İlk kez yayımlandığı 1996’dan beri bir yeraltı klasiği olarak anılan ve sinemaya da aktarılan Dövüş Kulübü,
bir anti-ütopya öyküsünü anlatıyor. Yaşadığı hayattan nefret eden, ölüm
düşüncesini saplantı haline getirmiş, insani yakınlığı kanser dayanışma
gruplarında arayan genç bir adam. Aynı dayanışma gruplarının bir başka
müdavimi, toplum kaçkını bir genç kadın. Ve Tyler Durden; yalanlar ve
mutsuzlukla dolu bir dünyaya kendi yöntemleriyle saldıran yarı çılgın
bir kurtarıcı, baştan çıkarıcı bir intikam meleği. Tyler’ın felsefesine
göre, tüketim kültürünün uyuşturucu etkisinden kurtulmanın yolu,
fiziksel acıyla tanışarak yeniden doğmaktır. Çok geçmeden, gecenin geç
saatlerinde bar bodrumlarında toplanan gizli bir “dövüş kulübü”, ülkenin
dört bir yanını saracaktır. Ama Tyler’ın dünyasında sınırlara ve
kurallara yer yoktur. Kendi bedenini örseleyen bir müritler ordusu,
toplum düzenini ve konformizmi imha etmek üzere Tyler’ın peşine
takılır... Chuck Palahniuk’un ilk romanı, tüketim kültürüne, hırs ve
üstünlük duygusuna, güzellik idealine ve iş dünyasına zehir zemberek bir
eleştiri yöneltiyor. Palahniuk, karanlık bir mizahla desteklediği güçlü
ve çarpıcı üslubuyla, yaşadığımız dünyanın çirkin suretine ayna
tutuyor. Son dönemin en özgün, en sarsıcı romanları arasında sayılan Dövüş Kulübü bir klasik eser düzeyine ulaşıyor...