Anlat bize yürüyüşün güzelliğini koşunun rüzgarını, köpüren yeleyi toynakların kızgın kıvılcımlarını
Kişneyen bir tayın sevincini anlat öfkeyi ve sağırındaki mahmuz yarasını
Masallardaki şehzadeleri anlat bize
Avradın ve silahın kardeşisin ya feodalın töresini anlat biraz da ve terkinde kaçırdığın kızları
Dağları anlat bize, eşkiya gecelerini ölümleri ölümsüzlükleri anlat bize sonra tahta'dan tunca dönüşünü
Sen ki hepsini görüp yaşayansın
30 Temmuz 2015
Mine Söğüt "Sahi senin kaybedecek neyin var?"
Diğerinin, kaybedeceği hiçbir şeyi yok.
Peki ya senin?
Her şeyi olduğunu düşünenle, hiçbir şeyi olmadığını düşünenin arasındasın. Haklı ya da haksız hiçbir savaşı onaylamıyorsun.
Ama sahip olduğun ne varsa, hepsi savaşın tam hedefinde.
Vicdanın mesela...
Şu an kalbinin tam altındaki boşlukta duran ve ölen için olduğu kadar öldüren için de sızlayacak kadar büyük olan o vicdan...
Savaş çıktığında hızla küçülecek.
Ya hayatta kalma dürtüsüyle gerektiğinde etrafındaki zulme kayıtsız kalabilen zihninin yanına büzülecek.
Ya da yanı başında parçalanmış cesetlere basa basa her ne pahasına olursa olsun güvenli bir köşe aramaya eğitilecek olan ayak tabanlarına saklanacak.
Şimdilik kalbinin tam altında.
Ama ya savaşın ortasında?
Aklın sonra...
Savaşları halkların çıkarmadığını biliyorsun; Savaşları halkların bitirmediğini de.
Ölenlerin dövüşerek öldükleri ve güneşe gömüldükleri sadece yüreklere iyi gelen bir şiir.
Tarih, o insanların uğruna öldüklerini sandıkları şeyle, uğruna gerçekten öldükleri şeyin aynı olmadığını sayfalarca yazdı.
Ölünerek çoğalmak bir yalan; şehitlik bir tuzak;
Ne yapılacaksa ancak yaşayarak ve yaşatarak yapılacak.
O yüzden Kürt’e, Türk’e, Ermeni’ye, Rum’a, Arap’a düşman olmayı anlaman mümkün değil.
Savaşın içine çekilen tüm insanlar için ayırt etmeksizin endişeleniyorsun.
Düzenli ya da düzensiz tüm ordulardan, emirlerden, komutlardan tiksiniyorsun.
Ne yapacaksın?
O yalnız ve hüzünlü ama kıymetli aklın şimdilik başında.
Ama ya savaşın ortasında?
Korkulardan muaf o hayata güvenin var bir de...
Muhtemelen tanısan aynı sofralarda kahkahalar atacağın insanlardan korkmayı sana da öğretecek savaş.
Bunu daha önce başkalarına defalarca yaptı.
Yıllar sonra çekilecek filmlerin dokunaklı hikâyelerine layık duyguları, acımasızca nasırlaştırdı.
İnsanın korkuyla ateşlenen saldırganlığını besledi.
Savaş çıktığında o kıymetli güvenin, korkuya yenilecek ve hep reddettiğin şiddete meyledecek.
Şimdilik her türlü kışkırtmaya dirençlisin.
Ama ya savaşın ortasında?
Orada da aynı gücü bulabilecek misin?
Savaş çözümden değil düğümden yanadır.
Halkları da insanları da nefretle biler.
Sınırlara, mayınlara, silahlara, tutsak kamplarına, tecritlere ve tehcirlere ikna eder.
İkna olmayanı sistemden siler...
Bu korkunç düzen ancak sistem dışı olmayı göze alanlar çoğalırsa çöker.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)