14 Şubat 2019

İmmanuel Kant

İki şey var ki, ruhumu hep yeni, hep artan bir hayranlık ve müthiş bir saygıyla dolduruyor: Üzerimdeki yıldızlı gökyüzü ve içimdeki ahlak yasası... Saf Aklın Eleştirisi (1781)

    Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır. Sapere Aude! [Bilmeye Cüret Et! e.n.] "Aklını kendin kullanmak cesaretini göster!" sözü şimdi Aydınlanmanın parolası olmaktadır.

    Dogmalar ve kurallar, insanın doğal yetilerinin akla uygun kullanılışının ya da daha doğru bir deyişle kötüye kullanılmasının bu mekanik araçları, erginleşme ve olgunlaşma için sürekli bir ayakbağı olurlar.

    Hayır, aydınlanmış bir çağda değil, fakat aydınlanmaya giden bir dönemde,'bir aydınlanma döneminde yaşıyoruz...Aydınlanma Nedir? (1784)

    Genel bir yasa olmasını isteyebileceğin bir maksim'e (kişisel ilkeye) göre davran.
    Bütün dünya için güven içinde bir yasa olabilecek bir hareket ilkesine göre davran...Ahlâk Metafiziğinin Temellendirilmesi (1785)

İyilik bir görevdir.

Beden bir tapınaktır. 
 
Mutluluk mantıksal bir ideal değil bir imgelemdir.