11 Nisan 2013

William Shakespeare - Soneler "


1.Sone
Artmasını isteriz en güzel varlıkların
Güzelliğin gül yüzü solmasın diye asla.
Bir güzel yaşlanıp da göçünce bugün yarın
Anısı yaşar yine körpecik yavrusuyla:
Ama can yoldaşındır kendi parlak gözlerin.
Kendi ateşin besler ruhunun alevini:
Kıtlığa çevirirsin bolluğunu her yerin
Kendi düşmanın gibi ezersin can evini.
Şimdi sen yeryüzünün taptaze bir süsüsün
Varlığın çiçek dolu bahardan müjde taşır
Ama kendi koncanda ruhunla gömülüsün.
Pintiliğin arttıkça kendi sonun yaklaşır.
Dünyaya acımazsan oburlar gibi ancak
Varlığın da mezar da güzelliği yutacak.
2.Sone
Kırk yılın kışı güzel alnını kuşattı mı
Kapladı mı yüzünü derin çukurlar artık
Gençliğinin kibirli süslü giyim kuşamı
Beş para etmez olur hırpani yırtık pırtık:
O zaman sorarlarsa güzelliğin nerdedir
Dinç ve şen günlerinin hazinesi ne oldu;
Dersen yuvaların çökmüş şu gözlerdedir
Bencillik utancıyla israfa övgüdür bu.
Kavuşur güzelliğin çılgınca alkışlara
“Benim güzel çocuğum beni kurtarır” dersen
“Ve yüzümü ağartır ben yaşlandıktan sonra”
Güzelliğinin onda sürdüğünü göstersen.
___O sen yaşlandığında yeniler varlığını
___Soğuktan donan kanın duyar ısındığını.
3.Sone
Aynaya bak da şunu gördüğün yüze söyle:
Sıra gelmiştir artık bir yaze yüz yapmana
Güzelliğini hemen yenilemezsen şöyle
Yeryüzü yoksun kalır lanetlenir bir ana.
Hiçbir güzel var mı ki el sürülmemiş rahmi
Senin sürdüğün çiftin ekinini tepecek?
Sırf kendini sevmenin mezarını ister mi
Geleceği ahmakça durdurur mu bir erkek?
Sen annenin aynası olmuşsun da o sende
Bulmuştur gençliğinin güzelim baharını;
Kendi dinç varlığınla görürsün pencerende
Kırışıklara rağmen şu altın yıllarını.
İstersen ki varlığın unutulsun bitsin
Bir kuru başına öl izin de ölüp gitsin.
4.Sone
    savurgan güzelnedir bu kendini harcaman
    senin mirasın olan güzellikleri böyle?
    doğa temelli vermez ödünç verir her zaman
    eli açık olana borç verir içtenlikle
    böyle yanlış kullanmak olurmu güzel pinti
    miras bırakman için sana bırakılanı?
    kar etmeyen tefeci bu koskoca serveti
    niye tüketiyorsun yaşatmak varken canı
    meraklısın kendinle içli dışlı olmaya
    bu tatlı benliğin sırf aldatmağa yarar
    vaktin geldi diyerek seni çağırsa doğa
    vereceğin hesapta elle tutulur ne var?
    kullanmazsan gömülür güzellğin seninle
    kullanırsan varisin olur da sürer gider böyle 
5.Sone
Her gözün takıldığı o bir-içim-su yüzü
Özenle incelikle yaratan şu saatler
Birer zalim olup da vurunca yaman gürzü
O eşsiz güzellikten kalmaz hiçbir hoş eser.
Durmak bilmeyen zaman yaz’ı söküp götürür
Yok eder iğrenç kışın kucağına atarak;
Özsu ayazda donar sağlam yapraklar çürür:
Güzellik kar altında her yöne çıplak çorak.
Özsuyu çiçeklerden çekip almamışsa yaz
Cam duvarlar içine kapatmamışsa onu
Güzel göçüp gidince güzellikten iz kalmaz:
Gelir kendisi gibi anılarının sonu.
___Özsuyu çekilmişse kış gelince o çiçek
___Kupkuru kalsa bile tatlı özü sürecek.
6.Sone
Ne yap yap, kurban gitme kışın zalim eline,
Özün arıtılmadan, yaz’ı almasın senden;
Bir şişeye bal akıt, bir yere bir hazine
Sun güzel hazinenden, kendin sona ermeden.
Bu iş haram değildir, tefecilik de değil:
Sevinç verir gönüllü borç ödeyenlerine
Görevin bir başka ‘sen’ yaratmaktır, bunu bil;
İşte on kat mutluluk: on gelir bir yerine.
On kat büyük bir görkem doğar gür benliğinden
Ortaya senin eşin on tane sen çıkar da,
Ölüm, eli böğründe kalırdı göçünce sen
Bırakırdı, yaşardın gelecek kuşaklarda.
Vazgeç inattan: Öyle güzelsin ki olmasın
Ecel senin fatihin, solucanlar mirasçın.
7.Sone
Bak, o cânım aydınlık kaldırırken doğudan
Alev alev başını, çevrilir bütün gözler
Onun taptaze doğan güzelliğine, hayran -
Ve kutsal görkemine hizmet etmeği özler.
Sarp yamaçtan çıkarken göklerin tepesine
Gençliğinin gücünü andırır orta yaşı:
Gülyüzüne o fâni bakışlar tapar yine,
Altın yolculuğunda hepsi onun yoldaşı.
Yorgun arabasıyla doruğa çıkar çıkmaz
Yaşlılık çağı gelmiş gibi bırakır günü:
Üstünden ayrılmayan gözler ona hiç bakmaz,
Başka yerleri süzer, izlemez çöküşünü.
Sen de kendi öğle’nde ölüp gözlerden ırak
Unutulmaktan kurtul - bir oğul yaratarak.
8.Sone
    Sen ki müziksin, müzik dinlerken hüznün niye?
    Tatlılar kavga etmez; sevinç, sevinçle coşar.
    Sana zevk vermeyene katlanırsın ne diye?
    Can sıkanı bağrına basmakta ne anlam var?
    Birbirine eş olan hoş seslerin uyumu
    Yine de kulağına sıkıntı mı veriyor?
    Bil ki âhengin sana tatlı bir sitemi bu:
    “Parçaları dinleyip tümü unuttun,” diyor.
    Dinle, iyi bir koca gibi, tek bir tel nasıl
    Yaratırsa eşiyle birlikte hoş ,bir ezgi,
    Baba, çocuk ve mutlu ana, yapıyor fasıl:
    Kulakları okşuyor tek bir sesin ahengi.
    O sözsüz şarkı sanki tek bir ağızdan sana
    “Değerin olmaz, “ diyor, “yaşarsan tek başına.”
9.Sone
Bir dulun gözleri yaş dökmesin diye mi sen
Tüketip duruyorsun kendini tek başına?
Ah! ardında hiç çocuk bırakmadan ölürsen
Dünya, dul kalmış kadın gibi yas tutar sana.
Senden dul kaldığında, yaş kurumaz gözünde,
Çünkü senin benzerin gelmeyecek ardından;
Ne var ki başka her dul, çocuğunun yüzünde
Kocasını görür de yeni güç alır ondan.
Savurganların yazık ettiği varlık, ancak
Yer değiştirir, dünya ondan yine zevk alır,
Ama harcanıp giden güzellik son bulacak,
Kullanmadan saklanıp ortadan kalkacaktır.
Kim kendine karşı bu cinayeti işlerse
O insanın gönlünde aşk bulamaz hiç kimse.
10.Sone
Yazık! hem kıyasıya harcıyorsun kendini,
Hem gönlün yeltenmiyor hiç kimseyi sevmeye.
Biliyorsun, saymakla bitmez sevenler seni,
Ama besbelli sen aşk duymuyorsun kimseye.
Öldüren bir nefrettir yüreğindeki şeytan:
Hiç umurunda değil kazsan kendi kuyunu,
Çekinmezsin güzelim canevini yıkmaktan
Onarmak olmalıyken asıl amacın onu.
Sen tutum değiştir de cayayım düşüncemden,
Yumuşak bir sevgi koy nefret yerine bir yol;
Göründüğün gibi ol: cömert, sıcak, sevecen;
Hiç değilse kendine yumuşak yürekli ol.
Aşkım uğruna bir ‘sen’ daha yarat kendine:
Güzellik onda veya sende yaşasın yine. 
11.Sone
    Gençliğin günden güne kalırken gerilerde
    Bir yavru yaratırsan alsın diye yerini,
    Dinçken hayat verirsen o körpe can ilerde
    Senden göçen gençliğe varıp yaşatır seni.
    Böyle sürecek akıl, güzellik ve başarı;
    Yoksa cinnet, yaşlanmak, çürümek yer altında:
    Hiç kimse düşünmese gelecek kuşakları,
    İnsanlık sona erip giderdi üç batında.
    Dünya çoğaltmak için doğmayanlarla dolu,
    Kaknem, kakavan, kaba: kısırlıktan bitsinler;
    Yaradan vermiş sana en iyiyi, en bolu,
    Bu cömert armağana cömertçe karşılık ver.
    Seni kendine mühür yapmış, bunu böyle bil:
    Sen de eşler yap diye, ölüp git diye değil.
12.Sone
Saatler, ben saydıkça geçiyor da peşpeşe,
Nurlu gün, bakıyorum, çirkin geceye göçmüş;
Görüyorum soluyor, yaşlanıyor menekşe,
Kapkara büklümleri kaplıyor apak gümüş.
Yapraksız, çıplak kalmış ulu ağaçlar işte:
Sürüleri sıcaktan korurlardı eskiden.
Yeşil yaz ekiniydi:şimdi devrilmiş de,
Aksakal, salkım saçak, şu arabada giden.
Düşünmeden edemem senin güzelliğini:
Sen de çökersin vaktin yıkıp geçtikleriyle,
Çünkü tatlı ve güzel, her şey harcar kendini,
Yetişen tazeleri görüp koşar ecele.
Kimse karşı koyamaz Zamanın tırpanına,
Kendi soyun direnir O kıyarken canına
13.Sone
Ah sen keşke sen olsan! Ne var ki, canlar canı,
Sen değilsin sen, ne de burada yaşayan sensin.
Dilerim şu yaklaşan ecele hazırlanmanı;
Güzel yüzünü başka birine vermelisin.
Şu emanet güzellik böylece son bulmazsa,
Benliğin, sen öldükten sonra yaşatır seni;
Bir çocuğun olursa sürdürür, hiç olmazsa,
O tatlı varlığıyla senin güzelliğini.
Kimse cânım bir evi bırakmaz çürümeye
Görkemini şerefle ayakta tutmak varken,
Kış günlerinde azgın bora öldüresiye,
Sonsuz ecel ayazı, onu yaman sarsarken.
Ah! bu israf, sevgilim. Sen kendinden bilirsin:
Babam var diyorsun ya; bırak, oğlun da desin.
14.Sone
    Yıldızlardan derlemem vardığım yargıları,
    Oysa müneccimliği enikonu bilirim;
    Ama anlatmam iyi ve kötü yazgıları:
    Ne âfet ve kıtlıklar, ne altüst olan mevsim.
    Ânlara fal bakamam, geleceği göstermem;
    Söylemem kime şimşek, yağmur ve rüzgâr kısmet,
    Tahta geçeceklere ikbal müjdesi vermem
    Gökkubbede bulsam da türlü türlü alâmet.
    Senin gözlerindedir bildiğim her ne varsa,
    O değişmez yıldızlar kaynağıdır sanatın,
    Birlikte yaşar gerçek ve güzellik yaşarsa;
    Sen sürdür varlığını, sürüp gitsin kaç batın.
    Yoksa, senin gelince sonun - bu falcı bilir
    Gerçekle güzelliğin kıyamet günü gelir.
15.Sone
Düşünürüm, her şeyin büyüyüp gelişmesi
Kısacık bir an için kıvama varır ancak,
Ne oyunlar sunarsa koca dünya sahnesi
Son söz yıldızlardaki gizli güçte olacak;
Görürüm de bitkiler gibi büyür insanlar,
Aynı gök önce okşar, sonra sarsar onları,
Özsuyla fışkıranlar gitgide düşüp solar,
Artık anılmaz olur dinç yağız zamanları:
Fâniliği düşünmek, gerçek gibi bir düşle,
Seni gösterir bana görkeminde gençliğin,
Yıkıcı Zaman, cenge tutuşur çürüyüşle
Senin gençlik gününü şom gece yapmak için;
Zamanla savaşırım senin sevgin uğruna,
O seni kemirse de ben can veririm sana.
16.Sone
Acaba neden: daha güçlü bir yol bulamam
Savaşmak için Zaman denen kanlı zalimle?
Ve çürümemen neden başka bir kutlu yoldan
Değil de yalnız benim kısır dizelerimde?
Şimdi en mutlu çağın doruğu senin yerin;
Bak can atıyor nice el değmemiş bahçeler
Erdemle sana canlı çiçekler vermek için:
Bu düzmece eşlerden sana çok daha benzer.
Ancak yaşam düzeltir yaşam çizgilerini;
Zamanın kalemi toy kalemim can katamaz
Ve iç değerlerinde dış görkeminle seni
Yansıtıp insanların gözünde yaşatamaz.
Varlığını sebil et: sana kalır varlığın;
Kendi elinle çiz ki sürsün bahtiyarlığın.
17.Sone
Hiç kimse inanır mı şiirime ilerde.
Yazarsa baştan başa senin gerçek övgünü?
Tanrı bilir şiirim varlığını gizler de
Şimdi bir mezar gibi örter eşsiz yüzünü.
Anlatsam gözlerinin güzelliğini bir bir
Sayıp değerlerini tüketsem sayıları
Bir gün derler ki “Ozan yalancı mıdır nedir”
“Dünyadaki yüzleri okşamış mı ki Tanrı?”
Solgun tomarlarımı hor görerek yererler
Gerçeği az lafı bol bir bunak diye bir gün:
Hakkın olan övgüye ozan saçması derler
Ve şişirme sözleri antika bir türkünün:
Ama yetiştirirsen bir yavru o günlere
Yavrunla şiirimle yaşarsın iki kere.