Ingiltere tahtında bir kral oturuyordu, büyük ağızlı
ve çirkin suratlı. Fransa tahtında bir kral vardı geniş ağızlı ve bir de
kraliçe, güzel yüzlü. Bu iki ülkede de kristalden bile daha parlak
olan; devletin özel çıkarları uğruna korunan balık ve ekmeklerine bakan
soylular, var olan her şeyin değişmeden var olmaya devam edeceğini
düşünüyorlardı. Bizim kralımızın yıllarıydı, bin yedi yüz-bin yedi yüz
yetmiş beş. Günümüzde olduğu gibi bu güzel yıllarda da ruhsal keşifler
Ingiltere'ye bırakılmıştı. Bayan Southcott bu yakınlarda yirmi beş kez
kutsanmış doğum gününe katılmıştı. Hayat koruyucularına özel kahinlik
yeteneğine sahip bir asker Londra ve Westminster'ın yutulması için
hazırlıklar yapıldığını önceden bildirerek, bu kutsal varlığın gelişini
haber vermişti...
💕
İnsanlar bazen karşılarındakine kalben uzak oldukları için anlamakta güçlük çekerler. Bazen her ne kadar karşımızdakine yakın olsak bile, duygularını bilmediğimiz olabilir.
Elinizden geleni yapın. Hayatı bazen boşa harcıyor olsak dahi, uğraşmaya değer.
Bizi hep soyarlar zaten. Vergi
alıp dururlar ama vicdanları hiç sızlamaz. Hiç para almadan yanlarında
çalışmak zorundayız. Buğdayımızı onların değirmeninde döveriz, zaten
azıcık olan buğdayımızı da besledikleri kuşlara vermemiz emredilir bize.
Öyle kötü durumdayız ki yaşamasak daha iyi. Babam bu dünyaya çocuk
getirmenin yanlış olduğunu söylerdi, haklıymış...
Ortalık cehennem
gibiydi. Sinekler, içleri kırmızıyla yıkanmış bardaklara yapışıyor
sonra içine düşüp ölüyorlardı ama bazı sineklerin ölmesi diğerlerini hiç
mi hiç etkilemiyordu. Onlar neşeli uçuşlarına devam ederken sonlarının
diğer sineklere benzeyeceğini düşünmüyorlardı bile. Sinekler tıpkı
saraydaki soylular gibiydi.
Gece vakti büyük bir şehre girdiğimde karanlıkta kümelenmiş
bütün o evlerin her birinin içlerinde kendi sırlarını barındırdıklarını
düşünürüm, her bir evin her bir odasında ayrı bir sır vardır ve bunların
içlerinde çarpan her bir yürek de hemen yanı başındaki yüreğin bile
bilmediği ayrı bir sır taşır içinde!
Eğer sen iyiliksever, samimi bir adam olsaydın, ona sarı saçlı
kukla demene kızardım; ama sen duygulardan anlamayan birisin. İnsan
resimden anlamayan birinin tabloları eleştirmesine kızmaz veya müzikten
hoşlanmayan birinin eleştirileri onu alakadar etmez.
İşleri, gidecek yerleri yoktu onların, açlıktan başları döne
döne izledikleri fenercinin hareketlerini belki onlar da başkalarına
uygulamak istiyorlardı. Onlar belki de fener yerine insanların ipini
çekeceklerdi.
Onca kalabalığa rağmen, bu nasıl bir yalnızlık!
Her bir evin her bir odasında ayrı bir sır vardır ve bunların
içlerinde çarpan her bir yürek de hemen yanı başındaki yüreğin bile
bilmediği ayrı bir sır taşır içinde.