04 Kasım 2018

Gilles Deleuze - Gerçel ile Görcül

 Gilles Deleuze — 1995 — Dialogues
Felsefe çoklukların kuramıdır. Her çokluk gerçel ve görcül öğelerden müteşekkildir. Saf gerçel nesneler varolmaz. Her gerçel kendisini bir görcül imgeler bulutuyla sarmalar. Bu bulut eş-varoluş içinde az çok uzanımlanmış devrelerin bir dizisidir. Görcül imgeler bu dizi boyunca dağıtılır ve bu dizi etrafında koşar. Bu görcüller hem türce hem de onları neşreden ve soğuran gerçel partiküllere yakınlık derecelerine göre çeşitlenirler. Onlara görcül denmesinin ölçüsü, neşir ve soğurularının, yaratı ve yokedilerinin imgelenebilen en kısa süreğen süreden daha kısa bir zaman süresinde olmasıdır; onları bir kesinsizlik veya belirsizlik ilkesine tabi tutan işte bu kısalıktır. Görcüller, gerçeli çevrelerken, durmaksızın kendilerini yenilemek üzere başka görcüller neşreder, sonra onlar onu sarmalar ve dönüp gerçeli tepkiler: ’görcülün bulutunun kalbinde daha bile yüksek düzende bir görcül bulunur . . . her görcül partikül kendisini görcül bir kosmos ile sarmalar ve her biri sırayla süresizce yine böyle yapar.Bir algıyı bir partikül ile benzeştiren, dinamiğindeki dramatik özdeşimdir: gerçel bir algı kendisini görcül imgelerin bir bulutuyla sarmalar. Bu bulut giderek daha uzak, daha büyük, birbirini yapan ve kaldıran hareketli devreler üzerine dağıtılmıştır. Bunlar farklı çeşitlerden hafızalardır, ama onlara yine görcül imgeler denir çünkü hızları veya kısalıkları onları da bir bilinçdışı ilkesine tabi kılar.

Karşılıklı ayrıştırılamazlıkları sayesinde görcül imgeler gerçel nesneler üzerine tepkilenebilirler. Bu perspektifte, görcül imgeler bir süremi sınırlarlar, bütün çemberler birlikte de alınsa her biri ayrı da alınsa, her vakada imgelenebilir azami zamanla belirlenen bir uzamı sınırlarlar. Gerçel nesnenin çeşitli yoğunluktaki katmanları, görcül imgelerin bu az çok uzanımlanmış çemberlerine karşılık gelirler. Bu katmanlar, kendileri görcül de olsalar, gerçel nesne onlar üzerinde görcülleşiyor da olsa, nesnenin toplam güdüsünü teşkil ederler İçkinlik düzlemi, gerçel nesnenin çözünümünün olduğu yer olarak, hem nesne hem imge görcül olduğunda teşkil edilir. Fakat gerçelin başından geçen gerçelleşme süreci, nesne üzerinde olduğu kadar imge üzerinde de etkisi olan bir süreçtir. Zamansal bileşim-ayırmaların regüler veya irregüler oluşuna göre görcül imgelerin süremi parçalanır, uzamı biçilir. Görcül nesnenin toplam güdüsü, kısmi süreme karşılık gelen kuvvetlere, biçilmiş uzamı kateden süratlere ayrılır. Görcül, içkinlik düzleminde onu biçen ve bölen tekilliklerden hiçbir zaman bağımsız değildir. Leibniz’in gösterdiği gibi kuvvet, gerçelleşme süreci içinde bir görcüldür, seyahat ettiği uzay gibi. Düzlem böylece süremdeki biçmelere göre, görcülün gerçelleşmesini işaretleyen kuvvet bölünmelerine göre bir düzlemler çokluğuna bölünür. Ama bütün düzlemler gerçele çıkan yolu izleyen tek bir düzlemde birleşir. İçkinlik düzlemi hem görcülü hem de gerçelleşmesini eş-zamanda içerir, ikisi arasında tayin edilebilir bir sınır bulunmaz. Gerçel, tamamlayıcıdır ya da üründür, gerçelleşmenin nesnesidir, görcülden başka hiçbir özneye sahip değildir. Gerçelleşme görcüle aittir. Görcülün gerçelleşmesi tekilliktir, gerçelin kendisi ise teşkil edilmiş bireyliktir. Gerçel, bir meyve gibi düzlemden düşer, gerçelleşme ise onu yeniden düzlemle ilişkilendirir, nesneyi yeniden bir özneye döndürür gibi.

II
Şimdiye dek gerçelin giderek daha uzanımlanmış, daha uzak ve daha türlü görcüllüklerle sarmalandığı vakaları düşündük: bir partikül geçicilikler yaratır, bir algı hafızaları uyarır. Ama tersine hareket de olur: burada, çemberler daraldığından, görcül, gerçele daha yakınlaşır, ikisi de daha az ayrık olurlar. Sadece gerçel nesne ile görcül imgesini bağlayan bir içsel devreye gelirsiniz: gerçel bir partikül görcül ikizine sahiptir, o da ondan neredeyse hiç ıraksamaz; gerçel bir algı kendi hafızasına sahiptir, bir çeşit dolaysız, müteakip hatta eş-zamanlı ikiz olarak. Çünkü, Bergson’un gösterdiği gibi, hafıza nesnenin algılanmasından sonra biçimlenen bir gerçel imge değildir, nesnenin gerçel algısıyla eş-varolan bir görcül imgedir. Hafıza gerçel nesneyle zamandaş bir görcül imgedir, onun ikizidir, onun ’ayna imgesidir’, Şangaylı Hanım’daki aynanın bir karakteri denetimine alması, onu içine çekmesi ve onu salt bir görcüllük haline getirmesi gibi; bu yüzden gerçel nesne ile görcül imgesi arasında bir kaynaşım ve bölünüm, veya bir salınım, durmaksızın bir mübadele bulunur: görcül imgenin gerçelleşmesi hiçbir zaman durmaz. Görcül imge bir karakterin gerçelliğinin tamamını soğurur, aynı zamanda, gerçel karakter bir görcüllükten fazlası değildir. Görcül ile gerçel arasındaki bu durmaksızın mübadele bir kristali tanımlayan şeydir; ve kristallerin belirdiği yer içkinlik düzlemidir. Gerçel ile görcül eş-varolurlar, ve birinden diğerine sürekli yeniden izini sürdüğümüz sıkı bir devreye girerler. Bu artık bir tekilleşme değil, süreç olarak bir bireyleşmedir, gerçel ile onun görcülü: artık bir gerçelleşme değil, bir kristalleşme. Saf görcüllüğün artık kendisini gerçelleştirmesi gerekmez, çünkü o en sıkı devreyi biçimlediği gerçelin kesin bir bağlaşığıdır. Ayrık nesneler var da ’gerçel’ ve ’görcül’ terimlerini onlara tayin edemiyor değiliz, daha ziyade bu ikisi ayırt edilemezdir.

Gerçel nesne ile görcül imge, görcülleşen nesne, gerçelleşen imge, hepsi temel optikte ele alınan figürlerdir. Görcül ile gerçel arasındaki bu ayrım zamandaki en asli ayrılışa karşılık gelir, yani farklılaşmanın geçtiği iki büyük çeşmeye: mevcut anın geçmesi, ve geçmişin muhafazası. Mevcut an süreğen zamanda ölçülmüş verili bir değişkendir, tek-yönlü sayılan bir harekettir, mevcut an bu zamanın tüketilmesine kadar geçer. Gerçel, mevcut anın bu geçmesi ile tanımlanır. Görcülün geçiciliği ise, tek bir yöndeki asgari hareketi işaretleyen zamandan daha küçük bir zaman uzayında belirir. İşte bu yüzden görcül ’geçici’dir, ama görcül, geçmişi muhafaza da eder, çünkü bu geçicilik yön değişimleri karşısında sürekli dakik ayarlamalar yapmaktadır. Tek yönde imgelenebilir süreğen zamanın en küçük süresinden daha küçük zaman süresi aynı zamanda en uzun zamandır, her yönde imgelenebilir süreğen zamanın en uzun biriminden daha uzundur. Mevcut anın geçmesi, geçicinin muhafazası ve kendini-muhafazası, her birisi kendi ölçüm ölçeğine göre olur. Görcüller onları ayıran gerçellerin tepesinde dolaysızca iletişirler. Zamanın iki yanı, geçmekte olan mevcut anın gerçel imgesi ile muhafaza edilmiş geçmişin görcül imgesi, aralarındaki sınırlar tayin edilemez de olsa gerçelleşme süresince ayırt edilebilirler, fakat kristalleşme süresince ayırt edilmezcesine mübadele ederler, her birisi diğerinin rolüyle ilişkilenir.

Gerçel ile görcül arasındaki ilişki bir devre biçimini alır, ama bunu iki yoldan yapar: gerçel bazen görcüllere atıf yapar, görcülün gerçelleştiği muazzam devrelerdeki diğer şeylere yaptığı gibi; gerçel bazen de görcüle kendi görcülü olarak atıf yapar, görcülün gerçelle kristalleştiği en küçük devrelerde. İçkinlik düzlemi hem görcülün diğer terimlerle ilişkisi olarak gerçelliği, hem de görcülün mübadele edildiği bir terim olarak gerçeli içerir. Ne olursa olsun, gerçel ile görcül arasındaki ilişki iki gerçel arasında tesis edilen ilişkinin aynısı değildir. Gerçeller halihazırda teşkil edilmiş bireyleri gerektirir, ve sıradanlıkla belirlenirler, gerçel ile görcülün ilişkisi ise eyleyen bir bireyleşme veya vaka vaka belirlenmeye muhtaç hayli özgül ve dikkate değer bir tekilleşmeyi biçimlendirir.
EN: Eliot Ross Albert 
 TR: Işık Barış Fidaner