20 Nisan 2022

Bir Başkadır Ayten Alpman

Hayatın hemen her oylumunda yüzüme çarpan hüzün, özlem, tutku, hasret, yeniliş, vazgeçişler, tekinsiz sevgiler, yasak aşklar bu kadar mı net anlatılırdı? Sesi kuşattı beni önce. Hüznün, yalnızlığın ne mene bir uçurum ya da mezar olabildiğini hatırlatırcasına. ( Sevinç dudaklarımda kırık hırıltılara parçalanmışken üstelik.) Kalbiyle söylüyordu şarkılarını. Milena, belki Elsa Triolet’di o. Reşat Nuri’nin “Eski Hastalık” romanındaki Leyla onunla gövdelenmiş olmalıydı. Bir başkaydı. Bambaşkaydı, Ayten Alpman.

Birazdan gece inecek zaten. Tekrar gün ağaracak, sonra tekrar gece. Şarkıları bir hançer, bense kın. Elpençe yürek, el pençe sevgiyle eğiliyorum karşısında.

Ne doğru bir tanım: Bir başkadır Ayten Alpman. Onu yüreğimde taşıdım hep; sakladım. İyi ki var diye düşündüm. Safkan yorumculuğu, kimi yerde acının doruğunu tattıran sesi ( “Söyle buldun mu aradığın aşkı söyle… yoksa yalnız mısın sen yine..”), suç ortağı bir sevgili.. Onaran. Kendimi bir şeylerden aklar gibi.

Dünyaya şarkı söylemek için gelmişti Ayten Alpman. Her şarkı yakıştı ona, yorumladığı her şarkı onunla özdeşleşti. Dahası yorumda üslup dersi verdi plaklarında. Bir çiğ damlasının yapraktan kayması gibi içimize, bilinçaltımıza sızdı ve hep bizimle kaldı.

 Peki ya yeni Ayten Alpmanlar? Yanıtı ne yazık ki ‘hayır’ olan bir soru.

 “O, Türk popüler müziğinin çok önemli kilometre taşlarından biri. O, bu ülkenin popüler kültüründeki müzikal değişimleri birebir yaşamış kadın. O, eskilerin deyimi ile Türk hafif müziğinin büyük sesi ve caz müziğinin unutulmaz yorumcusu. Adeta bir ülkenin resmi marşı olan şarkıya hayat veren ses.. ‘Memleketim’ şarkısını adının önüne yazdıran kadın. O bir şarkı ile Türkiye’ye ve Türk insanına mal olana sanatçı. O Ayten Alpman.” diyor Şafak Karaman ve devam ediyor : “Daha doğrusu Ayten Alpman biyografisi popüler müziğimizin tam anlamı ile bir özeti. Bugün artık var olamayan orkestralar 1950’li yıllarda altın yıllarını yaşarken Ayten Alpman vardı. İlham Gencer Orkestrası ve sonrasında İsmet Sıral Orkestrası’nın solisti Ayten Alpman’dı. Fecri Ebcioğlu yabancı şarkılara Türkçe sözler yazıp Türkiye’de yeni bir akımın öncülüğünü yaparken ve ‘İnan Bana / Ayrıldık Yalnızım’

Ayten Alpman - İnan Bana (1967) - YouTube

Ayten Alpman - Ayrıldık Yalnızım (1967) - YouTube

şarkılarını bir kadın vokale yorumlatırken o şarkıların yer aldığı 45’liği yorumlayan Alpman’dı”. (Ş.Karaman, “İmajıma Dokunma”/ 2004 )

 Gecenin ilk sedefli ziyaları üstüne dökülüyordu. Geçmiş zamanda bitmiş bir şey. Bir sevdanın kısacık romanını anlatıyordu : ”Yastığımda hala bir tek saçının teli. O gün bugün yatağımda sensiz yatmadım. Nasıl olur unutursun sendeki beni…”

Hüznün en güzel tiryakiliğini yaşadığım o şarkı : “Telefon çalsa bile, konuşurum sen diye. Kapım açık bak yine. Seninleyim. Başkasıydı kollarımda. Sen varsın yanımda.

İtiraf edeyim, Ajda Pekkan, Nükhet Duru’dan sonra bu şarkıları dinlemek ürkütmüştü beni. Anılar biriktirmiştim Fikret Şeneş ve Seda Akay’ın sözleriyle. Ya aynı tadı bulamazsam? Ya, hoyratça talan edilmişse o şarkılar?

Geçmiş intiharlarımın külleriyle dolu vazolara takılmıştı gözüm bir an. Küçücük bir sıyrık, çatlağa tahammülüm yoktu. Müzik setinin kumandasına bastığımda dizlerim titremişti. Ve Hakan Eren haklıydı. Ayten Alpman, bambaşka bir yorumla seslendirmişti şarkıları. Burayı, orayı, geçmişi ve şu anı birleştirmişti.

20 Nisan 2012’de aramızdan ayrılmıştı… Onu çok özledik…                                arsizsanat.com

Oktay Akbal “Yazardan Yazara Ders!”

Oktay Akbal’ın 5 Ağustos 2012’de, Cumhuriyet’te “Yazardan Yazara Ders!”başlıklı yazısında Çehov, Gorki’ye şöyle diyordu:

“Sıfatları, zarfları kaldırın. O kadar çok kullanıyorsunuz ki, okuyucunun dikkati dağılıyor, yoruluyor okuyucu! Adam çimene oturdu diye yazdığım zaman benim demek istediğim anlaşılıyor, çünkü dikkati dağıtmıyor. Buna karşılık ‘omuzları geniş, göğsü basık, orta boylu, kızıl sakallı adam, yoldan gelip geçenlerin ayakları altında çiğnenmiş çimene sessizce ve korkarak oturdu’ diye yazarsam, hem güç anlaşılır, hem de okuru yorarım. Edebiyat bir saniyede zihne kazılmalıdır.”

Şiirler – Sabahattin Kudret Aksal

 Şiirler (1938-1993) – Sabahattin Kudret Aksal / Bütün Eserleri

“Şiirler (1938-1993) – Sabahattin Kudret Aksal / Bütün Eserleri”

Sabahattin Kudret Aksal: Türk şiirinin gök haritasında, geceleri uykusuz gemicilere yol gösteren takımada yıldızı. 1995’te yayımladığımız Şiirler (1938-1993)’te şairin Batık Kent dışındaki bütün şiir kitapları ve yayımlanmamış son şiirleri yer alıyordu. Elinizdeki yeni baskı ise tam bir eleştirel basım: Daha önce Aksal’ın öykülerinin eleştirel basımını (Gazoz Ağacı ve Diğer Öyküler, YKY, 2005) hazırlayan Dr. Arif Yılmaz, bu kez de sıkı bir kitap, dergi ve gazete taramasıyla şairin bütün şiirlerini bir araya getirdi ve notlarla zenginleştirdi. Sabahattin Kudret Aksal’ın şiirini başlangıcından sonuna bir bütün halinde görmek isteyenlere…

 

BAŞLAMASAYDI BU MASAL

Başlamasaydı bu masal
Kalbin ışıktan rüyası
Solgun günler ülkesinde
Kaybolanların dünyası

Başlamasaydı bu masal
Havuzda su dallarda renk
Başlamasaydı içimde
Bahçeler dolusu ahenk

Başlamasaydı bu masal
Oyun peri sarayında
Çözülüyor ipi geminin
Yolculuk telaşı limanda

Başlamasaydı bu masal
Ve hülyası kargaların
Bitmeyen uzun uykusu
Kıyıda kadırgaların

Başlamasaydı bu masal
Yazı görmesek de olur
Sular aldı kayığımı
Sonra bir yağmur bir yağmur

YOLCULUK
Havuzda şişti yelken
Dalgalandı bayraklar
Vakit daha çok erken
Yolculuk yolculuk var
Suda kuşların izi
Dudakta çığlık korku
Yıldız dolu gökyüzü
Güney şehrinde uyku

LİMAN DİREKLER YELKEN
Bütün şehri bırakarak bir sabah habersiz
Kalbimizde nedamet ağzımızda şarkılar
Bir sabah bir sabah erkence seyredeceğiz
Bir sabah yelken direklerinde martıları
Ah şimdi nasıl nasıl bizi beklemektedir
Uzak limanların serseri çocukları

GECE
Uykularda sürüklenen bu şehir
Bıraksan bir elbise gibi yasını
Gece pencerenden girmek üzredir
Ve söylesin karanlık odalarda
Zenci kadınlar ölüm şarkısını

GİDİYORUM
Gidiyorum doluyor içime deniz
Arkamda kalmış elbisem kimsesiz
Kocaman ağaçlarıyla aziz şehrim
Beyaz bulutlar mahzun insanlar göreceğim
Ve sen sakin gece en son sen
Bütün bunlar bana seni hatırlatır neden

BİRİ VAR Kİ
Biri var ki durmadan beni arar
Biri var ki mevsimlerdir beklerim
Biri var ki açmamış bir bahar
Göklerimde yıldız içimde sır
Biri var ki bahtı bende yaşar
Benim çiçeklerim açar onda
Bende musiki bende dünyalar
Biri uzakların uzağında
Biri var ki içimde sayıklar
Denizlerde kayıp ülkeleri

ELDEN NE GELİR
Ocağımda ateş yanmaz
Doldurmuyor bardağı su
Odamda son kalan bu yaz
Solmuş çiçeklerin kokusu
Dönmüyor giden pervane
Yaranıyor sönen lambalar
Ah artık elden ne gelir
Çiçek açtı çatladı nar

BİLİRİM
Bilirim boşuna geçmiş vaktim
Ülkenden ayrı sofrandan uzak
Bahçemden çiçeğimi sen kopar
Işığını gecemizin sen yak
Sana güney kuşları getirdim
Ve rüyalarımdan memleketler
Bir masal kadar eski ve güzel
Çocukluk akşamlarımdan bahçeler

BİR AKŞAM İSTERİM
Bir akşam isterim ki çizgisiz
Gölgeler söylesin kelimesiz şarkılarını
Bir akşam isterim ki çizgisiz
Gece hiç bir şeyden bahsetmesin orda
Ah orası renklerin adını unuttuğum yer
Ve karanlık çözülmemiş düğüm
Orda yeni şehirlere açılan pencereler

BİR GÜN BİR AKŞAM VAKTİ
Bir gün bir akşam vakti ölüversem
Kimseler duymasın kimseler duymasın
Bir gün bir akşam vakti ölüversem
Ve sen o saatlerde uykudasın
Telaşa düşmeyin telaşa düşmeyin
Böyle vakitsiz çıkıp gidersem

ÖĞLE ÜSTÜ ŞİİR
I
Bu şehir o kadar gürültülü
Mavi bir lamba yaksam
Bu şehir o kadar gürültülü
Ve ben bütün gün arka üstü
Gözlerim tavana çevrili yatsam
Tavanda çiviler olsa tasam

II
İçimde yaşasa bir çocuk
Saçları buğdaydan sarı
İçimde yaşasa bir çocuk
Benden istese bütün dağları
Ve Hind’e uzun bir yolculuk
Çırılçıplak ayakları

OBAD
I
Şarkı söyle hülyayla akşamları
Bulutlar uçsun üstünden
Mavi bir aydınlığa giden
Sıcak memleket bulutları

Ömrünce orda yaşasan
Uzak her türlü düşünceden
Gün doğmasını beklemeden
Kuşlarla uyansan
Sen yaz geceleri gibi harikulade
En güzel anı rüyamın
Işıkla donanmış dünyamın
Sen en güzel en sade

OBAD
II
Akşamları mahallemize yağmur getir
Mesut yaşanmalı gündüz yolculuğu
Al götür içimden bu yorgunluğu
Bana sıcağı sevdir
Uzan penceresinden küçük evinin
Aydınlık dolu gökyüzüne bak
Güzel bulut adanda yaşamak
İstediği kalbimin
Her sabah odamızı ferahlat
Rüzgâr gibi pencereden dol
Perdelerle oyna aydınlık ol
Havasında yaşadığım sıkıntıyı azalt

 

Ozanın Gömütüne Yazıt - Octavio Paz


Şarkı söylemeye çalıştı
anımsamamak için
yalanlardan oluşan gerçek yaşamını
ve anımsamak için
gerçekler üstüne yalan söyleyen yaşamını.

 

Bağımsız - Oktay Rifat

 

Bütün karanlığı versem size giden geceyi durduramazsınız
Işır odamızın havası kaçar çeşmelerinizden durduramazsınız
Ben denize bakarım sandalca uzaktan
Siz yüzersiniz bir kuş uçar bir gemi geçer durduramazsınız

 

Albert Einstein

 
 
“İnsan kendisi için, dünyanın basitleştirilmiş ve anlaşılır bir resmini, kendisine en uygun tarzda yapmaya çalışır. Sonra, bir ölçüde, deneyimler dünyasının yerine bu kendi kozmosunu koymaya, böylece onu yenmeye çalışır... Bu yolla, kişisel deneyimin dar girdabında bulamadığı sükut ve huzuru bulmak için, bu kozmosu inşa etmeyi ruhsal yaşamının ekseni haline getirir.. En büyük amaç.. kozmosun saf tümdengelimle kurulabileceği evrensel temel yasalara ulaşmaktır. Bu yasalara giden mantıksal yollar yoktur; onlara yalnızca sezgiyle, deneyimin sempatik kavranışı ile varılabilir... Evrim, herhangi belirli bir anda, akla uygun yapılar içinden yalnızca birinin, daima ötekilerden kesinlikle üstün olduğunu kanıtladığını göstermiştir.”