Edebiyatın görevlerinden biri de dönemin hâkim inançlarına karşı sorular sormak, karşı görüşler biçimlendirmektir. Sanat muhalif olmadığı zaman bile sanat dalları zıtlaşmaya yönelir. Edebiyat, diyalogdur; hızlı tepki vermedir. Edebiyat, kültürler evrilip birbiriyle etkileşime girerken insanın canlı olana ve can çekişene karşı verdiği tepkinin tarihi olarak tanımlanabilir.
*
Yazarlar ayrılığımıza, farklılığımıza dair bu klişelerle savaşabilirler – zira yazarlar efsaneleri sadece aktarmaz, yaratırlar da. Edebiyat sadece efsane değil, karşı-efsaneler de sunar; tıpkı hayatın karşı-tecrübeler sunması gibi – düşündüğünüzü, hissettiğinizi ya da inandığınızı sandığınız şeyi yıkan tecrübeler.
*
Bence bir yazar, dikkatini dünyaya veren biridir. Bu, insanların kötülük kapasitelerini anlamaya, kavramaya, bu kapasiteyle bağlantı kurmaya çalışmak anlamına gelir; aynı zamanda da anladığı şey karşısında bozulmamak, yüzeyselleşip bir kiniğe dönüşmemek anlamına.
Edebiyat bize dünyanın nasıl bir yer olduğunu anlatır.
Edebiyat insana ahlak ilkeleri kazandırır ve dille, anlatıyla cisimlenen derin bir bilgi birikimi sunar.
Edebiyat, biz olmayanlar, bizim olmayanlar için gözyaşı dökme becerimizi geliştirir, çalıştırır.
Biz olmayan, bizim olmayanlarla yakınlık kuramazsak nasıl insanlar oluruz? En azından zaman zaman kendimizi affedemezsek nasıl insanlar oluruz? Öğrenemezsek nasıl insanlar oluruz? Affedemezsek? Olduğumuzdan başka biri olamazsak?
*
Edebiyata, dünya edebiyatına erişebilmek ulusal kibir, eğitimsizlik, zorunlu dar kafalılık, budalaca öğretim, kusurlu kader ve talihsizlik hapishanesinden kaçmak demekti. Edebiyat, daha geniş bir hayata giriş pasaportuydu; yani özgürlük bölgesine.
Edebiyat özgürlüktü. Özellikle de okumaya ve içe dönüklüğe böyle yoğun bir şekilde meydan okunan bir zamanda edebiyat özgürlüktür.