09 Haziran 2019

Prof. Dr. Âfet İnan - Atatürk hakkında hatıralar ve belgeler



 Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatı, son devir tarihimizin olaylarıyla derin ilgisi olan bir zamanı içine almaktadır.Yüzyılımızın dünyaca tanınmış bir Türk büyüğü olan Atatürk hakkında çok şeyler yazılmış ve Türkçede olduğu gibi, çeşitli dillerde de pek çok yayınlar yapılmıştır. M. Kemal bir kumandan olarak Birinci Dünya Savaşı'ndan sonraki devirde, Türkiye'yi kuşatmadan kurtarma hareketinin başında bulunmuştur. Aynı zamanda O, Birinci Dünya Savaşı sonucunda yapılan devletlerarası anlaşmalardan, Osmanlı Devleti'nin kabul ettiği Sevr Antlaşması'nın (10 Ağustos 1920) uygulanmasını önleyerek, üç senelik bir savaş devrinden sonra Türkiye'yi galip bir duruma getirmiştir. Lozan Antlaşması ile de (23 Temmuz 1923) yeni Türkiye Devleti'ni dünyaya tanıtmıştır. Atatürk, yıkılan bir imparatorluğun içinden; bölünmez bağımsız bir vatan hududu içinde, demokratik kurallara bağlı cumhuriyet rejimini kuran bir devlet adamı olmuştur. Böylece bütün dünya devletleri, yeni Türkiye Cumhuriyeti'ni tanıdıkları zaman, Türkiye'nin ilk cumhurbaşkanının siyasi kişiliği ile temasa geçmişlerdir.

Kemal Atatürk, sadece vatanını düşman kuşatmasından kurtaran bir başkumandan ve yeni bir rejimin devlet başkanı olarak tarihte kalsaydı, onun yaşam tarihi,resmi belgelerin ışığı altında incelenir ve böylece Türkiye'nin bu devresine ait tarih de yazılmış olurdu. Bu çeşit tarihi araştırmalar, esasen yapılmış ve gelecekte de yapılacaktır. Ancak, Atatürk'ün evvela Türk ulusu, sonra da Doğu ve Batı'nın bütün uygar dünya milletleri kamuoyundaki diğer bir yeri ve ilgi çeken durumu, siyasi olduğu kadar sosyal, iktisadi ve bilhassa fikri inkılapların öncüsü olmasıdır.

İşte bu bakımdan Atatürk'ün doğumundan ölümüne kadar ( 1 8 8 1- 1 9 3 8 ) yaşam tarihi hakkında bilinenlerin yayınlanmasının değeri ve gereği vardır. Çünkü Atatürk bu devrimlerini bir ömür boyunca düşünmüş, siyasi yaşama girdikten sonra etrafının ve bilhassa geniş halk kitlelerinin fikirlerini hazırlamış ve zamanı gelince de bu inkılapları tatbik safhasına koymuştur. Bütün bu olayların Cumhuriyet devrimimizin kuruluş tarihinde yeri çok büyüktür.

Atatürk'ün yetişme tarzı, öğrenim hayatı ve bilhassa entelektüel cephesi, bizim bu devre tarihimizde önemle üzerinde durulmaya değer. İnanıyorum ki bir devrin asıl fikriyatını hazırlayan gerçekler, bu gibi olayların tarihi ve hatıra yazılarıyla kavranabilecek, felsefesi yapılabilecektir. Tarihi hatıralar ise, ya görgü şahitliği veya kulaktan işitme ile zapt edilir.

İstiklal Savaşımız ve Cumhuriyet tarihimiz tetkik edildiği zaman, Atatürk'ün şahsiyeti ve O'nun türlü vesilelerle söylemiş olduğu sözleri göz önünde tutmamak mümkün değildir. Her konu üzerinde O'nun fikir ve düşüncelerini bulabiliriz. O, şüphe yok ki evvela bir kumandandır. Fakat Kurtuluş Savaşı başladığı zaman, O'nu her cephesiyle görmek mümkündür. Savaşta kumandan, devlet kurmada siyasi bir şahsiyet, inkılap hareketlerinde ise devrimci bir fikir adamı olarak karşımıza çıkıyor. Söylediği sözler, yalnız o günün düşünce ve siyaseti için değil, ileri bir görüşün ifadesi olarak da yer alıyor.

Mesela, "Artık insanlık mefhumu vicdanlarımızı tasfiyeye ve hislerimizi ulvileştirmeye yardım edecek kadar yükselmiştir. Vaziyetleri ve onların icaplarını medeni insan fikriyle ve yüksek vicdan aydınlığı ile müşahede ve mütalaa edersek, şu neticelere varırız: İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak, gayri insani ve son derece teessüfe şayan bir sistemdir. İnsanları mesut edecek yegane vasıta, onları birbirine yaklaştırmak, onlara birbirini sevdirmek, karşılıklı maddi ve manevi ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerjidir. Cihan sulhu içinde beşeriyetin hakiki saadeti, ancak bu yüksek ideal yolcularının çoğalmasıyla mümkün olacaktır" diyor.

O, bir de şu fikri daima ileri sürerdi: "Bir İnsanın bir işte bir kere muvaffakiyeti, bütün dünyayı hayran edebilir. Fakat zaman bu işi tarihe mal edince, yalnız bir kere yaptığı işle övünecek durumda kalan bu İnsan, tarihe karışmış demektir. "

Onun için insanlar yaşadığı müddetçe daima faal ve muvaffak olmalıdırlar. Bu münasebetle kendisinin şu sözleri dikkatle okunmaya değer: "Bu günün şerait-i hayatiyeti içinde bir fert için olduğu gibi bir millet için dahi, kudret ve kabiliyetini eser-i fiili ile izhar ve ispat etmedikçe, itibar ve ehemmiyet intizarında bulunmak beyhudedir. Kudret ve kabiliyetten mahrum olanlara
iltifat olmaz. İnsanlık adalet, mürüvvet icabetini, bütün bu evsafı haiz olduğunu görenler talep edebilir." (1919) "Cihan bir imtihan meydanıdır, imtihanda muvaffak olmadan lütufkarane muamelelere intizar etmek beyhudedir. "
Atatürk, okumayı seven bir insandı. Derin bir bilginin ürünü olan her söylevinde tahliller yapmayı da zaruri bulurdu. O'nun ölümü üzerinden yıllar geçti. Dünya olayları o kadar çok ve değişik safhalardan geçti ki, zaman zaman herkesin aklına şu soru gelmiştir: Acaba Atatürk sağ olsaydı bu durumu nasıl karşılar ve ne tedbirler alırdı? O, bütün bunlara şahit olmadı. Fakat daha önceden sezişlerini bize şu sözlerle bildirmişti: "Eğer devamlı sulh isteniyorsa kitlelerin vaziyetini iyileştirerek beynelmilel tedbirler alınmalıdır. İnsanlığın heyet-i umumiyesinin refahı açlık ve tazyikin yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları haset, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde terbiye edilmelidir." Bu sözlerin sahibi olan Atatürk bu sözleriyle bugün içimizde yaşamıyor mu?

İşte Atatürk'ü sözleriyle, hatıralarıyla ve Türk milleti için isteklerini duyurmak emeliyle, bildiklerimizi yazmak, yayınlamak istiyoruz. Elinizdeki bu kitap, Atatürk hakkındaki hatıra, belge ve incelemelerden bazılarının bir araya getirilmesi ile meydana gelmiştir. Atatürk'ün, hemen her akşam, bulunduğu yer neresi olursa olsun, toplantılar yapması başlıca adeti idi. Devlet adamlarını, edip, şair ve ilim mensupları ile bazı yakın arkadaşlarının hazır bulunduğu bu toplantılarda siyasi, askeri, ilmi, sosyal ve iktisadi mevzular günün meseleleri vesilesiyle konuşulurken, eski hatıralara da temas edilirdi. İşte o zaman Atatürk, kendi başından geçmiş bir vakayı anlatır, o hayatı çeşitli muhaverelerle daha dün olmuş gibi canlandırır ve dinleyicileri o vakıa içinde yaşatmış olurdu. Fakat Atatürk bununla da yetinmeyerek bu anlattığı mesele üzerine de tahliller yapar ve ekseriya bir netice çıkarmayı hedeflerdi. Bu bakımdan mesela, "İnkılabı ikmal etmek lazımdır" cümlesindeki fikir, M. Kemal'in 1 908'deki bir hatırasına dayanmakla beraber, en son günlerinde dahi, çeşitli meseleler üzerinde konuşurken, aynı esasları bize telkin ettiğini hatırlıyorum. Çünkü inkılapçı Atatürk'ün memleket meselelerinde milleti için gayesi dünya medeniyeti içinde medeni ve daima ilerleyen bir Türk varlığının olmasıdır. O'nun dinamik karakterinde "İnkılapları ikmal etmek" prensibi daima hakim olmuştur.

Bu kitapta topladığım yazıları yedi bölüme ayırdım:  

I. Bölüm Atatürk'ün kısa bir biyografisidir. 

II.. Bölümdeki yazılar, Atatürk'ün hatıralarını anlattığı veya bazı meseleler için konuştuğu vakit, aynen tutulmuş olan notlardır. Bunlardan bazıları üzerinde kendisi düzeltmeler de yapmıştır. Ancak, bu kitapta hepsini bir arada ve olayların tarih sırasına göre tertip ettim. Bazı yazılar Atatürk'ün üslup ve ifadelerine sadık kalınarak yazıldığı için, doğrudan doğruya kendisinin yazdığı hatıralar gibidir. O devreler tarihinin aydınlatılmasına yarayan bu olayları Atatürk'ten dinlediğim ve not ettiğim için, ben sadece nakil yapmış oluyorum. Mesela bunlardan son iki konu, bilhassa O'nun çeşitli meseleler üzerindeki görüş ve düşüncelerini aksettirmektedir.      

III. Bölüm de, yine Atatürk ile ilgili olmakla beraber, Kurtuluş Savaşımız esnasında ve zaferin anıtları meselesi ile Lozan Barış Antlaşması'na dair belgelere, müşahedelere dayanan incelemelerdir. 

IV. Bölüm, yine tarih sırasına göre tertip ettiğim Atatürk'ün hayatına ait bazı hatıraları ihtiva etmektedir. Bunlar, doğrudan doğruya görgü şahidi olduğum olaylardır. Bu hatıralarımı anlatırken zaman ve mekanı tespit etmiş olduğum gibi, hem Atatürk'ten işittiklerimi olduğu gibi ve gördüklerimi de objektif olarak nakletmeye gayret ettim. Öyle sanıyorum ki Atatürk'ün biyografisini yazacaklara bunlar bazı bilgiler sağlayacaktır.      

V. Bölüm'de topladığım yazılar, Atatürk'ün fikir hayatının bir cephesini tanıtmaktadır. Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarının kuruluş ve çalışmaları üzerindeki tarihçeler ile Atatürk'ün Ankara Üniversitesi ve bilhassa Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin kuruluş hazırlıkları üzerine bildiklerimi izah eden yazılardır. Bu kısım, Atatürk'ün özellikle önem verdiği ve etrafında mütehassıslan topladığı meselelerin, özel ve resmi müesseselerin tarihçeleriyle ilgilidir. Kendisinin bizzat çalışmalarına konu
olan bu fikri hayatının safhalarını, bildiğim cepheleriyle açıklamayı kendime bir vazife bildim. 

VI. Bölüm'deki yazılar, Atatürk'ün kadın hakları üzerindeki fikir ve sözleriyle bazı olayların izahıdır.  

VII. Bölüm'de, çok sayıdaki hatıralarla alakalı olarak çeşitli konular üzerinde tahlil yazıları vardır. Buradaki yazılar, Atatürk'ün bir mesele veya mefhum üzerindeki tarif ve izahlarını ihtiva ettiği gibi, mesela umumi olarak kültür meselelerine verdiği önemi belirtmekte ve O'nun muhitinde ne kadar çok ve çeşitli konulara temas edildiğini ortaya koymaktadır. Bu yazılarda bizzat şahidi olduğum ve not tuttuğum kısımlar ve onların tahlilleri okunacaktır. Bunlardan diğer bir kısım da çeşitli nutuklarında yer alan fikirleri üzerindeki düşüncelerdir. Özetle, yedi bölüm içinde topladığım kitabın esas konusu Atatürk'ün fikri hayatından bazı sayfaların izahıdır. Aynı zamanda kendisinin bizzat konuşmalarını tespit etmekle bunların tarihe yardımcı olacağına inanmış bulunuyorum.

Bu kitap, "İş Bankası Kültür Yayınları" Atatürk Serisi dahilinde neşredildiği için, Banka'ya bilhassa teşekkür bir borç bilirim. Türkiye İş Bankası, Atatürk'ün bizzat kurduğu, iktisadi hayatımızda Cumhuriyet devrinin başarılı bir müessesesidir. Memlekette ekonomik alandaki önemli yeri içinde, kültür yayınlarına değer vererek neşrine delalet edildiği için, Atatürk'ün esas fikirlerine de hizmet edilmiş oluyor. Cihan medeniyetindeki bugünkü yerimizi ve ilerlememizi Cumhuriyet devrimize borçluyuz. Her başarılı eser ve fikir hareketi, daima milletimizin benliğini yükseltecek ve Türkiye'yi cihana tanıtacaktır.

3I MAYIS 1959
PROF. DR. AYŞE AFET İNAN
https://media.turuz.com

Atatürk hakkında hatıralar ve belgeler


Charles Dickens - İki Şehrin Hikâyesi

O günler en iyisiydi, ya da en kötüsüydü, akıl çağıydı ve aptallık çağıydı, inançlar zamanıydı ve inançsızlıklar zamanıydı. Işık mevsimiydi ve karanlık mevsimiydi, umut baharıydı ve umutsuzluk kışıydı; yaşayabilmek için her şey vardı önümüzde ve yaşayabilmek için hiçbir şey yoktu önümüzde; hepimiz doğrudan cennete gidiyorduk, hepimiz doğrudan cehenneme gidiyorduk. Kısacası o günler, tıpkı şimdiki gibi o kadar uzaktaydı ki, kimileri iyi ve kötü şeylerin üstünlük derecelerini karşılaştırdığında, o günlerin gelmiş geçmiş en iyi günler olduğunda ısrar ediyorlardı. 
 
Ingiltere tahtında bir kral oturuyordu, büyük ağızlı ve çirkin suratlı. Fransa tahtında bir kral vardı geniş ağızlı ve bir de kraliçe, güzel yüzlü. Bu iki ülkede de kristalden bile daha parlak olan; devletin özel çıkarları uğruna korunan balık ve ekmeklerine bakan soylular, var olan her şeyin değişmeden var olmaya devam edeceğini düşünüyorlardı. Bizim kralımızın yıllarıydı, bin yedi yüz-bin yedi yüz yetmiş beş. Günümüzde olduğu gibi bu güzel yıllarda da ruhsal keşifler Ingiltere'ye bırakılmıştı. Bayan Southcott bu yakınlarda yirmi beş kez kutsanmış doğum gününe katılmıştı. Hayat koruyucularına özel kahinlik yeteneğine sahip bir asker Londra ve Westminster'ın yutulması için hazırlıklar yapıldığını önceden bildirerek, bu kutsal varlığın gelişini haber vermişti... 
 
 💕
 
İnsanlar bazen karşılarındakine kalben uzak oldukları için anlamakta güçlük çekerler. Bazen her ne kadar karşımızdakine yakın olsak bile, duygularını bilmediğimiz olabilir.

Elinizden geleni yapın. Hayatı bazen boşa harcıyor olsak dahi, uğraşmaya değer.

Bizi hep soyarlar zaten. Vergi alıp dururlar ama vicdanları hiç sızlamaz. Hiç para almadan yanlarında çalışmak zorundayız. Buğdayımızı onların değirmeninde döveriz, zaten azıcık olan buğdayımızı da besledikleri kuşlara vermemiz emredilir bize. Öyle kötü durumdayız ki yaşamasak daha iyi. Babam bu dünyaya çocuk getirmenin yanlış olduğunu söylerdi, haklıymış...
 
Ortalık cehennem gibiydi. Sinekler, içleri kırmızıyla yıkanmış bardaklara yapışıyor sonra içine düşüp ölüyorlardı ama bazı sineklerin ölmesi diğerlerini hiç mi hiç etkilemiyordu. Onlar neşeli uçuşlarına devam ederken sonlarının diğer sineklere benzeyeceğini düşünmüyorlardı bile. Sinekler tıpkı saraydaki soylular gibiydi.
 
Gece vakti büyük bir şehre girdiğimde karanlıkta kümelenmiş bütün o evlerin her birinin içlerinde kendi sırlarını barındırdıklarını düşünürüm, her bir evin her bir odasında ayrı bir sır vardır ve bunların içlerinde çarpan her bir yürek de hemen yanı başındaki yüreğin bile bilmediği ayrı bir sır taşır içinde!
 
Eğer sen iyiliksever, samimi bir adam olsaydın, ona sarı saçlı kukla demene kızardım; ama sen duygulardan anlamayan birisin. İnsan resimden anlamayan birinin tabloları eleştirmesine kızmaz veya müzikten hoşlanmayan birinin eleştirileri onu alakadar etmez.
 
İşleri, gidecek yerleri yoktu onların, açlıktan başları döne döne izledikleri fenercinin hareketlerini belki onlar da başkalarına uygulamak istiyorlardı. Onlar belki de fener yerine insanların ipini çekeceklerdi.
 
Onca kalabalığa rağmen, bu nasıl bir yalnızlık!
 
Her bir evin her bir odasında ayrı bir sır vardır ve bunların içlerinde çarpan her bir yürek de hemen yanı başındaki yüreğin bile bilmediği ayrı bir sır taşır içinde.
 

Arthur Schopenhauer


   Üç insan tipi

1) Nedensel bağları gören, kendisi de bunun içinde olan ve yapacağı en fazla şey bilim yapmak olan “akıllı insan”.

2) Dünyayla, nedenselliğin dışında bir bağ kurabilen, nedenselliğin ötesine gidebilen “bağımsız bilen insan”, “yaratıcı insan”(sanatçı).

3) Nedensel bağların ötesine geçmek ve bunu görmekle kalmayıp, nedenselliğin dışında bağımsız yaşamayı başaran, dünyanın özü, temeli bakımından isteme olduğunu gören ve istemesini tüm yaşamı boyunca susturan insan.