Pıhtı Kedim’e (T.U.) Yıllardır edebiyat okurum – hem mesleğim gereği,
hem de kişisel tutkum yüzünden. Galiba kişisel tutkum daha önemli yoksa
bazı basit alışkanlıklarımı sürdürmeme bile ucu ucuna yeten bir gelirle
geçinmeyi göze alamazdım. Pişmanlık duyduğumu sanmayın. Şimdi de olsa,
alçakgönüllü öğretim üyeliğini gösterişli bir yaşama yeğlerdim. Bunun
karşılığında, edebiyat, başka dünyaların kapılarını açtı bana, hayranlık
duyduğum yazarlarla, roman kişileriyle, görmediğim ülkelerle tanışmamı
sağladı; maddi/manevi bütün sıkıntılara karşı dayanıklı kılarak yaşama
sevinci aşıladı. Ne var ki yazmak, sanıldığı kadar kolay değil; onca
birikimin size fazla bir yararı dokunmayacağını görüyorsunuz – tabii
büyük yanlışlıklar yapmanızı engellemek dışında. Ben de bu ilk öykü
denememde baş-kişimi konuşturmamaya, yani onun ağzından konuşmamaya
karar verdim: şu andaki acemiliğimle altından kalkamayacağım bir güçlük.
Aramızdaki Şey, alabildiğine yalın ve süssüz bir anlatımla yazılmış kırmızı öykülerden oluşuyor. İlk öyküdeki kırmız giysinin anımsattığı olasılıklar gitgide başka kırmızı olasılıklara açılıyor. Tomris Uyar’ın ana temadaki kırmızıyla belirmek istediği asıl şey dostluk, sarmallar çizen bir sevgidir. Tüm öykülerin arka planındaki renk, kızarmış yapraklarıyla sonbahardır. Yine diğer kitaplarında olduğu gibi toplumsal baskı bu kitabında da söz konusu. Kitabın son öyküsü “Akşam Alacası”nda Edip Cansever’in Tomris Uyar’a adadığı doğum günü şiirlerinden biri yer alıyor.