Dino Tomic is an artist based in Norway who loves to experiment in creating unusual art. Using Rainworks invisible spray, he paints these incredibly detailed pieces on sidewalks that can last for months.
15 Eylül 2018
Orhan Kemal
Nazım Hikmet'e
Sen
“Promete’nin çığlıklarını
Kaba kıyım tütün gibi piposuna dolduran adam”
Sen benim mavi gözlü arkadaşım
Kabil değil unutmam seni.
Sen
“Promete’nin çığlıklarını
Kaba kıyım tütün gibi piposuna dolduran adam”
Sen benim mavi gözlü arkadaşım
Kabil değil unutmam seni.
26 Eylül 1943
Seni yapayalnız bırakıp hapishanede
Bir üçüncü mevki kompartımanda pupa yelken
Koşacağım memlekete.
Ve tren
Bir güvercin gibi çırpınarak istasyona girecek,
Gözü yaşlı bir genç kadına
Beş senenin ardından
Kocasını getirecek.
O dem ki boş verip istasyon halkına
Yanaklarından öperken sevgilimi
Sen neşeli mavi gözlerinle bakacaksın
İçimden bana
O dem ki yürekten her şey atılacak
Ekmek – kin – hasret
Fakat Nâzım Hikmet
Sen şu kadar kilometre uzakta kalmana rağmen
Aydınlık yüreğimin duvarına dayayıp sarı saçlı başını
Batan bir yaz güneşi hüznüyle ağlatacaksın arkadaşını.
Günler geçecek
Ekmek derdi çökecek omuzlarıma.
Fabrika.
Makinalar.
Tezgâhım.
Sana şekerkamışı, portakal yollayacağım.
Karım yün çorap örecek.
Her hafta mektup yazacağız.
-Askere almazlarsa eğer-
Unutabilir miyim seni?
Tahtakurusu ayıkladığımız hapishane gecelerini
Ve radyoda şark cephesinden haber beklediğimiz
Müthiş anların küfrünü!
-Radyonun yanındaki duvara
Kurşunkalemiyle abus insan yüzleri çizmiştin-
Unutabilir miyim seni?
Hâlâ beton malta boylarında duyuyorum
Takunyalarının sesini!
Unutabilir miyim seni hiç?
Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim,
Hikâye, şiir yazmayı
Ve erkekçe kavga etmeyi senden!
Ulvi Cemal Erkin
Türk Beşleri olarak adlandırılan, yaklaşık 1904-1910 yılları arasında doğmuş olan birinci kuşak bestecilerimiz arasında yer alan Ulvi Cemal Erkin, "Çağdaş Türk Müziği" ne yön veren en önemli bestecilerden biri idi.
Ulvi Cemal Erkin 14 Mart 1906 yılında Istanbul'da dünyaya geldi. Annesinin piyano çalması ve kendisinden büyük olan erkek kardeşinin keman dersleri alması nedeni ile müziğe küçük yaşta ilgi duymaya başladı. Küçük Ulvi, üst düzey bir bürokrat olan babası, Mehmet Cemal Bey'i yedi yaşında iken kaybedince, annesi, Nesibe hanım çocukları ile babası Abdullah Behçet Bey'in evine yerleşti. Ulvi Cemal sekiz yaşına henüz basmıştı ki, önce Mercenier adlı bir Fransız'dan, daha sonra da o tarihlerde Istanbul'da ünlü bir öğretmen olan Adinolfi'den piyano dersleri alarak kısa sürede büyük bir aşama ile bu konudaki yeteneğini kanıtladı.
Piyanosunu oldukça ilerlettiği yıllarda bir yandan Galatasaray Lisesi'nde okuyor, bir yandan da derslerinden arta kalan süreler içinde müzikte gelişmesini sağlayacak her türlü olanağı değerlendiriyor, hatta yaratıyordu.
Cumhuriyetin ilan edilmesi ile başlayan yeni atılımlar ve ulusal bilincin yaratılması konusundaki girişimler, en önemli devrimlerden biri olan müzik devrimini de gündeme getirdi. Bu devrimin gerçekleşmesi büyük önder Atatürk'ün yıllar öncesinden tasarlayıp olgunlaştırdığı konulardandı. Ancak " Çok Sesli Çağdaş Türk Müziği" temellerinin atılabilmesi için bu alanda akademik eğitim görmüş Türk sanatçılarına gereksinim vardı. Bu nedenle, Atatürk güzel sanatların çeşitli dallarında öğrenim görecek genç yetenekleri Avrupa'ya yollamayı kararlaştırdı. Nitekim, bu amaçla, 1925 yılında, Milli Eğitim Bakanlığı Müzik öğrenimi görecek gençleri seçmek için bir sınav açtı.
Ulvi Cemal Erkin bu sınavı kazandığı zaman ondokuz yaşında idi. Sekiz yaşından beri aralıksız sürdürdüğü müzik eğitimine bu sınavın sonucu olarak Paris'te devam edecekti. Paris Konservatuar'ında Isidor Philip, ve Camille Decreus ile piyano, Jean Gallon ile armoni, Noel Gallon ile kontrpuan çalışan Ulvi Cemal Erkin, daha sonra öğrenim yaptığı Ecole Normale de Musique'de Nadia Boulanger'nin kompozisyon öğrencisi olmuştur.
Erkin 1930 yılında diplomasını alarak Türkiye'ye döndü. Aynı yılın Eylül ayında da Musiki Muallim Mektebi'ne piyano öğretmeni olarak atandı.(Bu okulu daha sonra Paul Hindemith ilk Türk Müzik Konservatuarı olarak yeniden düzenlemiştir).
Ulvi Cemal Erkin ilk eseri olan orkestra için "Iki Dans"ı ve eserleri listesinde ikinci sırayı alan keman ve piyano için, "Ninni", "Emprovizasyon" ve "Zeybek" adli parçayı Paris'te yazmıştı.
Ulvi Cemal Erkin öğretmenliğe atandığı tarihten başlayarak kimi zaman bir piyano konçertosu ile solist, kimi zaman besteci, yorumcu, öğretmen ve orkestra şefi olarak önemli görevler üstlenip Cumhuriyet Dönemi'nin en büyük devrimlerinden biri olan müzik devriminin sevilmesi ve yaygınlaştırılması konusunda öncülük etmiştir.
Ulvi Cemal Erkin 29 Eylül 1932'de, Leipzig Konservatuarını bitirerek Musiki Mallim Mektebi'nde piyano öğretmenliğine atanan Ferhunde Remzi ile evlendi. Bu evlilikten sonra ürünlerinin esin kaynağı ve piyano yapıtlarının en iyi yorumcusu eşi Ferhunde Erkin oldu. Bir ömür boyu süren birlikteliklerinde yurt içinde ve yurt dışında verdikleri konserlerle heyecanları, mutlulukları, başarıları birlikte paylaştılar ve kısıtlı imkanlarla genç müzisyenleri yetiştirmeye ve Çok Sesli Müziği yaymaya kendilerini adadılar.
Halk Müziği'nin zengin kaynaklarından yararlanıp, aksak ritimli yapının arasına ya da üstüne taksim gibi serbest ve durgun bir bölme yerleştirerek değişik hava yaratmak Ulvi Cemal Erkin'in sıkça ve başarıyla uyguladığı bir teknikti. Erkin yapıtlarında kolayca benimsenen ve akılda kalan Türk ezgilerini bularak, bunları zevkli bir armoni üzerine oturtmasını, Anadolu'nun kokusunu, rengini ve sesini Batı'nın tekniği ile çağdaş kalıplar içine ustaca dökmesini bildi. Ulvi Cemal Erkin'in eserlerindeki içtenlik, sıcaklık ve yalınlık onların sevilip sık çalınmasının başlıca nedeni olmuştur. Incelikli bir beğeni süzgecinden geçirerek uzun uzun düşünen ve tartan, müziği notaya aktarırken daha çok titizlenen Erkin, duyguyu daima öne alan özgün eserler vermiş ve soylu olanı seçmesini bilen kişisel stili ile ülkesinin müziğini yüceltmiştir.
Ulvi Cemal Erkin'in eserleri Türkiye dışında da sık sık seslendirilmektedir. Yapıtlarını seslendiren, Çek Filarmoni Orkestrası, Colonne Orkestrası ve Paris Radyo Senfoni Orkestrası gibi orkestraları bizzat yönetmiştir.
Ulvi Cemal Erkin 15 Eylül 1972'de, altmışbeş yaşında iken, kalbine yenik düşerek hayata veda etmiştir.
Ulvi Cemal Erkin, 1991 yılında da Sevda Cenap And Vakfı'nın Onur Altın Madalya'sını
ölümünden sonra almıştır.
Kaynak...Profesör Koral Çalgan
Benim işim değil ki!
Öykümüz Herkes, Birisi, Herhangi Biri ve Hiç Kimse adlı dört kişi hakkında. Yapılması gereken önemli bir iş vardı ve Herkes, Birisi'nin bu işi yapacağından emindi. Gerçi işi Herhangi Biri de yapabilirdi, ama Hiç Kimse yapmadı. Birisi buna çok kızdı, çünkü iş Herkes'in işiydi. Herkes, Herhangi Biri'nin bu işi yapabileceğini düşünüyordu ama Hiç Kimse, Herkes'in yapamayacağının farkında değildi. Sonunda Herhangi Biri'nin yapabileceği bir işi Hiç Kimse yapmadığı için Herkes, Birisi'ni suçladı.
Yazarı bilinmiyor
Umut çiçeği açtığı sürece, onların ahı yok etmez sonsuz sevgiyi...Dante Alighieri
Ey okur, dağda sise yakalanıp da, çevreyi gözlerinin üstündeki perdenin gerisinden gören köstebekler gibi gördünse sen de dünyayı, anımsa nemli, yoğun buhar dağılmaya başlayınca süzülen güneşin cılız ışığını; gözlerinde canlandırırsan bu olayı, düş gücün kavrar benim de batmakta olan güneşi nasıl algıladığımı.
ve aklım öyle kapandı ki kendi içine, dıştan gelen hiçbir nesne giremez oldu içine.
ve aklım öyle kapandı ki kendi içine, dıştan gelen hiçbir nesne giremez oldu içine.
Güzel babam, ne olur söyle, hangi günahtan arınıyorlar bulunduğumuz dairede? Ayaklarımız dursa da, sen konuşmayı kesme.
Doğal sevgi hep hatadan arınmıştır, ama öteki hata edebilir, değersiz bir nesne seçerek, gereğinden fazla ya da gereğinden az severek.
Üstümüzdeki üç dairede gözyaşı dökmekte; söylemeyeceğim nasıl bölündüğünü üçe, kendin arayıp bulasın diye.
Bütün bu satırlar, birer sorgulama niteliği taşıyor gibi. Genel olarak Dante'nin sorusu şu: İnsanın aklını ve ruhunu gerçeklere kapatan nedir? Günah nedir ve neden böyle şiddetle cezalandırılıyoruz? Neden doğayı, doğal olanı bırakıp yapay, değersiz olguların peşinden koşuyoruz? İnsanı yozlaştıran, bozan nedir? İnsanın doğası mıdır bu?
"Hayır" der Dante "Dünyanın kötüleşmesinin nedeni sütünüzün bozukluğu değil demek ki, neden; dünyanın kötü yönetilmesi, vaktiyle Roma güzel kılmıştı dünyayı, çünkü iki güneşi vardı, biri dünyanın yolunu, biri Tanrı'nın yolunu aydınlatırdı. Ama güneşler söndürdü birbirlerini kılıç asayla birleşince."
Aklının keskin gözlerini bana çevirirsen” dedi o, “yol göstermeye kalkan körlerin düştükleri hatayı
görürsün hemen. Herkes özgür iradeye sahiptir, davranışlarımızın sonuçları yaptığımız seçimlerden oluşur. Yeter ki, dünyaya köstebekler gibi kör gözlerle bakıp, aklımızı kapatmayalım. Vergillius'un son sözleri de böyledir: Benden tek söz, tek işaret bekleme; aklın özgür şimdi, doğru ve sağlıklı da, hata edersin uymazsan ona: artık tacını da, külahını da bırakıyorum sana.
görürsün hemen. Herkes özgür iradeye sahiptir, davranışlarımızın sonuçları yaptığımız seçimlerden oluşur. Yeter ki, dünyaya köstebekler gibi kör gözlerle bakıp, aklımızı kapatmayalım. Vergillius'un son sözleri de böyledir: Benden tek söz, tek işaret bekleme; aklın özgür şimdi, doğru ve sağlıklı da, hata edersin uymazsan ona: artık tacını da, külahını da bırakıyorum sana.
Birçoklarının yüreklerinde adalet var; fakat yaydan ihtiyatla atılan ok
gibi oradan geç çıkıyor. Senin halkın adaleti dudaklarında taşıyor!
Dilerim en büyük isteğiniz bir an önce gerçekleşir sevgi dolu engin göklere kabul edilirsiniz.
Özgürlüğün değerini uğrunda can verenler bilir en iyi.
çünkü düşüncesinin üstüne düşünce yeşerten,
uzaklaşmış olur ereğinden,
ikinci düşünce güçsüz kılar ilkini.
Gökte buluyorsunuz her şeyin nedenini
siz canlılar, her şey sanki
onunla sürükleniyormuş gibi.
Böyle olsaydı,hiçbir şey elinizde olmazdı,
iyiliğe sevinmenin, kötülüğe üzülmenin,
bir anlamı kalmazdı.
"Araf"
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)