30 Kasım 2013
El - Cevap - Sinan Meydan
Kevir/ Bir Tarih Olarak Beliren Coğrafya - Dr. Ali Şeriati
Aşk, görme engelli bir coşku, görmezlikten kaynaklanan bir bağdır. Oysa sevgi, bilinçlice bir bağ; apaçık, duru bir görmenin sonucudur.
Aşk genellikle içgüdüden su içer, içgüdüden kaynaklanmayan başka bütün
olgular değersizdir. Oysa sevgi ruhun içinden doğar, bir ruhun
yükselebileceği bütün yerlere, sevgi de onunla birlikte doruğa tırmanır.
Aşk, gönüllerin genelinde benzer biçimler ve renklerde gözlenmekte olup,
ortak nitelik, durum ve görünümler taşır. Oysa sevgi her ruhta kendine
özgü bir albeni taşır. Ruhun kendisinden rengini alır. Ruhlar da
içgüdülerin tersine kendilerine özgü ayrı ayrı renk, tırmanış, boyut,
tat ve kokular taşıdığından; ruhların sayısınca sevgiler olduğu
söylenebilir.
Aşk, kimlikle ilişkisiz değildir. dönemlerin ve yılların ilerleyişinden etkilenir. Oysa sevgi; yaş, zaman ve kişiliğin ötesinde yaşar. Onun yüksek yuvasına günün, çağın eli yetişmez.
Aşk, her renkte, her düzeyde, somut güzellikle bağlantılıdır. Schopenhauer'ın deyişiyle: "Sevgilinizin yaşına bir yirmi yıl daha ekleyin de onun duygularınızda bıraktığı doğrudan etkileri gözlemleyin."
Oysa sevgi, ruhun içine öyle bir dalgınlıkla dalar;
ruhun güzelliklerine öyle tutulup kendinden geçer; somut güzellikleri
bambaşka bir biçimde görür. Aşk; tufan, dalga, coşku niteliklidir. Oysa
sevgi durgun, dayanıklı, ağırbaşlı, arılıkla dolup taşar bir durumdadır.
Aşk, uzaklık ve yakınlığa göre değişir. Uzaklık uzun sürecek olursa
azalır. İlişki sürecek olursa değerini yitirir. Ancak korku, umut,
sarsıntı ve acı çekmenin yanı sıra "görüşüm-uzaklaşım"la diri, güçlü
olarak kalabilir. oysa sevgi bu durumları bilmez. Dünyası başka bir
dünyadır.
Aşk, bir yönlü bir coşkudur. sevgilinin kim olduğunu düşünmez. "Öznel bir özcoşu"dur.
İşte bu yüzden hep yanlışlık yapar. Seçimle hızla sürçer. Ya da hep bir
yönlü kalır. Yine de yer yer benzeşmeyen iki yabancının arasında bir
aşk kıvılcımlanır, olay karanlıklar içinde geçip birbirlerini
görmedikleri için ancak bu yıldırımın düşüşünden sonra onun ışığında
birbirlerini görebilirler.
Oysa sevgi aydınlıkta kök salar. ışığın gölgesinde
yeşerir; büyür. İşte bu yüzen hep tanışıklıktan sonra ortaya çıkar.
Gerçekte başlangıçta, iki ruh birbirinin yüzünde tanıma çizgilerini
okur. "Biz" oluşları ise "tanışım"dan sonra olur, iki ruh, iki kişi
değil daha sonraları; birbirlerinin söz, davranış ve konuşma biçiminden
yakınlığın tadını, yakınlığın kokusunu, yakınlığın sıcaklığını
duyumsarlar. İşte bu konaktan sonra birden, iki yoldaş kendiliklerinden
sevginin uçsuz bucaksız çölüne ulaştıklarını, sevginin karartısız açık
göğünün başlarının üzerinde sere serpe serilmiş olduğunu, "inanış"ın
aydın, arı içtenlikli ufuklarının kendilerine açıldığını, tatlı okşayıcı
bir esintinin hep başka göklerin, başka ülkelerin yepyeni esinlerinin
iletileri ve başka bahçelerin güzel, gizemli çiçeklerinin kokularının
birlikteliğinde oyuncu, tatlı, şen bir sevgi ve albeniyle kendisini hep
bu ikisinin yüzüne, başına vurduğunu... Kendi gözleriyle görürler.
Aşk,
çılgınlıktır. Çılgınlık ise "anlayış" ile "düşünüş"ün bozulmuşluk ve
yıpranmışlığından başka bir şey değildir. Oysa sevgi tırmanışının
doruğunda, beyin ötesini aşar, anlamayı ve düşünmeyi de yerden çekip,
doğuşun yüksek doruğuna götürür.
Aşk, sevgilide içinin çektiği güzellikleri yaratır. Oysa sevgi, içinin
çektiği güzellikleri sevgilide görür, bulur. Aşk, büyük güçlü bir
kandırmacadır. Oysa sevgi; sonsuz, salt, dosdoğru, içten bir
doğruluktur. Aşk, denizin içinde boğulmaktır. Oysa sevgi, denizin içinde yüzmektir. Aşk, görme duyumunu alır, oysa sevgi, verir.
Aşk, kabadır, şiddetlidir. bununla birlikte dayanıksız, güvensizdir.
Oysa sevgi, tatlıdır, yumuşaktır. Bunun yanı sıra dayanıklı, güven
içindedir.
Aşk hep kuşkuyla bulunur. Oysa sevgi, baştan başa kesin inançlıdır.
Kuşkuya yer vermez. aşktan içtikçe kanarız, sevgiden içtikçe susarız.
aşk korundukça eskir. Oysa sevgi yenilenir.
Aşk, sevenin içinde varolan bir güçtür. Kendisini sevgiliye çeker. Oysa
sevgi sevilende varolan bir albenidir. Seveni sevilene götürür. Aşk,
sevgiliye egemenliktir. Oysa sevgi, sevilende yok olma susuzluğudur.
Aşk, onun baskısı altında kalabilmek için sevgiliyi belirsiz, kimliksiz
olarak ister. Aşk, kişinin bencilliği ile alım-satımsal, hayvansal ruhun
bir çekiciliğidir. Kendisi kendi kötülüğünün bilincinde olduğu için de
onu bir başkasında görünce ondan nefret eder, ona kin besler. Oysa sevgi, sevileni sevgili, değerli olarak ister.
Bütün gönüllerin de kendisinin sevdiği için beslediğini , beslemelerini
diler. Sevgi, kişinin Tanrısal ruhu ve Ahurasal doğasının bir
çekiciliğidir. Kendisi kendi doğaötesi kutsallığını görebildiği için onu bir başkasında görünce onu da sever. Kendisine tanış, yakın bulur.
Aşkta, rakip sevilmez. Oysa sevgide, "Köyünün tutkunlarını kendi özleri
gibi severler." Kıskançlık aşkın özelliğidir. aşk, sevgiliyi kendi
lokması olarak görür. Bir başkası onun elinden kapmasın diye hep acılar
içinde kıvranır durur. kapması durumunda ise ikisine de düşmanlık
beslemeye başlar. Sevgiliden nefret edilir.
Sevgi ise inançtır. inanç ise salt bir ruhtur. Sınırsız bir
sonsuzluktur. Bu gezegenin türlerinden değildir. Aşk, doğanın
kementidir. doğadan almış olduklarını kendi elleriyle geri verip; ölümün
aldıklarını aşkın oyunlarıyla ellerinden bıraksınlar diye
başkaldıranları yakalar. Oysa sevgi, kişinin doğanın gözlerinden uzak,
kendi yarattığı, kendi ulaştığı, kendi "seçtiği", bir aştır. Aşk,
içgüdünün tuzağında tutsak olmaktır. Oysa sevgi, isteklerin baskısından
kurtulmaktır. Aşk, bedenin görevlisidir. oysa sevgi, ruhun elçisidir.
Aşk, kişinin yaşama dalıp güncel yaşamla oyalanmasına yönelik büyük,
aşırı bir "bilinçsizlendirim"dir. Oysa sevgi, yabancılıktan dolayı
yabansıllıktan doğma, kişinin bu pis, gereksiz yabancı pazar
içerisindeki, korkunç özbilincidir.
Aşk, tat aramaktır. oysa sevgi, sığınak aramaktır. aşk, aç bir düşkünün yemek yiyişidir. Oysa sevgi, "yabancı bir ülkede dildaş bulmak"tır.
Aşkın yer değiştirdiği olur. soğuduğu olur. Yaktığı olur. Oysa sevgi;
yerinden, sevdiğinin yanından kalkmaz. soğumaz, kızgın değil; yakmaz,
yakıcı değil.
Aşk, kendinden yanadır. bencildir, kendisi için ister. Kıskançtır.
sevgiliye tapar, onu kendi için över. Oysa sevgi, sevilenden yanadır,
sevilencildir. Sevgili için ister. Kendini sevdiği kişi için ister. Onu
onun için sever. Kendisi ortada değildir.
Kevir
Ahmet Telli - Kuşlar * Kuş Ölümleri
Kuşlar mı
ki çok şey denildi
şair dilinden
Yüzlercesini suladık
gölgesinde sevdanın
dokuduk
gönül yumağında renklerini
Gizimizi bildiler de
ihanetlerini görmedik hiç
ılık bir öpüştü
türküleri
Kuşlar mı
ki şimdi
çok uzak yüksekte
öpsen
büyüyemezsin ki
ihanet ettik
türkülerine
baharın
karşılığı olmayan sorular düşüyor aklıma
ve kuşların intihar tasarısından söz ediliyor kentte
soğuyan ellerinde kalıyorum bir kırlangıç gibi
Ellerin bir mecnun yurdu, upuzun bir sessizlik
birlikte okuduğumuz kitaplar kadar sımsıcak
Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin
her satırını çizip notlar düştük kıyılarına
Dünya upuzun bir çöl sanki, bir buzul kütlesi
karşılık bulamıyorsun aklıma düşen sorulara
ve düşüp duruyor kırlangıçlar, üşüyorum
bir yolcu hüznüyle geçip gidiyor ömrümüz
Sesine bir esmerlik düşüyor parçalanıyor yüzün
kayıp gidiyor parmaklarımın arasından
bir aşkı anlatmak için seçtiğim sözcükler
hep yanlış numaralar düşüyor telefonlarda
kaçırıyor korku bakışlarını eski tanıdıklar
Bir sen varsın kurtulursam bu aşkla kurtulurum
Gülüşü süt mavisi insanlar vardı/ nerede şimdi
çoğunun adını unuttum çoğunun kimliğinde kazınmış adresler
Nevin canına kıydı geçen gün, şiir gibi bir kızdı bilirsin
Öner enfaktüs geçirmiş içerde, kesik kesik öksürürdü eskiden
Ayşe ise acemi bir sokak yosması artık
Üşüyorum, ama sen anılarla sarma beni ve anlat yanlızlığımızı
Jiddu Krishnamurti "Kendinize berrak gözlerle bakabildiğiniz zaman, gerisi kendiliğinden gelecektir."
Osho
Her zaman yaşam nehriyle birlikte git. Asla akıntıya karşı gitmeye, nehirden hızlı akmaya çalışma. Sadece mutlak bir rahatlık içinde, her an kendini yuvada, rahat ve varoluşun içinde huzurlu hissederek git.
Unutmaman gereken şey yaşamın kısa değil sonsuz olduğu ve bu yüzden de aceleye hiç gerek olmadığıdır. Acele etmek yalnızca bir şeyleri kaçırmana neden olur. Varoluşun acele içinde olduğunu gördün mü hiç? Mevsimler zamanında gelir, çiçekler zamanı gelince açar, ağaçlar hayat kısa diye hızla büyümek için koşuşturmazlar. Tüm varoluş yaşamın sonsuzluğunun farkında gibi görünür.
Biz hep buradaydık ve hep burada olacağız; tabi ki aynı biçimlerde, aynı bedenlerde değil. Yaşam evrimleşmeye, daha yüce evrelere erişmeye devam ediyor. Ama bunun bir sonu olmadığı gibi, bir başlangıcı da yok. Başlangıçsız bir yaşamla, sonsuz bir yaşamın ortasında var oluyorsun. Daima bu iki taraflı sonsuzluğun ortasında yer alıyorsun.
Varoluşun gizemlerini soruşturmaya bıraktığın anda varoluş kapılarını sana açar, seni buyur eder. Ve varoluşun gizemlerine bir misafir olarak girmek onurlu bir şeydir. Doğaya saldırmak, doğayı zorlamak ise barbarlıktır. Altın gelecek işte bu olacaktır; bilim varoluşla bir mücadele veya çekişme yerine bir aşk ilişkisine girdiğinde; onunla tezat olarak değil, derin bir ahenk, derin bir dostluk içinde var olabildiğinde...Altın Gelecek
Hayatın kendi başına bir anlamı yok. Hayat bir anlam yaratma fırsatıdır. Anlamın keşfedilmesi değil, yaratılması gerekir. Anlamı, ancak onu yaratırsan bulursun. Orada bir çalının arasında durmuyor. Yani sağına soluna bakınca, biraz arayınca bulamazsın. O bulunacak bir kaya gibi durmuyor. O, yaratılacak bir şiir, söylenecek bir şarkı, edilecek bir danstır. Anlam bir danstır; taş değil. Anlam müziktir. Onu ancak yaratırsan bulursun. Bunu unutma. Tanrı, bir nesne değil, bir yaratımdır. Onu ancak yaratanlar bulur. Bence anlamın keşfedilecek bir şey olmaması çok güzel. Aksi halde, insan onu keşfederdi ve sonra başkalarının keşfetmesine gerek kalmazdı...Yaratıcılık
Kendi içindeki bilinmeyeni bilmeden, başka hiç kimseyi tanıyamazsın. O insanın esrarını çözmek için tek yol, kendi esrarını çözmektir. Gizli katların arkasında başka katlar gizlidir, insan sonsuzluktur. Kendi içinde ne kadar derine inersen, bütün bir varoluşta, ayrıca başkalarında da o kadar derine inersin, çünkü öz birdir. Çeperse milyonlarcadır, oysa öz tektir. Beden son derece yalnış kullanılmaktadır. Kendi vücuduna kötü davranıyorsun. Bedenin sırrını bilmiyorsun. O yalnızca ten değildir, yalnızca kemik değildir, yalnızca kan değildir. O muhteşem bir organik bütünlük, muhteşem bir dinamizmdir. Daha birçok sır var. Bu beden, birçok bedenin ilk katmanıdır... Aslında yedi beden vardır. Eğer bu bedende derine inersen, yeni olgularla karşılaşırsın. Bu hantal bedenin arkasında, ince beden gizlidir. Bu ince beden uyandığında, çok güçlü olursun, çünkü belli başlı boyutsal güçler kazanırsın. Bu beden yatağında yatarken ince beden hareket edebilir. Onun için engel yoktur. Yerçekimi onu etkilemez; onun için zaman ve mekân söz konusu değildir. Hareket edebilir... Her yere gidebilir. Bütün dünya ona açıktır. Hantal beden için bu mümkün değildir...Yoga
Zeka bir kazanım değildir. Sen zeki doğdun. Ağaçlar kendi tarzında zekidir, kendi hayatları için yeterli zekaları vardır. kuşlar zekidir ; hayvanlarda da öyledir. Aslında dinlerin Tanrı'dan kastettikleri tek şey evrenin zeki olduğudur ; her yerde gizlenmiş bir zeka olduğudur.
Zeka hayatın özünde vardır. Zeka hayatın doğal bir niteliğidir. Tıpkı ateşin sıcak olması ve havanın görünmez olması ve suyun aşağı doğru akması gibi, hayat da zekidir...Zeka
Yakınlık başka bir boyuttur. Diğerinin senin içine girmesine izin vermektir, seni senin gördüğün gibi görmesine izin vermek; diğerinin seni senin içinden görmesine izin vermek, bir insanı varlığının en derin noktasına davet etmek. Modern dünyada yakınlık giderek kayboluyor. Sevgililer bile yakın değil. Dostluk sadece bir kelime artık, giderek kayboluyor. Neden? Çünkü paylaşacak bir şey yok. İçindeki yoksulluğu kim göstermek ister? İnsanlar rol yapma derdinde: "Ben varlıklıyım, ben oraya ulaştım, ne yaptığımı biliyorum, nereye gittiğimi biliyorum."
Eğer sen yakın olmaya hazırsan, karşındakinin yakın olmasına da yol açabilirsin. Senin açıklığın, onun açık olmasını kolaylaştırır. Senin içtenliğin, onun içtenliğine, masumluğuna, güvenine, sevgisine, açıklığına izin verir.
Sen olmasan, bu evrenin şiirinde, güzelliğinde bir şeyler eksik kalır. Bir şarkı, bir nota eksik kalır, bir boşluk olur; hiç kimse sana bunu söylemedi...Yakınlık
Coşku manevidir. O, zevkten ya da mutluluktan farklıdır, tamamıyla farklıdır. Onun dışarıyla, diğeriyle hiçbir ilgisi yoktur; o içsel bir olgudur. Coşku çılgındır. Ve sadece çılgın insanlar bu bedeli ödeyebilir. Sıradan akıllı insan çok kurnazdır, çok hesapçıdır, çok hilekardır. O coşkunun bedelini ödeyemez çünkü onu kontrol edemez. Ancak perişan haldeki bir insanı kontrol edebilirsin. Coşkulu bir insan özgür olacaktır. Coşku özgürlüktür. Coşkulu olduğunda sen bir köleye indirgenemezsin. Tanrı yukarıdaki cennetlerde bir yerlerde değildir. O, şimdi burada; ağaçlarda, taşlarda, senin içinde, benim içimde, her şeyin içinde. Tanrı varoluşun ruhudur, görünmez olan, en içteki özdür.
Ne olacağın hakkında bir fikrin olmadan dünyada yaşa. Bir kazanan mı yoksa kaybeden mi olmanın hiçbir önemi yok. Ölüm her şeyi senden alır. Önemli olan tek şey oyunu nasıl oynadığındır. Hoşuna gitti mi? O zaman her an bir coşku anıdır...Coşku
Ben sana bir ahlak dersi vermiyorum. "Bu doğru, bu yanlış, bu ahlaklı, bu ahlaklı değil" demiyorum. Bunların hepsi çocukçadır. Ben sana çok basit bir kriter veriyorum: "FARKINDALIK"
Eğer farkındalıkla bir şey yaparsan doğru olmak zorundadır çünkü farkındalıkla hiçbir şeyi yanlış yapamazsın. Ve farkındalık olmadan da herkes tarafından takdir edilen kimi şeyleri çok iyi yapabilirsin.
Ama ben hala ona yanlış diyorum çünkü farkında değilsin. Ve yanlış sebeplerden dolayı yapmış olmalısın. Farkındalık olmadan onların sadece gösteriş, ikiyüzlülük olduğunu biliyorum. Onlar seni yapmacık hale getirir. Seni özgürleştirmezler, seni özgürleştiremezler. Tam tersine seni hapsederler...Farkındalık