Türklük duygusu
Ne mutlu Türk’üm diyene!
1933 (Atatürk’ün S.D.H, s. 276)
Benim hayatta yegâne övüncüm, servetim Türklük’ten başka bir şey değildir.
(Mahmut Esat Bozkurt, Yakınlarından Hatıralar, 1955, s. 95)
Bana, insanlar üstünde bir doğuş yöneltmeğe kalkışmayınız. Doğuşumdaki tek olağanüstülük, Türk olarak dünyaya gelmemdir.
(Atatürk’ten B.H., s. 15)
Bu memleket tarihte Türk’tü, bugün de Türk’tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır.
1923 (Taha Toros, Atatürk’ün Adana Seyahatleri, s. 23; Atatürk’ün S.D.H, s. 126)
Türk! Övün, çalış, güven.
1934 (Afetinan, Atatürk Hakkında H.B., s. 304)
Türklük esastır. Bu varlığı, tarih içinde araştırmak, birbirini
izleyen bir tarih zinciri içinde, belirlenecek Türk uygarlığı ile
övünmek yerinde olur. Fakat, bu övünmeye lâyık olmak için, bugün
çalışmak gerekir. Her alanda, özellikle uygarlık dünyasına eser vermek
için çalışkan olmayı hedef
tutmalıdır.
1934 (Afetinan, Atatürk Hakkında H.B., s. 304)
Türk milleti, tarihinle övün; çünkü senin ataların uygarlıklar kuran,
devletler, imparatorluklar yaratan bir varlıktır. Sen, Anadolu denilen
bu yurda sonradan gelme değil, ilk yerleşip uygarlık kuranların
çocuklarısın. Fakat geleceğine güvenebilmek için, bugün çalışman
gerekir; çünkü yalnız tarih övüncü bir meziyet sayılmaz.
(Afetinan, Atatürk’ten Hâtıralar, 1950, s. 55 – 56)
Bir Türk, dünyaya bedeldir.
1925 (Mustafa Selim İmece, Atatürk’ün Ş.D.K. ve İS., s. 14)
Türk’ün tanımı
Atatürk ‘e ait el yazısı metin :
Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir seçkin
varlığın yüksek belirmesine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin yıllık,
en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik, doğanın rüzgârlarıyla sallandı;
beşiğin içindeki çocuk, doğanın yağmurlarıyla yıkandı; o çocuk doğanın
şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvelâ korkar gibi
oldu; sonra onlara alıştı; onları doğanın babası tanıdı; onların oğlu
oldu. Bir gün o doğa çocuğu, doğa oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu;
Türk oldu. Türk budur: Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan
güneştir.
Türk’ün Tarifi (Hikmet Bayur’ım verdiği vesika), Millet Dergisi,Sayı: 116, 1948, s. 10-11)
İngiliz Ataşemiliteri Albay Ros’un "Siz hangi soylu ailedensiniz?" sorusuna verdiği cevap:
– Anasının ve babasının soyluluğuyla övünen Teodoz*, İtalya yarımadasına
inmek isteyen Türk Attilâ**’ya barış görüşmesinden önce sormuş: "Siz
hangi soylu ailedensiniz?" Attilâ da ona cevap vermiş: "Ben soylu bir
milletin evlâdıyım!" îşte benim cevabım da size budur!
(Ruşen Eşref Onaydın, Atatürk T. ve D.K.H., s. 54)
Türk’ün soyluluğu
Türk’ün göreneğinde, beyzadelik geleneği yerleşmemiştir. Türk, Türk
olduğu için soyludur. Bu Anadolu’nun en ücra köyündeki Mehmetçik,
vaktiyle dünyanın yarısını titretmiş bir sınır beyinin soyu olabilir;
ama, bundan dolayı hiçbir iddiası yoktur. Çoğumuz, büyük babamızın
babasını
hatırlayamayız. Bütün soy gururumuzu, Türk olmanın içinde buluruz. İşte
onun içindir ki cumhuriyet, Türk’ün en doğal yönetim şeklidir.
(Atatürk’ten B.H., s. 69)
Türk milleti büyük bir aslandır. Biz hepimiz onun tüyleri arasına
sıkışmış ve sığınmış göz ile görülmez küçük varlıklarız. O aslanın büyük
hareketleri ve atılımları ise devrim hareketleri ve atılımlarıdır. Bu
aslanı harekete geçirebilmek… İşte, bizim için övünülebilecek rol budur.
1931 (Asım Us, Hatıra Notları, s. 322)
Türk’ün manevî gücü
Ben batı milletlerini, bütün dünyanın milletlerini tanırım.
Fransızları tanırım, Almanları, Rusları ve bütün dünyanın milletlerini
şahsen tanırım ve bu tanışmam da savaş
alanlarında olmuştur, ateş altında olmuştur, ölüm karşısında olmuştur.
Yemin ederek size güven veririm ki, bizim milletimizin manevî kuvveti
bütün milletlerin manevî kuvvetinin üstündedir. 7920 (Atatürk’ün S.D.l,
s. 81)
Türk’ün kahramanlığı
Türk milleti güzel her şeyi, her uygar şeyi, her yüksek şeyi sever,
takdir eder. Fakat kesindir ki, her şeyin üstünde tapındığı bir şey
varsa, o da kahramanlıktır. Bu sözlerim, şüphesiz bugünkü uyanık Türk
gençliğinin kulaklarında yüksek ve etkili yankılar yapacaktır. Yüksek
özelliklerine önemle baktığım Türk çocuklarından daha az şey istemem.
1931 (Atatürk’ün S.D.UI, s. 91)
Yugoslovya Baş bakanı’na söylemiştir : Benim bir işaretimle bütün
Türkler sınırlarda ölmeye hazırdır; bizim sınırlarımızda ve sizin
sınırlarınızda…
1937 (Asım Us, Hatıra Notları, s. 153)
Türk’ün çalışkanlığı
Bizim başka milletlerden hiçbir eksiğimiz yok. Cesuruz, zekiyiz, çalışkanız, yüksek amaçlar uğrunda ölmesini biliriz.
(Makbule Atadan Anlatıyor, Nükte Fıkra ve Çizgilerle Atatürk İH, Der: NA. Banoğlu, s. 79)
Türk’e olumlu ve iyi bir şey veriniz; bunu reddetmesi olasılığı yoktur.
1924 (Raşit Metel, Atatürk ve Donanma, s.87)
Türk’ün insanlığı
Hiçbir millet, milletimizden daha fazla yabancı unsurların inanç ve
âdetlerine saygı göstermemiştir. Hattâ denilebilir ki, diğer din
sahiplerinin dinine ve milliyetine saygı gösteren tek millet bizim
milletimizdir.
Fatih İstanbul’da bulduğu dinî ve millî örgütü olduğu gibi bıraktı.
Rum patriği*, Bulgar eksarhı** ve Ermeni kategigosu*** gibi Hıristiyan
din reisleri ayrıcalığa sahip oldu. Kendilerine her türlü serbestlik
verildi. İstanbul’un fethinden beri, Müslüman olmayanların elde
ettikleri bu geniş ayrıcalıklar, milletimizin din ve siyaset bakımından
dünyanın en güçlük çıkarmayıcı ve yüce gönüllü bir milleti olduğunu
gösterir en belirgin kanıttır.
1920 (Nutuk, III, s. 1183)
Hükümetimizin ve milletimizin, Hıristiyan unsurlara karşı adaletli
bir şekilde hareket etmekliğimiz, geleneklerimiz ve dinimiz
gereklerindendir. Ve gerçekten Hıristiyanlara adaletli davranıldığına en
büyük kanıt, memleketimizin her noktasında en ufak köyünde bile
Hristiyan unsurların Müslümanlardan daha fazla huzur ve refaha ve
servete sahip olmalarıdır. Eğer bunlar hakkında zulüm ile, malını zorla
ve hile ile alarak adaletsiz davranılsaydı elbette bugünkü hal ve
durumda bulunmamaları gerekirdi. Bu nedenle, bunun için başka bir kanıt
ve sebep söylemeye gerek görmüyorum. Fakat bu Hıristiyan unsurların
dışarının kışkırtmalarıyla veya ekmeğini yediği toprağa nankörlük ederek
millî varlığımızı zedelemek, bozmak girişimlerinde bulunacakların
fenalıklarına engel olmak, pek doğal ve gereklidir. Bugün en büyük, ne
kuvvetli ve en uygar milletlerin bu gibi sorunlarda bize oranla pek sert
ve zorlayıcı davranışlara girişmekte olduğu herkesçe bilinmektedir.
1921 (Atatürk’ün S.D.l, s. 179)
Memleketimizde yaşayan Müslüman olmayan unsurların başına ne gelmiş
ise, kendilerinin yabancı entrikalarına kapılarak ve ayrıcalıklarını
kötüye kullanarak saygısızcasına izledikleri ayrılma siyaseti sonucudur.
1919 (Atatürk’ün S.D.1I, s. 9)
Türklük bilinci ve ülkedeki gelişimi
14 Eylül 1931 günü Dolmabahçe Sarayı balkonunda bir sohbet sırasında anlatmıştır :
Bizim kuşağın gençlik yıllarına Osmanlılık telkin ve etkileri hâkimdi.
İmparatorluk halkını meydana getiren Türk’ten başka uluslara, bu arada
yanlış bir din anlayışıyla Arap’lara, sarayın, ordu ve devlet ileri
gelenleri arasında bulunan ırkdaşlarının etkisiyle Arnavut’lara özel bir
değer veriliyor, onlardan söz edilirken "kavm-i necib" deyimi ile
sıfatlandırılarak bu duygunun belirtilmesine çalışılıyor, memleketin
sahibi ve devletin kurucusu olan biz Türk’ler, ikinci plânda gelen
önemsiz halk yığınları sayılıyordu.
Şair Mehmet Emin Yurdakul’un, ilk defa Manastır Askerî İdadisi’nde
öğrenci iken okuduğum "Ben bir Türk’üm, dinim, cinsim uludur" mısraıyla
başlayan şiirinde, bana ulusal benliğimin gururunu tattıran ilk anlatımı
bulmuştum. Fakat ben asıl bunu, orduya katıldığım ilk günlerde, bir
Anadolu çocuğunun gözyaşlarında gördüm ve kuvvetle duydum. Ondan sonra
Türklük, benim en derin güven kaynağım, en engin övünç dayanağım oldu.
Kendimi hiçbir zaman Osmanlılığın telkin ettiği başka ulusları öven ve
Türklüğü aşağı gören eksiklik duygusuna kaptırmadım.
Bakınız nasıl oldu? Kurmaylık stajı için verildiğim* süvari alayı,
Hayfa’da bulunuyordu. Kışla ile deniz arasında geniş bir talim alanı
vardı ve piyade acemi eğitim dönemi yeni başlamıştı. Erleri bölgeden
toplanmış Arap gençlerinden, öğretici kadro da deneyimli ve Anadolu’lu
kıta çavuşları olan Türk delikanlılarından kurulu idi. Katıldığım
bölüğün alaydan yetişmiş, Makedonya Türklerinden, ileri yaşlı bir
yüzbaşısı vardı.
Erlere çavuşlar talim yaptırıyor, biz subaylar arada dolaşarak
çalışmaları izliyor ve denetliyorduk. Yüzbaşı, çavuşlarına karşı sert
davranıyor, yeni erlere karşı ise fazla sevgi ve ilgi gösterir
görünüyordu. Onların herhangi bir şekilde azarlanmasına, hırpalanmasına
gönlü razı olmadığını ısrarla söylüyordu. Halbuki talimlerde, Türkçe
bilmedikleri için, çavuşların söylediklerini iyi anlayamayan kimi
erlerin yanlış hareketlerinin, zaman zaman çavuşların sabırlarını
tükettiği, sertçe davranışlarına yol açtığı da oluyordu. Bir gün
yüzbaşı, bu yolda hareketten kendini alıkoyamayan bir çavuşunu mimlemiş
ve talimden dönüldükten sonra, birlikte oturduğumuz bölük komutanlığı
odasına çağırtmıştı.
Takım komutanıyla birlikte gelerek yüzbaşısını saygıyla ve askerce
selâmlayan çavuş, yirmi beş yaşlarında dinç ve yakışıklı, ince bıyıklı,
elmacık kemikleri fazla kabarık, uyanık bir Türk çocuğu idi. Yüzbaşı,
onu ulusal onurunu ağır şekilde hançerleyen "…Türk!" sözleriyle
azarlamaya başlamıştı. "Sen nasıl olur da kavm-i necib-i Arab’a bağlı,
Peygamberimiz Efendimiz’in mübarek soyundan olan bu çocuklara sert
davranır, ağır söz söyler, onların kalbini kırarsın. Kendini bil, sen
onların ayağına su bile dökmeye lâyık değilsin…" gibi gittikçe
anlamsızlaşan, fakat yaşlı yüzbaşının samimî inancından kuvvet alan
sözlerle hakaret ediyor, gittikçe asabileşiyordu. Ben dikkatle çavuşun
yüz ifadesini izliyordum.
Başlangıçta üstünde bir babaya duyulan saygının içtenliği okunan
çizgiler sertleşmeye, içten gelen haklı bir isyanın ateşleri gözlerinde
okunmaya başlamıştı. Fakat, gerçekten emre uymanın simgesi olan her Türk
askeri gibi bu da iç duygularını gemlemesini bildi.
Sessizce göz pınarlarından dökülmeye başlayan yaş damlaları,
yanaklarında birbirini kovalayarak bıyıkları üstünde toplanıyor ve
kendini böylece yatıştırmaya çalışıyordu. Ben, bir taraftan üzgün ve
sinirli, bu sahneyi seyreder ve söylenenleri dinlerken, bir yandan da
içimde bir isyan duygusu şahlanıyor ve şöyle düşünüyordum: "O erin bağlı
olduğu ulus, bir çok bakımdan soyu temiz olabilirdi. Fakat çavuşun,
yüzbaşının ve benim bağlı olduğumuz ulusun da tarihleri şerefle dolduran
büyük ve soylu bir ulus olduğu da bir an şüphe götürmez bir gerçekti.
Türklük hakkındaki o günkü görüş ise, doğrudan doğruya Türk aydınlarının
kendi kendini bilmemesinden ve başka uluslarda şu veya bu sebeple
üstünlük var sayarak, kendini onlardan aşağı görüp nefsine olan güveni
yitirmesindendir. Artık bu yanlış görüşe son vermek, Türklüğümüzü bütün
soyluluğu ile tanımak ve tanıtmak gerekmektedir" dedim ve o andan beri
inandığım bu gerçeğe bütün Türklerin inanmasını, bununla övünüp kendine
güvenmesini ülkü bildim.
1931 (Faik Reşit Unat, Ne Mutlu Türküm Diyene, Türk Dili Dergisi, Sayı: 146, Kasım 1963, s. 77-78)
Türk Ocakları hakkında
Bu gibi toplumsal ocaklar hep batı memleketlerinde yoğunlaşmıştır. Şimdi
doğu, bu boşluğun cezasını çekmektedir. Türk Cumhuriyeti’nin devrimi
ocaklara dayanmaktadır.
1925 (Atatürk’ün S.D.V, s.35)
30 Ağustos Zaferi’ni telgrafla kutlayan İstanbul Türk Ocağı Genel Sekreteri’ne verdiği cevap:
Yeni Türkiye’nin dayanağı olan millet ve milliyet fikrinin gelişmesi
için yıllarca başarı ile telkinler ve yayınlarda bulunmuş olan Türk
Ocağı’nın, Millî Zafer nedeniyle gönderdiği tebriklere teşekkür eder ve
özel temennilerine katılırım.
1922 (Atatürk’ün T.T.B.TV, s.480)
Türk Ocakları’nı, Cumhuriyet Halk Partisi ile birleştirme karan hakkındaki demecinden:
Kuruluş tarihinden beri bilimsel alanda halkçılık ve milliyetçilik
ilkelerini yaymaya ve duyurmaya bağlılıkla ve imanla çalışan ve bu yolda
memnunluğu gerektiren hizmetleri geçmiş olan Türk Ocakları’nın, aynı
esasları siyasal alanda ve uygulama alanında gerçekleştiren partimle
bütün anlamıyla birlik olarak çalışmalarını uygun gördüm. Bu kararım
ise, millî kuruluş hakkında duyduğum itimat ve güvenin ifadesidir. Aynı
cinsten olan kuvvetler, ortak amaç yolunda birleşmelidir.
1931 (Atatürk’ün S.D.III, s.90)
Millî birlik ve beraberlik
Bir yurdun en değerli varlığı, yurttaşlar arasında ulusal birlik, iyi
geçinme ve çalışkanlık duygu ve yeteneklerinin olgunluğudur. Ulus
varlığını ve yurt erginliğini korumak için bütün yurttaşların canını ve
her şeyini derhal ortaya koymaya karar vermiş olmak, bir ulusun en
yenilmez silâhı ve korunma aracıdır. Bu sebeple, Türk ulusunun
yönetiminde ve korunmasında ulusal birlik, ulusal duygu, ulusal kültür
en yüksekte göz diktiğimiz ülküdür. Yüksek ve devrimci bir kültür
düzeyine varmak için, önümüzdeki yıllarda daha çok emek vereceğiz.
Pozitif bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir
eğitiminde yeteneği artmış ve yükselmiş olan erdemli, güçlü bir kuşak
yetiştirmek, ana siyasamızın açık dileğidir.
1935 (Atatürk’ün T.T.B.TV, s. 573)
Ulusun, içerde birliğinin hem belli, hem denenmiş olması, gelecek için en büyük güvençtir.
1934 (Atatürk’ün S.D.I, s. 364)
Bugünkü Türk milleti siyasal ve sosyal topluluğu içinde kendilerine
Kürtlük fikri, Çerkeslik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık
fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve millettaşlarımız vardır.
Fakat geçmişin istibdat dönemleri ürünü olan bu yanlış adlandırmalar,
-birkaç, düşman âleti gerici, beyinsizden başka hiçbir millet bireyi
üzerinde üzüntüden başka bir etki yapmamıştır. Çünkü bu millet bireyleri
de bütün Türk topluluğu gibi aynı ortak geçmişe, tarihe, ahlâka, hukuka
sahip bulunuyorlar.
Bugün içimizde bulunan Hıristiyan, Musevî vatandaşlar, yazgı ve
talihlerini Türk milletine vicdanî arzularıyla bağladıktan sonra
kendilerine yan gözle, yabancı gözüyle bakılmak, uygar Türk milletinin
soylu ahlâkından beklenebilir mi?
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazılar, s. 376 – 378)
Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve
Makedonyalı, hep bir ırkın evlâtları, hep aynı cevherin damarlarıdır.
1932 (Cumhuriyet gazetesi, 5.10.1932; Kadri Kemal Kop, Atatürk Diyarbakır’da, s. 4)
Milli benlik
Dünyanın bize saygı göstermesini istiyorsak, evvelâ bizim kendi
benliğimize ve milliyetimize bu saygıyı hissen,fikren, fiilen, bütün iş
ve hareketlerimizle gösterelim .Bilelim ki, millî benliğini bulmayan
milletler başka milletlerin avıdır.
1923 (Atatürk’ün S.D. 11, s. 143)
Şimdiye kadar pek çok milletler birçok darbelerle karşılaşmışlardır.
Bu darbelerin sonucu iki manzara gösterir. Birincisi bu darbeler bir
milletin benliğini, varlığını yok eder. İkincisi bu darbeler mevcut
şekli yıksa bile esas unsuru ortadan kaldıramaz. Bu gibi darbelerle
karşılaşan bir memlekette ikinci sonucun oluşması için o memleketin
dayandığı milletin çok kuvvetli olması gerekir. İşte Türk milleti
böyledir. Türk milleti karşılaştığı darbeler karşısında varlığını
korumuştur. Gerçi dışarıdan gelen bu darbelerin sonuncusu Osmanlı
Devleti’ni yıktı; fakat esas unsuru olan Türk milletini ortadan
kaldıramadı. Türk milleti varlığını devam ettirebilmenin ne gibi sebep
ve şartlara bağlı olduğunu takdir ederek onları hazırladı ve yeni bir
devlet oluşturdu.
1923 (Atatürk’ün S.D.1I, s.93)
Milli varlığın savunulması
Millî varlığımıza düşman olanlarla dost olmayalım.Böylelerine karşı
bir Türk şairi*nin dediği gibi: (Karşı duvardaki levhayı işaret ederek)
Türk’üm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi!diyelim. Düşmanlarımıza bu
gerçeği ifade ettiğimiz gün,inancımıza, ülkümüze, geleceğimize yan bakan
her bireyi düşman saydığımız gün, millî benliğe uzanacak her eli
şiddetle kırdığımız, milletin önüne dikilecek her engeli derhal
devirdiğimiz gün, gerçek kurtuluşa erişeceğiz. Ve sizler gibi aydın,
kararlı, imanlı gençler sayesinde bu kurtuluşa ulaşacağımıza
İnanabiliriz.
1923 (Atatürk’ün S.D.I1, s. 143)
Felâketler, elemler, mağlûbiyetler, milletler üzerinde birtakım
etkenlerin oluşmasına sebep olur. Bu etkenlerin başlıcası, öyle kara
günlerinden sonra milletlerin uyanması, ağırbaşlılığını kazanması ve
kendi benliğini duymasıdır. Uzun yüzyılların elemli sonuçları, nihayet
bizim milletimizde de bu duyguları doğurdu. Milletleri yükselten bu
özelliklere bir etken daha ilâve edelim: İntikam hissi… Milletlerin
kalbinde intikam hissi olmalı. Bu alelade bir intikam değil, yaşamına,
yükselmesine, refahına düşman olanların zararlarını yok etmeye yönelen
bir intikamdır. Bütün dünya bilmeli ki, karşımızda böyle bir düşman
oldukça onu affetmek elimizden gelmez ve gelmeyecektir. Düşmana
merhamet, acizlik ve zayıflıktır. Bu, insaniyet göstermek değil,
insanlık özelliğinin yok oluşunu ilân etmektir.
1923 (Atatürk’ün s.D. 11, s. 117)
Yalnız mitingler ve benzeri gösteriler, büyük amaçları hiçbir zaman
kurtaramaz ve ancak milletin bağrından gerçek olarak doğan ortak güce
dayanırsa kurtarıcı olur.
1919 (Reşit Paşa’nın Hatıraları, s. 21)
Geçmişin kararsız, çürümüş düşünüş biçimi ölmüştür. Bütün dünya
bilmelidir ki, Türk milleti hakkını, değerini, şerefini tanıtacak güce
sahiptir. Türk vatanının bir karış toprağı için bütün millet bir vücut
olarak ayağa kalkar. Onurunun bir zerresine, vatanının bir avuç
toprağına olacak saldırının bütün varlığına vurulmuş darbe olacağını
artık Türk milletinin fark etmediğini sanmak, hatadır.
1924 (Atatürk’ün S.D.V, s. 34)
Gelecekte, millet yaşamını tehdit edecek tehlikelere düşmemek için,
ona göre şimdiden hazırlanmak ve çalışmak,vatanını seven bütün millet
bireylerinin borcudur. Gerçekten, vatanımıza ve bağımsızlığımıza göz
dikenlere yalnız askerlikçe üstün gelmek yeterli değildir. Memleketimiz
hakkında istilâ emelleri besleyecek olanların her türlü ümitlerini
kıracak şekilde siyaset, yönetim ve ekonomi bakımlarından kuvvetli olmak
gerekir.
1922 (Atatürk’ün S.D.ll, s. 46)
Millî varlığın temeli
Yıllar geçtikçe, millî ülkü verimleri, güvenle çalışmada,ilerleme
hevesinde, millî birlik ve millî irade şeklinde, daha iyi gözlere
çarpmaktadır. Bu, bizim için çok önemlidir;çünkü, biz esasen millî
varlığın temelini, millî bilinçte ve millî birlikte görmekteyiz.
1936 (Atatürk’ün S.D.I, s. 372)
Millî parola
Türk milletine, Türk Cumhuriyeti Devleti’ne karşı yapmağa mecbur
olduğumuz ödevler bitmemiştir ve bitmeyecektir. Bu dünyadan göçerek Türk
milletine veda edeceklerin çocuklarına, kendinden sonra yaşayacaklara,
son sözü bu olmalıdır: "Benim Türk milletine, Türk toplumuna, Türklüğün
geleceğine ait ödevlerim bitmemiştir, siz onları tamamlayacaksınız. Siz
de sizden sonrakilere benim sözü mü tekrar ediniz." Bu sözler bir
bireyin değil, bir Türk ulusu duygusunun ifadesidir. Bunu, her Türk bir
parola gibi kendinden sonrakilere arasız tekrar etmekle son nefesini
verecektir. Her Türk bireyinin son nefesi, Türk ulusunun nefesinin
sönmeyeceğini, onun ölümsüz olduğunu göstermelidir. Yüksel Türk! Senin
için yüksekliğin sınırı yoktur. İşte, parola budur!
1935 (Ulus gazetesi, 12.12.1935)
Millî ülkü
Türk milleti!
Kurtuluş Savaşı’na başladığımızın on beşinci yılındayız. Bugün, Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır.
Kutlu olsun!
Bu anda büyük Türk milletinin bir bireyi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.
Yurttaşlarım!
Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk
kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Bundaki başarıyı Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve
beraber olarak kararlı bir şekilde yürümesine borçluyuz. Fakat
yaptıklarımızı asla yeterli göremeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük
işler yapmak zorunluğunda ve kararındayız. Yurdumuzu dünyanın en
bayındır ve en uygar memleketleri düzeyine çıkaracağız. Milletimizi en
geniş refah araç ve kaynaklarına sahip kılacağız.
Millî kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkaracağız.Bunun
için bizce zaman ölçüsü, geçmiş yüzyılların gevşetici düşünüş biçimine
göre değil, yüzyılımızın hız ve hareket kavramına göre düşünülmelidir.
Geçen zamana oranla daha çok çalışacağız. Daha az zamanda daha büyük
işler başaracağız. Bunda da başarılı olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü
Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk
milleti zekidir. Çünkü Türk milleti millî birlik ve beraberlikle
güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü Türk milletinin yürümekte
olduğu ilerleme ve uygarlık yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meş’ale
pozitif bilimdir.
Şunu da önemle belirtmeliyim ki, yüksek bir insan topluluğu olan Türk
milletinin tarihî bir niteliği de güzel sanatları sevmek ve onda
yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini,
yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan zekâsını, bilime bağlılığını, güzel
sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu arasız ve her türlü araç ve
önlemlerle besleyerek geliştirmek millî ülkümüzdür. Türk milletine çok
yaraşan bu ülkü, onu bütün insanlığa gerçek huzurun temini yolunda
kendine düşen uygar görevi yapmakta başarılı kılacaktır.
Büyük Türk milleti!
On beş yıldan beri giriştiğimiz işlerde başarı vadeden çok sözlerimi
işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiçbirinde milletimin hakkımdaki
itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım.
Bugün aynı inan ve kesinlikle söylüyorum ki, millî ülküye tam bir
bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu, bütün
uygar âlem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.
Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük uygar niteliği ve büyük
uygar yeteneği, bundan sonraki gelişimiyle geleceğin yüksek uygarlık
ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.
Türk milleti!
Sonsuza akıp giden her on yılda bu büyük millet bayramını daha büyük
şereflerle, mutluluklarla huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden
dilerim.
Ne mutlu Türk’üm diyene!
1933 (Hakimiyeti Milliye gazetesi, 30.10.1933; Atatürk’ün S.D.II, s. 272)
Ey Türk milleti! Sen yalnız kahramanlık ve savaşkanlık-ta değil, fikirde
ve uygarlıkta da insanlığın şerefisin. Tarih, kurduğun uygarlıkların
övgüleriyle doludur. Varlığına kasteden siyasî ve toplumsal etkenler
birkaç yüzyıldır yolunu kesmiş, yürüyüşünü ağırlaştırmış olsa da, on bin
yıllık fikir ve kültür mirası, ruhunda eskimemiş ve tükenmez bir güç
halinde yaşıyor. Belleğinde binlerce ve binlerce yılın anısını taşıyan
tarih, uygarlık safında lâyık olduğun yeri sana parmağıyla gösteriyor.
Oraya yürü ve yüksel! Bu, senin için hem bir hak, hem de bir görevdir!
(Türk Tarihinin Ana Hatları, Methal Kısmı, 1931, s. 74)
Türk milletinin dinamik ülküsü
Büyük davamız, en uygar ve en bolluğa, rahata kavuşmuş millet olarak
varlığımızı yükseltmektir. Bu, yalnız kurumlarında değil, düşüncelerinde
temelli bir devrim yapmış olan büyük Türk milletinin dinamik ülküsüdür.
Bu ülküyü, en kısa bir zamanda başarmak için, fikir ve hareketi beraber
yürütmek zorunluğundayız. Bu girişimde basan, ancak, düzenli bir plânla
ve en akılcı şekilde çalışmakla mümkün olabilir. Bu sebeple okuyup
yazma bilmeyen tek vatandaş bırakmamak, memleketin büyük kalkınma
savaşının ve yeni çatısının istediği teknik elemanları yetiştirmek;
memleket davalarının ideolojisini anlayacak, anlatacak, kuşaktan kuşağa
yaşatacak birey ve kurumları yaratmak; işte bu önemli ilkeleri en kısa
zamanda sağlamak, Milli Eğitim Bakanlığı’nın üzerine aldığı büyük ve
ağır zorunluklardır. İşaret ettiğim ilkeleri, Türk gençliğinin kafasında
ve Türk milletinin bilincinde daima canlı bir halde tutmak,
üniversitelerimize ve yüksek okullarımıza düşen başlıca görevdir.
1937 (Atatürk’ün S.D.I, s. 386)
Millî amaç ve çalışmak
Millî hedef belli olmuştur. Ona kavuşacak yolları bulmak güç
değildir; önemli olan, çetin olan, o yollar üzerinde çalışmaktır.
Denebilir ki, hiçbir şeye muhtaç değiliz, yalnız tek bir şeye çok
gereksinmemiz vardır: Çalışkan olmak! Toplumsal hastalıklarımızı
incelersek temel olarak bundan başka, bundan önemli bir hastalık
bulamayız; hastalık budur. O halde ilk işimiz, bu hastalığı esaslı
şekilde tedavi etmektir.Milleti çalışkan yapmaktır. Servet ve onun doğal
sonucu
olan bolluk, rahatlık ve mutluluk, yalnız ve ancak çalışkanların hakkidir.
1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 59)
Büyük, kutsal hedefler, erişilemeyecek hedeflerdir. Bu sebeple
herhangi bir hedefe erişmekle yetinmeyeceğiz. Sürekli olarak daha
ilerisine varmak için çalışacağız.
1925 (Atatürk’ün S.D. II, s. 223)
Bugün milletçe hedefimiz, en uygar milletlerin gelişme düzeyine ulaşmak,
hatta bu düzeyi aşmaktır. Bu asla imkânsız değildir. Türk’ün zekâsı,
Türk’ün doğuştan nitelikleri buna elverişlidir. Yeter ki Türk milleti
hedefini iyice seçsin ve bu hedefe varmaya kesin karar versin!
1932 (Âdile Ayda, Cumhuriyet gazetesi, 10. 11. 1963, s.4)
Yüzyılın bize verdiği dersten, milletimizin gereği kadar uyandığını
görüyorum. Milletimizin özel nitelikleri, her işimizde başarımızın
kefilidir. Başarımız, şüphesiz birlikte olacaktır. Eğer millet ortak
amaca hep beraber çalışarak yürürse, kesinlikle başaracaktır. îşte
bunları düşünerek gelecekteki çalışmamızda da başarılı olacağına
inanıyorum.
1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 99)
Millî ülküye tam bir iman ve onun gereklerini duraksama göstermeksizin yerine getirmenin sonucu, elbette başarıdır.
1931 (Atatürk’ün S.D.I, s. 353)
18.7.1936 gecesi Atatürk tarafından yazdırılmıştır :
Türk çocuklarının payına düşen, her başarılı atılımdan hep sevinç
veren sonuçlar almaktır. Türk çocukları! Yürüdünüz, yürüyorsunuz,
yürüyünüz! Yaptığınız atılımlar sizi yüksek ülküye ulaştırmak üzeredir.
Durmayın, yürüyün! Mutluluk, bolluk, rahatlık, sevinç ve hepsinden sonra
dünyaya karşı yüksek bir gurur seni bekliyor. Türk çocukları! Son
sözümün son kelimesine dikkat!… Gurur, büyüklük, sende zaten vardır;
bunu gösterme! Onu, kendi yüksek enerjinin harimine sakla! Gerekirse,
büyük alçakgönüllülüğünü göster. Fakat gene gerektikçe, göster ezici
yumruğunu! İşte, bu niteliklerinle kanıtlayabilirsin ne olduğunu!..
Benim bugünkü ve yarınki Türk çocukluğundan beklediğim yaradılışından
gelen özellik, bu şekilde belirmelidir.
1936 (Cevat Abbas Gürer, Cumhuriyet gazetesi, 10. 11. 1941)
Atatürk tarafından yazdırılmıştır :
Türkiye Cumhuriyeti’nin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte
olan çocuklarına sesleniyorum: Batı senden, Türk’ten çok geriydi.
Mânada, fikirde, tarihte bu, böyleydi. Eğer bugün, Batı en sonunda
teknikte bir yükselme gösteriyorsa, ey Türk çocuğu, o suç da senin
değil, senden evvelkilerin affolunmaz ihmalinin bir sonucudur. Şunu da
söyleyeyim ki, çok zekisin, malûm! Fakat zekânı unut, daima çalışkan ol!
1936 (Cevat Abbas Gürer, Cumhuriyet gazetesi, 10.11.1941)
Türk çocuklarının yüksek yeteneğine inancım tamdır.
1933 (Hakimiyeti Milliye gazetesi, 3. 11. 1933)
Millî ülkü düşmanları
Ülkümüzü açıkça ifade etmeliyiz. Onu imanla duymalı ve onu hiç
yılmadan izlemeliyiz. Kişisel çıkarlarımızdan,insanı küçülten
emellerimizden sıyrılmayı, ancak böyle canlı ve alevli ülkü sayesinde
başaracağız. Fakat bütün iyi niyete, gösterilen bütün yılmazlığa,
kararlılık ve dayanıklılığa, meydana getirilen bütün birlik ve
beraberliğe rağmen,yine en güzel, en şaşmaz, en doğru düşünüş
biçimlerini ve ülküleri bozmaya çalışacak insanlara tesadüf edilecektir.
Öylelerine karşı, bütün millet bireyleri çok sert karşılık
vermelidir. Hepimiz için öylelerine karşı ezici bir birlik kitlesi
şeklinde belirmemiz, en gerekli bir vicdanî zorunluktur. Zira bu hususta
bozgunculuk yapacak insanlara hoşgörü ile davranmak, değer vermek,
eğitim işareti değil, belki bir milletin mutluluğuna, şerefine, namusuna
göz dikmiş insanlara göz yummadır ki, hiçbir zaman, hiçbir birey buna
izin veremez. Hiç kimse buna izin vermek hakkına sahip değildir Ve Sizde
olmamalısınız.
1923 (Atatürk’ün S.D./I, s. 142)
Milliyet ilkesi
Bir milletin, diğer milletlere oranla doğal veya kazanılmış özel
karakterler sahibi olması, diğer milletlerden farklı bir yapı
oluşturması, ekseriya onlardan ayrı olarak onlara paralel ilerleme ve
gelişmeye çalışması niteliğine milliyet ilkesi denir.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s. 24, 379-380)
Milliyet ilkesinin gücü
Biz, milliyet fikirlerini uygulamada çok gecikmiş ve çok ilgisizlik
göstermiş bir milletiz. Bunun zararlarını fazla çalışma ile gidermeye
çalışmalıyız. Bilirsiniz ki, milliyet kuramını, milliyet ülküsünü çözüp
dağıtmaya çalışan kuramların dünya üzerinde uygulanma yeteneği
bulunamamıştır. Çünkü tarih, olaylar, hâdiseler ve gözlemler insanlar ve
milletler arasında, hep milliyetin egemen olduğunu göstermiştir ve
milliyet ilkesi aleyhindeki büyük ölçüde gerçek denemelere rağmen yine
milliyet duygusunun öldürülemediği ve yine kuvvetle yaşadığı
görülmektedir.
1923 (Atatürk’ün S.D.II, 142-43)
Milletimiz en yüksek uygarlaşma derecesinde, en parlak gelişme
basamağında, en şanlı ve kuvvetli döneminde iken,diğer birtakım
milletler, ancak milletimizin darbeleri karşısında kendi benliklerini
bularak o darbeleri geçirdikten sonra bugünkü durumlarına gelmiştir. Biz
ise onlardaki uyanışa karşı, çok derin dalgınlıklar içinde kendini
bırakıp gelmişizdir.
1923 (Atatürk’ün S.D. II, s. 138)
Çağdaş olan milliyet kuralı, uluslararası yaygınlaşmıştır.Biz de Türklüğümüzü korumak için, son derece özen göstereceğiz.
1930 (Atatürklün S.D.III, s.89)
Türk milliyetçiliğinin tanımı
Türk milliyetçiliği, ilerleme ve gelişme yolunda, milletlerarası
ilişki ve yakınlaşmalarda, bütün çağdaş milletlere paralel ve onlarla
uyum içinde yürümekle beraber, Türk toplumunun kendine özgü
karakterlerini ve başlı başına bağımsız kimliğini saklı tutmaktır.
1930 (Afetinan, T.T.K. Belleten, Cilt: XXXII, No: 128, 1968, s. 557)
Milliyetçilik ve millî sınır
Memleketin, fikrî ve ekonomik gelişmeye, yüksek ilerleme alanı
olmasına çalışmak ülkümüzdür. Fakat bu gelişmenin, uygar ve millî sınır
dışında seyretmesini ilkelerimize uygun bulamayız. 1929 (Ayın
Tarihi, Sayı: 68, 1929, s. 5024)
Türk milliyetçiliği ve cumhuriyet
Biz doğrudan doğruya milliyetçiyiz ve Türk milliyetçi-siyiz;
cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun bireyleri ne
kadar Türk kültürüyle dolu olursa, o topluluğa dayanan cumhuriyet de o
kadar kuvvetli olur.
1926 (Atatürk’ün S.D.V, s. 114)
Milliyetçilik ve dil
Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri dildir. Türk
milletindenim diyen insan, her şeyden evvel ve kesinlikle Türkçe
konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna
bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.
1931 (Vakit gazetesi, 19.2.1931; Taha Toros,Atatürk’ün Adana Seyahatleri, s. 39)
Türk milletinin millî dili ve millî benliği, bütün yaşamında egemen ve esas kalacaklar.
1933 (Hakimiyeti Milliye gazetesi, 7.2.1933)
Millî duygu ve insanî duygu
Türk milleti, millî duyguyu dinî duyguyla değil, fakat insanî
duyguyla yan yana düşünmekten zevk alır. Vicdanında millî duygunun
yanında insanî duygunun şerefli yerini daima korumakla övünür. Çünkü
Türk milleti bilir ki, bugün uygarlığın yolunda bağımsız ve fakat
kendileriyle paralel yürüdüğü bütün uygar milletlerle karşılıklı insanî
ve uygar ilişki, elbette gelişmemize devam için gereklidir ve yine
bilinir ki Türk milleti, her uygar millet gibi, geçmişin bütün
dönemlerinde buluşlarıyla, yaratılarıyla uygarlık âlemine hizmet etmiş
insanların, milletlerin değerini takdir eder ve anılarını saygıyla
korur. Türk milleti, insanlık âleminin samimî bir ailesidir.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazılan, s. 369-370)
Gerçi bize milliyetçi derler. Fakat biz öyle milliyetçileriz ki, bizimle
işbirliği eden bütün milletlere saygı gösterir ve uyarız. Onların bütün
milliyetlerinin gereklerini tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz, herhalde
bencil ve gururlu bir milliyetçilik değildir.
1920 (Atatürk’ün S.D.I, s. 98)
Türk milleti
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına, Türk milleti denir.
1930 (Afetinan, M.B. ve M .K. Atatürk’ün El Yazıları, s. 351)
Türkler demokrat, özgür ve sorumlu vatandaşlardır. Türk Cumhuriyeti’nin kurucuları ve sahipleri, bizzat kendileridir.
1930 (Afetinan, M.B. ve M. K. Atatürk’ün El Yazılan, s. 465)
Türk milletini yapan insanların tarihleri birdir.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün el Yazıları, s.357)
Türk milletinin kuruluşundaki gerçekler
Türk milletinin kuruluşunda etkili olduğu görülen doğal ve tarihî
gerçekler şunlardır: a) Siyasî varlıkta birlik, b) Dil birliği, c) Yurt
birliği, d) Irk ve köken birliği, e) Tarihî ya-
kınlık, f) Ahlâkî yakınlık.
Türk milletinin oluşmasında var olan bu şartlar, diğer milletlerde
hepsi birden yok gibidir. Daha umumî bir tarif yapabilmek için diyelim
ki; bir topluma millet diyebilmek için bu şartlar, aynı zamanda bütün
olarak veya kısmen, birarada bulunmak gerekir. Bütün milletler tamamen
aynı şartlar altında oluşmamış olduklarına göre Türk milletinde
yaptığımız gibi, diğer bir millet ayrı olarak incelenmedikçe, milliyet
fikrini umumî ve bilimsel olarak tarif etmek güçtür.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K.Atatürk’ün El Yazıları, s. 371 – 372)
Türk vatanı
Türk milleti, Asya’nın batısında ve Avrupa’nın doğusunda olmak üzere
kara ve deniz sınırlarıyla ayrılmış, dünyaca tanınmış büyük bir yurtta
yaşar. Onun adına Türkeli, Türk vatanı derler. Türk yurdu daha çok
büyüktü. Yakın ve uzak zamanlar düşünülürse Türk’e yurtluk etmemiş bir
kıt’a yoktur. Bütün dünyada, Asya, Avrupa, Afrika Türk atalarına yurt
olmuştur. Bu gerçekler eski ve özellikle yeni tarih belgeleri ile
bellidir. Fakat bugünkü Türk milleti, varlığı için bugünkü yurdundan
memnundur. Çünkü derin ve şanlı geçmişin, büyük, kudretli atalarının
kutsal miraslarının bu yurtta da korunabileceğinden, o mirasları şimdiye
kadar olduğundan çok fazla zenginleştirebileceğinden emindir.Vatanımız,
Türk milletinin eski ve yüksek tarihi ve topraklarının derinliklerinde
varlıklarını koruyan eserleri ile
yaşadığı bugünkü siyasal sınırlarımız içindeki yurttur. Vatan, hiçbir kayıt ve şart altında ayrılık kabul etmez bir kütledir.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s. 19)
Vatanın her parçası, ayrıcasız, Türk tarihinin maddî ve kesin dayanaklarıdır.
1924 (Raşit Metel, Atatürk ve Donanma, s. 87)
Vatan sevgisi
Türklerin vatan sevgisiyle dolu olan göğüsleri, düşmanların lânetlenmeyi
gerektiren tutkularına karşı daima demirden bir duvar gibi
yükselecektir.
1921 (Atatürk’ün T.T.B.IV, s. 411)
Gerektiği zaman vatan için bir tek birey gibi tek istek ve karar ile
çalışmasını bilen bir millet, elbette büyük bir geleceğe lâyık ve aday
olan bir millettir.
1927 (Atatürk’ün T.T.B.IV, s.536)
Yurt toprağı
Yurt toprağı! Sana her şey feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz
senin için fedaiyiz. Fakat sen, Türk milletini ebedî hayatta yaşatmak
için verimli kalacaksın. Türk toprağı! Sen, seni seven Türk milletinin
mezarı değilsin. Türk milleti için yaratıcılığını göster.
1930 (Afetinan, Atatürk Hakkında H.B., s. 295)
Millî anıların değeri
Millet için ve milletçe yapıların işlerin anısı, her türlü anıların
üstünde tutulmazsa millî tarih kavramının değerini takdir etmek mümkün
olamaz.
1931 (Atatürk’ün S.D.l, s. 353)
Millî karakter
Millî karakteri derin tarihimizin ilham ettiği yüksek derecelere çıkarmak, heyecanla izlediğimiz büyük emellerimizdendir.
1931 (Atatürk’ün T.T.B.IV, s. 551)
Millî ahlâk ve millî duygu
Milletin toplumsal düzen ve huzuru, bugün ve gelecekte refahı,
mutluluğu, güvenliği ve dokunulmazlığı, uygarlıkta ilerleme ve
yükselmesi için insanlardan, her hususta ilgi, gayret, nefsin özverisini
ve gerektiği zaman seve seve nefsinin fedasını isteyen, millî ahlâktır.
Mükemmel bir millette, millî ahlâk gerekleri, o millet bireyleri
tarafından âdeta düşünülmeksizin vicdanî, hissî bir güdü ile yapılır. En
büyük millî duygu, millî heyecan, işte budur. Millet analarının, millet
babalarının, millet öğretmenlerinin ve millet büyüklerinin evde,
okulda, orduda, fabrikada, her yerde ve her işte millet çocuklarına,
milletin her bireyine bırakmaksızın ve sürekli olarak verecekleri millî
eğitimin amacı, işte bu yüksek millî duyguyu sağlamlaştırmak olmalıdır.
Ahlâkın millî, toplumsal olduğunu söylemek ve ortak vicdanın bir
ifadesidir demek, aynı zamanda ahlâkın kutsal sıfatını da tanımaktır.
Ahlâk kutsaldır; çünkü, aynı değerde eşi yoktur ve başka hiçbir çeşit
değerle ölçülemez.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K.Atatürk’ün El Yazıları, s. 361-362)
Millî ahlâkımız, uygar esaslarla ve özgür fikirlerle beslenmeli ve
sağlamlaştırılmalıdır. Bu, çok önemlidir; özellikle dikkatinizi çekerim.
Korkutma esasına dayanan ahlâk, bir erdem olmadıktan başka güvene de
lâyık değildir.
1924 (M.E.İ.S.D. 1, s. 19)
Türklerin aşağı yukarı hep ahlâkları birbirine benzer. Bu yüksek
ahlâk, hiçbir milletin ahlâkına benzemez. Ahlâkın millet oluşmasında
yeri çok büyüktür, önemlidir.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K.Atatürk’ün El Yazıları, s. 358)
Büyüklere saygı iyi bir ahlâktır.
1919 (Atatürk’ün S.D.II, s.2)
Milletlerin özellikleri
Her milletin kendine özgü gelenekleri, kendine özgü âdetleri, kendine
göre millî özellikleri vardır. Hiçbir millet,aynen diğer bir milletin
taklitçisi olmamalıdır. Çünkü böyle bir millet, ne taklit ettiği
milletin aynı olabilir, ne kendi milliyeti içinde kalabilir. Bunun
sonucu şüphesiz ki acıdır.
1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 150)
Bir milletin mutluluk saydığı şey, diğer bir millet için felâket
olabilir. O halde bir millet, kendine göre mutluluk sayacağı bir şeye
erişebilmek için başvurduğu gerek ve araçlar, kendi ruhundan çıkarsa o
zaman amaca varabilir.
1921 (Atatürk’ün S.D.l, s. 198)
Dış Türkler hakkında
Siyasal varlığımızın dışında, başka ellerde, başka siyasal
topluluklarla, isteyerek veya istemeyerek yazgı birliği yapmış, bizimle
dil, ırk, köken birliğine sahip ve hatta yakın uzak tarih ve ahlâk
yakınlığı görülen Türk toplulukları vardır. Tarihin bir hadisesinin
sonucu olan bu hal, Türk milleti için elim bir anıdır; fakat Türk
milletinin tarihsel ve bilimsel oluşmasındaki köklülüğü, dayanışmayı
asla bozamaz.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K.Atatürk’ün El Yazıları, s. 23; 375-376)
Türk milleti Kurtuluş Savaşı’ndan beri, hatta bu savaşa atılırken
bile mahkûm milletlerin özgürlük ve bağımsızlık davalarıyla ilgilenmeyi,
o davalara yardım etmeyi benimsemiştir. Böyle olunca kendi
soydaşlarının özgürlük ve bağımsızlıklarına kayıtsız davranması elbette
uygun görülemez. Fakat milliyet davası, bilinçsiz ve ölçüsüz bir dava
şeklinde düşünülmemeli ve savunulmamalıdır. Milliyet davası, siyasî bir
mücadele konusu olmadan önce, bilinçli bir ülkü sorunudur. Bilinçli ülkü
demek pozitif bilime, bilimsel yöntemlere dayandırılmış bir hedef ve
amaç demektir.
O halde propagandalarda olumlu yöntemlere başvurmak şarttır.
Hareketlerin imkân sınırları ve sıralan kesinlikle hesaba katılmalıdır.
Türkiye dışında kalmış olan Türkler, ilkin kültür sorunlarıyla
ilgilenmelidirler. Nitekim, biz Türklük davasını böyle bir olumlu ölçüde
ele almış bulunuyoruz. Büyük Türk tarihine, Türk dilinin kaynaklarına,
zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz. Baykal
ötesindeki Yakut Türkleri’nin dil ve kültürlerini bile ihmal etmiyoruz.
(Abdülkadir İnan, Türk Kültürü Dergisi, Sayı: 13, 1963, s. 115)
Azerî Türklerinin dertleri kendi dertlerimiz ve sevinçleri kendi
sevinçlerimiz gibi olduğu için, onların arzularına kavuşmaları, özgür ve
bağımsız olarak yaşamaları bizi pek fazla sevindirir. 1921 (Atatürk’ün
S.D.II, s.19)
Türk milleti ve bolşevik ilkeleri
14. 8. 1920 günü 1. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapmış olduğu konuşmadan:
Biz memleket ve milletimizin varlığını ve bağımsızlığını kurtarmak için
karar verdiğimiz zaman kendi görüşlerimize bağlı bulunuyorduk ve kendi
kuvvetimize dayanıyorduk. Hiçbir kimseden ders almadık, hiç kimsenin
kandırıcı vaatlerine aldanarak işe girişmedik. Bizim görüşlerimiz, bizim
ilkelerimiz herkesçe bilinir ki, bolşevik ilkeleri değildir ve bolşevik
ilkelerini milletimize kabul ettirmek için de şimdiye kadar hiç
düşünmedik ve girişimde bulunmadık. Bizim inanışımıza göre, milletimizin
yaşamının sağlanması ve yükselmesi, kendi benimseme yeteneğiyle uygun
olan görüşlerdir. Fakat esas bakımından incelenirse bizim görüşlerimiz
-ki halkçılıktır- kuvvetin, kudretin, egemenliğin, yönetimin doğrudan
doğruya halka verilmesidir, halkın elinde bulundurulmasıdır. Yine şüphe
yok ki bu, dünyanın en kuvvetli bir esasi, bir İlkesidir.
1920 (Atatürk’ün S.D.I, s. 97-98)
Türk milletinin yapısı ve komünizm
Kendi elyazısıyla yazılmış "Demokrasi’ye Karşıt Çağdaş Akımlar" başlıklı yazı dizisinden :
Bolşevik kuramının Rusya’da uygulanmış şekline bakalım: Bütün Rus
milleti içinden işçi, deniz ve kara kuvvetlerinden ibaret bir azınlık
ekonomik esaslara dayanan, komünist partisi adı altında birleşerek, bir
diktatörlük meydana getirmişlerdir. Amaçlarında, millî değildirler.
Kişisel özgürlük ve eşitlik tanımazlar. Halk egemenliğine saygıları
yoktur. İçeride çoğunluğu, zorlama ve baskı ile görüş noktalarına uymaya
zorlarlar; dışarıda propaganda ve ihtilâl örgütü ile, bütün dünya
milletlerine kendi ilkelerini yaymaya çalışırlar. Halbuki, hükümet
kurmaktan amaç, evvelâ, bireysel özgürlüğün teminidir. Bolşevik hükümet
şeklinde istibdat niteliği görülmektedir. Bir toplumu, bir kısım
insanların görüşlerinin, zorla, esiri ve düşkünü yaşatmak şekline, doğal
ve uygun bir hükümet sistemi gözüyle bakılamaz.
1930 (Afetinan, M.B. ve MK. Atatürk’ün El Yazılan, s. 420 -422)
Türk milletinin yapısı ve komünizm
Hâkimiyeti Milliye gazetesi muhabirine verdiği demeçten:
Komünizm toplumsal bir sorundur. Memleketimizin hali, memleketimizin
toplumsal şartları, dinî ve millî geleneklerinin kuvveti Rusya’daki
komünizm’in bizce uygulanmasına uygun olmadığı görüşünü doğrular bir
niteliktedir. Son zamanlarda memleketimizde komünizm esasları üzerine
kurulan partiler de bu gerçeği deneyimle kavrayarak faaliyetlerini
durdurma gereğine inanmışlardır. Hattâ bizzat Rusların düşünürleri bile,
bizim için bu gerçeğin meydana çıkmasına boyun eğmiş bulunuyorlar.
1921 (Atatürk’ün S.D. 111, s. 20)
Kendi arzularını kolaylıkla desteklemek isteyen birtakım kimseler
hilekârcasına komünizm ve diğer kuruluşa taraftar olduğumu daima
yayıyorlar. Fakat yanlıştır.
1920 (Atatürk’ün T.T.B.IV, s.351)
Bolşeviklerle ilişkimize gelince, biz onlarla bir dostluk antlaşması
yaptık. Başlıca şartlardan biri şu ki, Ruslar memleketimizde propaganga
ve kışkırtmalar yapmayacaklar; çünkü Sovyet kuruluşuyla bizim
kuruluşumuz arasında esaslı uyuşmazlık vardır.
1921 (Atatürk’ün S.D.V, s.84)
Petit Parisien muhabirine Bursa’da verdiği demeçten:
Biz ne bolşevikiz, ne de komünist; ne biri, ne diğeri olamayız. Çünkü, biz milliyetçiyiz ve dinimize saygılıyız.
Özetle, bizim hükümet şeklimiz tam bir demokrat hükümetidir ve
dilimizde bu hükümet, "halk hükümeti" diye anılır. Bu hükümet, doğrudan
doğruya milletin arzularını karşılamaya hizmet eder ve millet ve
memleketin yönetimine kendisi sahiptir. Bu nedenle kendi yazgısını
kendisi belirler. Yönetimsel kuruluşlarımızın hepsinde uygulanacak olan
yöntem de budur.
1922 (Atatürk’ün S.D.IU, s. 51-52)
Amerikalı kadın gazeteci Gladys Baker’e verdiği demeçten:
Türkiye’de bolşeviklik olmayacaktır. Çünkü Tük hükümetinin ilk amacı,
halka özgürlük ve mutluluk vermek, askerlerimize olduğu kadar, sivil
halkımıza da iyi bakmaktır.
1935 (Ayın Tarihi, No: 19, 1935)
Yabancı akımlarla mücadele
5.8.1929 gecesi Eskişehir garında Sakarya gazetesi başyazarına verdiği demeçten:
Türk milletinin toplumsal düzenini bozmaya yönelen didinmeler,
boğulmaya mahkûmdur. Türk milleti, kendinin ve memleketin yüksek
çıkarları aleyhine çalışmak isteyen bozguncu, alçak, vatansız ve
milliyetsiz beyinsizlerin saçmalamalarındaki gizli ve kirli emelleri
anlayamayacak ve onlara hoşgörüyle davranacak bir topluluk değildir. O,
şimdiye kadar olduğu gibi doğru yolu görür. Onu yolundan saptırmak
isteyenler ezilmeye, ortadan kaldırılmaya mahkûmdur. Bu hususta köylü,
işçi ve özellikle kahraman ordumuz candan beraberdir. Bunda kimsenin
şüphesi olmasın!
1929 (Ayın Tarihi, Cilt: 20, Sayı : 65, s. 4791)