İnsanlar ebediyen kalıcı olmaya nasıl özlem duyarlar, bilirsin. Ama her geçen günle birlikte biraz daha ölürler. Onlarla karşılaştığında, bir bakarsın, geçen sefer gördüğün insan değil artık. Hatta her saat kendi içlerinden bir parçayı öldürürler. Değişirler, inkar ederler, çelişkiye düşerler;bunun adına da büyüme derler. Sonunda geriye hiçbir şey kalmaz. Tersine çevirmedikleri, ihanet etmedikleri hiçbir şeyleri kalmaz. Sanki aslında ortada bir kimlik yokmuş da şekilsiz bir kitle halinde, parlayıp sönen sıfatlar varmış gibi. Bir an bile tutamadıkları kalıcılığı nasıl bekleyebiliyorlar?
Kolektif
beyin diye bir şey yoktur. Bir grup insanın vardığı anlaşma bir ödün
verme sürecidir. Bireysel düşüncelerin ortalamasıdır. Bu ikincil eylem
niteliğini taşır. Birincil eylem ise mantık süreci – yani herkesin tek
başına yapması gereken bir şeydir. Yemek tek başına yapılır ama kolektif
bir midede öğütülemez. Vücudun ve ruhun işlevleri bireysel ve özeldir.
Paylaşılamaz, devredilemez.