24 Ağustos 2018

Paulo Coelho " Başkalarını memnun etmek için yaşarsan herkes seni sever, kendin hariç."

Tekne limanda güvendedir. Ama teknenin amacı bu değildir.

Zamanını satabilirsin, ama geri satın alamazsın.

Affet ama asla unutma yoksa tekrar yaralanırsın. Affetmek bakış açını değiştirir, unutmak ise aldığın dersi kaybettirir.

Bir hayali gerçekleştirmeyi imkansız kılan tek şey vardır; başarısızlık korkusu.

Hayatın, insanın iradesini test etmek için pek çok yolu vardır, bazen hiçbir şey olmaz ya da her şey birden olur.

Elveda diyecek kadar cesursan, hayat seni yeni bir merhaba ile ödüllendirir.

Hiç yenilmemiş insanlar vardır. Onlar hiç savaşmamış olanlardır.

En iyisini sonraya saklamayın. Yarının ne getireceğini bilemezsiniz.

Başkalarının ne düşündüğü önemli değil çünkü her halükarda yine aynısını düşünecekler.

Bizi seven insanlar var, sadece nasıl göstereceklerini bilmiyorlar.

Hayatın sırrı, oysa, yedi kere düşüp, sekiz kere kalkmaktı.

Bir gün kalkacaksınız ve hep hayal ettiğiniz şeyleri yapmaya vakit kalmamış olacak. Şimdi tam zamanı. Harekete geçin.

Sadece güneşli günlerde yürürseniz, hedefinize asla varamazsınız.

Ok ancak geri çekerek atılır. Hayat seni zorluklarla geri çekiyorsa, seni daha büyük bir şeye fırlatacağı içindir. Nişan almaya devam et.

Henri Cartier-Bresson - Karar Anı

Fotograf, başka dallarda olduğu gibi, yaşanan anda, hem soruyu, hem de cevabı kendi içinde barındırır . Fotografta beni hayran bırakan, yolumu aydınlatan şey ise, mimik ve jestlerle ruhun karşılaşmasıdır . O anın ne bir kuralı vardır , ne de benzerlikler oluşturur.




"Fotoğraf çekmek, aynı anda beynin, gözün ve kalbin bir olayı hedeflemesidir."

"Dünyada doğru ve tam ana sahip olmayan hiç birşey yoktur." 
 
  "Fotograf, başka dallarda olduğu gibi, yaşanan anda, hem soruyu, hem de cevabı kendi içinde barındırır. Fotografta beni hayran bırakan, yolumu aydınlatan şey ise, mimik ve jestlerle ruhun karşılaşmasıdır. O anın ne bir kuralı vardır, ne de benzerlikler oluşturur."
 
 "Ya yaratıcı bir ruh vardır ya da kavramlarla düşünülür. Birini diğerine tercih etmek benim işim değil. Beni ilgilendiren şey, 'genişleyen an' ı yakalayabilmek için, kendimi hayatın ortasına atmaktır. Sadece düşünmek beni ilgilendirmez."
 
 "Fotograf makinesi bir not defteri, doğrudan bir araç, aynı anda görsel kavramlarla sorular sorup, yanıtlayan bir 'an ustası' dır. Dünyayı yorumlayabilmek için vizörün sınırladığı görüntüyle bütünleşmek gerekir. Bu tutum, manevi bir disiplin, ince ruh ve geometri duygusu gerektirir. Obje/erimizin seçiminde ne kadar tutumlu olursak, en yalm ifade biçimlerine ulaşabiliriz. Fotografı kendimize ve çekt( imiz nesneye en büyük saygıyı hissederek çekmeliyiz."
 
 "fotografla dünyaya dokunuruz" 
 
 

Deli - Halil Cibran

Dostum, göründüğüm gibi değilim. görünüş sadece giydiğim bir elbisedir. senin sorgularından beni, benim kayıtsızlığımdan seni koruyan, özenle örülmüş bir elbise. benim içimdeki 'ben', dostum, sessizlik içinde oturur, sonsuzluğa dek kalacak orada, doyulmaz, erişilmez. ne söylediklerime inanmanı, ne de yaptıklarıma güvenmeni isterim çünkü sözlerim senin aklından geçenlerin dile getirilmesinden, yaptıklarımsa umutlarının eylemleştirilmesinden başka bir şey değildir.
 
 

Howard Zinn - Hareket Halindeki Bir Trende Tarafsız Olamazsınız



Birkaç kişinin elinde muazzam bir servet varken dünyada milyarlarca kişinin aç, hasta, evsiz olduğu gerçeğinden yola çıkarak sınıf bilinci oluşturmak için... Eşit adalet kandırmacasının maskesini düşürmek ve teröre karşı savaş diyerek yaratılan histeriye karşı çıkmak için... 

Yaşadıkları onu umutsuzluğa yenik düşürebilirdi, fakat Zinn, ona bütün bunların karşısına dikilecek kuvveti veren dürüst bir umutla yazdı. "Umutsuz olmaya hakkım yok. Umutta ısrarlıyım. Bu bir duygu evet. Ama mantıksız değil, insanlar duygulara saygı duyarlar, ama ille de nedenler isterler. Devam etmek için nedenler, teslim olmamak için, kendilerini konfora ya da umutsuzluğa kaptırmamak için kanıt isterler. Nedenler olduğunu söyledim. Kanıtlar olduğuna inanıyorum. 



Viktor Emil Frankl " Ruhsal sıkıntıların kaynağında anlamsız insanlarla anlamlı ilişkiler yaşama isteği ve çabası yatar. "





Uğur Mumcu


Kendisine devrimci diyen bir aydının Kemalizm’e karşı olması düşünülemez. Bu, olsa olsa günlük devrim kavgasından kaçan korkakların kendi kendilerine buldukları bir sığınaktır. Böylece, toplum içinde en ileri kendileri görünecekler ve fakat devrimci kavganın hiç bir atılımında bulunmayacaklar! Bunlar gizlenen bir sağcılık akımının içindedirler. Atatürk’e karşı Osmanlı hayranlığı, Ulusal Kurtuluş Savaşı’na karşı Çerkez Ethem taraftarlığının adı solculuk olamaz. Hiçbir bilimin verisi, hapishane anılarıyla karıştırılmış bir muhayyilenin tarih olarak sunulmasını gerçek olarak niteleyemez. Kemalist devrimin anlamına karşı çıkan bir devrimci, sadece bir bireycidir; toplumcu değildir, tarihçi değildir ve eylemsel anlamda devrimci de değildir. Sağcılığın en sinsi kesimi, kendilerini devrimci olarak tanıtıp Kemalizm’e saldıranlarca temsil edilmektedir. Türk halkının yaşama savaşına inananların yeri, işçilerle, köylülerle, devrimci gençlerle ve Kemalist aydınlarla yürütülen bağımsızlık savaşının cepheleridir.

(Devrim, 3 Kasım 1970)



Turgut Uyar adı benim için, iki kuşak öncenin usta bir ozanı, çağdaş şiirimize yeni temalar ve biçimler kazandırmış bir öncü...


Ataol Behramoğlu

Turgut Uyar adı benim için, iki kuşak öncenin usta bir ozanı, çağdaş şiirimize yeni temalar ve biçimler kazandırmış bir öncü, ya da her zaman karşılıklı bir saygı ve sevgi ilişkisi içinde olduğumuz bir ağabey olmasının ötesinde anlamlar taşır.

Onu hep dar alanlara, dar zamanlara sığmaya zorlanmış ve bu yüzden hep daralan bir büyük yürek, bunalan bir büyük akıl, sevmek ve yaratmak olanaklarına elverişli alanları bulamamış ve bu yüzden sınırlarını zorlayıp duran ve kimi kez acısını kendi içine akıtan, ''uzanıp kendi yanaklarından öpen'' bir büyük enerji olarak düşünürüm.

İlk büyük şiiri sayılabilecek ''Uzak Kaderler İçin'' i yazdığında yirmili yaşlarındadır:

''Bir gün, bir yağmurla garp garip
- Çoluğu çocuğu terk edeceğim -
Bir sevgiyle doymayacak kalbim, anladım
Alıp başımı gideceğim

(.....)

Bir gün, bir parkta otururken, biliyorum
Bir el yağmurlarla dokunacak omuzuma
Bir çift göz, bir davet, bir kalp
Çoluğu çocuğu terk edeceğim
Yapraklar dökülecek çiçekler solacak
Bir sonbahar, bir sabah ve bir yağmur olacak
Toprak ve insan kokularıyla
Uğultulu bir sarhoşluk içinde, yıllar için
Başımı alıp gideceğim''

Benim 1960'lı yılların başlarında tanıdığım Turgut Uyar, Seka'nın Kızılay'daki (Ankara) binasında, birkaç kişinin paylaştığı odalardan birindeki bir masada oturan küçük bir memurdu. Kuşağımdan arkadaşlarla, kutsal bir yeri ziyaret edercesine o odaya sessizce süzülür, her zaman şık ve yakışıklı oturduğu masanın yakınlarındaki bir yerlere ilişirdik. O dar, sıkıcı, bürokratik ortamda konuşabildiklerimiz nelerdi, anımsamıyorum. Bir süre sonra, yine geldiğimiz gibi, sessizce, saygıyla çıkıp giderdik... Kişiliğiyle ve şiiriyle bizleri büyülemiş olduğu için, dar zamanlara, dar alanlara sıkıştırılmışlığını, şiirlerindeki karamsarlığın nedenlerini tam olarak anlayabilmiş değildik o sırada.

Bir gece geç bir saatte, Kızılay'ın arka ve tenha sokaklarından birinde karşılaştık. O yalnızdı. Biz, sanıyorum Veysel Öngören 'leydik. Her zamanki gibi ölçülü, saygılı ve kibar, ama çok, kibrit çakılsa tutuşur denilecek kertede çok içkiliydi. ''Kanayan bir beyinim ben'' dedi bizi gördüğünde. ''Ben kanayan bir beyinim...'' Ve belki üzerinde çalıştığı bir şiirden birkaç dize daha... Alkolle ve kederle dolu, uzaklaşıp gitti...

Onun dar zamanlara, dar alanlara sığmaya zorlanmışlığı gibi, alkolle (ve şiirde de olsa) kösnü'yle kendini yatıştırmaya çalışmasını da sanıyorum ki o sıralarda tam olarak anlayabilmiş değildik...

Bir gün ona, yine o yıllarda, Buhara meyhanesinde bir şiirimi okudum. Dikkatle dinledi ve şöyle dedi: ''Güzel ama kısa.'' Bence bu ''kısa'' sözcüğündeki eleştiride onun şiir anlayışı gizlidir.

Turgut Uyar bir destan şairidir. Geniş göğüslü, geniş ufuklu, geniş soluklu bir şiirdir onun şiiri. Evrensel, kozmik boyutları olan bir şiirdir. Bu şiirde, ''uzak kaderler için'' yola çıkmak hasretiyle dolup taşan, fakat ''neonlar'' ve ''teoriler'' içinde boğulan çağdaş insanın trajedisi vardır:

''Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
Her şey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı...''

Çıkışsızlık duygusu çok üşümeye dönüşür:

''çok üşürdük hep üşürdük üşümekti bütün yaşadığımız
üşürdü ellerimiz aşkımız sonsuz uzun sakallarımız''

Onu çağdaş dünya ozanlarından belki bir tek T. S. Eliot 'a yakın bulabiliriz. ''Yavaşça Oluyor Ellerime'' nin kahramanı, onun kendi yaşantılarından, kendi boğuntularından damıtılmış bir Mr. Proofrock gibidir: ''Bir denizin yanında nedir ki bıyıklı ve saçları dökülmüş bir adam
Kötü bir alışkanlıktan başka nedir bir adam...''

En son görüşmemiz 1980 sonrasında, benim cezaevinden ya da bir gözaltından çıkışımdan sonra, bir akşamüstü, Bebek Oteli'nin barındadır. Edip Cansever ve Cemal Süreya da oradalardı. Sanıyorum ki Edip Cansever'le de son karşılaşmamızdı bu. İçten sıcak bir ortamda bir süre söyleştiğimizi ve orada onlara söylediğim bir sözü anımsıyorum: ''Aynı anda üçünüzü birden kucaklamak istiyorum...''

Ölüm haberi Paris'teki sürgünümde ulaştı. En sevdiğim şiirlerinden birinin ilk dizesiyle başlayan bir ağıt yazmak istedim:

''Ay ölür şimdi...'' Uzakta, çaresizlikte, içimde katılıp kalan gözyaşlarım gibi, böyle bir şiir de yazılamadı. Sonra, Zerdüşt 'ü bir kez daha okurken ''Büyük Saat'' kavramıyla karşılaşıp irkildim...

Dar zamanlara, dar alanlara sığmaya zorlanmış bu büyük yüreğin; Nietzsche 'nin başkaldıran çığlığında kendine bir yazgı yoldaşı aradığını sezinledim... Dar zamanlarda, dar alanlarda, kıraç topraklarda ''kayayı delen incir'' gibi fışkırıp geniş ufuklara yönelen Turgut Uyar şiiri, hayatın ve şiirin ''büyük saat'' lerinde hep gündemde olacaktır...

Cumhuriyet, 5 Mayıs 2001

Ümit Yaşar Oğuzcan - Işık


Öyle bir açmaza düştü ki Vatan

Uyku belli değil, düş belli değil

Çöktü üstümüze bir kara duman

Işık belli değil loş belli değil.