Katırtırnağı, ebegümeci, radika, krizantem, ıtırşâhî, süsen, nergis…hepsi sevdiğim ama bir bakışta tanıyamadığım otlar, çiçekler. bakara gülleri ve karanfil değil,
Menekşe ve papatya. hayvanlardan, kanaryalarla muhabbet kuşları değil, kedilerle atlar. madenlerden, bakır. sonra yer döşekleri, su küpleri, toprak sigara tablaları.
Sonra, tenlerine değen madeni altından değil, gümüşten seçenler, kendi tenleri kokanlar; yol almaktan korkmayanlar, göçebe olanlar; ‘menkul’ eşyalarıyla, şemsiye, mendil, çakmak gibi ufak fazlalıklarını bile durmadan yitirenler; para sayamayanlar; biraz şaşkın, oldukça uyumsuz kaçanlar; gelişkin aletleri kullanamayanlar, uzayı umursamayanlar ama yerli filmlerde gözleri dolanlar, dolmuşlarda ve otobüslerde halkımızca hayat-hikâyesi-dinleme-uzmanlığına atanmışlar.
Gülmeyi, paylaşmayı, sevmeyi bilenler; yemek pişirmeyi ve iyi yemek yemeyi uzun sofralarda, geniş tabaklarda; sevişirken öleceklerini sanacak kadar haz duyanlar; çok çocuk isteyenler, çocuklarca seçilenler; unutmayanlar, ananlar, sızlanmayanlar; dünyaya ve sevdiklerine kaptırdıkları şeylerin çetelesini tutmayanlar; hep kazançlı, hep borçlu çıkanlar son hesaplaşmada.
Gizlenmeyenler yani, gözden çıkaranlar, vericiler; sağlıklarını umursamayanlar, aşırılıktan korkmayanlar, soğuktan kaçmayanlar, rüzgârda hırpalananlar, bozkır güneşine katlanabilenler, kendilerini sürüp gitmesi gereken bir soy değil, doğada bir birim olarak görebilenler; beden harcayıcıları.
Başka türlü davranamayacakları için o türlü davrananlar, inançlarını bedenlerine böylesine sindirenler; evlerine sığınılabilir arkadaşlar, anneleri, kardeşleriyle.
Yazma işini sancılı, kutsal kılan okurlar, aşka dönüştürenler.”
Tomris Uyar-20 mart 1975