09 Ocak 2013

Ayşe Kulin "Dünyanın en güzel hissi, birinin yüzündeki gülümsemenin sebebi olduğunu bilmektir."



Bir kızın en sevdiği şarkıyı iyi dinleyin, çünkü orada tüm söylemeye korktuğu şeyler gizlidir. 

Her sevginin içeriği farklıdır.

Bir insanın bedeninin yatağa bağlı kalması mı daha korkunçtur, yoksa ruhunun dört duvar arasına düşmesi mi?

İnsanlar kaldıramayacakları acıları hatırlamak istemedikleri zaman, bilinçaltına itiyorlar, hiç olmamış gibi yapabiliyorlar.

Bir kadının en büyük kabusu sevdiği adamın, onu aşık eden hareketlerini yapmayı bırakmasıdır.

Aşk aynen yazıldığı gibidir: Sesli başlar sessiz biter.

Her insan kendi romanını, kendi ruh haline göre okur.
Hayatımın güzel günlerini senin eksikliğini hissederek ve seni özleyerek yaşayacağımı biliyorum. Buna katlanmayı öğrendim. Acaba büyümek bu mu?

Acılar sabırsızdır, kolayca eskirler sanırdım, bir türlü almıyor aklım nasılda yanılmışım.

Ölüm gibi bir şey hayata küsmek. Hatta ölümde bir başka hayata geçiş umudu bile taşıyabiliyor insan, yaşarken yaşamdan vazgeçmek. Üstesinden gelinir gibi değil.

Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum. Yoksa böyle olduğum da mı gelir bahar. Ayrıca bunun seninle ne ilgisi var.

Gözlerimi sımsıkı kapatıp hayallere dalıyordum. Şiir bilmez, kıymet bilmez, sevgi bilmez erkeklerle geçirdiğim yılların tümünü verip şeytana, bu Şair'le tek bir yıl geçirmek için pazarlık edebilmeyi isterdim. Benim için de üç satır yazsın diye, tek bir yıla değil tek bir aya da razı olurdum belki. Benim içinde üç satır.

Vakitsiz birer ölüm sanki geceler. Bir bakımlık Ay düşüyor herkesin payına. Ve hiç dönüp de soran olmuyor, Eklenen hangi düşler, bir sonraki sabaha?

İnsan başına gelmeden bilemiyor ama her musibet, dayanma gücüyle birlikte geliyor.

Ben de kalkıp gitmeliyim buradan. Anıların arasında dönüp dolaşacağıma, ayağa kalkmalı, silkinmeliyim. Torbamı, çantamı toparlayıp yollara düşmeliyim evime doğru. Penceresinde kimsenin yolumu gözlemediği, bir kedinin dahi beni beklemediği evime gitmeliyim.

Ne yazık ki bütün acı ve heyecanlar kavuşmanın ardından biter, bıkkınlık o anda başlar; bu hep böyle ama biz daima istisnai vaziyetlere inanır, bekleriz, böylece kendimizi aldatırız.

Acılar bile, özgür ortamlarda çekilmeliydi.

Acı çekmenin türleri, çeşitleri ve Allah'ın da bir bildiği vardı ki, her kula en azından bir acı mutlaka düşürüyordu. Birgün kaçınılmaz olarak benim de sevdiklerime vereceğim acıyı düşününce ürperdim, bana biçilen kaderde, şairin dediği gibi, 'tersine akıyordu hep içimin ırmakları'.

İlk aşk sabun köpüğü gibi bir şeydir. Biraz da inattır, biliyor musun, takıntıdır, gençler yaşamaktan çok hayalini kurarlar ilk aşkın. Rüzgar gibi gelir, geçer. Aslında yirmi beşinden önce aşk nedir pek anlamaz insan, şarap gibidir çünkü aşk, tadına varmak için olgunlaşmak lazım. Ayrıca, esas aşk, has aşk, olgun çağda gelendir ki, vurgun yemiş gibi olur insan, feleğini şaşırır.

Uyumak iyiydi çünkü bir nevi ölüm gibiydi uyku. Dünyayla irtibatı kesmekti, unutmaktı, rüyalara sığınmaktı.

Fırından yeni çıkmış ekmek gibidir yeni basılmış kitap. İştah açıcı, mis kokulu. İnsanın yiyesi gelir.

Yarınlar, kurşun, havan topu ve bombaydı, kandı. Ama her ikisi de farkına bile varmadan daha güzel günleri bekliyorlardı. İnsanlar, değişik inançlarla ve hırslarla ne kadar karıştırırlarsa karıştırsınlar, kana, acıya, şiddete bulaştırsınlar bu muhteşem dünyayı, yaşam bir umuttu sonuçta. Hiç bitmeyen bir umuttu.

Hayatta gri renkler vardır. Hiçbir şey siyah beyaz değildir. Hele sevgiler hiç değildir.

Ben boşuna nefes tüketmişim. Sen bari tüketme. Çünkü kimse karşısındakini dinlemiyor, insanlar doğrularını ve yanlışlarını kendileri bulmak zorundalar.

Benimle onun arasında kaldıysan, onu seç! Çünkü gerçekten sevseydin, beni seçenek yapmazdın.

Ey insanoğlu, ne onulmaz bir mazoşistsin sen, koyduğun kurallarla sadece kendini incitiyorsun!

Hangi yöne sapmam gerektiğini bilmiyordum, yolların her birini hava kararmadan deneyecek gücüm de kalmamıştı, vaktim de.

Mantıksızlık ve inat erkeklere mahsustur. Biz kadınlar akıllı olmak zorundayız ki, o sivri akıllı erkekleri idare edelim.

Birgün biri çıkar karşına ve sen gidene şükredersin.

Ayrıca, esas aşk, has aşk, olgun çağda gelendir ki, vurgun yemiş gibi olur insan, feleğini şaşırır.

Güzel bir kızın ihtiyacı olan tek şey; Çirkin şansı'dır.

Yorgunum! Önce gerçeğimi kendime kabul ettirirken yoruldum! Sonra gizlerken. Daha sonra yüzleşirken. Kendim olmaya hakkım olduğunu anladığımda. Kendimle barışırken. Gerçeğimi başkalarına kabul ettirmeye çalışırken. Benim gibi binlerce, on binlerce insanın var olduğunu öğrenirken.

Ruhu ölmüş biri, sevmeyi becerebilir miydi? Ancak, bunca yıldır sevmeye alıştığından, alışkanlıklar da insanda yer ettiği için, seviyor zannedebilirdi belki.

Mutsuz olmaya alışmışım bir kere. Tıpkı sigara gibi kötü bir alışkanlık mutsuzluk; tuhaf bir keyif veriyor tiryakisine, hayatını sinsi sinsi yiyerek, damarlarını tıkayarak öldürürken.

Bir kadının sana aşık olduğunu şuradan anlarsın; seni koklayarak öper.

Ne güzeldir, anne ve babanızın hala çaldığınız kapının arkasında ya da hattın öbür ucunda olması.

Hep aynı hatta gidip gelen bir kara trendim artık, ne mutlu ne de mutsuz! Herhangi biriydim, beklentisi, amacı, hayali olmayan. Sokaklarda mevsimleri, ağaçları, kuşları görmeden telaşla yürüyen binlerce kişiden biriydim ben.

Siz uyursunuz bütün gece, ben bir ilmik daha atarım gecelerden gecelere.

Nazım Hikmet - Küsmek Nedir Bilir misin?

 
Küsmek nedir bilir misin?
Küsmek dürüstlüktür.
Çocukçadır ve ondan dolayı saftır.
Yalansızdır.
Küsmek; ‘seni seviyorum’dur.
Vazgeçememektir.
Beni anlatır küsmek.
Kızdım ama hala buradayımdır, gitmiyorumdur, gidemiyorumdur.
Küsmek; nazlanmaktır, yakın bulmaktır, benim için değerlisindir.
Küsmek, sevdiğini söyle demektir.. Hadi anla demektir.
Küsmek; umuttur, acabaları bitirmektir, emin olmaktır.

Yani, diyeceğim o ki:
Ben sana küstüm.