04 Kasım 2018

Gülten Akın - Kapris


Görülen şeylerin öte yüzündesin
Karanlık öyle büyüdü, sorma dön
Otlar ve böcekler halinde yaşamamız gerekse de
Sorma dön

Şu gökyüzü çekilsin üstümüzden
Şu kımıldamadan duran geceleri
Uzun ve umutsuz kavramlar içinde
Çekilsin dünyanın dağları evleri

Yıldızları dağdan büyük olan anlasın
Büyük nehirleri taşıran anlasın
Işık tutsun ellerine seçemiyorum..

Işık dursun, büyük sular dursun
Yıldızlara sahibolan dursun, sen sorma dön

Bu çaba sessiz ve boşuna belli
Yaprak yeşilini tüketecek, şarkı eskiyecek
Elbet unutan olacak, bekleyen olacak
Sen sorma dön
Böyle rüzgâra karşı akşamları
Yüreğim avcumda sonuna dek
Sorma; dön.


Danny Kaye "Seyahat etmek içsel bir yolculuğa çıkmaktır."



İyi bir seyyah asla kesin planlar yaparak ve gideceği yere varmak için hareket etmez...Lao Tzu

İnsanlar yolculuğa çıkmaz. Yolculuk insanları alır...John Steinbeck

Turist olarak en mutlu olduğumuz anlar bir şeyin peşine düşerken karşımıza rastgele çıkandır...Lawrence Block

Her yıl bir kez daha önce gitmediğiniz bir yeri ziyaret edin...Dalai Lama

Paris her zaman güzel bir fikirdir...Audrey Hepburn

Yolculuk bizi kendimize geri getirir...Albert Camus

Kaybolduğumuz zaman kendimizi bulmaya başlamışız demektir...Henry David Thoreau

Her seyyah gibi ben de hatırladığımdan çok gördüm ve gördüğümden daha çok şey hatırlıyorum...Benjamin Disraeli

Limanda duran bir gemi her zaman güvendedir; ancak gemiler bunun için üretilmez...John A. Shedd

Bir adam bütün dünyayı ihtiyacı olanı aramak için gezer ve eve aradığını bulmak için döner...George Moore

Amaçsızca gezinen ya da yoldan çıkan, kaybolmuş sayılamaz. Asıl altın hazineler; mafsalsız, anahtarsız, kapaksız bir kutuda saklanmıştır...JRR Tolkien

Seyahat satın alınarak sizi zengin eden tek şeydir...Anonim

Günlüğüm olmadan asla seyahat etmem. Trende okuyacak sansasyonel bir şeyiniz mutlaka olmalı...Oscar Wilde

Eğer yemek yemeyi reddediyorsanız, gelenekleri önemsemiyorsanız, dinden korkuyorsanız ve insanlardan sakınıyorsanız, evde otursanız daha iyi olur...James Michener

Yolda olmak varmaktan daha iyidir...Buddha

Yolculuklar bilge adamı daha iyi, aptalı ise daha kötü yapar...Thomas Fuller

Evden uzaktayken kendimi evde gibi hissetmek hoşuma gitmiyor...Bernard Shaw

Her yolculuğun gezginin haberi olmayan gizli varış noktaları vardır...Martin Buber

Yolculuklar aşıklar kavuşunca son bulur...William Shakespeare

Dünya bir kitaptır. Seyahat etmeyi bilmeyen biri bu kitabın sadece ilk sayfasını okur...St.Augustine

Eğer uzak yerlere ve hızlı bir şekilde seyahat etmek istiyorsanız yanınıza az eşya alın. Çantanızdan bütün kıskançlıkları, kininizi, bencilliklerinizi ve korkularınızı çıkarın...Cesare Pavese

Bir kişi eğer kapıyı ardında bırakmışsa yolculuğun en zor kısmını atlatmış demektir...Hollanda Atasözü

Seyahat etmekteki amaç yabancı bir ülkeye ayak basmak değildir. Esas olan ülkeye son kez yabancı ülke olarak görüp ayak basmaktır...Gilbert K. Chesterton

Yolu takip etmeyin. Onun yerine yol olmayan yerlerden gidin ve geçtiğiniz yerlerde izinizi bırakın...Ralph Waldo Emerson

Güle güle diyecek kadar cesursan hayat seni kocaman bir merhaba ile ödüllendirecektir...Paulo Coelho

Yabancı topraklar yoktur. Yabancı olan sadece seyyahtır...Robert Louis Stevenson

Eğer bir erkek yolculuk etmemişse erkek olmanın değerini bilmiyor demektir...Fas Atsözü

Merak duygusu doğada yenilmeyen tek duygudur...Freya Stark

Bir adamla dağ karşılaştığı zaman muhteşem bir şey tamamlanmıştır...William Blak

Bir şeyi yapmak için en etkili yol onu yapmaktır...Amelia Earhart

Benim için seyahat etmek sadece bir yerlere gitmek değil gitme eyleminin kendisidir. Ben yolculuk için geziyorum. Yolda olmakla aramda harika bir ilişki var...Robert Louis Stevenson

Varış noktası bir yer değildir aksine bir şeyler görmek için yeni bir yoldur...Henry Miller

Gözlem yapmayan gezgin kanatları olmayan kuş gibidir...Saadi Shirazi

Yolculuklar en iyi kilometrelerle değil arkadaşlarla ölçülür...Tim Cahill

Kadın olarak bir vatana sahip değilim. Kadın olarak bir vatana sahip olmak istemiyorum. Kadın olarak benim vatanım bütün dünya...Virginia Woolf

Dünyada sahip olduğumuz her şey ortaktır...Wendell Berry

Seyahat etmek; herkesin başka ülkeler hakkında yanlış bildiklerini keşfetmenizdir...Aldous Huxley

Yolculuk sadece geçmişe bakınca cazibeli görünür...Paul Theroux

Yeni bir ülkeyi anlamanın ilk yolu onu koklamaktır...Rudyard Kipling

Hayır, hayır! Önce macerayı yaşamak istiyorum. Açıklamalar rezil zamanlardır...Lewis Carroll

Yolculuğa yatırım yapmak kendine yatırım yapmaktır...Matthew Karsten

Seyahat etmek hayal gücümüzü gerçeklerle dengeler ve bazı şeylerin nasıl göründüğünü düşünmek yerine onları görmemizi sağlar...S. Johnson

Yolculuklar evlilikler gibidir. Yolda kontrolün tamamen sizde olduğunu düşündüyorsanız muhtemelen yanlış yoldasınızdır...John Steinbeck

Hayattan kaçmak için değil, hayatı kaçırmamak için yola çıkın...Anonim

Yolculuğa odaklanın, varış noktasına değil. Eğlence yolculuk aktivitesinin kendisidir tamamlanması değil...Greg Anderson

Maceralar tam zamanında olmasa da mutlaka gerçekleşir...E.M. Forster

Eğer yanınıza birkaç çift kıyafet ve ihtiyacınız olan paranın yarısını aldığınızda seyahat, sadece gezinin bir bölümü ve rahatlama zamanıdır...Anonim
dunyasirtimda.com

Alacakaranlıkta - Ingeborg Bachmann

Yine ikimiz, koyuyoruz ellerimizi ateşe,
sen nice zamandır yıllanmış gecenin şarabı aşkına,
ben ise sabahın hiç sıkılmamış pınarı uğruna.
Körük, güvendiğimiz ustasını beklemekte.

Keder yaydığında sıcaklığını, geliyor cam ustası.
Gidişi ortalık ışımadan, gelişi çağırmadın sen, hem de
yaşlı, aklaşmış kaşlarımızın alacakaranlıgı kadar.

Yine kurşun dökmekte göz yaşlarının kazanında,
sana bir kadeh için - kutlamaktır önemli olan yitirilmişi-
bana da isli cam kırıklarım için - ateşe saçılmakta.
Ve sana kadeh kaldırıyorum, gölgeleri çınlatarak.

Anlaşılır şimdi kimin çekindiği,
ve kimin sözünü unuttuğu. Sense
ne bilirsin, ne de istersin tanımayı,
kenardan içersin, serindir diye
ve ayık kalırsın, tıpkı eskisi gibi,
üstelik belli ki, kaşların hala çıkmakta!

Bana gelince, bilincindeyim yaşadığım
aşk anının, cam kırıklarım saçılıp ateşe,
yine o eski kurşuna dönüşürken. Duran
benim merminin ardında, hayal gibi,
yalnızca tek gözü açık, hedefinden emin,
ve sıkıyorum onu, sabahın ortasına.

Jose Saramago "Kim olduğunu bilmiyorsan kendin olabilmen mümkün değil."

-En kolay yapılan şeyin kötülük olduğunu herkes bilir.

-İnsanın gerçek doğum yeri, onun kendisine ilk kez aklıyla baktığı yerdir.

-Yalnız yaşamak; bünyesi alıngan, kırılgan ve esneklikten uzak kişiler için cezaların en ağırıdır.

-Ejderhayı öldürmenin yolu, kafasını kesmekten geçer, tırnaklarını törpüleyerek bir yere varamayız.

-Hepimizin zayıf anları olur ve ağlama yeteneğimizin olması bizim için şanstır, gözyaşları bizi çoğu kez huzura kavuşturur, ağlayamadığımız bazı durumlarda ölecek gibi oluruz.
 
-Dünya tüm anlamını yitirmişse gözyaşlarının ne anlamı kalırdı ki!

-Hepimiz susalım, öyle anlar vardır ki sözcükler bir işe yaramaz, şu anda ağlayabilmeyi, her şeyi gözyaşlarımla söylemeyi, anlaşılmak için sözcüklere başvurmak zorunda kalmamayı ben de çok istiyorum.
 
-Fethetmek zorunda kaldıklarımızdan çok, kendini bize kendiliğinden sunanları sahipleniriz, ama bir daha hiç gelmedi, ben de ona gitmedim, İstiyorsanız, birbirinizle kafanızın içinde buluşursunuz, bellek denen şey bu işe yarar.
 
-İnsan aklı, kendi yarattığı canavarlara teslim olacak kadar ileri gidebiliyordu.
 
-Yapacağımız her hareketten önce ciddi olarak düşünmeye başlasak, vereceği sonuçları önceden kestirmeye çalışsak, önce kesin sonuçları, sonra olası sonuçları, sonra rastlantısal sonuçları, daha sonra da ortaya çıkması düşünülebilecek sonuçları düşünmeye kalksak, aklımıza bir şey geldiğinde, bulunduğumuz yerde çakılır, hangi yöne olursa olsun bir adım bile atamazdık.

-Papaz giysisi giymekle papaz olunmadığı gibi, eline asa almakla da kral olunmaz, bu gerçeği hiç unutmamak gerekir.

-Zaman, kumar masasında karşımızda oturan öteki kumarbazdır ve bütün kartlar onun elindedir, bizler ancak yaşam karşılığında o masadan bir şeyler kazanırız.

-Yapacağımız her hareketten önce ciddi olarak düşünmeye başlasak, vereceği sonuçları önceden kestirmeye çalışsak, önce kesin sonuçları, sonra olası sonuçları, sonra rastlantısal sonuçları, daha sonra da ortaya çıkması düşünülebilecek sonuçları düşünmeye kalksak, aklımıza bir şey geldiğinde, bulunduğumuz noktaya çakılır, hangi yöne olursa olsun bir adım bile atamazdık.

-İnsanın kendisinden istenen yere ulaşabilmesi için, önce nerede olduğunu bilmesi gerekir.

-Soru sormadıkları sürece, duymaktan korktukları olumsuz yanıtı duymayacaklardır.

-Körlerden birine, özgürsün, diyorlar, onu dış dünyadan ayıran kapı açılmış, haydi git, özgürsün diyorlar yeniden, yerinden kıpırdayamıyor, sokağın ortasında hareketsiz duruyor, onun gibi ötekiler de korku içinde…

-Düşlerinde taş olduklarını görüyorlardı ve taşların uykusu da ne kadar ağır bilirsiniz, tarlalarda şöyle bir gezecek olsanız bunun farkına varırsınız, taşlar orada toprağa yarı gömülmüş olarak uyurlar, uyanmak için neyi beklediklerini bilemezsiniz.

-Sonradan pişman olacağın hiçbir şeyi söyleme.
Bugün içtenlikle davranıyorsam, yarın pişmanlık duyma olasılığı bulunmasının hiçbir önemi yok.

-Bir gelecek olup olmadığını bilmiyorum ama içinde bulunduğumuz şimdiki zamanda nasıl yaşayabileceğimizi düşünmemiz gerekiyor.

-Öyle umutlar vardır ki çılgınlıktan başka bir şey değil.
Ben de sana şunu söyleyeyim öyleyse, o tür umutlarım olmasaydı yaşamaktan çoktan vazgeçerdim.

-Bizim kendi ölçeğimizde gerçekleştirebileceğimiz tek mucize, yaşamayı sürdürmektir,şu kırılgan yaşamımızı kırılganlığıyla korumaktır ve buna her doğan gün yeniden başlamaktır.

Taşlamalar-Hicivler - Ümit Yaşar Oğuzcan


 “Ben hem şair hem de hiciv yazarıyım. Hicve en az tahammülü olan memleket Türkiye’dir. Hiciv üç kişilik bir oyundur. Yazan, yazılan ve okuyan. En bahtsızı da yazandır. Hicvin anlaşılması ve tahammül edilememesi yüzünden ben bir zaman işimden olmuştum.”

Bu sözler 1962 yılında Tercüman gazetesinde yay›nlanan bir röportajdan alınmıştır.
Şair burada hiciv yazmanın zorluğuna işaret etmektedir. Buna rağmen yine de yazmaktan  vazgeçmemiştir.  Yazdığı  binlerce  şiir  arasında  hiciv  şiirleri  azdır;  fakat  zaman  zaman bu alandaki şiirleri daha çok ilgi çekmiş, daha çok üne kavuşmuştur.

Ümit Yaşar bu tarz şiirlerini  Sadrazamın Sol Kulağı, Taşlar ve Başlar, Akıllı Maymunlar, İnşallahla Maşallahla, Göbek Davası, Dikiz Aynası  ve  Halktan Yana adlı kitaplarda toplamış; 1983 yılında da  Sözüm Meclisten Dışarı  adlı kitabını daha öncekilerden yaptığı seçmelerden oluşturmuştur.

Yergi şiirleri yazmaya 1955 yılında başlayan Ümit Yaşar, Türkiye’nin 30 yıllık siyasi ve toplumsal durumunu bir ayna gibi yansıtmaya çalışmıştır.

Şair kitabını dört bölüme ayımıştır:

I. Bölüm (1950-1960)
1950 ve 1954 seçimlerinde DP’nin iktidarı ile başlayan hatalar zinciri, basın özgürlüğünün  kısıtlanması,  muhalefet  ve  basına  uygulanan  baskı,  şiddet,  üniversite  olayları vb. sorunlarla daha da uzar ve 27 Mayıs’a gelinir. Bu dönem şairin yergi şiirlerine konu olur.

ADAMLAR
Üşenmeden saydım
180 parmaktayız
36 gözüktünüz
18 dudaktayız
Yazıklar olsun
1 adam olamadınız
(Sözüm Meclisten Dışarı, S:35)

II. Bölüm (1965-1969)
27 Mayıs ihtilalinin getirdiği yeni konular, örneğin, Yassıada komedisi ve dramı, demokrasiye dönüş, Süleyman Demirel’in siyasete girişi vb. konular bu bölümü oluşturan yergi şiirlerinde işlenmiştir.

DEVR-İ SÜLEYMAN
Devrimler açısından bu devir isyan devri
Yobazlara sorarsan, bal gibi iman devri
Kitaplar toplatılır, sahneler kapatılır;
Olur bu gibi şeyler, devir Süleyman Devri.
(Sözüm Meclisten Dışarı, S:27)

Süleyman Demirel şairin en çok hicvettiği siyasetçidir.

III. Bölüm (1970-1980)
Türkiye’nin “Yergi Cenneti” olduğu dönemi kapsayan bu bölümde Demirel’in İktidarı, Ecevit’in İsmet İnönü karşısında zafer kazanarak politikacılığa geçişi gibi olaylar konu edilmiştir.

MASKELERİN ALTINDAKİLER
Senin zamanın geldi ya
Fareler aslan kesilir
Dinsiziyle, münafığı
Bir ehli iman kesilir
Hu çekilir derin derin
Yatırında erenlerin
Köyü ilk kez görenlerin
Yoluna kurban kesilir
Kuvvet gelir dillerine
İs sürerler ellerine
Particiler birbirine
Düşerek düşman kesilir
Bağlılıklar artar dine
Dert yüz iken çıkar bine
Devrilen çamlardan yine
Bir hayli orman kesilir
(Sözüm Meclisten Dışarı, S:267)

IV.   Bölüm   (1980-1983)
Bu bölümün yergilerinde siyaset yasağı nedeniyle ekonomik konular ağırlıktadır.

KURBAN ALMAK
Tanrım affet bizi
Biz dargelirliler
İşçiler, memurlar, emekliler
Kurbanlık koyun olmaktan
Hiçbir zaman kurtulamadık ki
Kurbanlık koyun alalım.
(Sözüm Meclisten Dışarı, S:431)

Ümit  Yaşar’ın  körükörüne  bir  partiyi  ya  da  bir  ideolojiyi  tutmaması,  yergiciliğinin en önemli özelliğidir. Yirmi sekiz yıllık yergicilik yaşamında polis ve yargıç karşısına çıkmamış, bu yüzden de yazdıklarını günü gününe gazete, dergi ve kitaplar›nda yayınlayabilme şahsına sahip olmuştur.

Ümit Yaşar bazı ilkleri gerçekleştirmiş bir şairdir. Sanat hayatının 25. ve 40. yılında olmak üzere iki kez jübilesi yapılmış, beş şiir plağı doldurmuştur.

Şiirlerinin  bazıları  Fransızca,  İngilizce,  Rusça,  Bulgarca,  Lehçe,  Rumca  ve  Arapça’ya  çevrilmiştir.  Şiirleri  çeşitli  antolojilere  alınmıştır.  Şiirlerinde  ahenk  ve  musikiye çok önem vermesi, onların bestelenmesini de kolaylaştırmıştır. Bestekar Avni Anıl, “...Ümit usta bizler için hem çok zor, bir o kadar da kolay bir şairdir. Zordur; o güzel kelimeleri aynı güzellikte ezgilemek için kahır çekmemiz gerekir. Kolaydır; şiirinde musiki yatar zaten”
(Anıl 1982:11) demektedir.

Ümit Yaşar bütün şiirlerini yazmadan önce yaşamış bir şairdir. Bu nedenle de kolay ve rahat yazdığını söylemektedir. 1962 yılında Varlık dergisinde yayınlanan röportajında söylediklerine bakalım:

“...Çoğu  zaman  kağıda  geçirmeden  önce,  şiiri  zaten  yaşamış  yazmış  olurum.  Şiiri kağıda  geçirme  anında  kelimeleri,  mısraları  yüksek  sesle  defalarca  okurum.  Bu  şiirde ritmi devam ettirmemi sağlar. Şiir bitince ilk işim onu yazı makinasında temize çekmektir. Bu da şiirin estetiğini ifade anında düzenlememe yardım eder.

Şiirin  ve  özellikle  şiirlerimin  göz  yerine  dudakla okunmasından  yanayım.  Bu  güne kadar ne yazmışsam yanlışsız, eksiksiz ezbere bilirim.

Şiir yazışımın belirli şartları yoktur. Eğer o atmosferde isem her yerde, her zaman yazabilirim”.

Sonuç olarak bir sergi açacak kadar resmi bulunan, şiirlerinde kendi ruh hali ile renkler arasında bağlantı kuran, müzik, özellikle de Klasik Batı Müziğinden hoşlanan, pek çok şiirinde besteci veya eser adı kullanan, rubai, taşlama ve yergi şiirleri de yazan Ümit Yaşar’ı sadece aşk şiirleri yazan bir şair olarak nitelemek doğru değildir. Çok şiir yazması sonucu tekrara düşmüş olabilir. Ancak yazdıklarıyla Türk dilinin temiz ve pürüzsüz örneklerini verdiğini söylemek de hakkı teslim etmek bakımından yerinde olur.

Gilles Deleuze - Gerçel ile Görcül

 Gilles Deleuze — 1995 — Dialogues
Felsefe çoklukların kuramıdır. Her çokluk gerçel ve görcül öğelerden müteşekkildir. Saf gerçel nesneler varolmaz. Her gerçel kendisini bir görcül imgeler bulutuyla sarmalar. Bu bulut eş-varoluş içinde az çok uzanımlanmış devrelerin bir dizisidir. Görcül imgeler bu dizi boyunca dağıtılır ve bu dizi etrafında koşar. Bu görcüller hem türce hem de onları neşreden ve soğuran gerçel partiküllere yakınlık derecelerine göre çeşitlenirler. Onlara görcül denmesinin ölçüsü, neşir ve soğurularının, yaratı ve yokedilerinin imgelenebilen en kısa süreğen süreden daha kısa bir zaman süresinde olmasıdır; onları bir kesinsizlik veya belirsizlik ilkesine tabi tutan işte bu kısalıktır. Görcüller, gerçeli çevrelerken, durmaksızın kendilerini yenilemek üzere başka görcüller neşreder, sonra onlar onu sarmalar ve dönüp gerçeli tepkiler: ’görcülün bulutunun kalbinde daha bile yüksek düzende bir görcül bulunur . . . her görcül partikül kendisini görcül bir kosmos ile sarmalar ve her biri sırayla süresizce yine böyle yapar.Bir algıyı bir partikül ile benzeştiren, dinamiğindeki dramatik özdeşimdir: gerçel bir algı kendisini görcül imgelerin bir bulutuyla sarmalar. Bu bulut giderek daha uzak, daha büyük, birbirini yapan ve kaldıran hareketli devreler üzerine dağıtılmıştır. Bunlar farklı çeşitlerden hafızalardır, ama onlara yine görcül imgeler denir çünkü hızları veya kısalıkları onları da bir bilinçdışı ilkesine tabi kılar.

Karşılıklı ayrıştırılamazlıkları sayesinde görcül imgeler gerçel nesneler üzerine tepkilenebilirler. Bu perspektifte, görcül imgeler bir süremi sınırlarlar, bütün çemberler birlikte de alınsa her biri ayrı da alınsa, her vakada imgelenebilir azami zamanla belirlenen bir uzamı sınırlarlar. Gerçel nesnenin çeşitli yoğunluktaki katmanları, görcül imgelerin bu az çok uzanımlanmış çemberlerine karşılık gelirler. Bu katmanlar, kendileri görcül de olsalar, gerçel nesne onlar üzerinde görcülleşiyor da olsa, nesnenin toplam güdüsünü teşkil ederler İçkinlik düzlemi, gerçel nesnenin çözünümünün olduğu yer olarak, hem nesne hem imge görcül olduğunda teşkil edilir. Fakat gerçelin başından geçen gerçelleşme süreci, nesne üzerinde olduğu kadar imge üzerinde de etkisi olan bir süreçtir. Zamansal bileşim-ayırmaların regüler veya irregüler oluşuna göre görcül imgelerin süremi parçalanır, uzamı biçilir. Görcül nesnenin toplam güdüsü, kısmi süreme karşılık gelen kuvvetlere, biçilmiş uzamı kateden süratlere ayrılır. Görcül, içkinlik düzleminde onu biçen ve bölen tekilliklerden hiçbir zaman bağımsız değildir. Leibniz’in gösterdiği gibi kuvvet, gerçelleşme süreci içinde bir görcüldür, seyahat ettiği uzay gibi. Düzlem böylece süremdeki biçmelere göre, görcülün gerçelleşmesini işaretleyen kuvvet bölünmelerine göre bir düzlemler çokluğuna bölünür. Ama bütün düzlemler gerçele çıkan yolu izleyen tek bir düzlemde birleşir. İçkinlik düzlemi hem görcülü hem de gerçelleşmesini eş-zamanda içerir, ikisi arasında tayin edilebilir bir sınır bulunmaz. Gerçel, tamamlayıcıdır ya da üründür, gerçelleşmenin nesnesidir, görcülden başka hiçbir özneye sahip değildir. Gerçelleşme görcüle aittir. Görcülün gerçelleşmesi tekilliktir, gerçelin kendisi ise teşkil edilmiş bireyliktir. Gerçel, bir meyve gibi düzlemden düşer, gerçelleşme ise onu yeniden düzlemle ilişkilendirir, nesneyi yeniden bir özneye döndürür gibi.

II
Şimdiye dek gerçelin giderek daha uzanımlanmış, daha uzak ve daha türlü görcüllüklerle sarmalandığı vakaları düşündük: bir partikül geçicilikler yaratır, bir algı hafızaları uyarır. Ama tersine hareket de olur: burada, çemberler daraldığından, görcül, gerçele daha yakınlaşır, ikisi de daha az ayrık olurlar. Sadece gerçel nesne ile görcül imgesini bağlayan bir içsel devreye gelirsiniz: gerçel bir partikül görcül ikizine sahiptir, o da ondan neredeyse hiç ıraksamaz; gerçel bir algı kendi hafızasına sahiptir, bir çeşit dolaysız, müteakip hatta eş-zamanlı ikiz olarak. Çünkü, Bergson’un gösterdiği gibi, hafıza nesnenin algılanmasından sonra biçimlenen bir gerçel imge değildir, nesnenin gerçel algısıyla eş-varolan bir görcül imgedir. Hafıza gerçel nesneyle zamandaş bir görcül imgedir, onun ikizidir, onun ’ayna imgesidir’, Şangaylı Hanım’daki aynanın bir karakteri denetimine alması, onu içine çekmesi ve onu salt bir görcüllük haline getirmesi gibi; bu yüzden gerçel nesne ile görcül imgesi arasında bir kaynaşım ve bölünüm, veya bir salınım, durmaksızın bir mübadele bulunur: görcül imgenin gerçelleşmesi hiçbir zaman durmaz. Görcül imge bir karakterin gerçelliğinin tamamını soğurur, aynı zamanda, gerçel karakter bir görcüllükten fazlası değildir. Görcül ile gerçel arasındaki bu durmaksızın mübadele bir kristali tanımlayan şeydir; ve kristallerin belirdiği yer içkinlik düzlemidir. Gerçel ile görcül eş-varolurlar, ve birinden diğerine sürekli yeniden izini sürdüğümüz sıkı bir devreye girerler. Bu artık bir tekilleşme değil, süreç olarak bir bireyleşmedir, gerçel ile onun görcülü: artık bir gerçelleşme değil, bir kristalleşme. Saf görcüllüğün artık kendisini gerçelleştirmesi gerekmez, çünkü o en sıkı devreyi biçimlediği gerçelin kesin bir bağlaşığıdır. Ayrık nesneler var da ’gerçel’ ve ’görcül’ terimlerini onlara tayin edemiyor değiliz, daha ziyade bu ikisi ayırt edilemezdir.

Gerçel nesne ile görcül imge, görcülleşen nesne, gerçelleşen imge, hepsi temel optikte ele alınan figürlerdir. Görcül ile gerçel arasındaki bu ayrım zamandaki en asli ayrılışa karşılık gelir, yani farklılaşmanın geçtiği iki büyük çeşmeye: mevcut anın geçmesi, ve geçmişin muhafazası. Mevcut an süreğen zamanda ölçülmüş verili bir değişkendir, tek-yönlü sayılan bir harekettir, mevcut an bu zamanın tüketilmesine kadar geçer. Gerçel, mevcut anın bu geçmesi ile tanımlanır. Görcülün geçiciliği ise, tek bir yöndeki asgari hareketi işaretleyen zamandan daha küçük bir zaman uzayında belirir. İşte bu yüzden görcül ’geçici’dir, ama görcül, geçmişi muhafaza da eder, çünkü bu geçicilik yön değişimleri karşısında sürekli dakik ayarlamalar yapmaktadır. Tek yönde imgelenebilir süreğen zamanın en küçük süresinden daha küçük zaman süresi aynı zamanda en uzun zamandır, her yönde imgelenebilir süreğen zamanın en uzun biriminden daha uzundur. Mevcut anın geçmesi, geçicinin muhafazası ve kendini-muhafazası, her birisi kendi ölçüm ölçeğine göre olur. Görcüller onları ayıran gerçellerin tepesinde dolaysızca iletişirler. Zamanın iki yanı, geçmekte olan mevcut anın gerçel imgesi ile muhafaza edilmiş geçmişin görcül imgesi, aralarındaki sınırlar tayin edilemez de olsa gerçelleşme süresince ayırt edilebilirler, fakat kristalleşme süresince ayırt edilmezcesine mübadele ederler, her birisi diğerinin rolüyle ilişkilenir.

Gerçel ile görcül arasındaki ilişki bir devre biçimini alır, ama bunu iki yoldan yapar: gerçel bazen görcüllere atıf yapar, görcülün gerçelleştiği muazzam devrelerdeki diğer şeylere yaptığı gibi; gerçel bazen de görcüle kendi görcülü olarak atıf yapar, görcülün gerçelle kristalleştiği en küçük devrelerde. İçkinlik düzlemi hem görcülün diğer terimlerle ilişkisi olarak gerçelliği, hem de görcülün mübadele edildiği bir terim olarak gerçeli içerir. Ne olursa olsun, gerçel ile görcül arasındaki ilişki iki gerçel arasında tesis edilen ilişkinin aynısı değildir. Gerçeller halihazırda teşkil edilmiş bireyleri gerektirir, ve sıradanlıkla belirlenirler, gerçel ile görcülün ilişkisi ise eyleyen bir bireyleşme veya vaka vaka belirlenmeye muhtaç hayli özgül ve dikkate değer bir tekilleşmeyi biçimlendirir.
EN: Eliot Ross Albert 
 TR: Işık Barış Fidaner