15 Aralık 2018

Şükran Kurdakul -Ararsan

Dağ yolları gibiyizdir, uzağa düşeriz
Ararsan şiirin gurbetinde ara bizi.
Belki rüzgârımız ses verir bir dizeden,
Belki bir imgeye vurur düşlerimiz.


Paul Eluard - Hürriyet

Okul defterlerime
Sırama ağaçlara
Kumlar kar üstüne
Yazarım adını

Okunmuş yapraklara
Bembeyaz sayfalara
Taş, kan, kağıt veya  kül
Yazarım adını

Yaldızlı tasvirlere
Toplara tüfeklere
Kralların tacına
Yazarım adını

Ormanlara ve çöle
Yuvalara çiğdeme
Çın çın çocuk sesime
Yazarım adını

En güzel gecelere
Günlerin ak ekmeğine
Nişanlı mevsimlere
Yazarım adını

Gök kırpıntılarıma
Güneş küfü havuza
Ay dirisi göllere
Yazarım adını

Tarlalara ve ufka
Kuşların kanadına
Gölge değirmenine
Yazarım adını

Fecrin her soluğuna
Denize vapurlara
Azgın dağın üstüne
Yazarım adını

Bulutun yosununa
Kasırganın terine
Tatsız kaba yağmura
Yazarım adını

Parlayan şekillere
Renklerin çanlarına
Fizik gerçek üstüne
Yazarım adını

Uyanmış patikaya
Serilip giden yola
Hınca hınç meydanlara
Yazarım adını

Yanan lamba üstüne
Sönen lamba üstüne
Birleşmiş evlerime
Yazarım adını

İki parça meyveye
Odama ve aynaya
Boş kabuk yatağıma
Yazarım adını

Obur köpekçiğime
Dimdik kulaklarına
Acemi pençesine
Yazarım adını

Kapımın eşiğine
Kabıma, kacağıma
İçimdeki aleve
Yazarım adını

Camların oyununa
Uyanık dudaklara
Sükutun ötesine
Yazarım adını

Yıkılmış evlerime
Sönmüş fenerlerime
Derdimin duvarına
Yazarım adını

Arzu duymaz yokluğa
Çırçıplak yalnızlığa
Ölüm basamağına
Yazarım adını

Geri gelen sağlığa
Kaybolan tehlikeye
Hatırasız ümide
Yazarım adını

Bir tek sözün  şevkiyle
Dönüyorum hayata
Senin için doğmuşum
Seni haykırmaya

Hürriyet



Çeviri:Melih Cevdet Anday-Orhan Veli Kanık ( Şiirin adı Liberte )


Behçet Necatigil - Solgun bir gül oluyor dokununca

Çoklarından düşüyor da bunca
Görmüyor gelip geçenler
Eğilip alıyorum
Solgun bir gül oluyor dokununca.

Ya büyük şehirlerin birinde
Geziniyor kalabalık duraklarda
Ya yurdun uzak bir yerinde
Kahve, otel köşesinde
Nereye gitse bu akşam vakti
Ellerini ceplerine sokuyor
Sigaralar, kâğıtlar
Arasından kayıyor usulca
Eğilip alıyorum, kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca.

Ya da yalnız bir kızın
Sildiği dudak boyasında
Eşiğinde yine yorgun gecenin
Başını yastıklara koyunca.

Kimi de gün ortası yanıma sokuluyor
En çok güz ayları ve yağmur yağınca
Alçalır ya bir bulut, o hüzün bulutunda.
Uzanıp alıyorum kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca.

Ellerde, dudaklarda, ıssız yazılarda
Akşamlara gerili ağlara takılıyor
Yaralı hayvanlar gibi soluyor
Bunalıyor, kaçıp gitmek istiyor
Yollar, ya da anılar boyunca.

Alıp alıp geliyorum, uyumuyor bütün gece
Kımıldıyor karanlıkta ne zaman dokunsam
Solgun bir gül oluyor dokununca.

Oğuz Atay - Yaşamak

Y A Ş A M A K 
Ne ölmek nefessiz kalmaktır ne de yaşamak nefes almaktır.. 
Yaşamak; sevilmeyi hak eden birine yaşamını harcamaktır.!


Ben Demiştim Nostradamus - Ata Nirun


Bu kitapta tüm zamanların en tanınmış kişiliklerinden birisinin Büyük Nostradamus'un yaşamını ve kehanetlerini bulacaksınız. Bu konuda yazılmış binden fazla kitabın arasında bu kitap, yazılmış en gelişmiş çalışmaların başında sayılabilir ve ilk kez bir Türk tarafından yazılmıştır…

Kehanetler doğru mu? Nostradamus geleceği görmüş müydü? 450 yıl kadar evvel yazılan bir kitapta, bir kralın gözü delinerek öleceğinden, kimlerin kral veya kraliçe olacağında ve 1666 tarihi verilerek Londra'nın yanacağından söz ediliyorsa, kehanetlerde "Hister" adı geçiyorsa ve bunlar gerçekleşmişse oturup düşünmek gerekir... O zaman ortada bilinmeyen, gizemli bir olay vardır, bu kitapta bu da araştırıldı…

Nostradamus, "… eğer bunlar yarın olsaydı beni çok etkilerdi ama bunlar çok uzakta o yüzden endişelenemiyorum, yaklaşık 400 yıl sonrasından söz ediyorum… Kehanetlerim muhakkak her nesil tarafından okunmalı… Onlara nesiller boyu çözmek için uğraşacakları bir bulmaca bırakıyorum, her çağda bulmacanın bir parçası çözülecek ama zaman bitene kadar kimse tamamını çözemeyecek… Kehanetlerimin gerçekliği vasiyet ettiğim gibi bedenimle beraber toprağa gömülecektir…. Çok uzun zamandan beri kehanetlerde bulunuyorum, kehanetlerim gelecekle ilgili... Sessiz kalmaya zorunluyum… Herşeyi açık açık birbirine bağlarsam, devletler, dinsel ve siyasi kuruluşlar ve dini yasalar yok olabilirler… Dilimi bağladım, kalemimi kağıtlardan uzak tuttum ve bayağı düşüncelerden korktum. Sonra anlamları genişletmeyi ve değiştirmeyi düşündüm… Ufak yorumlardan öteye gidilemesin dedim… Ama anlaşılmaz ters anlamlı cümleler kullandım. Kehanetleri daha açık yazarsam, rezaletler çıkabilir, derin anlamlı, çok ince sezgiye yönelik bir şekilde yazdım, sayılarla başlıkladım ve örttüm böylece açık kehanetleri bulutladım..." diyordu…

"Her Kehanet Kitabı, yüzer dörtlükten oluşmaktadır, kapalı ve gizemli ifadelerle örtülmüş ve astronomik bilgilerle örülmüştür. Günümüzden, 3797 yılına kadar olan devri kapsamaktadır…"

Orta Doğu'da büyük savaş başlayacak, Mavi Türbanlı Arap Prensi saldıracak, batıdakiler kaçacaklar, Anadolu işgal edilecek, Trabzon üzerinden İstanbul'a doğru gelecekler, Uşak ve Kütahya'da savaşlar olacak, Mavi Türbanlı Prens batıyı vuracak, İsrail'e saldırı… Avrupa'nın içlerine kadar… sonra Türkler batıyla birleşip karşı saldırıya geçecekler, çok kan, ölüm ve yıkım olacak…

Kutsal sözün dediği gibi, "Yaradılış, varoluş ve yaşam Allah'tan, yokoluş Şeytan'dandır…" Bütün bunlar yaşanacak ve belki birgün, bizim çok ötemizde bir yerde inancın ötesine geçildiğinde ve ölüm öldürüldüğünde, biz yok olduğumuzda ve artık bize benzemeyen başka bir varlık bu gezegende yaşadığında kötülük olmayacak. Ne zaman mı? Kim bilebilir ki ama Nostradamus'a göre 3797 yılında...!
(Tanıtım Bülteninden)


Gün Olur Asra Bedel - Cengiz Aytmatov


Oysa düşünmek her zaman acı veren bir iştir.

İşin bir başı, bir de sonu var. Ortasında ise herkes kendi kaderini yaşıyor.

Üstesinden gelemediği çelişkilerle baş başa kalan insan, moral bakımından derinden derine sarsılır ama bunu kimseye söyleyemez, çünkü ona kimse yardım edemez. Bu korkunç bir yer kayması gibidir, tehlikeyi görürsünüz; ama bir şey yapamazsınız.

Asıl güç olanı, kendi güçsüzlüğünü, umutsuzluğunu belli etmemekti.



Hayvanlar ve Çocuklar - Prof. Dr. Türkan Saylan

‘Biz İkinci Dünya Savaşı yıllarında çocukluğunu yaşayan beş kardeştik. Her gün ülkemizin de savaşa gireceği söylenirdi, siren sesleri duyulduğunda hepimiz önceden hazırlanmış sığınaklara koşardık. Ama neyse ki dönemin akıllı ve ileri görüşlü yöneticileri güzel ülkemizi savaşa sokmadılar’

 ‘İşte böyle çocuklar, azmin elinden bir şey kurtulamaz. Yeter ki, çok içten isteyelim'

‘Hayvanlarla dostluk kurun, onları anlamaya çalışın, sevin, okşayın çocuklar. Çok mutlu olacaksınız, eminim’


Size yazdığım bu on öykü, gözlemci kişiliğimle beynime kazınan gerçek olaylardan oluşmaktadır. Çoğu, kendi yorumlarımı da içermektedir. Bu nedenle bu öykülerin, salt çocuk yaştakilerce değil, gençler, özellikle de genç anne babalarca da okunmasını dilerim.İnternet çocuklarını kitap okumaya özendirmek kolay değil. Belki zamanla onlar kendileri, kitap okumakla internetten ileti göndermenin ya da oradaki hazır bilgiye ulaşmanın farklı yerlere konması ve dengeli bir ?okuma? eylemi yaratılması gereğini duyacak ve gerçekleştireceklerdir.Sizlere, şairin dediği gibi, ?Ses bayrağımız? olan güzel Türkçemizi, noktalama işaretleriyle birlikte en doğru ve öz biçimde kullanmanızı öneriyor, bol bol okumanızı ve aklınızdan geçen, yüreğinizden fışkıran her gözlem ve yorumunuzu yazmanızı, yazmanın mutluluğuna erişmenizi diliyorum. Prof. Dr. Türkan Saylan


"Verebileceğim tek şey tablolarımdır, onlar olmadan ben hiçim." Edvard Munch


 

Öpücük / Kiss 1897