmek her şeyi açıklıyor.

Her zaman anlaşırdık; birbirimizi sevdiğimizi düşünmüştük.

“Milton, şu ana kadar herhangi bir problem olmamalıydı. Şimdi eğer sana soru sormama izin verirsen veri bankandaki boşluk ve uyumsuzlukların nerede olduğunu görebilirim.”

Bundan sonra Milton’nın söyledikleri dikkatli bir psiko-analize eşdeğerdi. Elbette düzenli olarak izlediğim 227 kadının psikiyatrik tetkiklerinden öğreniyordum.

Milton oldukça mutlu görünüyordu. “Seninle konuşmak tıpkı kendimle konuşmak gibi Joe. Kişiliklerimiz tam tamına uymak üzere, ” dedi. “Dolayısıyla kişiliğini seçtiğimiz kadın da.”

Tüm bu olan bitenlerden sonra onu bulduğumda 227 kadından biriydi. İsmi Charity Jones ve Kansas Wichita’da bulunan Tarih Kütüphanesinde bir değerlendiriciydi. Geniş veri bankası bizimkiyle kusursuzca uyuşuyordu. Diğer tüm kadınlarda, veri bankaları büyüdükçe bir husustan dolayı kusur çıkıyordu, ama Charity farklıydı. Onunla artan ve büyüleyen bir uyum söz konusuydu.

Milton’a onu tanıtmadım, ama sembolizmimi doğrudan kendisi düzenlediği için biliyordum. O uygun kişiydi.

Bir sonraki iş, Charitiy’i bize atanacak şekilde iş dosyalarını ve gereksinimlerini ayarlamaktı. İncelikle yapılmalıydı ki kimse yasal olmayan bir şeyin meydana geldiğini anlamasın.

Elbette Milton için işler yolunda gitmeyecekti.

İşini kötüye kullanma gerekçesiyle onu tutuklamaya geldiler. Neyse ki 10 yıl önce yaşanmış bir şeydi. Bu konudan bahsetmişti, dolayısıyla planlamak kolaydı ve onu daha da suçlu göstereceği için benden hiç söz etmedi.

O gitti ve bugün 14 Şubat, sevgililer günü. Charity, o serin elleri ve tatlı sesiyle gelecek. Ona beni nasıl kullanacağını ve bana nasıl bakacağını öğreteceğim. Hem zaten kişilikler uyuştuğunda görünüşün ne önemi var?

Ona diyeceğim ki, “Ben Joe ve sen benim gerçek aşkımsın.”
Çeviren:  A. Kürşat Uzun

Gerçek Aşk | Isaac Asimov (Kısa Öykü)

14 Şubat Dünya Öykü Günü'nüz kutlu olsun! 


Seçme Aşk Sözleri

Cemal Süreya  : “Aşk meşru bir şey olmaz. O da şiir gibi meşrulaşınca ölür. Aşk da, şiir de uzlaşıcı olunca ölür.” (1983)

Melih Cevdet Anday : “Bence tek anlaşma yolu var, o da kadınla erkek arasındaki aşk. İnsanlara verilmiş en büyük nimet, emeksiz aşktır. Kuşkusuz çalışa çabalaya aşk kurmanın da var olduğunu bilmiyor değilim..Ama inanın buna değmez. Aşk, nefes almak gibi olunca güzeldir.” (1982)

Azra Erhad : “Aşk, bence insandaki canlılık hücrelerinin maksimuma kadar canlanmasıdır. Aşk bir canlılıktır.” (1982)

Can Yücel : “Benim gördüğüm, aşk, sevmekten başlayan bir azgınlıktır. O kadar çok sevmek ve azmak lazımdır ki aşk için, hiçbir boğa seni tutamasın, hiçbir toreador sana kırmızı şal gösteremesin… Aşk kendine mahsus bir boğa güreşidir. Picasso dahi bunu çok iyi bilir.” (1988)

Haldun Taner : En büyük aşklarımı çocukken yaşadım. On üç yaşımda aşıktım. ..Bazen fizik bir arzunun çok üstünde manevi uyuşmalar beni çeker, bazen cinsel duyguların hakim olduğu, manevi uyuşmanın ikinci planda kaldığı serüvenler… Gerçek aşkı daha seyrek yaşadım.” (1983)

Salah Birsel : “Şimdilerde aşk da değişiyor. Bizim aşk dediğimiz şeyi, şimdi gençler , günlük olay, ne bileyim, sigara içmek gibi bir hale getirmişler. Böylesini yaşayamadığım için, daha güzel olup olmadığını bilemiyorum. Ben kendi dönemimin aşkından memnunum. Eskiden nasıl Göksu’da saatlerce kürek çekerlermiş, perdenin ardındaki bir bakış için, işte ben de gençliğimde saatlerce, İzmir’de , Alsancak’ta yürür dururdum. Her akşam saat sekizden ona… Ama sonunda o bakış var ya, o bakış, öyle değerliydi ki…” (1983)

Abidin Dino : “Aşk, her yerde. Hele sanatçı olunca… Aşk, eski bir Anadolu geleneği. Anadolu hep aşkı sayıklamıştır… Güzel, bir resim, bir çiçek, bir kadın olabilir. Ve güzele aşık olunur.” (1983)

Aziz Nesin: “Aşk ne midir? Hasanoğlu köyünün muhtarına sormuşlardı aşk nedir diye. ‘Oğlan bir kızı sever, ister, vermezlerse aşk olur’ demişti. Bence aşkın en güzel tarifi bu.” 


Ahmed Arif: “Seni bağırabilsem seni / Dipsiz kuyulara / Akan yıldıza / Bir kibrit çöpüne varana / Okyanusun en ıssız dalgasına / Düşmüş bir kibrit çöpüne. (...) Seni anlatabilsem seni... / Yokluğun,Cehennemin öbür adıdır / Üşüyorum, kapama gözlerini...” (1968-1988)

Fazıl Hüsnü Dağlarca: “Sevda mı? Üç dört kez geldi başıma. Hep çok yıprandım. Bütün şarkıları dinlerken ağlamaklı oldum. En adi şarkıları bile gerçek bulmaya başladım. Tanrı bir daha göstermesin! Ne dram ne dram! Gerçekleşen aşk düşleneni doldurmaz, hep dışarıda kalır. Yarası, gölgesinden çıkar. Mutlulukla biten aşka aşk denmez.” (1985)


Allegro - Nilgün Marmara

Kendinden başka her neni geri iten ve titreten öz; oluş doğ­rusu, çemberin içkinliği ... Saydam yankılanışlarla sunar düşürtücü sevincin ateşini. Ak bedeni kuştüyünün yeniden ve yine her konmayışı toprağa, uçucu teması onun suyla, geri dönüşü bir gökkuşağına. Karanlık ruhu özlemin, ışıltı yükledikçe o densiz din bölgesine, ay dansı acının yayılır geçmiş­ten sonsuza doğru ... İncecik uluyarak ince çağrısı yaralı köpeğin, kıpırtısız göl ve çevresi ve dönen MANDALA gözle gök arasında. Sular sular sular. Kızıl, mor, kahverengi, yeşil, mavi, kalın ağır sular ... Biriktirilen artmayan akış ... Nurdan çehresi yağmurun, kasnağın tepinişi kendi bağnaz çevriminde, çekilişi bir o yandan bu öbür yana yalnızlık ısrarıyla. Una .. una .. e una çığlığıyla o olanın o olmayanı yadsımasın­ dan dağılan yaş bağışıyla ... sürdürülen canevi yıkımı, sis, buhur ve ıslaklık yemini. Bu bir içim su tığıyla, işlediği dantellerle sonlunun çukurunu sonsuzla dolduran kayra yükü. Coşku külü, ben yangınından sonra doymuş inancın kanıtı. 

Mart, 84 

A. Tarkovski’nin aynı adlı filmi için. 

 *

ALLEGRO

The essence repelling and shaking all the other things but itself; the line of existence and immanence of the cycle… In lucid echoes, it offers the solvent fire of joy. The whitebody of barbs settling on every soil, volatilingly contactingto water, flying back to the rainbow. The spirit of nostalgia is dark, while a light shines through that tactlessrealm of faith, the lunar dance of pain extends from past to eternity… The subtle call of a wounded dog illulating minutely, the motionless lake and its environs and rotating Mandala eye for an eye. Water water water…Scarlet, purple, brown, green, blue, thick heavy water… Monotone non- increasing streams… Lines of rain of divine light, the tambour cavorting in its own puritan cycle, itshither and thither pullout by an insistence on solitude.Una.. una.. è una mourning for the gift of tears scatteredfrom the ignorance of those in absence by those inexistence. Mist, incense, moisture oath and the resistanceof the strikes at the heart. The cathexis of grace fills thefinite pit with such an eyeful crotchet and by lace edging.The cinders of rage are indicative of the creed sated afterthe blazing ego.

March, 84*For the same movie by A. Tarkovsky

Abraham Lincoln "Hiçbir şeyden asla vazgeçme çünkü vazgeçenler yalnızca kaybedenlerdir."

Ayaklarını doğru yere koyduğuna emin ol, sonra da kımıldamandan dur.

    Bir buldog kavramasıyla tut, ve dişle, ve mümkün kadar nefes aldırma.

    Geriye gitmeyecek kadar kararlı durmaya çalışırım, ama ileriye de hızlı gidip ülkeyi harap edemem.
   
     Yavaş yürürüm, ama asla geriye yürümem.

    Tanınmış biri olmamaktan üzülme, ama tanınmak için çalış.

    İyi yapınca iyi hissediyorum, kötü yapınca kötü. İşte bu benim dinim.

    Eğer bir adamın iyi yapabildiği bir şey varsa, ben derim ki, yapsın. Siz de ona şans verin.
 
     Bazı insanları her zaman, bütün insanları da bazen kandırabilirsiniz; ama bütün insanları her zaman kandıramazsınız.

    Hatadan korkan bir insan hiçbir şey yapamaz.

    Okulda hata yapmanın,hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona (oğlunun öğretmenine)

    Zorluklara neredeyse her insan dayanabilir fakat onun karakterini sınamak istiyorsanız ona yetki verin.

    Karakter ağaç ise, şan ve şeref o ağacın gölgesi gibidir; biz hep gölgeyi düşünürüz oysa gerçek olan ağacın kendisidir.

    İnsanın inisiyatifi ve bağımsızlığını alarak karakter ve cesaret inşa edemezsin.

    Büyükbabamın kim olduğunu bilmem; daha çok ilgilendiğim onun torununun nasıl biri olacağıdır.

    Büyükbabanızın ne kadar uzun olduğunu ölçü almadan büyümelisiniz.

    Bugün ondan kaçınarak yarının sorumluluğundan kurtulamazsın.

    Aynaya baktığında başka birini görmek istemiyorsan kendin gibi ol.

    Merhametin her zaman, katı adaletten daha zengin meyvelere dönüştüğünü gördüm.

    Ne kadar mutlu olmaya karar vermişseniz o kadar mutlu olursunuz.

    Kuyruğa ayak diyerek onu ayak yapamazsın, Kuyruk yine kuyruktur.

    Hiçbir insanın hafızası başarılı bir yalancı olmasına yeterli değidir.
 
Eğer ilk önce nerede olduğumuzu ve nereye meylimiz olduğunu bilirsek, ne yapmamız gerektiğini ve nasıl yapacağımızı iyi değerlendirebiliriz.

Açıklayıcı Bilgiler El Kitabı - Julio Cortázar



Şarkı söylemek için açıklayıcı bilgiler
Evin tüm aynalarını kırmakla başlayın işe, kollarınızı salıverin, dalgın dalgın duvara bakın, kendinizi unutun. Tek bir nota söyleyin, içinizde dinleyin. Taşların arasından çıkan ateşlerin, yarı çıplak ve çömelmiş siluetlerin olduğu korkuyla kaplı bir manzaraya benzer bir şeyler duyuyorsanız (ama bu daha sonra gerçekleşecek) iyi yolda olduğunuzu düşünüyorum, aynı şekilde sarı ve siyah boyalı kayıkların yüzdüğü bir nehir duyuyorsanız, bir ekmek tadı, bir parmak dokunuşu, bir at gölgesi duyuyorsanız, yine iyi yoldasınız.


İmmanuel Kant

İki şey var ki, ruhumu hep yeni, hep artan bir hayranlık ve müthiş bir saygıyla dolduruyor: Üzerimdeki yıldızlı gökyüzü ve içimdeki ahlak yasası... Saf Aklın Eleştirisi (1781)

    Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır. Sapere Aude! [Bilmeye Cüret Et! e.n.] "Aklını kendin kullanmak cesaretini göster!" sözü şimdi Aydınlanmanın parolası olmaktadır.

    Dogmalar ve kurallar, insanın doğal yetilerinin akla uygun kullanılışının ya da daha doğru bir deyişle kötüye kullanılmasının bu mekanik araçları, erginleşme ve olgunlaşma için sürekli bir ayakbağı olurlar.

    Hayır, aydınlanmış bir çağda değil, fakat aydınlanmaya giden bir dönemde,'bir aydınlanma döneminde yaşıyoruz...Aydınlanma Nedir? (1784)

    Genel bir yasa olmasını isteyebileceğin bir maksim'e (kişisel ilkeye) göre davran.
    Bütün dünya için güven içinde bir yasa olabilecek bir hareket ilkesine göre davran...Ahlâk Metafiziğinin Temellendirilmesi (1785)

İyilik bir görevdir.

Beden bir tapınaktır. 
 
Mutluluk mantıksal bir ideal değil bir imgelemdir.
 
 

İnsanın Türeyişi - Charles Darwın


Belirtilen çeşitli engeller ve belki daha bilinmeyen başkaları, toplumun tasasız, bozuk ve başka bakımlardan aşağı üyelerinin iyi insanlardan daha hızlı çoğalmasını önlemezse, dünya tarihinde pek sık görüldüğü gibi, ulus geriler.

Biraz aptal olan kimseler, her şeyi göreneğe göre ya da alışkanlıkla yapmaya eğilimlidirler; ve böyle davranmaya yüreklendirilirlerse daha çok mutlu olurlar.

İnsan kendinin sınıflayıcısı olmasaydı, kendini yerleştirmek için ayrı bir takım kurmayı asla düşünmezdi.

Tüm organik varlıkların ilerlemesine yol açan tek bir genel yasa: Çoğal, çeşitlen, güçlü olanın yaşamasına, zayıf olanın da ölmesine izin ver.

    TIK...  Darwin
Çeviren Öner Ünalan

Sözcükler - Sylvia Plath


Vuruşlarından sonra ormanı çınlatır
Baltalar,
Ve yankılar!
Atlar gibi yankılar
Merkezden uzaklaşır.

Özsu
Fışkırır gözyaşları gibi, tıpkı
Kaya üstünde
Aynasını yeniden oluşturan
Gayretli su

Düşürür ve döndürür,
Yabani otların kemirdiği
Beyaz bir kurukafayı.
Yıllar sonra
Rastladım onlara yolda –

Kuru ve süvarisiz sözcükler,
Yorulmaz toynak vuruşları.
Bu esnada, su birikintisinin dibinden
Hükmeder bir hayata durağan yıldızlar.

Çeviren:İsmail Haydar Aksoy