04 Kasım 2018

Taşlamalar-Hicivler - Ümit Yaşar Oğuzcan


 “Ben hem şair hem de hiciv yazarıyım. Hicve en az tahammülü olan memleket Türkiye’dir. Hiciv üç kişilik bir oyundur. Yazan, yazılan ve okuyan. En bahtsızı da yazandır. Hicvin anlaşılması ve tahammül edilememesi yüzünden ben bir zaman işimden olmuştum.”

Bu sözler 1962 yılında Tercüman gazetesinde yay›nlanan bir röportajdan alınmıştır.
Şair burada hiciv yazmanın zorluğuna işaret etmektedir. Buna rağmen yine de yazmaktan  vazgeçmemiştir.  Yazdığı  binlerce  şiir  arasında  hiciv  şiirleri  azdır;  fakat  zaman  zaman bu alandaki şiirleri daha çok ilgi çekmiş, daha çok üne kavuşmuştur.

Ümit Yaşar bu tarz şiirlerini  Sadrazamın Sol Kulağı, Taşlar ve Başlar, Akıllı Maymunlar, İnşallahla Maşallahla, Göbek Davası, Dikiz Aynası  ve  Halktan Yana adlı kitaplarda toplamış; 1983 yılında da  Sözüm Meclisten Dışarı  adlı kitabını daha öncekilerden yaptığı seçmelerden oluşturmuştur.

Yergi şiirleri yazmaya 1955 yılında başlayan Ümit Yaşar, Türkiye’nin 30 yıllık siyasi ve toplumsal durumunu bir ayna gibi yansıtmaya çalışmıştır.

Şair kitabını dört bölüme ayımıştır:

I. Bölüm (1950-1960)
1950 ve 1954 seçimlerinde DP’nin iktidarı ile başlayan hatalar zinciri, basın özgürlüğünün  kısıtlanması,  muhalefet  ve  basına  uygulanan  baskı,  şiddet,  üniversite  olayları vb. sorunlarla daha da uzar ve 27 Mayıs’a gelinir. Bu dönem şairin yergi şiirlerine konu olur.

ADAMLAR
Üşenmeden saydım
180 parmaktayız
36 gözüktünüz
18 dudaktayız
Yazıklar olsun
1 adam olamadınız
(Sözüm Meclisten Dışarı, S:35)

II. Bölüm (1965-1969)
27 Mayıs ihtilalinin getirdiği yeni konular, örneğin, Yassıada komedisi ve dramı, demokrasiye dönüş, Süleyman Demirel’in siyasete girişi vb. konular bu bölümü oluşturan yergi şiirlerinde işlenmiştir.

DEVR-İ SÜLEYMAN
Devrimler açısından bu devir isyan devri
Yobazlara sorarsan, bal gibi iman devri
Kitaplar toplatılır, sahneler kapatılır;
Olur bu gibi şeyler, devir Süleyman Devri.
(Sözüm Meclisten Dışarı, S:27)

Süleyman Demirel şairin en çok hicvettiği siyasetçidir.

III. Bölüm (1970-1980)
Türkiye’nin “Yergi Cenneti” olduğu dönemi kapsayan bu bölümde Demirel’in İktidarı, Ecevit’in İsmet İnönü karşısında zafer kazanarak politikacılığa geçişi gibi olaylar konu edilmiştir.

MASKELERİN ALTINDAKİLER
Senin zamanın geldi ya
Fareler aslan kesilir
Dinsiziyle, münafığı
Bir ehli iman kesilir
Hu çekilir derin derin
Yatırında erenlerin
Köyü ilk kez görenlerin
Yoluna kurban kesilir
Kuvvet gelir dillerine
İs sürerler ellerine
Particiler birbirine
Düşerek düşman kesilir
Bağlılıklar artar dine
Dert yüz iken çıkar bine
Devrilen çamlardan yine
Bir hayli orman kesilir
(Sözüm Meclisten Dışarı, S:267)

IV.   Bölüm   (1980-1983)
Bu bölümün yergilerinde siyaset yasağı nedeniyle ekonomik konular ağırlıktadır.

KURBAN ALMAK
Tanrım affet bizi
Biz dargelirliler
İşçiler, memurlar, emekliler
Kurbanlık koyun olmaktan
Hiçbir zaman kurtulamadık ki
Kurbanlık koyun alalım.
(Sözüm Meclisten Dışarı, S:431)

Ümit  Yaşar’ın  körükörüne  bir  partiyi  ya  da  bir  ideolojiyi  tutmaması,  yergiciliğinin en önemli özelliğidir. Yirmi sekiz yıllık yergicilik yaşamında polis ve yargıç karşısına çıkmamış, bu yüzden de yazdıklarını günü gününe gazete, dergi ve kitaplar›nda yayınlayabilme şahsına sahip olmuştur.

Ümit Yaşar bazı ilkleri gerçekleştirmiş bir şairdir. Sanat hayatının 25. ve 40. yılında olmak üzere iki kez jübilesi yapılmış, beş şiir plağı doldurmuştur.

Şiirlerinin  bazıları  Fransızca,  İngilizce,  Rusça,  Bulgarca,  Lehçe,  Rumca  ve  Arapça’ya  çevrilmiştir.  Şiirleri  çeşitli  antolojilere  alınmıştır.  Şiirlerinde  ahenk  ve  musikiye çok önem vermesi, onların bestelenmesini de kolaylaştırmıştır. Bestekar Avni Anıl, “...Ümit usta bizler için hem çok zor, bir o kadar da kolay bir şairdir. Zordur; o güzel kelimeleri aynı güzellikte ezgilemek için kahır çekmemiz gerekir. Kolaydır; şiirinde musiki yatar zaten”
(Anıl 1982:11) demektedir.

Ümit Yaşar bütün şiirlerini yazmadan önce yaşamış bir şairdir. Bu nedenle de kolay ve rahat yazdığını söylemektedir. 1962 yılında Varlık dergisinde yayınlanan röportajında söylediklerine bakalım:

“...Çoğu  zaman  kağıda  geçirmeden  önce,  şiiri  zaten  yaşamış  yazmış  olurum.  Şiiri kağıda  geçirme  anında  kelimeleri,  mısraları  yüksek  sesle  defalarca  okurum.  Bu  şiirde ritmi devam ettirmemi sağlar. Şiir bitince ilk işim onu yazı makinasında temize çekmektir. Bu da şiirin estetiğini ifade anında düzenlememe yardım eder.

Şiirin  ve  özellikle  şiirlerimin  göz  yerine  dudakla okunmasından  yanayım.  Bu  güne kadar ne yazmışsam yanlışsız, eksiksiz ezbere bilirim.

Şiir yazışımın belirli şartları yoktur. Eğer o atmosferde isem her yerde, her zaman yazabilirim”.

Sonuç olarak bir sergi açacak kadar resmi bulunan, şiirlerinde kendi ruh hali ile renkler arasında bağlantı kuran, müzik, özellikle de Klasik Batı Müziğinden hoşlanan, pek çok şiirinde besteci veya eser adı kullanan, rubai, taşlama ve yergi şiirleri de yazan Ümit Yaşar’ı sadece aşk şiirleri yazan bir şair olarak nitelemek doğru değildir. Çok şiir yazması sonucu tekrara düşmüş olabilir. Ancak yazdıklarıyla Türk dilinin temiz ve pürüzsüz örneklerini verdiğini söylemek de hakkı teslim etmek bakımından yerinde olur.