Okuruma Mektuplar'da, yaşamın kanıksanmış yönlerine ayna tutarak şiir,
aşk, ölüm, doğa, hastalık, yalnızlık gibi konularda ilgili tutkularını,
bildiklerini, özlediklerini -kendini- tüm çıplaklığıyla ortaya koyan bir
Ataç var karşımızda.
Prospero ile Caliban'da ise, aydınların (mutlu
azınlığın) toplumdaki görevi, yazar ve toplum ilişkisi, gelenek,
uygarlık gibi konularda bizi çerçevenin dışına çıkarak düşünmeye
çağırıyor. "... kimine göre bir diken, kimine göre bir öğendireydi. En
uyuşuk kafalara, bereketli bir 'acaba' akıtmakta ustaydı. (...)
eleştirmeciliği, bir 'beğeni' eleştirmeciliğiydi. (...) Fakat nesnel
ölçülerin dışında kaldığından olacak, içgüdüsü, sezgisi alabildiğine
gelişmişti. Kendi sanat görüşüne uygun eserler arasında (bu görüşün on
dokuzuncu yüzyılı aşamadığı da bir gerçektir) en özlülerini hemen sezer,
deyimim hoş görülsün, bunların kokusunu alır, az eleştirmende görülen
bir inatla da hemen savunurdu. Bu bakımdan aramızdan 'alacaklı' olarak
ayrıldığını söyleyebiliriz." Adnan Benk
- - -
Çalgıdan ben de büsbütün hoşlanmaz değilim. Gençliğimde o başka! Çok
sinirlenirdim, yakından, uzaktan bir çalgı sesi geldi mi,
öfkeleniverirdim. Duymamak, kaçmak da kolay değil. Üzülürdüm buna.
Herkesin güzel bulduğu bir şeyden hoşlanmamak, dörüt (sanat) dallarının
birinden hiç anlamamak bir eksiklik değil mi kişi için? Dişimi sıktım,
kendimi yenmeğe, o eksiklikten kurtulmağa çalıştım. Yavaş yavaş da
başardım bunu. Şimdi bir yerde çalgı çalındı mı, ben de
dinliyebiliyorum, bir tad duyduğum da oluyor, sevdiğim ezgiler bile var.
Seviniyorum kendimi böyle iyileştirdiğime, düzelttiğime. Gene de
birtakım kimselerin boyuna çalgı çalmalarına dayanamıyorum. Radyoyu bir
açtılar mı, bir daha kapatmak bilmiyorlar. Daha erkenmiş, yahut
geceyarısına yaklaşmış, konu komşu uyuyacak, sessizlik içinde çalışacak,
düşünecek, düşler kuracak, umurlarında değil, bir türlü kesmiyorlar o
gürültüyü. Çalınanlar da dinlenecek bir şey olsa bari! Çalgıdan öyle
derin derin anlamak gerekmez onları yargılamak için: en aşağı, en bayağı
çeşidinden ezgiler olduğunu biliyoruz. Bir ulumadır gidiyor, arkasından
sevimsiz bir çığlık başlıyor. Yalnız ben miyim bunları sevmiyen?
Bunlara dayanamıyan? Öyle sanıyorum ki çocukluklarından beri çalgıdan
hoşlananlar, çalgıyla uğraşmış olanlar, çalgıdan anlıyanlar da
sinirleniyor buna, benim gibi sinirleniyor, benden çok sinirleniyor.