“SON YILBAŞI”NDA ATATÜRK’ÜN ARKADAŞLARINA HEDİYELERİ
Atatürk, Aras’a dışarı çıkmak istemediğini, geceyi birlikte Köşk’te geçirmeye ne diyeceğini sordu. Aras, sevinerek kabul etti teklifi. Birlikte giden yılın gelişmelerini, gelecek yılla ilgili konuları değerlendirdiler. Konuşulan konuların içinde Hatay meselesi ve ayak sesleri duyulan İkinci Dünya Savaşı ile Almanya ve İtalya’daki gelişmeler de vardı.
İlerleyen zamanda Atatürk’ün Harbiye’den sınıf arkadaşı İsmail Hakkı Kavalalı gelince de konuşmalar güncel konulara kaydı. Sonra da hep birlikte Atatürk’ün çamaşır dolaplarını, gardroplarını görmeye geçerler. Çünkü Gazi, çamaşır ve elbiselerini, gömleklerini, kravatlarını arkadaşlarına hediye ederdi. Aras, o sırada “Keşke”, diyerek bir görüşünü dile getirdi; bu yılbaşı öncesi keşke Atatürk bütün çamaşır ve kıyafetlerini yenileseydi de eskilerini arkadaşları aralarında kapışsaydı!
Atatürk bunun üzerine hayıflanarak Dr. Aras’a bu öneriyi neden daha önce yapmadığını söyledi. Dr. Aras, bunun üzerine Atatürk’e önerisini gelecek yıl hayata geçirme teklifiyle karşılık verince Gazi’nin yanıtı ortamı duygu seline boğdu:
“Bakalım gelecek yıla yaşayacak mıyım?”
Atatürk’ün hastalığı ilerliyor, mukadder sonu görebiliyordu ki bu sözü etmişti. Ortalığı kaplayan sessizliği Kavalalı’nın neşeli sözleri dağıttı. Gazi, gömlek ve pijama hediye etti arkadaşlarına. Dr. Aras, anılarında o geceyi ayrıntılarıyla anlatır.
Nitekim, o yılbaşı Atatürk’ün “son yılbaşı” oldu. Üç arkadaş sade bir şekilde geçirdiler yılbaşını. Memleket meseleleri, akabinde güncel konuları konuşarak; yarenlik ederek. Çünkü, Atatürk o gece girilen 1938’in 10 Kasım’ında saat 09.05’te hayata gözlerini yumdu.
10. YILDAKİ YILBAŞI GECESİ ATATÜRK’E VERİLEN HEDİYELER
Cumhuriyet’in 10. yılına denk gelen 1933’ün yılbaşı gecesine dönelim “son yılbaşı”dan dört yıl önceki. 2 Ocak 1933 günkü Hakimiyet-i Milli gazetesinden aktarıyorum:
“1933 Yılbaşı gecesi, Ankara Palas salonunda Atatürk’ün katılımlarıyla kutlanırken, saat 24’den sonra, Millî Eğitim Bakanı Reşit Galip, yeni yıl armağanı olarak Atatürk’e üç kitap sunmuştur. Bunlar Birinci Türk Tarih Kongresi Zabıtları, Söz Derleme Klavuzu ve Dil Kurultayı kararlarını içine alan kitaplardı. Millî Eğitim Bakanı kısa bir sunuş konuşmasıyla kitapları vermişler, Atatürk de armağanları alırken yüksek sesle şunları söylemişlerdir:
‘Bu anda duyduğum mutluluk büyüktür. Kıymetli Millî Eğitim Bakanımızın bu armağanından dolayı kendisine teşekkür ederim. Kendisinden ve diğer bakanlarımızdan her an böyle armağanlar beklerim. Bakan Beyin değersiz dediği bu armağan gerçekte çok değerlidir. Bu değerin herkes tarafından daha iyi anlaşılması için bu kitaptan bir sayfa okumalarını Bakan Bey’den rica ediyorum.’
Atatürk’ün bu sözleri çok alkışlandı. Arkasından Reşit Galip Bey, Gazi’nin emirlerini yerine getirerek armağandan, ayırmaksızın ve seçmeksizin, bir sayfa açtı ve ‘Hepimizin kısmetine’ diyerek okumağa başladı:
‘Kafasını ve vicdanını, en son yükselme alevleriyle güneşlendirmeye karar vermiş olan, bugünün Türk çocukları, biliyor ve bildirecektir ki, onlar dört yüz çadırlı bir aşiretten değil, onbinlerce yıllık, hür uygar olan, yüksek bir ırktan gelen, yüksek yetenekli bir millettir.’ (Sürekli alkışlar). Bir de şunu iyi bilmek gerekir ki, eski Etilerimiz, atalarımız, bugünkü yurdumuzun ilk ve otokton yerleşenleri ve sahibi olmuşlardır. Burasını binlerce yıl önce anayurdun yerine öz yurt yapmışlardır. Türklüğün merkezini Altaylardan Anadolu-Trakya’ya getirmişlerdir. Türk Cumhuriyeti’nin sarsılmaz temelleri bu öz yurdun çökmez kayalarındadır. (Alkışlar).
Bu kutsal yurdun öz mirasçısı, Türkiye Cumhuriyeti’nin yılmaz koruyucusu o büyük, yüksek, soylu Türk kavminin bugünkü genç ve dinç çocuklarıdır, biziz.’ (Sürekli alkışlar).”
BU YILBAŞI BÖYLE GEÇTİ...
Muzaffer Ayhan Kara