18 Şubat 2017

Leo Rosten " Ringa balığı "


Baba oğluna sorar: “Duvara asılan, yeşil ve ıslak olan, ıslık çalan şey nedir?” Çocuk bir süre düşünür, şaşırır ve işin içinden çıkamaz. Baba cevabı söyler: “Ringa balığı”. “Ringa balığı mı? Ringa balığı duvara çıkmaz ki!” der çocuk duvarı göstererek. Baba: “O zaman biz asarız.” “Ringa balığı yeşil değildir ki.” “O zaman biz boyarız.” “Ama ringa balığı ıslak değildir.” “Yeni boyanmışsa ıslak olur.” “Ama” diye kekeler çileden çıkmak üzere olan çocuk: “Ringa balığı ıslık çalmaz ki!” “Haklısın” diyerek sırıtır baba: “Ben onu sadece bulmaca biraz zor olsun diye ekledim.”


The Joys of Yiddish, 1968

Tezer Özlü - Yeryüzüne Dayanabilmek İçin

Neden yazılır? Dünya acılı olduğu için yazılır. Duygular taştığı için yazılır. İnsanın kendi zavallılığından sıyrılması çok güç bir işlemdir. Ama insan bir kez bu zavallılıktan sıyrılmaya görsün, o zaman yaşamı kendi egemenliği altına alabilir. İşte böylesi bir egemenliği bir iki kişiye daha anlatmak için yazı yazılır. (Ya da kendi kendine kanıtlamak için). Çünkü, insanın kişisel özgürlüğü, kendi dünyasına egemen olmasıyla başlar.

Tezer Özlü’nün yurtdışındayken Türkiye’deki dergilere yazdığı, dünya edebiyatıyla, sinema ve tiyatroyla kurduğu ilişkiyi kendi edebiyatı içinden yorumladığı yazılardan oluşan “Yeryüzüne Dayanabilmek İçin”, yazarın iç dünyasını takip eden tutkun okurlar için yeni bir ışık sağlıyor. “Çocukluğun Soğuk Geceleri” ve “Yaşamın Ucuna Yolculuk”un yazarından yine yaşamla ve ölümle hesaplaşan yazılar…

 

Yaşamla ve Ölümle Hesaplaşmak İçin Yazıyorum

Ben bu coşkulu havaya gene biraz melankoli getirmek zorunda kalacağım. Onun için hepinizden özür dilerim. Batı kültürü ve batının bizi nasıl etkilediği seminer konusu kapsamında olduğundan. İlkin biraz buna değineyim. Her zaman olduğu gibi gene çok bireyci davranacağım. Başka türlüsü elimden gelmiyor. Toplumun oluşumunda en çok bireyin varlığına önem veren bir bireyciyim.

Okumayı dört yılda sökebildim. Söker sökmez Capote’yi, Steinbeck’i okudum. O zamanlar batı, Yakındoğu ve Asya gibi coğrafi ayrımları hiç mi hiç bilmiyordum. Üçüncü dünyayı da bilmiyordum. O zamanlar üçüncü dünya kavramı belki de daha oluşmamıştı.
Ama Steinbeck’i taşrada, on yaşımda bulduğuma göre, nasılsa diğer yazarları da bulacaktım.

Ama kanımca yazı yazmak coşku, hafif melankoli, taşkınlık gibi psikolojik bir semptomdur.

İnsan yazarlık hastalığını –az da yazsa– sürekli olarak içinde taşır. Ben, bu hastalığa ancak dayanamayacak hale gelince, neredeyse psikoza girecek duruma geldiğimde yazabilen bir hastayım. Batı kültürünün düşüncelerimi ne denli etkilediği konusuna gelince: Dünya edebiyatını Almanca okuyorum. Bu nedenle edebiyat ufkum çok geniş oluyor. Türkçeye çevrilmemiş birçok yazar Almancaya güzel çevirilerle çevrilmiş. Bunları hazır bulabiliyorum. Bunun yanısıra tabii ki okuduklarımdan etkileniyorum. Ama düşüncelerimi ve beni biçimlendiren olgu, yalnız tek başına batı, batı edebiyatı, batı felsefesi, batı düşüncesi olamaz. Çünkü ben 38 yaşındayım ve 38 yıldır Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşıyorum. Zaman zaman iki dilde düşündüğüm oluyor. Çünkü Almancayı çok iyi öğretmişler bana. Rahibe disiplini ile. Bazan Almanca düşüncelerimi aynı güçte Türkçe söyleyebiliyor muyum diye, kafamda kendi kendimi sınıyorum.
Çünkü benim için en önemli dil Türkçedir. Çevirdim mi, demek Türkçeden hiç uzaklaşmadım diye mutlu oluyorum. Çok öfkelendiğim zaman Almanca homurdandığım oluyor. İki dil bilmekten kaynaklanan, sığınacak bir dünya aramanın alışkanlığı mı?

Aslında batıyı, kuzeyi, güneyi, kuzeybatıyı ve geçmiş bütün zamanları, burada, Akdeniz duyarlılığı içinde ve bir üçüncü dünya ülkesinde yaşamak mutluluğuna ermiş, otuz yıllık yaşamlarına bir asrın olayları sığdırılmış ender mutlu insanlardan biri sayıyorum kendimi. Her olaydan ve sıkıntılardan çok şey öğrenileceğine inanıyorum. Hani bir İsviçre dağ köyünde, İtalya’ya bile inmemiş, öyle havaya, göle, ineklere ve çayırlara bakarak yaşayan insanlar tanıdım. Ben, bu tür bir yaşamı mutluluk saymıyorum. Beni etkileyen, yaşadığım ülkenin ve batı ile bağların oluşturduğu ikilik’tir.

Neden yazılır? Dünya acılı olduğu için yazılır. Duygular taştığı için yazılır. İnsanın kendi zavallılığından sıyrılması çok güç bir işlemdir. Ama insan bir kez bu zavallılıktan sıyrılmayagörsün, o zaman yaşamı kendi egemenliği altına alabilir. İşte böylesi bir egemenliği bir iki kişiye daha anlatmak için yazı yazılır. (Ya da kendi kendine kanıtlamak için). Çünkü, insanın kişisel özgürlüğü, kendi dünyasına egemen olmasıyla başlar. Dünyasına egemen olan insan, acıları coşkuya, bunalım yaratmaya, sevgisizliği sürekli aşka dönüştürebilir. Ben dünyama egemen olmayı edebiyatla öğrendim. Çok sevdiğim üç yazarın, üç cümlesini –benim neden yazdığımı çok iyi anlattığı için– edebiyat yaratıcılığının kıpırdanışlarını çok iyi yansıttıkları için burada vurgulayacağım:
“Hiçbir zaman sakin olamamak, sanırım benim kaderim.”

Italo Svevo (Zeno’nun Bilinci romanından)
“İnsanın konuşmak için konuşmadığını böylece öğrendim, ‘bunu yaptım’, ‘şunu yaptım’, ‘yedim, içtim’ demek için konuşmadığını, aksine kendi yaşam görüşünü geliştirmek, bu dünyada neler olup bittiğini kavramak için konuştuğunu.”

Cesare Pavese (Yeni Ay romanından)
“İşte gidiyor, felaketlerin anası, koşuyor ve tüm dünyayı kendisiyle birlikte eve götürmeye çalışıyor...
Ne garip, insan keşfetmeyegörsün, nasıl da tüm dünyaya sahip olabiliyor.”

Djuna Barnes (Gecenin Uzantısı romanından).
Bir cümle de ben eklemek istiyorum:
“Yaşamla ve ölümle hesaplaşmak için yazıyorum”.

 

Fuzili "Zaman! Ah zaman! Hem dost hem düşman."

-Cesaret ve edep atalar mirasıdır.
-Cana tamah etme can elbet geçicidir.
-Vuslat olunca ayrılıktan korkmak gerek.
-Güzellik olmasa aşk ortaya çıkmaz; aşk olmasa güzellik yüz göstermez.
-Deliye hazine değil virane gerektir.
-Güzelliğin vasıflarını söylemek için söz çoktur; ama güzelliğin tatlılığına hiç söz yoktur.
-Dünyada ümit bir direktir.
-Nefes hesabıyla sona erince ömür ya bir kurtuluş ve muştu; ya bir başlangıç ve korkudur.
-Hicran vuslatın gecesi ise; vuslat firakın şafağıdır fecridir.
-İyi haber karınca hızıyla yürüyemezken kötü haber şimşek süratiyle yayılır.
-Vuslat! Ah! Ne efsunkâr bir kelime ne kutlu bir an!
-Dünyaya ümit tutmak olmaz; asla ölümü unutmak olmaz.
-Dünyada her kim ki canını, cananı için severse aslında yine cananını sevmiş olur, aynı şekilde cananını yani sevgilisini kendi canı için seven kişi yine kendi varlığını sevmiş olur.


John Ruskin "Bütün kitapları ikiye bölmek mümkündür, bugünün kitapları ve bütün zamanların kitapları."

 John Ruskin'in sanatta bireysel özgürlüğe dair kavrayışı ve Viktorya Dönemi'ne özgü kitlesel sanat üretimine yönelik nefreti, toplumun yaratıcı tasarım hakkındaki algısını radikal bir biçimde değiştirmekle kalmadı, aynı zamanda güzellik hakkında bugün sahip olduğumuz fikirler üzerinde de güçlü bir etki bıraktı. Tarih boyunca bazı kitaplar dünyayı değiştirdi. Bununla kalmayıp; bizleri ve birbirimizi görme biçimimizi etkiledi. O kitaplar ki tartışmalara, muhalif fikirlere, savaş ve devrimlere esin kaynağı oldular. Aydınlattılar, harekete geçirdiler, kışkırttılar, teselli ettiler. Yaşamımızı zenginleştirdiler ve bizleri ayrı ayrı kendi yaşamlarımızı sorgulamaya yönelttiler. Şimdi Kafka Kitap sizlere uygarlığı sarsan, insanlık tarihine yön veren ve kendimizi keşfetmemize yardım eden fikirleriyle; büyük düşünürlerin, çığır açanların, radikallerin ve ileriyi görenlerin eserlerini sunuyor. 

Sanat ve Hayat Üzerine...İnsandan ya işinizi gördürebileceğiniz bir alet ya da kendi iradesine sahip bir insan yaratmanız gerekir. İkisini birden yapamazsınız.