06 Ocak 2013

Kızıma Mektuplar - Maya Angelou

 
'Bu kitabı kızlarınıza mutlaka okutun.'
Oprah Winfrey

Ben bir çocuk doğurdum, bir oğlan ama binlerce kızım var. İçinizde Siyah, Beyaz, Yahudi, Müslüman, Asyalı, İspanyol, Kızılderili ve Aleutlar var. Kiminiz şişman, kiminiz zayıf ve güzel ya da çirkin, eşcinsel ya da değil, eğitimli ya da okumamışsınız ve ben hepinize sesleniyorum...Maya Angelou

Zamanımızın en sevilen yazarlarından biri olan Maya Angelou'dan ruhunuza işleyecek ve sizi aydınlatacak olağanüstü bir çalışma.

Maya Angelou'nun kızı yoktu, ama gittiği her yerde binlerce kız gördü. Onlara bu hayatın ne kadar anlamlı olduğunu ve iyi yaşamının yolarını göstermek için Kızıma Mektuplar'ı kalem aldı. Başından geçen acı tatlı olayları, nerede ve hangi ortamlarda nasıl yetiştiğini, ilk aşk tecrübesini, dünyaya bakış açısını şiirsel bir dille ifade ediyor.
Bir yandan çok sevdiği dostlarını zamanla kaybederken neler hissettiğini şiirlerle dile getiren Angelou, öte yandan niçin dindar biri olduğunu ve dinin hayatındaki önemini lezzetli bir üslupla anlatıyor.

Maya Angelou'nun diğer eserleri gibi, Kızıma Mektuplar da hem eğlendiriyor hem de öğretiyor. Sürekli okumak isteyeceğiniz, herkese anlatacağınız ve içten yazılmış bu muazzam çalışma hayatınızı değiştirecek.
 
 - - - - - -
 
Sevgili Kızım, Bu mektubu bir düzene sokmak çok uzun zamanımı aldı. Tüm bu zaman boyunca, öğrendiklerimi ve bunları hangi koşullar altında öğrendiğimi sana anlatmak istediğimi hep biliyordum. 

Uzun bir yaşamım oldu ve hayatın onun tadını çıkaranları sevdiğine inandığım için, pek çok şeyi denedim, bazen titreyerek ama yine de cesaretle. Burada sadece faydalı bulduğum olaylara ve derslere yer verdim. Çözümleri nasıl kullandığımı sana anlatmadım, çünkü sen zeki, yaratıcı ve beceriklisin; onları uygun gördüğün şekilde kullanacağını biliyorum. 

Bu kitapta büyümeye dair hikayeler, beklenmedik olaylar, birkaç şiir, seni güldürecek birkaç eğlenceli ve birkaç da düşündürücü hikaye bulacaksın. 

Hayatımda bana karşı iyi niyetli, bana değerli dersler öğreten insanlar olduğu gibi dünyamın toz pembe olmadığını bildiren kötü niyetli insanlar da oldu.

 Şimdiye kadar pek çok hata yaptım ve şüphesiz ölmeden önce birçok hata daha yapacağım. Acıyı gördüğümde, beceriksizliğimin öfkeye yol açtığını anladığımda, sorumluluğumu kabul edip önce kendimi affetmeyi, sonra da düşüncesizliğimin zarar verdiği herkesten özür dilemeyi öğrendim. Geçmişi yaşanmamış kılamayacağıma göre ve pişmanlıktan başka elimde Tanrı'ya sunabileceğim bir şey olmadığı için içten özürlerimin kabul edilmiş olmasını umuyorum. 

Başına gelen bütün olayları kontrol edemeyebilirsin, ancak bunların senden bir şeyler almasına engel olmayı seçebilirsin. Birinin bulutundaki gökkuşağı olmaya çalış. Şikayet etme. Hoşlanmadığın şeyleri değiştirmek için her türlü çabayı göster. Eğer bir değişiklik yapamıyorsan, düşünce şeklini değiştir. Yeni bir çözüm bulabilirsin. 

Asla sızlanma. Sızlanmak, bir zalime etrafta bir kurban olduğunu haber verir. 

Ölmeden önce insanlık adına muhteşem bir şey yapmak için elinden geleni yap. 

Ben bir çocuk doğurdum, bir oğlan ama binlerce kızım var. İçinizde Siyah, Beyaz, Yahudi, Müslüman, Asyalı, İspanyol, Kızılderili ve Aleutlar var. Kiminiz şişman, kiminiz zayıf ve güzel ya da çirkin, eşcinsel ya da değil, eğitimli ya da okumamışsınız ve ben hepinize sesleniyorum. İşte size sunduklarım.
Ayakta Kalmak  
Düş kırıklığımın estirdiği rüzgar düşler evimi yerle bir ettiğinde ve öfke, bir ahtapot gibi, kollarıyla doladığında ruhumun etrafını şöyle bir dururum. Her ne yapıyorsam bırakır ve beni iyileştirebilecek bir şey bulma ya çalışırım. çok istediği oyuncağa bakan bir çocuğun yüzünü her çocuğun yüzünü bulurum anılarımda yüzünde tatlı bir şaşkınlık bir çocuğun yüzü gözlerinde umut dolu beklentilerle. 

Fark ettiğim diğer şey baktığım yüzün gençliği ve masumiyeti olur, hüzün ve ümitsizlikten uzaklaşır, umutla dolu keyifli bir havaya bürünürüm. 

Gerçek aşkı her arayışım beni cehennemin kapısına götürür orada bekler beni Şeytan kollarını açmış, kadın arkadaşların gülüşlerini duyarım yolunu arayan esintinin getirdi ği sesleri rüzgar çanı gibi çınlar mutlu erkeklerin gürültülü kahkahalarını hatırlarım bacaklarım, tereddütsüz ve bilerek geçerek tehditkar ve açık kapılardan kalp kırıklığı nın şerrinden uzak bir yerlere giderim. 

Ben binalar yaparım Bazen sağlam, ama daha çok üzerine bina dikeceğim zemini araştırmadan yapmışımdır binalarımı güzel bir ev yaptım ve içinde bir yıl yaşadım Sonra gelgitlerle kaymaya başladı çünkü temelini kaygan kuma atmıştım 

Bir başka zaman, bir köşk yaptım pencereleri ayna gibi parla yan ve duvarlarına zengin goblenler asılı olan ama yeryüzü sallanınca hafif bir sal lantıyla ve duvarlar çöküverince, yerler açıldı ve köşküm parçalandı ayaklarımın altında 

Bu duygusal sallantı ve binanın dayanıksızlığı ölmekte olan bir aşkı yansıtı yor sanki. 

Dostlardaki samimi muhabbet ve ailenin çocuklara duyduğu sevgi , incinen hisleri ve yaralı ruhu onaracaktır kesinlikle, ama aşkın romantizmiyle işim bitti artık. Ta ki ... 

TAMAMI  

VORK TIMES BESTSELLER U KİTABI KIZLARINIZA MUTLAKA 


Chuck Palahniuk "Dünya nüfusu arttıkça, insan sayısı azalıyor."

 

Hayatta hiçbir şey sizin hayal ettiğiniz kadar güzel olamaz. Hiçbir kadın sizin kafanızdaki kadar güzel olamaz. Hiçbir şey sizin fantezileriniz kadar heyecan verici olamaz. Hiçbir şey hayal ettiğin kadar mükemmel değildir.

Hayattan bir şeyler beklemek veya pişmanlık duymak; gereksiz ve aptalca lükslerdi.

Herkesin dış fırçası vardır ama dişlerini fırçalamaz bazıları. Akıl da böyle işte; hepimizde var ama kimi kullanmamakta ısrarlı..

Herkesin hayal gücü tükendiğinde artık hiç kimse dünya için tehdit olmayacak.

Hiç kapıldın mı o hisse. Gitmek istersin hani, ama aynı zamanda da kalmak gelir içinden.


Hiçbir şey durağan değil. Her şey eskiyip dağılıyor.

Hiçbir zaman tamamlanmış olmayayım, ne olur. Hiçbir zaman halimden memnun olmayayım. Hiçbir zaman kusursuz olmayayım.

İnsanın elde ettiği kadını asla düşünmemesi komiktir aslında. Unutamadığın kişi, daima senden uzakta olandır.

İnsanlar sahip olduklarının değerini bir türlü bilmezler. Güllere koşarken ayaklarının altında ezilen papatyalardan habersizler.

İnsanlara gerçeği söyleseniz bile gözleriyle görmeden asla size inanmazlar. O zaman da çok geç olur. Bu arada söyledikleriniz onları kızdırmaktan başka bir işe yaramaz ve sizin de başınızı derde sokar.

İnsanların hepsi tutacak bir el arıyor. Rahatlatılmak istiyor. Her şeyin yoluna gireceğine dair sözler istiyor.

Açın başkalarını güldürebilir; ama gülüşün başkalarına acı vermemeli.

Adem'le Havva yasak elmayı cennet bahçesindeki sonsuz mutluluk çok sıkıcı olmaya başladığı için yemiş olabilirler mi?

Akıllı bi yalnızlık aptal bi ilişkiden iyidir; ya kralın yanında kraliçe olursun ya da soytarının yanında maskara! Tercih senin!

Ancak kaybedeceğin bir şey yoksa özgürsündür.

Anlamadığımız şeye saçma diyoruz. Okuyamadığımız şeye laf salatası diyoruz.

Annelik dünyada kalan mükemmel ve büyülü mucizelerin sonuncusu değil midir?

Aslında tek hatam; insanları fazla önemsemem.

Bazen ne tarafa atladığından çok, sadece atlamış olman önemlidir.

Belki de yaptığınız şeyler yüzünden değil de, yapmadığınız şeyler yüzünden cehenneme gidiyorsunuz, diyor. Bitirmediğiniz işler yüzünden.

Ben, insanların büyük bir aşkla sevdiği ve sonra bir saat ya da bir gün geçmeden kaldırıp attığı şeyleri seviyorum.

Benim babam hiç üniversiteye gitmemiş olduğundan, benim üniversiteye gitmem çok önemliydi. Üniversite bitince şehirler arası telefonda ona dedim ki, şimdi ne olacak?

Benim hiçbir şeyim orjinal değil. Ben bildiğim tüm insanların ortak çabasıyım.

Bir arada olmaktan nefret ettikleri ama yalnız kalmaktan da korktukları için insanlar telefon denilen bir alet kullanıyorlarmış.

Bir insan en çok kimin yanında susuyorsa, aslında en çok onunla konuşmak istiyordur.

Bir şeyden ne kadar çok kaçarsan o kadar uzun süre ona katlanmak zorunda kalırsın. Bir şeyle savaştığında, onu sadece daha da güçlendirirsin.

Bir şeyin yokluğu size acı veriyorsa, varlığı sizi öldürebilir.

Birine gününün nasıl geçtiğini sorduğunda, bunu sormanın sebebi kendi gününü anlatmak istemendir. Birine aşık olmanın sebebi, onun sana aşık olmasını istemen..

Birini sevmek, ömürden koca bir parça vermektir. Kendine saklayacağın, öğreneceğin, eğleneceğin vakti, başkasına hediye etmektir.

Bize inandırılan bu gerçek dışı dünyada yaşıyoruz, hiçbir teste tabii tutulmadığımız için neleri kurtarabileceğimiz konusunda hiç bir fikrimiz yok.

Büyük birader bizi gözetlemiyor aslında,şarkı söyleyip dans ediyor. Şapkadan tavşan çıkarma numaraları yapıyor. Büyük birader uyanık olduğunuz her dakika dikkatinizi çekmekle meşgul. Sürekli aklınızın başka yerde olduğundan emin olmak istiyor. Tamamen zapt olduğunuzdan emin olmak istiyor.

Cevap, cevabın olmayışıdır.

Dikkatli bak; büyük aşklar ya sonsuzdur ya da onsuz.

Dışılık tek gece ise yarar, kişilik ömür boyu.

Doğru fiyatı verirseniz, insanlar gerçekten size her şeyi satabilir.

Dünyada özel olan hiçbir şey yoktur. Büyülü şeyler yoktur. Sadece fizik vardır.

Dünyanın en yakışıklı, zengin, başarılı adamı da olsan; bir kadın seni çocuklarının babası olarak hayal edemiyorsa; sıfırsın.

Dünyayı parçalara böldük, ama parçaları ne yapacağımızı bilemiyoruz.

En çok da üç şey yorar insanı; affetmek, içi yanarken susmak ve olmayacağını bile bile hayal kurmak.

Eski sevgilinin yine deneyelim çabasıyla, deneme süresi biten virüs programnin süresini uzatmaya çalışan kişinin çabası aynı..

Ev işlerinin canı cehenneme; önceliğimiz daima iki bacağımızın arasından yana.

Fiziksel güçle ve mülkiyetle olan bağlarımı niçin koparıyorum? Çünkü ancak kendimi mahvederek ruhumun gerçek gücünü keşfedebilirim.

Galiba hayattaki en büyük hatalarımdan biri, insanları fazla önemsemem.

Gerçek şu ki, dul bir anne tarafından yetiştirilen her erkek çocuk, evli olarak doğmuş sayılır. Bilmiyorum ama bence annesi ölene dek bir erkeğin hayatındaki diğer kadınların hiçbiri metres olmaktan öteye gidemez.

Göz gördüğünü sevmez, sevdiğini görür..

Güzel ve emsalsiz bir kar tanesi değilsin. Herkes gibi sen de o çürüyen organik maddeden yapılmasın.

Hangisi daha beter, cehennem mi, hiçlik mi?

Hayatım sıkıcı ve değersiz olabilir ama en azından benim hayatım; fabrikada üretilmiş, ikinci el, kalitesiz bir hayat değil.

Hayatta elde edebileceğiniz her şeyin sonunda çöpe gideceğini anladığınız zaman ağlamak çok kolaydır. Hayatta sizi gururlandırmış ne varsa hepsi çöpe gidecek.

Murathan Mungan "Türkiye'de her şey olabilirsiniz, ama bir tek şey olamazsınız, rezil olamazsınız."

 
Bir tarihte bir röportaj sırasında ettiğim bir söz, sonradan çeşitli nedenlerle birçok kişi tarafından sıkça anılıp neredeyse bir özdeyişe dönüşerek, üzerime yapıştı kaldı.

"Türkiye'de her şey olabilirsiniz, ama bir tek şey olamazsınız, rezil olamazsınız," demiştim. Unuturlar çünkü. Hafızaların 24 saate ayarlı olduğu bu ülkede isteseniz de rezil olamazsınız!

Öncelikle, memlekette her şeyin bu kadar kolay "olunmasıyla" ilgili bir şeydir bu. Her şeyin bu kadar kolay "olunduğu" bir ülkede, rezil olmak elbette imkânsız hale gelir. Her şey bu kadar kolay olunuyorsa, "sahiden" bir şey olunamıyor demektir.

Üzerinde "Su Tesisatçısı" yazan bir tabela ve birkaç aletle bir dükkân açabilir, insanların evlerini berbat ede ede bir zenaat öğrenmeye çalışabilirsiniz, bunun için sizden hesap soracak kimse yoktur. Kültür dünyasındaki karşılığı da farklı değildir bunun: Bir yayın organında üst üste birkaç eleştiri yazın, kısa sürede "edebiyat eleştirmeni" ya da "sinema yazarı" olursunuz. İstanbul'un otopark köşelerini kapanlarla, gazetelerde köşe kapanlar arasında ciddi bir fark olduğunu sanıyor musunuz? İstanbul'da trafiğe çıkıp Taksim'i bilmeyenlerin şoförlük yaptığı bir ülkede, elbette Tansu Çiller ve benzerleri de başbakan olacaktır. Türkiye'de tek bir yasa vardır: Birleşik kaplar yasası! Ya da yerli bir deyişle ekmek kadar köfte!
 Birilerinin hesap sorması,başarısızlıklarınızın, yanlışlarınızın ya da yolsuzluklarınızın hatırlanması mümkün değildir. Geçmiş kimseye yük değildir Türkiye'de. Kurum, şirket, marka, banka batıranların aynı sektörde, aynı makamlara hem de daha yüksek maaşlarla gün gelip oturması işten bile değildir. Kayıp değerler, bulanık vicdanlar kısa zamanda başarıya tahvil edilir. Arsızlık, ısrar, dayatmacılık, ilkesizlik herhangi bir şey olmanızda yeterlidir.

Hafızayı diri tutan adalettir
Bu nedenle memleketimizde insanların her şeyi zamana bırakması, bir yaşama bilgeliği, bir olgunluk belirtisi olmaktan çok, unutturma kurnazlığına dayalı bir hayat sürdürme taktiğidir. En kanlı katillerden, deprem müteahhitlerine kadar ömür boyu hapislerde çürüyecek sandığınız insanların 3 gün sonra aramızda ferah ferah dolaşmaları da bundandır. Hafızayı diri tutan adalettir. Adaletin olmadığı bir ülkede hafıza silmek, sessiz çoğunluk dedikleri diğerleri için, belki de hayatta kalmaya çalışmanın, gerçeklere dayanmanın bir yoludur, kim bilir?

Ar damarınızı biraz gevşetmekle her şey olabileceğiniz bir ülkede, ölmek değil, yaşamak tesadüftür. Maç sonrasında ya da bir düğün sırasında havaya sıkılan kurşunlara "kader" denilen bir ülkede, "olmak" yalnızca karar ve ısrar işi, ölmekse bir anlık dalgınlıktır. "Ekmek parası"nın arkasına sığınılarak her şeyin mubah sayıla geldiği bir memlekette ölmek nedir ki, olmak ne olsun? Kitaplar korsan, rakılar sahte, faturalar naylon, mobilyalar hayali, hayatsa bildiğiniz gibi...
Olunması zor bir şey yok mudur bu memlekette peki? Ne olursanız olun, "sahici olmak" en zorudur en başta, insanın kendisi olması en zorudur. Hiçbir tribüne oynamadan "biri" olmak; zamana uyarak değil, zamana yaslanarak insan olmak, kana, karanlığa bulaşmadan politikacı olmak; "köyün delisi" olmadan aydın olmak; kadınlığını unutmadan kadın olmak; aslını inkâr etmeden Kürt olmak; kepaze olmadan eşcinsel olmak; yaşlandıkça çocukluğuna geri dönüp ilkokul düzeyi milliyetçiliğine gerilemeden hayat tamamlamak zordur. Örnekleri çoğaltabilirsiniz.

Tezer Özlü - Yaşamın Ucuna Yolculuk

 
Tezer Özlü, bir başka kutupta kendisiyle aynı yazgıyı paylaşan Oğuz Atay gibi, beklenmedik bir anda edebiyatımızdan demir aldı. Yazar ile sahici efsanesini birleştiren bu anlatı, hem yoğun bir vasiyetname niteliği taşıyor, hem de hayata ender görülen acılıkta bir perspektiften tanıklık ediyor.
Yayınevinin notu: Bu kitap yazarın Almanca kaleme aldığı "Auf dem Spur eines Selbsmords" (Bir intiharın izinde) adıyla 1983 Marburg Yazın Ödülü'nü alan metnin Türkçesidir. Bu kitap dilimizde, yazarı tarafından Yaşamın Ucuna Yolculuk (1984) adıyla bir anlamda yeniden yaratıldı.
 
 
 
Herhangi bir yerde güneş duruyor. Tanıdığımız tek güneş. Ama güneşi düşünmüyoruz. Oysa erken gelmiş yazın sıcaklığını algılıyoruz. Yumuşak bir sıcaklık. Ve onunla birlikte acımızı da. Çevre yolu yakınında bir tahta sırada öylesine oturuyoruz. Arabalar müthiş bir yoğunlukla akıyor. Birlikte böylesine oturmamız acımızı dayanılır kılıyor. Benimki hiçbir zaman onun acısı kadar büyük değil. Arabaların akışı bizi hiç tedirgin etmiyor. Yarım metre ötemizdeki günlük yaşamla hiçbir bağlantımız yok. Gürültülü, anlamsız bir canlılık içinde, egzoz gazı kokan bir yaşam bu. Havel Şosesi yakındaki çevre yolu üzerinde. Öylesine oturuyoruz tahta sırada. Herhangi bir kentte. Varoluşun herhangi bir zamanında. Bildik güneş ısıtıyor bizi. Gerideki yaşamı tümüyle unutmuş, ne geçmişi, ne geleceği düşünüyor, öylesine zaman, an içinde oturuyoruz. Durgun sessizlik içinde. Pazar günü trafiğine karşı. Bize ulaşmıyor ses. Asfaltın karşı kıyısında uzanan ağaç gölgeleri hangi dünyaya ait. Bisiklet yarışı yapan bu insanlar hangi dünyadan gelip geçiyor. İki gün öncesi, yağmurda aynı şose üzerinde "Eski Aşk" meyhanesini bulmuştuk. Bir gemi. Haliç kıyısında da olabilir. Bakımsız bir durumda. Yılların birikimi kokuyor. Uzun yılların. İriyarı, çok şişman, bembeyaz tenli bir kadın barın gerisinde. Hizmet eden oğlu olmalı. Gözleri tıpkı annesi.
 
Sordukları zaman, bana ne iş yaptığımı, evli olup olmadığımı, kocamın ne iş yaptığını, ana babamın ne olduklarını sordukları zaman, ne gibi koşullarda yaşadığımı, yanıtlarımı nasıl memnunlukla onayladıklarını yüzlerinde okuyorum. Ve hepsine haykırmak istiyorum. Onayladığınız yanıtlar yalnızca bir yüzey. Ne düzenli bir iş, ne iyi bir konut, ne sizin medeni durum dediğiniz durumsuzluk, ne de başarılı bir birey olmak ya da sayılmak benim gerçeğim değil. Bu kolay olgulara, siz bu düzeni böylesine saptadığınız için ben de eriştim. Hem de hiç bir çaba harcamadan. Belki de hiç istediğim gibi çalışmadan. istediğiniz düzeye erişmek o denli kolay ki…Ama insanın gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, kanını, aklını, varoluşunu verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiç bir değeri yok ki. bırakıyorsun insan onları kendisiyle birlikte gömsün. Ama hayır, hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla bağdaşan hiç yönüm yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum, hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinene iyi değer verdiğiniz için. İçgüdülerimi hiç bir işte uygulamama izin vermediğiniz için. Hiç bir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, bir şey yapıldı sanıyorsunuz. Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlenizle. Okullarınızla. İş yerlerinizle. Özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, dirilttiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın, dediniz. Aç kalmayı dendim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz. Hiç aile olmayacak insanla bir araya geldim, gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım. Şimdi tek konuğu olduğum bu otelden ayrılırken, hangi otobüs ya da tren istasyonuna, hangi havaalanı ya da hangi limana doğru gideceğimi bilmediğim bu sabahta, iyi, başarılı, düzenli bir insandan başka her şey olduğumu duyuyorum. 
 
Yaşamın daha doğrusu yaşamın ortasında, tüm özlemlerimin doyumsuz kaldığını nasıl da algılıyorum. Ama artık yorulmaksızın aramak yok. Aranan yaşantılar arandı. Yaşandı. Bir kısmı gömüldü. Yeniden toprak oldu. Canlılıklarını duyduğum, canlılıklarını birlikte bölüştüğüm birtakım insanlar gitti. Onlar adına, onları da özlemek, onlar için özlemek, onlar için de sevmek.İnsan yaşamının mutlak en önemli olgusu sevilen bir insanı özlemek, istemek. Onun yanındayken de özlemek, istemek. Oysa yaşam genellikle insanın bir başına kalması. 
 
İnsan yaşamının mutlak en önemli olgusu sevilen bir insanı özlemek, istemek. Onun yanındayken de özlemek, istemek. Oysa yaşam genellikle insanın bir başına kalması. Uykuda. Uykuyu araken. Derin uykuların ötesinde bile zaman zaman düşünde sezinlemiyor mu insan bir başınalığın çaresizliğini? 
 
Yollarda. Okurken. Pencereden caddelere bakarken. Giyinirken. Soyunurken. Herhangi bir kahvenin içinde oturan insanlara gelişi güzel bakarken. Hiç bir şey aramazken. Herhangi bir kahvede oturan insanları görmezken, başka olgular düşünürken. Yosun kokusunu yeniden duymaya çalışırken, bir kavşakta karşıdan karşıya geçerken, arabalar dünyasında yaşadığını son anda algılarken, büyük bir bulvarın tüm kahvelerinde oturanlardan hiç birini tanımazken, bir mağazadan gelişi güzel yiyecek seçerken ya dabir satıcıdan herhangi bir malı isterken, aynı anda özlem ve yalnızlıkları düşünürken, gidenleri, gelenleri, bölünenleri, ölenleri, doğanları, büyüyenleri, yaşamak isteyenleri, yaşamak istemeyenleri özlerken, severken, sevilirken, sevişirken, hep yalnız değil miyiz? Yaşam özlemini doyuracak bir olgu mümkün mü. 
 
 Her anı ölüdür. 
 
 

Murathan Mungan - Kırksekiz

kendine seçilmişler için
bütün işaretler aynı yolu gösterir
senin yolculuğa çıktığın yolu
kime çıkar, niye çıkar, ne çıkar, kim bilir
kimin kimden aldığını
doğrular yarım yaşanmış yılları
hayatın gölgesinde kalmış
gölgesizler, yaşayan ruhlar göçmen bedenler
kaç tarihten yapılır bir tek kavim
öğrendikçe susmayı sözünü bekletir
içinde durmadan ertelediğin ihtiyar
gençliğin ve geleceğinle büyüttüğün
kayıp kavmin çocukları
bir bir içinden geçerken
kanat hareketlerini yineler
dünya kurulduğunda katledilmiş
yarınları yarım kalmış melekler
bazı hayatlar yaşandıkça bulur anlamını
bazı hayatların yaşandıkça çıkar boşluğu
hayat ne uzundur aslında ne de kısa
ne yaşadığıdır yalnızca
bazı pişmanlıklar hayatı kısa kılar
bazıları için çok uzundur tekrarlar

maceramızın incisi anlam
kalbe zarar var oluş definesini
kırk sekiz melek
yaşarken yineleyebilmek
katledilmiş melek kanat hareketlerini