17 Ocak 2016

Siyaset adamı Bülent Ecevit

Siyasetçinin bütün dünyası siyaset olursa siyasette yenildi mi veya siyasetten ayrılmak zorunda kaldı mı, dünyasının yıkılacağını sanabilir. O yüzden de siyasete sımsıkı sarılır. Topluma veya insanlığa yararlı olabilmek için değil, kendini ayakta tutabilmek için sarılır siyasete.
 
Oysa siyaseti bırakınca veya siyaset onu bırakınca seve seve gidebileceği bir başka dünyası varsa ve siyasete en çok gömüldüğü dönemlerde bile kafasının ve yüreğinin bir köşesinde o dünyasını da yaşatabiliyor ve o dünyasının özlemini duyabiliyorsa, gözünü hırs bürümez. Hırsı uğruna topluma ve insanlığa kıymaz.

Ama gerektiğinde toplum uğruna, insanlık uğruna kendi siyasal yaşamına kıymayı göze alabilir. Ancak o durumdaki bir siyaset adamı, siyasetin tutsaklığından ve sınırlandırmalarından kurtulup özgür olabilir ve ancak özgür olan siyaset adamı topluma ve insanlığa katkıda bulunabilir.

Yukardaki sözler, 1976 yılında zamanın CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit tarafından söylenmiş. 
Kaynak...Türker Ertürk

Ruh Huzuru - Friedrich Hölderlin / Hiç Gitmediğim Bir Yerde -E.e.Cummings / Sana Gül Bahçesi Vadetmedim - Joanne Greenberg

 
Ruh Huzuru - Friedrich Hölderlin
İyi bir şeydir insanın uzaktan bakabilmesi hayata,
Ve anlayabilmesi hayatın kendini nasıl algıladığını,
Ayakta kalabilen, atıldıktan sonra tehlikenin kollarına,
Fırtınalarda ve rüzgârlarda yolunu bulabilmiş birisidir.

Ama güzelliği tanımış olmaktır daha da iyisi,
Bütün bir hayatın düzeni ve yüceliği olan güzelliği,
Harcanan çabaların zahmeti mutluluğun kaynağı olduğunda,
Ve bilmek, zaman içindeki onca zenginliğin adını.

Yeşillenmekte olan ağaç, dallarla örülü zirve,
Gövdenin üstündeki kabuğu saran çiçekler,
Tanrının doğasından gelme bir hayattır hepsi,
Çünkü üzerlerine eğilmiştir göğün bütün rüzgârları.

Ama meraklı insanlar kalkıp sorduklarında bana,
Bütün bunları hissedebilme cesaretinin anlamını,
Ne olduğunu kaderin, yücenin ve kazancın, derim ki
O zaman, hem yaşamak, hem de düşünmektir yaşadığını.

Eğer doğa yalın ve dingin yaratmışsa birini,
Bu bir uyarıdır insanoğluna neşeyle bakmam için,
Neden? Çünkü korkutur bilgeleri bile açıklık dediğin,
Ancak başkaları da gülüp şakalaşıyorsa tadabilirsin neşeyi.

Erkeklerin ciddiyeti, zaferler ve tehlikeler,
Kültürden ve bilinçten kaynaklanmadır bunların hepsi,
Hedef ise tektir: İyilerin en yücesi,
Kendisini varlığıyla ve güzel kalıntılarla belirler.

Bir seçkinler topluluğudur sanki bütün bunlar,
Onlardandır ne varsa anlatılmaya değer ve yeni,
Hiçbir zaman kaybolup gitmez eylemlerin gerçeği,
Tıpkı yıldızlar gibi, yaşam da görkem ve neşeyle parlar.

Gözüpek eylemlerdir yaşam denilen,
Yüce bir hedef, uyum dolu bir devinimdir,
Atılımlar ve adımlardır, mutluluk kaynağı erdemdir,
Ciddi iştir, ama katıksız gençliktir buna rağmen.

Pişmanlık ve geçmiş, bu yaşamda,
Temsilcisidir farklı bir varoluşun, biri yolunu
Açar zaferin, huzurun ve çekilmiş
Ne varsa yüce alanlara;

Ötekiyse sürükler işkencelere ve buruk acılara
Yaşamı hafife alanlar yıkılıp gittiklerinde,
Ve imgeyle yüz dönüştüğünde
İyi ve güzel davranamamış birinin yansısına.

Bir yanda algınabilirliği canlı varlığın,
Öte yanda kalıcılık, insan eliyle,
Neredeyse bir ikilemdir, biri adanırken yalnızca
Duygulara, ötekinin yolu uzanır acılara ve yaratıcılığa.

Hiç Gitmediğim Bir Yerde -E.e.Cummings

hiç gitmediğim bir yerde, sevinçle ötesinde

 her türlü yaşantının, kendi sessizliği var gözlerinin:
 en ince kımıltısında birşey var içime gömen beni,
 birşey dokunamayacağım kadar bana yakın
kolayca açar beni en ürkek bir bakışın
 parmaklar gibi kapamış olsam bile kendimi,
 sen hep yaprak yaprak açarsın beni, Baharın
 (dokunup ustaca, gizlice) açışı gibi ilk gününü
ya da beni kapatmaksa istediğin, ben,
 hayatım kapanırız güzelce, birden
 karın her yere özenle inişini
 düşleyen yüreğince şu çiçeğin;
duyduğumuz hiçbir şey bu ülkede
 erişemez gücüne sonsuz inceliğinin:
 renkleriyle yapısının beni bağlayan,
 öldüren, hiç durmadan, her nefeste
(bilmiyorum nedir bu sende olan, bu kapayan
 ve açan; yalnız anlıyor içimde birşey
 gözlerinin sesini güllerden derin olan)
 kimsenin yok, yağmurun bile, böyle küçük elleri

Sana Gül Bahçesi Vadetmedim -

Dr. Erdal Atabek 'Sevgiye Yer Kalmadı mı?'

 
 Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve yerine parayı koyduk.

Para için yaşıyoruz, para için eğitim görüyoruz, para için meslek ediniyoruz, para için çalışıyoruz, para için birbirimizi çiğniyoruz, para için birbirimizi aldatıyoruz, para için savaşıyoruz.
 
Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve yerine üstün olmayı koyduk.
 
Üstün olmak için yaşıyoruz, üstün olmak için yarışıyoruz, üstün olmak için kendimizden başkasının aşağı olmasına çalışıyoruz.
 
Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve nefreti içimize çağırdık.
 
Birbirimizden nefret ediyoruz, nefretle yaşıyoruz, nefretle çalışıyoruz, nefretle dövüşüyoruz, nefretle öldürüyoruz.
 
Para, üstün olmak ve nefret etmek hayatımızı dolduruyor.
 
Hayatımız da savaşlarla, dünyayı yağmalamakla, birbirimizi boğazlamakla geçiyor.
 
Sevginiz olmadıktan sonra daha çok paranız olsa, daha üstün olsanız, daha çok toprağınız, eviniz, arabanız, malınız olsa ne olur?
 
Sevginiz yok ve hiçbir şeyiniz yok.
 
Belki de yeniden öğrenmemiz gereken budur.
 
Dr. Erdal Atabek


Birhan Keskin


Ben bu içimin yankısı, ben bu içimin koruyla
bu narı daha fazla taşıyamam.
Düşecek ellerimden, dağılıp dökülecek odaları,
dayanamam.
Benden sana mevsimlerden anne, uykularımdan tüller,
ömrümden ağrılar sızmıştır.
Bu aşk bende bir imkânsızlık tasarımı gibi kaldı,
kaldıramam.
Adı Şubat olan bu şiirde kalbim
uzun bir nehir gibi ağrıyor. İnat yumağım çözüldü.
Sol omzundan siyah atımı, sana düştüğüm o eski şubattan
çukurumu alıyorum.
Benden kalan boşluğa kırmızı bir araf düşüncesini koy.
Nasıl hatırlanırsa bir yaprakta bir orman
bu kez o olsun beni sana hatırlatan.
Bir gün olur senin de düşerse elinden nar
Aşk bir gün seni de alır bir yerden bir yere koyar
Ne zaman ki kaplar gönül mülkünü kar
Çağır o zaman, anlatırım sana,
bir ömürden nasıl döne döne geçer turnalar.
Sanma ki inadımda sarı bir safra
dilimde uçuşan rüzgârlı bir sayfa
sözlerimde silinmiş şifre vardır.
Sökmedin beni çölden, yolum araftır.


26 Mart’ta burada yine buluşup birlikte içeceğiz bu rakıyı” dedi ve 26 Mart’ı “Ölmeme Günü” ilan ettiler.

Garson: Efendim, sizleri burada görmek büyük mutluluk! 
Cemal Süreya: Kim istemez ki mutlu olmayı? Ama mutsuzluğa da var mısın?
Garson: Anlamadım efendim?
Can Yücel: Geldiğin kadar değil, göründüğün kadar mutlusun ve sakın unutma; gittiğin kadar değil, hak ettiğin kadar unutulursun…
Garson: Anlıyorum efendim… Neyse, ne alırdınız?
Nilgün Marmara: Sen ne getirdin bana çocukluğundan?
Garson: Çocukluğumdan mı? Siz ne isterseniz mutfaktan onu getireceğim işte.
Edip Cansever: Bu aralar ellerim hep üşür benim. Doktor ‘kansızlık’ der, ben ‘sensizlik’ derim.
Nilgün Marmara: Üşümüşüm, düşlerimin üzeri açıktı.
Garson: Ekrem klimayı aç oradan, çattık ya!
Tomris Uyar: Bazen sessiz kalmak, kırıldığını göstermenin en iyi yoludur.
Garson: Estağfurullah efendim, ne kırılması, bugün kötü bir gün sanırım benim için.
Yaşar Kemal: Gülümse karamsarları şaşırt, gülümse güller açsın yüzünde, gülümsemenle yayılsın ışık, dünyayı ısıtmasan da güneş gibi çevreni ısıt.
Garson: Ekrem klimayı kapat, gülümsüyorum…

Bir 26 Mart günü aralarında Edip Cansever,Cemal Süreya, Can Yücel,Turgut Uyar ve Tomris Uyar’ın da bulunduğu bir grupta söz ölüme gelince,Turgut Uyar meyhaneciden bir şişe rakı söyledi ve “Bu şişeyi gelecek sene bugüne kadar saklıyoruz, 26 Mart’ta burada yine buluşup birlikte içeceğiz bu rakıyı” dedi ve 26 Mart’ı “Ölmeme Günü” ilan ettiler.1985’te Turgut Uyar’ın ölümüne kadar her gün bir araya geldiler.